196Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın... İbn Ebî Hâtim, Ebû Nuaym, Delâil'de, İbn Abdilber, Temhîd'de Ya'lâ b. Umeyye'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ci'râne'de iken yanına bir adam geldi. Adamın üzerinde cübbesi, üzerinde de koku izleri vardı. "Yâ Resûlallah! Umremi nasıl yapmamı emredersin?" diye sordu. Yüce Allah: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın..." âyetini indirince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"Umre konusunda soru soran adam nerede?" buyurdu. Adam: “Buradayım" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) adama: “Cübbeni çıkar, üzerindeki koku izlerini de yıkayıp temizle. Sonra haccederken ne yapıyorsan umrede de aynısını yap" buyurdu. Şâfiî, Ahmed, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, Ya'lâ b. Umeyye'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ci'râne'de iken yanına bir adam geldi. Adamın üzerinde cübbesi, cübbesinin üzerinde de koku izleri vardı. "Yâ Resûlallah! Umremi nasıl yapmamı emredersin?" diye sordu. Bunun üzerine Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) bü konuda vahiy inmeye başladı. Vahiy inerken de Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir örtüyle üzerini örttü. Ben de vahiy indiği sırada Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) görmeyi çok ister, bunu dile getirirdim. Ömer bana: “Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) kendisine vahiy inerken görmek ister misin?" diye sordu ve Allah Resûlünün üzerine çekmiş olduğu örtüyü kenarından kaldırdı. Örtünün altından deve yavrusunun hırıltısını andıran bir ses geliyordu. Vahyin nazil olması bitince Allah Resûlü örtüyü üzerinden kaldırdı ve: “Umre konusunda soru soran adam nerede?" diye sordu. Sonra ona: “Üzerindeki koku izlerini de yıkayıp temizle ve cübbeni de çıkar. Sonra haccederken ne yapıyorsan umrede de aynısını yap" buyurdu. Vekî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, en-Nehhâs, en-Nâsih'de, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın.." âyetini açıklarken: “Ailenin evinden ihrama girmendir" demiştir. İbn Adiy ve Beyhakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın..." âyetini açıklarken: "Haccı tamamlayan şeylerden biri de ailenin evinden ihrama girmendir" buyurmuştur. Abdurrezzâk ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın..." âyetini açıklarken: “Hac ile umreyi birbirinden ayırmak ve umreyi hac ayları dışında bir ayda yapmak hac ile umreyi tamamlayan hususlardandır" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Hac veya umre için ihrama giren kişi bunların gereklerini tamamlamadan ihramdan çıkamaz. Hac farizesi, Kurban günü Akabe cemresini atıp ziyaret tavafı da yapıldıktan sonra tamamlanır ve kişi ihramdan çıkar. Umre ise, Kâbe tavaf edilip Safâ ile Merve arasında sa'y yapıldıktan sonra tamamlanır ve kişi ihramdan çıkar." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Hac ile umrenin tamamlanması, Yüce Allah'ın bu konuda emrettiklerini tamamıyla yerine getirmekle olur" demiştir. Ebû Ubeyd, Fedâil'de , Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Alkame ile İbrahim şöyle demişlerdir: “Bu âyet, İbn Mes'ûd'un kıraatinde (.....) (Haccı ve Kabe'ye kadar umrenizi tamamlayın) şeklindedir. Buna göre umreye giden kişi Kâbe'den daha ileriye gidemez. Hacda, kişi bu ibadetin gerektirdiği tüm şeyleri yerine getirirken, umrede sadece Kâbe'yi tavaf edip Safâ ile Merve arasında sa'yeder." Abd b. Humeyd ile İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu âyeti: (.....) (Kabe'ye olan hac ile umrenizi ikame edin) lafzıyla okumuş ve: “Umre de hac gibi farz olan bir ibadettir" demiştir. İbn Merdûye, Beyhakî, Sünen'de ve İsbehânî, et-Terğîb'de, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor: “Namaz, zekat, hac ve umre olmak üzere dört şeyi İkame etmeniz emredildi. Hac, büyük hac, umre ise küçük haçtır." İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifde Yezîd b. Muâviye'den bildiriyor: Velîd b. Ukbe'nin valiliği sırasında mescitte, içlerinde Huzeyfe'nin de bulunduğu bir halkada oturuyordum. O zamanlar mescitte bekçi veya güvenlik görevlisi bulunmuyordu. Oturuyorken bir ara birisi: “Kur'ân'ı Ebû Mûsa'nın kıraatine göre okuyanlar Kinde kabilesinin kapılarının olduğu yerde toplansın. Abdullah b. Mes'ûd'un kıratine göre okuyanlar ise Abdullah'ın evinin yanında toplansınlar" diye seslendi. Ebû Mûsa ile Abdullah b. Mes'ûd, Bakara Sûresi'nin 196. âyetini farklı okudular. Abdullah bu âyeti: (.....) lafzıyla okurken, Ebû Mûsa: (.....) lafzıyla okudu. Osman b. Affân'ın hilafeti dönemindeydi. Huzeyfe bu farklı okuyuşu işitince öfkeden gözleri kıpkırmızı oldu ve Abdullah'a: “Ya biner gidip bunu müminlerin emirine bildirirsin. Ya da ben binip ona giderim!" dedi. Sizden öncekiler işte böyle insanlardı. Sonra Huzeyfe gelip oturdu ve şöyle dedi: “Yüce Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İslam dinine girenlerle birlikte dini kabul etmeyenlere karşı savaştı. Sonrasında Yüce Allah İslam dinini muzaffer kıldı. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatından sonra insanlar yanlış fikirleriyle düşman süvarisinin saldırması gibi saldırıp İslam'ı yaraladılar. Sonrasında Ebû Bekr hilafete geldi ve bir süre bu görevde kaldı. Onun da vefatından sonra insanlar düşman süvarisinin saldırması gibi yanlış fikirleriyle saldırıp İslam'da bir yara daha açtılar. Ondan sonra Ömer hilafete geçip İslam'a hizmet etmeye başladı. O da vefat edince insanlar düşman süvarisinin saldırması gibi yanlış düşünceleriyle saldırıp İslam'a bir yara daha açtılar. Şimdi de hilafette Osmân bulunuyor. Allah'a yemin olsun ki bir daha yanlış fikirlerinizle böylesi bir saldırı yapacak olursanız İslam namına elinizde hiçbir şey kalmayacak!" Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Şa'bî bu âyeti okurken: (.....) deyip susmuş, ardından umre lafzını merfû olarak: (.....) şeklinde okumuş ve: “Umre nafile bir ibadettir" demiştir. Süfyân b. Uyeyne, Şâfiî ve Beyhakî, Tâvus'tan bildiriyor: İbn Abbâs'a: “Bizden, hacdan önce umre yapmamızı mı istiyorsun? Oysa Yüce Allah: “Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın..." buyurmuş ve haccı daha önce zikretmiştir" dediklerinde, İbn Abbâs: “Yüce Allah: “...Bütün bunlar, ölenin yaptığı vasiyyeti ve üzerindeki borcu yerine getirildikten sonradır..." buyurur. Peki, siz önce hangisinden başlıyorsunuz? İlk önce vasiyeti mi yerine getiriyorsunuz yoksa önce borcu mu ödüyorsunuz?" diye sordu. "Önce borçtan başlıyoruz" karşılığını verdiklerinde: “Hac ve umre konusu da bunun gibidir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Umre de hac gibi imkanı olan kişiler için farzdır" demiştir. Süfyân b. Uyeyne, Şâfiî, el-Umtn'de ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Vallahi ben bu âyeti Allah'ın Kitab'ında: (.....) şeklinde okudum." Abdurrezzâk, Musannef’te, İbn Ebî Şeybe, Musannef’te ve Abd b. Humeyd, Mesrûk'tan bildiriyor: “Kur'ân'da namaz, zekat, hac ve umre olmak üzere dört şeyi ikame etmeniz emredildi." İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Umre, küçük haçtır" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifte bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuş ve şöyle demiştir: “Güç geleceğini bilmesem ve bu konuda Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey duymamış olsam umrenin de hac gibi farz olduğunu söylerdim." Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “Umre farz bir ibadettir. İmkanı olan her bir kişinin ömründe bir defa hac ile umre yapması üzerine farzdır" demiştir. