189

"Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki: O, insanlar ve hac ibadeti için bir zaman ölçüsüdür.."

İbn Asâkir'in zayıf bir senedle bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki O, insanlar ve hac ibadeti için bir zaman ölçüsüdür..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bu âyet Ensâr'dan iki kişi olan Muâz b. Cebel ile Sa'lebe b. Ğaneme hakkında nazil olmuştur. İkisinin:

Resûlallah! Bu ayın (hilâlin) durumu nedir? İlk çıktığında ip gibi ince bir şekilde görünüyor. Sonra zamanla büyüyüp yuvarlak hale geliyor. Yuvarlak hale geldikten sonra yine azar azar küçülüp, incelip eski halini alıyor. Neden aynı hâl üzerinde kalmaz ki?" diye sormaları üzerine bu âyet nazil olmuştur. Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) buna cevap olarak, Ay'ın bu durum ve evrelerinin borç ödeme, oruç tutma, iftan yapma, kadınların iddeti ve vâdesi olan diğer şeyler için bir ölçü birimi olduğunu söylemesi istenmiştir."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildiriyor: Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ay'a neden değişik evreler bahşedilmiştir?" diye sorulunca Yüce Allah:

“Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki O, insanlar ve hac ibadeti için bir zaman ölçüsüdür..." âyetini indirdi. Bu âyetle de Müslümanların orucu, iftarı, ibadetleri, hacları, kadınların iddeti, borçların vâdesi gibi şeylere ölçü olması için Ay'a değişik evrelerin kılındığı ifade edilmiştir. Yüce Allah da yarattıkları için neyin daha uygun ve faydalı olduğunu en iyi bilendir."

İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Aya neden değişik evreler kılınmıştır?" diye sorulunca:

“Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki O, insanlar ve hac ibâdeti için bir zaman ölçüsüdür..."  âyeti nazil olmuştur. Bu âyetle de Yüce Allah'ın, Müslümanların orucu, iftarı, hacları, diğer ibadetleri, kadınların iddeti, borçların vadesi gibi şeylere ölçü olması için Ay'a değişik evreler kıldığı ifade edilmiştir."

İbn Cerîr de Rabî' b. Enes'ten benzeri yorumu zikreder.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Müslümanlar Ay'ın evrelerini Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorunca:

“Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki O, insanlar ve hac ibadeti için bir zaman ölçüsüdür..." âyeti nazil oldu. Bu âyetle de borçların vadesi, kadınları iddeti ve hac vakitlerini belirleyip öğrenmek üzere Yüce Allah'ın bu evreleri kıldığı ifade edilmiştir."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Sana Ay'ın evrelerini soruyorlar. De ki O, insanlar ve hac ibadeti için bir zaman ölçüsüdür..." âyetini açıklarken:

“Hac, oruç, borçların vâdesi ve kadınların iddeti gibi şeylerin zamanını belirlemek üzere kullanacağınız bir ölçüdür" demiştir.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' el-Ezrak, İbn Abbâs'a:

“...İnsanlar için bir zaman ölçüsüdür..." âyetinin ne anlama geldiğini söyler misin?" diye sorunca, İbn Abbâs:

“Kadınların iddeti, borçların vâdesi ve diğer muamelelerdeki şartlar için kullanılan bir zaman ölçüsüdür" demiştir. Nâfî':

“Peki, Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı vermiştir:

“Tabi ki bilirler. Şairin:

"Güneş de yörüngesinde bir zamana göre süzülüp gider

Bir turunu tamamladı mı başka bir tura döner" dediğini duymadın mı?"

Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah, Ay'ın evrelerini insanlar için bir zaman ölçüsü kılmıştır. Onun için Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayın, Şevval hilâlini gördüğünüzde de orucu bırakın. Şayet hava kapalı olur da hilâli göremezseniz, Ramazan ayını otuza tamamlayın" buyurmuştur.

Ahmed, Taberânî, İbn Adiy ve Dârakutnî'nin zayıf bir senedle Talk b. Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah, Ay'ın evrelerini insanlar için bir zaman ölçüsü kılmıştır. Onun için Ramazan hilâlini gördüğünüzde oruca başlayın, Şevval hilâlini gördüğünüzde de orucu bırakın. Şayet hava kapalı olur da hilâli göremezseniz, Ramazan ayını otuza tamamlayın" buyurmuştur.

"...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz."

Vekî', Buhârî ve İbn Cerîr, Berâ'dan bildiriyor: Cahiliye döneminde insanlar ihrama girdikleri zaman evlerine arkadan girerlerdi. Bu konu hakkında da Yüce Allah:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" buyurmuştur.

Tayâlisî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Berâ'dan bildiriyor:

“Önceleri Ensâr, haccedip geri döndükleri zaman evlerine önden değil arkadan girerlerdi. Ensâr'dan bir adam hac dönüşü evine ön kapıdan girince bundan dolayı kendisini kınadılar. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim, Câbir'den bildiriyor: Kureyş kabilesi Hums olarak isimlendirilirdi. İhramlı iken evlerine ön kapıdan girerlerdi. Ensâr ile diğer Araplar ise ihramlı iken evlerine arkadan girerlerdi. Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir bahçede idi ve çıkarken bahçenin ön kapısından çıktı. Yanında bulunan Ensarlı Kutba b. Âmir de onunla birlikte ön kapıdan çıktı. Ashab:

Resûlallah! Kutba b. Âmir günahkar biridir! Seninle birlikte ön kapıdan çıktı" dediklerinde, Allah Resûlü, Kutba'ya:

“Neden öyle bir şey yaptın?" diye sordu. Kutba:

“Senin ön kapıdan çıktığını görünce ben de çıktım" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ama ben Ahmesli biriyim!" buyurunca, Kutba:

“İkimizin de dini aynı" dedi. Bunun üzerine:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Medine ahalisinden bazıları düşmanlarından yana korkuya kapıldıkları zaman ihrama girerler ve bu şekilde güvende olurlardı. Kişi bu şekilde ihramda olduğu zaman da evine önden giremezdi. Evin arkasından bir delik açar, oradan girerdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye hicret ettiği zaman bu şekilde ihrama giren bir adam vardı. Allah Resûlü bahçenin birine ön kapısından girince bu adam da onunla birlikte ön kapıdan girdi. Bunun üzerine adamın biri arkasından:

“Ey filan! Sen ihramda olmana rağmen diğer insanların girdiği yerden girdin!" diye seslenip adamı uyardı. Adam da Allah Resûlüne:

Resûlallah! Şayet sen ihramdaysan ben de ihramdayım! Sen Ahmesli ise ben de Ahmesliyim!" dedi. Bunun üzerine:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyeti nazil oldu. Bu âyetle de ihramda olsalar dahi müminlerin evlere kapılarından girmeleri helal kılındı.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Kays b. Habter en-Nehşelî'den bildiriyor: Önceleri Müslümanlar ihrama girdikleri zaman bir bahçeye veya eve kapısından girmezlerdi. Ahmesli olanlar ise evlere kapılarından girerlerdi. Bir defasında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte bir eve girdi. Ensâr'dan Rifâ'a b. Tâbut adında bir adam da geldi ve duvardan atlayarak Allah Resûlünün yanına girdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) evin kapısından çıkınca Rifâ'a da kapıdan onunla birlikte çıktı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Neden öyle bir şey yaptın?" diye sorunca, Rifâ'a:

Resûlallah! Senin çıktığını görünce ben de çıktım" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ama ben Ahmesliyim" buyurunca, adam:

“Ahmesli olsan da her ikimizin dini aynı" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyetini indirdi."

İbn Cerîr, Zührî'den bildiriyor: Ensar'dan bazıları umre için ihrama girdikleri zaman gök ile aralarında bir şeyin olmamasına dikkat eder, üstü kapalı bir mekana girmezlerdi ve böyle bir şeyin olmasından sıkıntı duyarlardı. Kişi umre için ihrama girdiği zaman, bir ihtiyacı olduğunda evine geri döner, ancak kapının tavanından dolayı altından girmezdi. Bunun yerine evin arkasından duvarı delip evin avlusuna girerdi. İhtiyacı olan şeyi evdekilerden ister, evdekiler de o şeyi dışarıya çıkarırlardı. Daha sonra bize ulaşana göre Hudeybiye anlaşmasının yapıldığı dönemde umre için ihrama giren Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bîr eve girdi. Ardından Ensâr'dan Selime oğullarından bir adam da içeriye girdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona:

“Ben Ahmesliyim" buyurdu ki Ahmesli olanlar ihramda iken kapalı mekanlara girmekte bir sakınca görmezlerdi. Ensârlı olan adam da, her ikimizin dini aynı anlamında:

“Ben de Ahmesliyim!" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyetini indirdi.

İbn Cerîr, Süddî'den bildiriyor: Araplardan bazıları haccettikleri zaman geri döndüklerinde evlerine kapıdan girmez, arka taraftan açtıkları bir delikten içeriye girerlerdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Veda haccı dönüşünde böylesi Araplardan biri olan Müslüman bir adamla birlikte yürüyordu. Allah Resûlü evin kapısına vardığında adam geri durdu ve girmek istemedi ve:

Resûlallah! Ben Ahmesliyim!" dedi. O zamanlar bu şekilde yapanlara Ahmesli denilirdi. Adam böyle deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben de Ahmesliyim! Gir!" buyurdu. Adam da bu şekilde kapıdan girdi. Sonrasında Yüce Allah:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyetini indirdi.

Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre İbrâhim en-Nehaî bu âyeti açıklarken şöyle demiştir:

“Cahiliye döneminde biri arkadaşlarının veya amcaoğullarından birinin çadırına geldiği zaman arkadan çadırın kenarını kaldırıp içeriye girerdi. Sonradan nazil olan bu âyetle bu şekilde birinin evine girmeleri yasaklanmış ve evin kapısını kullanmaları emredilmiştir."

İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildiriyor:

“Önceleri kişi itikafta olduğu zaman evine ön kapıdan girmezdi. Sonunda bu konuda:

“...Evlere arkalarından girmeniz iyilik değildir; iyi kimse kötülükten sakınan kimsedir. Evlere kapılarından girin; Allah'tan sakının ki muradınıza erersiniz" âyeti nazil oldu."

İbn Ebî Hâtim, Atâ'dan bildiriyor:

“Yesrîb (Medine) ahalisi bayramlarından döndükleri zaman evlerine arkadan girerler ve bu davranışın iyi biri olmaya daha yakın olduğunu düşünürlerdi. Sonrasında Yüce Allah bu âyeti indirdi."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) bu âyeti açıklarken şöyle demiştir:

“Cahiliye döneminde birisi bir işi yapmaya kalkışıp da yapamadığı zaman başladığı bu işi yapana kadar evine kapıdan girmezdi."

189 ﴿