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd, Tâvus'tan bildiriyor: “Mekke ahalisi dışında umre, tüm Müslümanların ifa etmesi gereken bir ibadettir. Mekke ahalisinin ise umre yapması gerekmez. Ancak Mekkelilerden birisi çok uzak yerlerden gelmişse umre yapabilir." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Atâ'dan bildiriyor: “Yüce Allah'ın belirttiği gibi imkanı olan her bir kişinin, Bedevilerinizin bile ömründe bir defa hac ile umre yapması üzerine farzdır. Ancak Mekke ahalisinin umre değil sadece hac yapması gerekir. Zira onlar zaten her dem Kâbe'dedirler. Umre de Kâbe'yi tavaf için yapılır." İbn Ebî Şeybe ve Hâkim'in Atâ b. Ebî Rebâh vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: “Mekke ahalisi dışında umre, Müslüman olan herkesin üzerine farz olan bir ibadettir. Mekkelilere ise umre farz değildir. Onların umresi Kâbe'yi tavaf etmeleridir. Evi ile Harem arasında bir vadi bulunan kişi Mekke'ye ihramlı girsin." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Atâ: “Mekke ahalisinin umre yapmaları gerekmez. Umreye gelen kişi Kâbe'yi, tavaf için ziyaret eder. Oysa Mekkeliler istedikleri zaman tavaf ederler" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Hac ibadeti farz, umre ise nafiledir" demiştir. Şâfiî, el-Umm'de, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in Ebû Sâlih Mâhân el-Hanefî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac bir cihad (farz)dır, umre ise nafiledir" buyurmuştur. İbn Mâce'nin Talhâ b. Ubeydillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac bir cihad (farz)dır, umre ise nafiledir" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve Tirmizî, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor: Adamın biri Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Umre farz mıdır?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayır! Ama umre yapmanız sizin için daha hayırlıdır" buyurmuştur. Hâkim'in Zeyd b. Sâbit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac ile umre farz olan iki ibadettir. Hangisini önce yapacağının bir önemi yoktur" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, İbn Sîrîn'den bildiriyor: Zeyd b. Sâbit'e hacdan önce umre yapma konusu sorulduğunda: “Hac ile umre Yüce Allah'ın, kullarından ifasını istediği iki ibadettir. Hangisini önce yapacağının bir Önemi yoktur" karşılığını verdi. Şafiî, el-Umm'de, Abdullah b. Ebî Bekr'den bildiriyor: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Amr b. Hazm'a yazdığı mektupta: “Umre, küçük hacdır" ifadesi vardı." Beyhakî, Şuab'da İbn Ömer'den bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Bana nasihatte bulun" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sadece Allah'a kulluk et ve ona hiçbir şeyi ortak koşma. Namazım kıl, zekatını ver, Ramazan orucunu tut. Haccını ve umreni ifa et. Sana verilen emirleri dinle ve yerine getir. Ne yapacaksan açıktan yap, sakın gizli kapaklı işler çevirme" buyurdu. İbn Huzeyme ve İbn Hibbân'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah katında en hayırlı ameller şeksiz bir iman, ganimetlerinde ihanet barındırmayan bir savaş ve tüm şartları yerine getirilmiş bir haçtır" buyurmuştur. Mâlik, Muvattâ'da, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yapılan bir umre yapılacak bir diğer umreye kadar işlenecek günahlara kefâret olur. Tüm şartlan yerine getirilip kabul gören bir haccın karşılığı da Cennetten başkası değildir" buyurmuştur. Ahmed, Âmir b. Rabîa'dan merfû hadis-i şerif olarak aynısını zikreder. Beyhakî, Şuab'da ve İsbehânî, et-Terğîb'de Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacının her bir tesbihatında her bir tehlîlinde ve her bir tekbirinde kendisi için bir müjde vardır" buyurmuştur. Müslim ve İbn Huzeyme'nin Amr b. el-Âs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İslam dini kendinden önceki günahları yok eder. Hicret kendinden önceki günahları yok eder. Hac da kendinden önce işlenen günahları silip yok eder" buyurmuştur. Taberânî, Hasan b. Ali'den bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: “Ben korkak, zayıf biriyim" dedi. Allah Resûlü de (sallallahü aleyhi ve sellem): “O zaman bu yönde şikayetçi olamayacağın bir cihada, hacca git" buyurdu. Abdurrezzâk, Musannef’te Hasan b. Ali'den bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip cihad konusunu sordu. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sana hiç bir yönden şikayetçi olamayacağın bir cihad şeklini söyleyeyim mi? Haçtır" buyurdu. Abdurrezzâk, Abdulkerîm el-Cezerî'den bildiriyor: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: “Ben korkak biriyim, düşman karşısına çıkıp çarpışamam" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sana içinde çarpışma olmayan bir cihad şekli söyleyeyim mi?" diye sorunca, adam: “Söyle yâ Resûlullah!" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac ile umreye gitmekten geri durma" buyurdu. Buhârî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Yâ Resûlallah! En hayırlı amelin cihad olduğunu söylüyorsun. O zaman biz de neden cihada katılmayalım?" diye sorduğumda: “Sizin için en hayırlı cihad, tüm şartlarıyla ifa edeceğiniz hac ibadetidir" karşılığını verdi. Ahmed, İbn Ebî Şeybe, İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifde ve İbn Huzeyme, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Yâ Resûlallah! Kadınlar için de cihad var mıdır?" diye sorduğumda: “Kadınlar için çarpışması olmayan cihad vardır. O da hac ile umredir" karşılığını verdi. İbn Huzeyme'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “İslam, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın resûlü olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekatını vermen, hac ile umreni ifa etmen, cenabetten gusletmen, abdestini gereğine göre alman ve Ramazan orucunu tutmandır. " İbn Ebî Şeybe ile İbn Mâce'nin Ümmü Seleme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac, zayıf olan (düşmanla savaşamayan) kişilerin cihadıdır" buyurmuştur. Ahmed ve Taberânî'nin Amr b. Abese'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “En hayırlı amel, kabul gören bir hac veya kabul gören bir umredir" buyurmuştur. Taberânî ve Ahmed, Mâiz'den bildiriyor: Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem): “En hayırlı amel hangisidir?" diye sorulunca: “Sadece Allah'a iman, sonra cihad sonra da kabul görecek olan bir haccın diğer amellere göre üstünlüğü, güneşin doğuşu ile batışı arasındaki mesafe kadardır" karşılığını verdi. Ahmed, İbn Huzeyme, Taberânî, M. el-Evsat'ta, Hâkim ve Beyhakî, Câbir'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mebrûr olan bir haccın karşılığı Cennetten başkası değildir" buyurdu. Ashâb: “Peki, bir hac nasıl mebrûr olur?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Başkalarına yemek yedirerek ve sadece temiz sözler söyleyerek" karşılığını verdi. Başka bir lafızda: “..Ve selamı yayarak" ifadesi geçer. Taberânî, M. el-Evsat'ta Abdullah b. Cerâd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccediniz! Zira haç, suyun kiri yıkayıp temizlemesi gibi kişinin günahlarını temizler" buyurmuştur. Bezzâr'ın Ebû Mûsa'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccetmiş kişi, ailesinden dört yüz kişiye şefaatçi olur ve hac sonrası anasından yeni doğmuş gibi günahlarından temizlenir" buyurmuştur. Beyhakî, Şuab'da, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Ebu'l-Kâsım'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Kişi, Beytu'l-Harâm'a (hac veya umre için) gitmek üzere devesine bindiğinde devenin ayağını her bir kaldırması ve yere koymasında Yüce Allah ona bir iyilik sevabı yazar, bir günahını siler ve katında makamını bir derece yükseltir. Kâbe'ye varıp tavafını yapınca, sonrasında Safâ ile Merve arasında say'edip tıraşını da olunca anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınır. Hac sonrası da kişi artık ilerisi için amel etmelidir. " Hâkim ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah'ın ziyaretçileri gazaya çıkan, hacca ve umreye giden olmak üzere üç kişidir" buyurmuştur. Bezzâr'ın Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacılar ile umreciler Allah'ın misafirleridir. Yüce Allah onları davet etmiş, onlar da bu davete icabet etmişlerdir. Onlar istemiş, Allah da dilediklerini vermiştir" buyurdu. İbn Mâce ile İbn Hibbân'ın bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah yolunda gazaya çıkan, hacca ve umreye gidenler Allah'ın misafirleridir. Yüce Allah onları davet etmiş, onlar da bu davete icabet etmişlerdir. Onlar istemiş, Allah da dilediklerini vermiştir" buyurdu. Nesâî, İbn Mâce, İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacılar ile umreciler Allah'ın misafirleridir. Allah'a dua ettiklerinde dualarını kabul eder, bağışlanma dilediklerinde onları bağışlar" buyurmuştur. Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Harem bölgesinde ikamet edenler hac için gelenlerin üzerlerinde olan hakkı bilselerdi geldiklerinde yanlarına gider bineklerini öperlerdi. Çünkü bunlar diğer tüm insanlar içinde Allah'ın misafirleridir." Bezzâr, İbn Huzeyme, Taberânî, M.es-Sağîr, Hâkim ve Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hac sonrası hem hacının hem de bağışlanmasını istediği kişilerin Zilhicce ayının kalan kısmında, Muharrem, Safer aylarında ve Rabiulevvel ayının ilk on gününde olan günahları bağışlanır." Başka bir lafızda: “Allahım! Hacıyı ve hacının bağışlanmasını diledikleri kişileri bağışla!" şeklinde geçer. İbn Ebî Şeybe ve Musedded, Müsned'de İbn Ömer'den bildiriyor: “Hac sonrası hem hacının hem de bağışlanmasını istediği kişilerin Zilhicce ayının kalan kısmında, Muharrem, Safer aylarında ve Rabiulevvel ayının ilk on gününde olan günahları bağışlanır." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-iÖmer, Kâbe'nin kapısının yanında bir hutbe verip şöyle demiştir: “Kişinin şu eve (Kâbe'ye) sadece ibadet için gelmesi ve Hacer-i Esved'i selamlaması, geçmiş günahlarının kefareti olur." İbn Ebî Şeybe, Hazret-iÖmer'den bildiriyor: “Sadece hac niyeti ile bu eve (Kabe'ye) gelen kişi, hac sonrası anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınır." Hâkim, Ümmü Ma'kil'den bildiriyor: Kocam genç bir deveyi sadece Allah yolunda kullanılmak üzere ayırdı. Umreye gitmek istediğimde kocamdan bu deveyi istedim. Ancak kocam vermeyi kabul etmedi. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip durumu anlattığımda deveıyi bana vermesi için kocama emir verdi ve: “Hac da, umre de Allah yolunda yapılan ibadetlerdir. Ramazan ayında yapılan bir umre de bir hacca bedeldir veya bir hac kadar Sevap alır" buyurdu. Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hacca niyetlendi. Kadının biri kocasına: “Beni de hacca götür" dedi. Kocası: “Seni hacca götürecek bineğim yok" karşılığını verdi. Kadın: “Su taşımada kullandığın deveyi ver" deyince, kocası: “Benle oğlun onu kullanacağız" karşılığını verdi. Kadın: “Filan deveyi ver" deyince, kocası: “Onu sadece Allah yolunda kullanmak üzere ayırmışım" karşılığını verdi. Kadın: “O zaman dolaptaki hurmayı satalım" deyince, kocası: “O hurma bizim zahiremiz" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) haccedip Mekke'den geri döndüğü zaman kadın, kocasını ona gönderdi: “Ona selamımı söyle ve onunla birlikte haccetmeye denk olabilecek amelin ne olduğunu sor" dedi. Kocası, Allah Resûlü'ne gelip olanları anlattı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Keşke Allah yolunda kullanmak üzere ayırdığın deveyi binmesi için verseydin" buyurdu. Kadının da hac konusundaki duyarlılığına şaşırıp gülerek: “Benden de ona selam söyle ve Ramazan ayında yapılan umrenin benimle birlikte yapılan bir hacca denk olduğunu söyle" buyurdu. İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Umre yaptığım sırada Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: “Yorgunluğun ve harcamaların oranında sana ecir vardır" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Habîb'den bildiriyor: Bir topluluk hacca giderken Rebeze'de bulunan Ebû Zer'e uğradıklarında onlara: “Hac için ne kadar da çaba harcamışsınız! Hac sonrası da artık ilerisi için amel edin" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin İbrahim'den bildirdiğine göre İbn Mes'ûd da bir topluluğa aynı şeyi (Ebû Zer'in dediğini) söylemiştir. İbn Ebî Şeybe, Habîb b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Atâ'ya: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac sonrası artık ilerisi için amel edin" buyurduğu sana ulaştı mı?" diye sorduğumda: “Hayır! Ama Osmân ile Ebû Zer'in böyle dediği bana ulaştı" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ka'b, hacılardan bir topluluk görünce: “Allah'ın mağfiretinden başka elde edecekleri şeyleri bilselerdi içleri huzurla dolardı" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Ka'b'dan bildiriyor: “Hacı, umreci veya Allah yolunda gazada olan kişi, tekbir getirdiği zaman bu tekbir ufukta kaybolup gidene kadar arkasındaki çöller birbiri ardınca bunu tekrarlayıp durur." Ahmed ve Hâkim'in, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacca niyetlenen kişi bunu en kısa zamanda ifa etsin. Zira kişinin malt kaybolabilir; hasta olabilir ve fakir düşebilir" buyurmuştur. İsbehânî, et-Terğîb'de İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccı en kısa zamanda ifa edin. Zira kişi başına neler geleceğini bilemez" buyurmuştur. İsbehânî, Ebû Cafer Muhammed b. Ali'den, o da babasından, o da babasından naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Erkek veya kadın kul, Allah'ın rızasına uygun olan bir yerde harcaması gereken bir malı harcamayvp elinde tuttuğu zaman mutlaka o malın birkaç katını Allah'ın öfkesine sebep olacak bir şeyde harcar. Dünyalık ihtiyaçlardan birini gidermek için hacca gitmeyen kişi, o ihtiyacını gidermeden başka ihtiyaçlarının da çıktığını görecektir. Müslüman kardeşinin ihtiyacı olan bir konuda -o ihtiyaç giderilsin veya giderilmesin- yanında durmayan kişi, bir başkasına kendisini günaha sokacak ve herhangi bir karşılık da alamayacak bir işte yardım etmeye maruz bırakılır" Taberânî, M. el-Evsat'ta Ebû Zer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Dâvud (aleyhisselam): “İlâhi! Seni evinde ziyaret eden kullarına mükâfatın nedir?" diye sorunca, Yüce Allah şu karşılığı vermiştir: “Her ziyaretçinin ziyaret edilen kişi üzerinde bazı hakları olur. Ey Dâvud! Beni ziyaretlerine karşılık olarak dünyada onlara afiyet, huzuruma çıktıklarında da mağfiret vardır. " Taberânî, M. el-Evsat'ta, Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah yolunda telbiye getirerek veya tehlîl ederek cihada veya hacca giden Müslümanın, güneş günahlarını da alıp batar ve diğer güne günahsız bir şekilde çıkar" buyurmuştur. Beyhakî, Şuab'da, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hacılar ile umreciler Yüce Allah'ın misafirleridir. Bir şey istediklerinde dilekleri verilir, dua ettiklerinde dualarına icabet edilir. Ebu'l-Kâsım'ın nefsi elinde olana yemin olsun ki bunlardan biri yüksek bir yerde veya tepede tekbîr getirdiğinde veya tehlîl ettiğinde dünyanın diğer bir ucuna kadar yerler de birbiri ardına tekbir ve tehlîl eder. " Beyhakî'nin Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacılar ile umreciler Yüce Allah'ın misafirleridir. Bir şey istediklerinde istediklerini verir, dua ettiklerinde dualarına icabet eder. Bu yolda yaptıkları masrafları da bir dirheme bir milyon dirhem olacak şekilde telafi eder" buyurmuştur. Bezzâr, Taberânî, M. el-Evsat'ta ve Beyhakî, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacceden giden kişi asla a'mer düşmez" buyurdu. Ravi der ki: “Câbir'e: “A'mer düşmemek de nedir?" diye sorulunca: “Fakir düşmemek, demektir" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbn Huzeyme ve İbn Hibbân'ın İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hac ile umreyi ard arda yapınız. Zira bu ikisi körüğün, demir, altın ve gümüşün pasını gidermesi gibi fakirliği ve günahları yok eder. Gereğince yapılmış ve kabul görmüş bir haccın karşılığı da Cennetten başkası değildir. Kişi gün boyunca ihramda kaldığı zaman güneş batarken onun günahlarını da alıp gider. " İbn Ebî Şeybe, İbn Mâce, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin Hazret-iÖmer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac ile umreyi ard arda yapınız. Zira bu ikisini ard arda yapmak, körüğün, demirin pasını temizlemesi gibi kişinden fakirliği ve günahlarını yok eder" buyurmuştur. Bezzâr, Câbir'den merfû hadis-i şerif olarak aynısını zikreder. Hâris b. Ebî Usâme, Müsned'de İbn Ömer'den merfû hadis-i şerif olarak benzerini zikreder. İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Âmir b. Rabîa'dan merfû hadis-i şerif olarak benzerini zikreder. Taberânî, M. el-Evsat'ta Ebû Hureyre'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Lâ ilahe ilalllah ve Allahu Ekber diyen her bir kişi müjdelenir" buyurdu. Ashab: “Yâ Resûlallah! Cennetle mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" karşillğini verdi. Beyhakî, Şuab'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kişi Lâilahe illallah dediği zaman güneş batarken onun günahlarını da alıp götürür" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor: “Şu Kâbe'ye bir borç veya dünyalık için gelen her bir kişinin bu ihtiyacı mutlaka karşılanır." Ebû Ya'lâ, Taberânî, Dârakutnî ve Beyhakî, Hazret-i' Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mekke'ye doğru hac veya umre niyetiyle yola çıkıp da ölen kişi kıyamet gününde durdurulup hesaba çekilmez" buyurdu. Yine: “Yüce Allah tavaf edenlerle övünür" buyurmuştur. Hâris b. Ebî Usâme, Müsned'de ve İsbehânî, et-Terğîb'de Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mekke'ye (hac için) giderken veya oradan dönerken ölen kişi kıyamet gününde durdurulup hesaba çekilmez" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, Şuab'da, Ümmü Seleme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah,, Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a hac ve umre için ihrama giren kişinin gelmiş geçmiş tüm günahlarını bağışlar ve Cenneti garanti eder" buyurmuştur. Beyhakî'nin Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Hacca niyetlenen kişi ailesinden ayrılıp da üç gün veya üç gece yol aldığı zaman anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınır. Kalan günlerinde de Allah katında dereceleri artar. Bir ölüyü kefenleyen kişiye Yüce Allah Cennet giysilerinden giydirir. Ölüyü yıkayan kişi günahlarından arınır. Ölünün üzerine toprak atan kişinin bu topraktan çıkan her bir toz hesapta terazisinde dağ kadar çeker. " Beyhakî, İbn Ömer'den bildiriyor: Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacca giden kişinin bineğinin her bir adımında Yüce Allah kendisine bir iyilik sevabı yazar veya bir günahını siler veya katında makamını bir derece yükseltir" buyurduğunu işittim. Beyhakî, Habîb b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Atâ'ya: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):"Kişi hac sonrası artık ilerisi için amel eder" buyurduğu sana ulaştı mı?" diye sorduğumda: “Hayır! Ama Osmân b. Affân ile Ebû Zer el-Ğifârî'nin: «Hacılar hac sonrası (geçmiş günahları bağışlanacağı için) artık ilerisi için ameller ederler» dedikleri bana ulaştı" karşılığını verdi. Beyhakî, Zührî vasıtasıyla Ebû Hureyre'den bildiriyor: Adamın biri haccı gereği gibi ifa ettikten sonra Ömer b. el-Hattâb'a uğradı. Ömer ona: “Haccını tamamladın mı?" diye sorunca, adam: “Evet!" dedi. Ömer: “Peki, yasak kılınan şeylerden uzak durdun değil mi?" diye sorunca, adam: “Yasak olan hiçbir şeye yaklaşmadım" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ömer: “Artık ilerisi için amel etmeye bak" dedi. Beyhakî'nin Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah bir hac ile üç kişiyi Cennete koyar. Biri ölen kişi, diğeri onun adına hacca giden kişi, bir diğeri de ölenin bu vasiyetini yerine getiren kişidir" buyurmuştur. Abdurrezzâk, Musannef’te, İbn Ebî Şeybe, Müsned'de, Ebû Ya'lâ ve Beyhakî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah buyurur ki: “Bedenini sağlıklı, rızkını geniş kıldığım kulum beş sene geçip de ziyaretime (hacca) gelmemişse bu kul mahrûm bir kuldur." Ebû Ya'lâ'nın Habbâb b. el-Eret'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah buyurur ki: “Bedenini sağlıklı, rızkım geniş kıldığım kulum üzerinden beş hac mevsimi geçip de ziyaretime (hacca) gelmemişse bu kul mahrûm bir kuldur." Şâfiî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Her ayda bir umre vardır" demiştir. Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Ömer: “Eğerlerinizi bineğinize koyduğunuz zaman hacca ve umreye doğru yola koyulun. Zira bu ikisi iki cihaddan birisidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Câbir b. Zeyd'den bildiriyor: “Oruç ile namaz bedeni yorar, ancak mala dokunmazlar. Sadaka ise mala dokunur, ancak bedene herhangi bir zarar vermez. Hac kadar hem malı, hem de bedeni zorlayan başka bir ibadet bilmiyorum." "...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bîr kurban gönderin. Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.." İbn Cerîr ile İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Hac veya umre için ihrama girdikten sonra bir hastalıktan veya bir düşmandan dolayı Kâbe'ye ulaşamayan kişi asgarisi bir koyun olmak üzere imkanına göre ve kolayına gelecek şekilde bir kurban gönderir. İfa edemediği bu hac, şayet ilk haccı ise bunu daha sonra kaza eder. Ancak daha önce hac görevini ifa etmişse bu durumda bunu kaza etmesi gerekmez. "...Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin..." buyuruğuna göre de bu durumda olan bir kişi şayet hac için ihrama girmişse Kurban günü ihramdan çıkar. Umre için ihrama girmişse de gönderdiği kurban Kâbe'ye ulaştığı zaman ihramdam çıkar." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından biri ihrama girdikten sonra herhangi bir sebepten dolayı Kâbe'ye ulaşmasına engel çıktığı zaman Kâbe'de kesilmek üzere bir kurban gönderir ve bu kurban yerine ulaşana kadar ihramlı bir şekilde kalır. Kurban yerine ulaştığı zaman da başını tıraş ederdi." Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in İbrâhim vasıtasıyla bildirdiğine göre Alkame: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin. Aranızda hasta, yahut başmdan rahatsız olan varsa, ona fidye olarak; oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir. Hastalık veya yol emniyeti olmaması gibi sebeplerle haccınızın engellenmesinden emin olduğunuz zaman ise, her kim hacca kadar umre yaparak sevap kazanmak isterse, onun da kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. Kurbanlık temin edemeyen kimse, üç gün hacda yedi gün de döndüğünüz zaman memleketinde olmak üzere tam on gün oruç tutar.." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Kişi hac için ihrama girip de bazı sebeplerden dolayı Kâbe'ye ulaşmasına engel olunduğu zaman imkanına göre ve kolayına gelecek şekilde bir kurban gönderir. Gönderdiği kurban, yerine ulaşmadan acele davranıp başını tıraş eder veya koku sürünür veya tedavi olursa fidye olarak ya oruç tutar, ya sadaka verir ya da kurban keser. Oruç tutacaksa üç gün tutar. Sadaka verecekse altı yoksula yarımşar sâ' olmak üzere üç sâ' yiyecek verir. Kurban kesecekse de bir koyun keser. Şayet haccına engel olan şey hastalık ise iyileştikten sonra Kâbe'ye doğru yola çıkar. Hac için girdiği ihramı umreye çevirir, gelecek yılda da bu haccını kaza etmesi gerekir. Ancak önündeki engel kalktıktan sonra Kâbe'ye gitmeyip geri dönmesi halinde daha sonra hem hac hem de umre kazası etmesi gerekir. Hac aylarında haccı temettü yapmak isteyen kişi de kurban olarak bir koyun keser. Buna imkanı yoksa hacda iken üç, evine geri döndükten sonra yedi olmak üzere on gün oruç tutar." Ravi İbrâhim der ki: Bu hadisi Saîd b. Cübeyr'e zikrettiğim zaman: “İbn Abbâs da bu konuda aynı şeyleri söylemiştir" dedi. İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor: “faapf" ibaresi, kişinin Kâbe'ye ulaşmasına engel olabilecek her türlü engeli ifade eder." Mâlik, Saîd b. Cübeyr, İbn Ebî, Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken: “Kurban olarak bir koyun gönderilir" demiştir. Vekî', Süfyân b. Uyeyne, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken: “Kurban olarak bir koyun gönderilir" demiştir. Şâfiî, el-Umm'de , Vekî', Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin değişik kanallarından bildirdiğine göre İbn Ömer: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken: “Kurban olarak bir sığır veya deve gönderilir" dedi. Kendisine: “Koyun göndermesi kâfi gelmez mi?" diye sorulunca: “Hayır, gelmez" karşılığını verdi. Vekî', Süfyân b. Uyeyne, Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken: "İmkanı dahilinde kurban gönderir. Kişinin bir veya iki deve göndermesi de imkanı dahilinde olabilir" demiştir. Vekî', Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş- Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Burada kurban, kişinin kolayına gelecek ve imkanı dahilinde olacak şekilde erkek veya dişi deve, sığır, koyun ve keçi olmak üzere dört sınıf hayvandan gönderilir. Kurban olan hayvan ne kadar büyük olursa da daha iyi olur." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Bu kişinin kurban göndermesi gerekir. Şayet durumu iyi ise kurbanı deve olarak, durumu, normal ise sığır olarak, durumu fazla iyi değilse de koyun olarak gönderir." Vekî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Kâsım vasıtasıyla bildirdiğine göre Hazret-i Âişe ile İbn Ömer, kişinin kolayına gelecek olan kurbanın ancak deve ve sığırdan olabileceğini düşünürlerdi. Ancak İbn Abbâs kişinin kolayına gelecek olan kurbanın koyun olduğunu söylerdi. Süfyân b. Uyeyne, Şâfiî, el-Ümm'de, Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Âyette söz konusu engellemeden kasıt sadece bir düşman tarafından hasıl olan engellemedir. Kişinin hastalanması, rahatsızlanması veya bir şeyini kaybetmesi, kaybolması halinde kurban göndermesi gerekmez. Yüce Allah bu konuda: “...Güven içinde olursanız..." buyurmuştur ki, güvenlik durumu ancak bir korkudan dolayı olur." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: “Engelleme durumu ancak bir düşmandan gelirse geçerli olur" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zührî: “Engelleme durumu ancak bir savaş durumunda geçerli olur" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Atâ: “Engelleme ancak bir hastalık veya düşman veya kişinin Kâbe'ye ulaşmasına mani olan bir sebepten dolayı olur" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Urve: “İhramlı kişiyi Kâbe'ye gitmekten alıkoyan her türlü şey, engelleme kapsamı içinde sayılır" demiştir. Buhârî ve Nesâî, Nâfi'den bildiriyor: Ubeydullah b. Abdillah ile Sâlim b. Abdillah'ın bana bildirdiğine göre, Şam ordusu Mekke'ye doğru yola koyulduğu zaman kendileri İbnu'z-Zübeyr'e: “Bu sene hacca gitmemenin bir sakıncası olmaz. Çünkü ordunun Mekke'ye girişine müsaade etmemelerinden korkuyoruz" demiş, İbn Zübeyr de şu karşılığı vermiştir: “Umre niyetiyle Allah Resûlüyle birlikte yola çıktık. Ancak Kureyş kafirleri Mekke'ye girişimize engel olunca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bulunduğu yerde kurbanı kesip başını tıraş etti." Buhârî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “(Hudeybiye'de bulunan ve Mekke'ye girişi engellenen) Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başını tıraş etti, hanımlarıyla ilişkiye girdi. Kurbanını da kesti ve bir sonraki yıl yeniden umresini yaptı." Buhârî, Misver'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başını tıraş etmeden önce kurbanı kesti ve ashabının da böyle yapmasını istedi." Buhârî muallak olarak İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kurbanda bedel (yeniden kesme) ancak cinsel ilişki ile lezzet alma suretiyle haccını bozanlar içindir. Bir özür veya herhangi bir engelden dolayı haçtan alıkonulan kişi, alıkonulduğu yerde ihramdan çıkar ve bundan dolayı da kaza etmesi gerekmez. Alıkonulduğu zaman yanında kurbanı varsa ve eğer onu Mekke'ye gönderemiyorsa bulunduğu yerde keser. Ancak Mekke'ye gönderme imkanı varsa onu gönderir ve bu kurbanlık yerine ulaşana kadar da ihramdan çıkmaz." Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Hudeybiye'de bulunan Müslümanların, Mekke'ye girdikleri bir sonraki yılda yeniden kurban kesmeleri emredildi. Bunun üzerine Müslümanlar yeniden kurban kestiler. Deve fiyatları yükselince de imkanı olmayanların sığır alıp kurban etmelerine izin verildi." Hâkim, Ebû Hâdir el-Himyerî'den bildiriyor: İbnu'z-Zübeyr'in muhasara altına alındığı yıl yanımda kurbanımla birlikte umre için yola çıktım. Ancak Mekke'ye girişimize izin verilmeyince bulunduğum yerde kurbanı kesip ihramdan çıktım. Bir sonraki yıl umremi kaza etmek üzere Mekke'ye gittim.. İbn Abbâs'a gidip yeniden kurban kesip kesmeyeceğimi sorduğumda şöyle dedi: “Yeniden kurban kesmen gerekir. Zira Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına, Hudeybiye'de kestikleri kurbanların yerine bir sonraki yıl kaza umresini yaparken yeniden kurban kesmelerini emretmiştir." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): “Kişi kurbanı kesmeden önce tıraşını olursa bunun için yeniden kurban kesmesi gerekir" dedi ve: “...Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin.." âyetini okudu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre el-A'rec bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuştur. Mâide Sûresi'nin 95. âyetini de: (.....) lafzıyla okumuştur. "...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir.." Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, Taberânî ve Beyhakî, Sünen'de Ka'b b. Ucre'den bildiriyor: Hudeybiye'de ihramlı bir şekilde Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberdik. Müşrikler bizleri muhasara altına almış ve Mekke'ye girmemize izin vermemişlerdi. Saçlarım uzundu ve bitlenmiştim. Başımdaki bitler de yüzüme dökülüyordu. Yanıma uğrayan Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Başındaki bitler seni rahatsız mı ediyor?" diye sorunca: “Evet!" karşılığını verdim. Bunun üzerine başımı tıraş etmemi söyledi. "...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir.." âyeti nazil olunca da bana: “Üç gün oruç tut veya bir farak yiyeceği altı yoksul arasında dağıt veya kolayına gelecek şekilde bir kurban kes" buyurdu. Ebû Dâvud, en-Nâsih'de İbn Abbâs'dan bildiriyor: “Yüce Allah önce: “...Aranızda hasta... varsa..." buyurmuş sonra başından rahatsız olanları da hükmün içine alıp: “...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir..." buyurmuştur." Vekî', Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Hibbân ve Beyhakî, Abdullah b. Ma'kil'den bildiriyor: Ka'b b. Ucre'nin yanında oturdum ve ona: “...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir..." âyetini sordum. Şöyle dedi: “Bu âyet benim hakkımda nazil oldu. Başımdan rahatsızdım. Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) götürüldüğümde başımdan yüzüme bitler dökülüyordu. Allah Resûlü beni görünce: “Bu kadar rahatsız olacağını düşünmüyordum. Kurban olarak bir koyun bulabilir misin? buyurdu. "Hayır!" dediğimde: “O zaman üç gün oruç tut veya her birine yarım sa' yiyecek vermek üzere altı yoksulu doyur. Sonra da başını tıraş et" buyurdu. Bu âyet benim hakkımda nazil oldu ancak, hepiniz için geçerlidir." Tirmizî ve İbn Cerîr, Ka'b b. Ucre'den bildiriyor: “...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa.." âyeti benim hakkımda nazil oldu ve burada kastedilen kişi benim. Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) Hudeybiye'de ağacın yanındayken bana: “Başındaki bitler sana eziyet veriyor mu?" diye sordu. "Evet, veriyor" dediğimde bu âyet nazil oldu. İbn Merdûye ve Vâhidî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hudeybiye'de konakladığımızda Ka'b b. Ucre geldi. Başındaki bitler yüzüne düşüyordu. "Yâ Resûlallah! Bu bitler beni yedi bitirdi!" deyince: “...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir.." âyeti nazil oldu. Bunun üzerine Allah Resûlü ona: “Burada kurban bir koyundur. Oruç üç gündür. Sadaka da altı yoksul arasında dağıtılmak üzere birfarak yiyecektir" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Aranızda hasta... varsa..." âyetini: “Yani hastalığı ağırlaşan biri varsa" şeklinde açıklamıştır. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Burada hastalıktan kasıt, kişinin başında kendisine rahatsızlık veren bir ağrı veya yaranın olmasıdır. Baştaki rahatsızlıktan kasıt da kişinin başında bit olmasıdır." Vekî', Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, İbn Cüreyc'den bildiriyor: Atâ'ya: “...Yahut başından rahatsız olan varsa..."ifadesinin anlamı nedir?" diye sorduğumda: “Başta bulunan bit, baş ağrısı ve kişiye eziyet veren benzeri şeylerdir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Ayete fidye olarak belirtilen kurbandan kasıt, kişinin koyun kesmesidir" demiştir. İbn Cerîr, İbn Amr'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ka'b b. Ucre'ye: “Başındaki bitler sana eziyet veriyor mü?" diye sorunca, Ka'b: “Evet, veriyor" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “O zaman başını tıraş et ve fidye olarak ya üç gün oruç tut veya altı yoksulu yedir veya kurban olarak bir koyun kes" buyurdu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali'ye bu âyetteki fidye konusu sorulunca: “Fidye olacak oruç, üç günlük oruçtur. Sadaka ise altı yoksul arasında dağıtılmak üzere üç sâ' yiyecektir. Kurban da bir koyundur" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Abbâs'tan benzerini nakleder. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kur'ân'da, (.....) (Veya... veya...) şeklinde zikredilen hükümlerde muhatap olan kişi muhayyer demektir ve seçenekler arasından dilediğini seçer, (.....) (Onu bulamazsa bunu...) şeklinde ifade edilen hükümlerde ise muhatap olan kişi sıralamayı takip eder." İbn'l-Münzir, İbn Cüreyc'den bildiriyor: “Kur'ân'da, (.....) (Veya... veya...) şeklinde zikredilen hükümlerde muhatap olan kişi muhayyer demektir ve seçenekler arasından dilediğini seçer." Şâfiî, el-Umm'de İbn Cüreyc vasıtasıyla Amr b. Dînâr'dan bildiriyor: “Kur'ân'da, (.....) (Veya... veya...) şeklinde zikredilen hükümlerde muhatap olan kişi muhayyer demektir ve seçenekler arasından dilediğini seçer." İbn Cüreyc der ki: “Ancak: “Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak veya çapraz olarak el ve ayakları kesilmek veya yerlerinden sürülmektir..." âyeti bu kuralın dışındadır. Burada muhatap olan kişinin bu seçeneklerden birini seçme hakkı yoktur." Şâfiî ve Abd b. Humeyd, Atâ'dan bildiriyor: “Kur'ân'da, (Veya... veya...) şeklinde zikredilen hükümlerde muhatap olan kişi muhayyer demektir ve seçenekler arasından dilediğini seçer." İbn Ebî Şeybe de İkirme ile İbrâhim'den benzerini zikreder. Abd b. Humeyd de Mücâhid ile Dahhâk'tan benzerini zikreder. "...Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün -ki o tam on gündür- oruç tutmak gerekir.." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Hacca kadar umreden faydalanabilen kimse..." âyetini: “Hac aylarında umre yapmak üzere ihrama giren kişidir" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: “Burada faydalanmadan (temettü) kasıt hac aylarında umre yapmaktır" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr bir hutbe verip şöyle demiştir: “İnsanlar! Vallahi hac zamanına kadar umreden faydalanma sizin yaptığınız gibi değildir. Hac için ihrama giren kişi düşman, hastalık veya bedeninde bir kırıktan dolayı hac zamanı geçene kadar hacdan alıkonulması durumunda haccını umreye çevirir. Gelecek yıl hac yapıncaya kadar da ihramdan çıkıp faydalanır. Diğer yıl haccını yapıp kurban keser. İşte hacca kadar umreden faydalanma budur." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Atâ'dan bildiriyor: İbnu'z- Zübeyr: “Hacca kadar umreden faydalanma, sadece hacdan alıkonulan kişiler içindir. Engeli kalkan kişilerin öyle bir hakları yoktur" derdi. İbn Abbâs da: “Hacca kadar umreden faydalanma, hem hacdan alıkonulan, hem de sonradan engeli kalkanlar için geçerlidir" derdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali: “...Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye..." âyetini açıklarken: “Umreyi diğer yıl hacla ile birlikte yapmak üzere erteleyenin kurban kesmesi gerekir" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir, Atâ'dan bildiriyor: “Bu durumda olanlar kadınlardan ve giysilerden faydalandıkları için buna faydalanma (temettü) denilmiştir." Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildiriyor: Cahiliye döneminde haccedenler: “(Hac için binilen) bineklerin yarası iyileştiği, izleri kaybolduğu ve Safer ayı bittiği zaman artık umre yapmak isteyene umre helal olur" derlerdi. Yüce Allah umreden faydalanma konusundaki hükmü indirerek cahiliyye insanlarının bu yöndeki uygulamasını değiştirmiş ve Müslümanlara bu yönde ruhsat vermiştir." İbnu'l-Münzir, Ebû Cemre'den bildiriyor: Adamın biri İbn Abbâs'a: “Hacca kadar umreden faydalandım. Kırk dirhemim var, ama bu dirhemlerin içinden şu kadar vereceğim ve şu kadar harcamam var, kurban keseyim mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: “Oruç tut" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: “...Bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün -ki o tam on gündür- oruç tutmak gerekir.." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Hac olan üç günü tevriye gününden bir önceki gün, tevriye günü ve Arefe gününde tutar. Bu günlerde tutamadığı zaman teşrîk günlerinde tutar." Vekî', Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l- Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “...Bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün -ki o tam on gündür- oruç tutmak gerekir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Hac olan üç günü terviye gününden bir önceki gün, terviye günü ve Arefe gününde tutar. Bu günlerde tutamadığı zaman da hac günlerinden olan teşrîk (Minâ) günlerinde tutar." İbn Ebî Şeybe, Alkame, Mücâhid ve Saîd b. Cübeyr'den bu fetvanın benzerini zikreder. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hacca kadar umreden faydalanacak (ve kurban kesemeyecek olan) kişi, bu üç günlük orucu hac için ihrama girdiği gün ile Arefe günü arasında tutar" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Hacca kadar umreden faydalanacak kişinin kurban kesme imkanı yoksa Arefe gününden önce başlamak üzere üç gün oruç tutar. Arefe günü de orucu bitmiş olur. Evine geri döndükten sonra da yedi gün oruç tutar." Mâlik ile Şâfiî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Hacca kadar umreden faydalanacak olan ve kurban kesme imkanı olmayan kişi, hac için ihrama girdiği gün ile Arefe günü arasında üç gün oruç tutar. Bu günlerde orucu tutamazsa Minâ (teşrîk) günlerinde bunları tutar." Mâlik ile Şâfiî, İbn Ömer'den bu hükmün benzerini zikreder. İbn Ebî Şeybe, Buhârî, İbn Cerîr, Dârakutnî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer ile Hazret-i Âişe: “Teşrîk günlerinde sadece hacca kadar umreden faydalanan ve kurban kesme imkanı olmayan kişilerin oruç tutmasına ruhsat vardır" demişlerdir. İbn Cerîr, Dârakutnî ve Buhârî, İbn Ömer'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), hacca kadar umreden faydalanan, kurban kesme imkanı olmayan ancak Zilhicce ayının ilk on gününde orucunu da tutamayan kişinin teşrîk günlerinde oruç tutmasına ruhsat verdi." Dârakutnî'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yanında kurbanı olmayan (ve hacca kadar umreden faydalanan) kişiler Kurban gününe kadar üç gün oruç tutsun. Bu süre içinde üç günlük orucu tutamayanlar da bunları teşrîk günleri olan Minâ günlerinde tutsun" buyurmuştur. Mâlik ve İbn Cerîr, Zührî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdullah b. Huzâfe'yi gönderdi ve teşrîk günlerinde: “Kurban kesemediği için oruç tutanlar dışında bu günler (oruç değil) yeme içme ve Allah'ı zikretme günleridir" diye seslenmesini emretti. Dârakutnî, Zührî kanalıyla Saîd b. el-Müseyyeb'ten, o da Abdullah b. Huzâfe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Veda haccında bir grupla birlikte Minâ'da dolaşıp: “Bu günler yeme içme ve Allah'ı zikretme günlerdir. Kurban kesemediği için oruç tutanlar dışında bu günlerde oruç tutulmaz!" diye seslenmemizi emretti. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: “Temettüden dolayı (ve kurban kesemediği için) oruç tutacak olan kişinin bunları ihramda iken tutması gerekir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İkrime: “Böylesi bir orucu kişi Zilhicce ayının ilk on günü içinde tutması gerekir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Ebû Necîh'ten bildiriyor: Bu konuda Mücâhid: “Bu durumda olan kişi, dilerse bu üç günlük orucun bir gününü Şevvâl ayında, bir gününü de Zilka'de ayında tutabilir" demiştir. Tâvus ile Atâ ise: “Temettü yapan kişinin bu üç günlük orucu Zilhicce ayının ilk on günü içinde tutması gerekir" demişlerdir. İbn Ebî Şeybe, Leys'ten bildiriyor: Bu konuda Tâvus ile Atâ: “Temettü yapan kişinin bu üç günlük orucu Zilhicce ayının ilk on günü içinde tutması gerekir" demişlerdir. Mücâhid ise: “Hac aylan içinde tutmasında herhangi bir sakınca olmaz" demiştir. Buhârî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a hacda mut'a konusu sorulunca şöyle demiştir: Vedâ haccında Muhâcirler, Ensâr ve Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) eşleri hac için ihrama girince biz de girdik. Mekke yakınlarına geldiğimizde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kurbanlarını yanında getirenler hariç herkes hac için olan niyetini umreye çevirsin" buyurdu. Sonrasında tavafımızı, Safâ ile Merve arasında sa'yımızı yaptıktan sonra eşlerimizle ilişkiye girdik ve dikişli giysiler giydik. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kurbanını yanında getirenler, kurbanları yerinde kesilinceye kadar ihramdan çıkmasın" buyurdu. Sonra terviye gününün akşamında hac için ihrama girmemizi emretti. Haccın farzlarını ifa edip Kâbe'yi tavaf, Safâ ile Merve arasında da sa'yımızı yaptıktan sonra haccımız tamamlanmış ve kurban kesme üzerimize vacip olmuş oldu. Ki Yüce Allah: “...Güven içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün -ki o tam on gündür- oruç tutmak gerekir..." buyurmuştur. Burada kalan yedi günlük orucu herkesin kendi memleketinde tutacağı ifade edilmiştir. Kurban olarak da koyun geçerli olur. Bu şekilde bir yılda iki nüsük, yai hac ile umre bir arada yapıldı. Çünkü Yüce Allah, Kitab'ında bu şekilde indirmiştir, Peygamberinin (sallallahü aleyhi ve sellem) de sünneti bu yöndedir. Mekke ahalisi dışındakilere de bunu mubah kılmıştır. Yüce Allah: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir..." buyurur. Yüce Allah'ın, Kitab'ında zikrettiği hac ayları da Şevvâl, Zilka'de ve Zilhicce'dir. Bu aylarda temettü yapanın kurban kesmesi ya da oruç tutması gerekir. Âyette geçen refes, cinsi münasebet anlamına gelir. Fusûk ise masiyetler anlamındadır. Cidal de kavga manasına gelir." Mâlik, Abd b. Humeyd ve Beyhakî, İbn Ömer'den bildiriyor: “Hac ayları olan Şevvâl, Zilka'de veya Zilhicce'de umresini ifa eden kişi, temettü yapmış olur ve kurban kesmesi gereklidir. Kurban kesme imkanı yoksa da oruç tutar." İbn Ebî Şeybe, Saîd b. el-Müseyyeb'ten bildiriyor: “Şevvâl veya Zilka'de ayında umresini yapan ve haccını da ifa edene kadar Harem bölgesinde ikamet eden kişinin kolayına gelecek şekilde kurban kesmesi gerekli olur. Kurban imkanı olmayan kişi, üçü hac esnasında, yedisi de memleketine geri döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar. Hac ayları içinde umreyi yapıp geri dönen kişi temettü yapmış sayılmaz. Temettü, hac ayları için umresini yapıp haccı da yapmak üzere harem bölgesinde kalan kişi içindir." İbn Ebî Şeybe, Saîd b. el-Müseyyeb'ten bildiriyor: “Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı hac ayları içinde umre yapıp o yıl haccetmedikleri zaman kurban kesmezlerdi" İbn Ebî Şeybe'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-iÖmer: “Kişi hac ayları içinde umre yapıp harem bölgesinde (haccı da yapmak üzere) ikamet ederse temettü yapmış sayılır. Ancak umre sonrası memleketine geri dönerse temettü yapmış sayılmaz" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Atâ'dan bildiriyor: “Hac ayları içinde umresini yaptıktan sonra memleketine geri dönen ve aynı yıl içinde hac için gelen kişi temettü yapmış sayılmaz. Umre sonrası harem bölgesinde ikamet edip haccı beklerse temettü yapmış sayılır." Hâkim'in bildirdiğine göre Ubey, bu âyeti: (Üç gün ard arda oruç tutmak...) lafzıyla okurdu. Buhârî, Târih'de, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Ömer: “...Döndüğünüzde yedi gün..." âyetini: “Memleketinize, ailenizin yanına döndüğünüzde" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: “...Döndüğünüzde yedi gün..." âyetini: “Memleketinize döndüğünüzde" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Döndüğünüzde yedi gün..." âyetini: “Memleketiniz neresi ise oraya döndüğünüzde" şeklinde açıklamıştır. Vekî', İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Döndüğünüzde yedi gün..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Bunda muhatap olan kişiye ruhsat vardır. Kişi dilerse bu yedi günü dönerken yolda, dilerse de ailesinin yanına döndükten sonra tutar. Ancak bu yedi günü ara vermeden peş peşe tutmalıdır." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre: “...Döndüğünüzde yedi gün..."âyetini açıklarken Atâ: “Kişi dilerse bunu dönerken yolda tutar" demiştir. Hasan ise: “Memleketine döndükten sonra tutar" demiştir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “Kişi umre sonrası hacca kadar Mekke'de ikamet ederse bu yedi günü dilerse orada tutar" demiştir. Vekî'nin bildirdiğine göre Atâ: “...Döndüğünüzde yedi gün..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Benim için bu yedi günün haccı da bitirdikten ve memlekete geri döndükten sonra tutulması daha hoştur." Vekî' ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: “...Döndüğünüzde yedi gün..." âyetini açıklarken: “Kişi dilerse bu yedi günü ayrı ayrı tutabilir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “...Tam on gün oruç tutar..." âyetini açıklarken: “Bu günler kesemediği kurbanın tam karşılığı olacak günlerdir" demiştir. Buhârî ile Müslim, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Vedâ haccında umre ile haccı birleştirerek temettü yaptı. Bir kurban alıp, kurbanı Zu'l-Huleyfe'den itibaren beraberinde getirdi- Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) önce umre için sonra da hac için telbiye getirdi. İnsanlar da onunla beraber umre ve haccı birleştirerek temettü yaptılar. İçlerinde kimisi kurban alıp beraberinde getirirken kimisi de almamıştı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'ye geldiği zaman insanlara şöyle buyurdu: “İçinizden kurban getirenler haccını bitirinceye kadar kendilerine haram olan şeylere dokunamazlar. İçinizden kurban getirmeyenler ise Kabe'yi tavaf etsin. Safâ ile Merve arasında sa'yetsin. Ondan sonra da tıraş olup ihramdan çıksın. Sonra ihrama bürünüp hac için telbiye getirsin. Kesmek için kurban bulamayanlar hacda iken üç; hacdan ailesine döndükten sonra da yedi gün oruç tutsun. " İbn Ebî Şeybe, Buhârî ve Müslim, İmrân b. Husayn'dan bildiriyor: “Hacda temettü konusunda Allah'ın Kitab'ında âyet nazil olduğunda Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte temettü yaptık. Sonradan hacda temettü konusundaki âyeti nesheden başka bir âyet nazil olmadı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de vefat edene kadar bunu yasaklamadı. Ancak sonradan bir adam çıktı ve bu konuda kendi görüşüne göre bir şeyler söyledi." Müslim, Ebû Nadra'dan bildiriyor: “İbn Abbâs hacda temettünün yapılabileceğini söylerdi. İbnu'z-Zübeyr ise bunun yapılmamasını isterdi. Bu durumu Câbir b. Abdillah'a zikrettiğimde şöyle dedi: “Bu konu hakkındaki olay, benim önümde geçti. Biz Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte temettü yapmıştık. Ancak Hazret-iÖmer halife olunca bu konuda şöyle dedi: “Yüce Allah, Resûlüne dilediği konuda dilediği şeyi helal kılardı. Ama artık Kur'ân'daki her şey yerli yerine oturmuştur. Bundan sonra hac ile umrenizi Yüce Allah'ın emrettiği gibi tamamlayın. Haccınız ile umrenizi birbirinden ayırın. Hem haccınızın, hem de umrenizin tamama ermesi için böylesi daha uygundur." Buhârî, Müslim ve Nesâî, Ebû Mûsa'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Bathâ'da iken yanına geldim. Bana: “Neye niyetlendin?" diye sorduğunda: “Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) niyetlendiği şeye (hacca) niyet ettim" dedim. Bana: “Yanında kurban getirdin mi?" diye sorunca: “Hayır, getirmedim" dedim. Bunun üzerine: “O zaman Kabe'yi tavaf et, Safâ ile Merve arasında sa'yet, ardından ihramdan çık" buyurdu. Ben de Kâbe'yi tavaf edip, Safâ ile Merve arasında sa'yettikten sonra akrabalarımdan bîr kadının yanına geldim. Saçlarımı tarayıp düzelttikten sonra yıkadı. Ebû Bekr ve Ömer'in hilafeti döneminde de bu konuda insanlara bu şekilde fetva veriyordum. Yine bir hac mevsiminde adamın biri yanıma geldi ve: “Müminlerin emirinin hac konusundaki yeni emirlerini sanırım bilmiyorsun" dedi. Bunun üzerine insanlara: “İnsanlar! Bu konuda her kime fetva verdiysem onu uygulamaya koymasın! Müminlerin emiri gelecek, bu konuda ona uyun!" dedim. Halife Ömer, gelince ona: “Ey müminlerin emiri! Hac konusunda verdiğin yeni emirler de ne oluyor?" diye sordum. Ömer şu karşılığı verdi: “Şayet bu konuda Allah'ın Kitab'ına göre davranacaksak Yüce Allah: «Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın...» buyurur. Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine göre davranacaksak da O da kurbanı kesene kadar ihramdan çıkmazdı." İshâk b. Râhuye, Müsned'de ve Ahmed, Hasan'dan bildiriyor: Hazret-iÖmer, haçta temettüyü yasaklamak istedi. Ubey b. Ka'b kalkıp: “Senin bunu yasaklama yetkin yok! Zira Yüce Allah bu konuda âyet indirmiştir ve Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte bu temettüyü yaptık" deyince, Ömer bundan vazgeçti. Müslim, Abdullah b. Şakîk'ten bildiriyor: Hazret-iOsmân temettüyü yasaklar, Hazret-i Ali ise yapılmasını söylerdi. Osman bu konuda Hazret-i Ali'ye bir söz söyleyince Hazret-i Ali: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte temettü yaptığımızı biliyorsun değil mi?" diye sordu. Osman: “Evet, ama o zaman korkuyorduk" dedi. İshâk b. Râhuye'in bildirdiğine göre Osmân b. Affân'a hacda temettü konusu sorulunca: “Zamanında bizim için vardı, ancak şu an sizler için yok" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe ve Müslim'in bildirdiğine göre Ebû Zer: “Hacda temettü, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabına has bir şeydi" demiştir. Müslim'in bildirdiğine göre Ebû Zer: “İki mut'a (mut'a nikahı ile hacda temettü) sadece bizlere has bir şeydi" demiştir. Buhârî ve Müslim, Ebû Cemre'den bildiriyor: İbn Abbâs'a temettü'yü sorduğumda yapmamı söyledi. Kurbanı sorduğumda: “Deve veya inek veya koyun olabilir yahut da kurbanda ortak olunabilir "dedi. Fakat bazı insanlar bunu hoş görmediler gibi oldu. Uyuduğumda, rüyamda bir kişinin bana: “Haccın mebrûr ve temettüün de kabul görmüş olsun!" diye sesleniyordu. İbn Abbâs'a gelip bunu anlattığımda: “Allahu Ekber! Bu (gördüğün) Ebu'l- Kâsım'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) sünneti gibidir!" dedi. Hâkim, Mücâhid ile Atâ vasıtasıyla bildirdiğine göre Câbir şöyle demiştir: İnsanlar arasında ileri geri konuşmaların çoğaldığı bir zamanda haccetmek üzere çıktık. İhramdan çıkmamıza bir kaç gece kala ihramdan çıkmamız emri verildi. Kendi aramızda: “Uzvumuzdan meni akarken mi Arafat'a gideceğiz?" diye söylenirken bu sözler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kulağına gitti. Bunun üzerine bir konuşma yapmak üzere kalktı ve şöyle buyurdu: “İnsanlar! Allah'ın hükümlerini bana mı öğreteceksiniz? Vallahi hepimizden fazla Allah'ı bilir, hepinizden fazla ondan korkarım. Eğer şimdi yaptığım bu işi yeniden yapacak olsaydım yanımda kurban getirmez diğerleri gibi ihramdan çıkardım. Gelirken yanında kurban getirmeyenler hacda üç gün, memleketine geri döndükten sonra da yedi gün oruç tutsunlar. Kurban kesme imkanı olan da kurban kessin." Sonrasında yedi kişi toplanıp ortaklaşa bir deve kesiyorduk. Atâ der ki: İbn Abbâs: “O zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ashâbı arasında küçükbaş hayvan dağıttı. Sa'd b. Ebî Vakkâs'ın payına bir teke düşünce kendi adına bunu kurban etti" dedi. Mâlik'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “Hacdan önce umre yapıp kurbanı kesmem benim için hacdan sonra Zilhicce ayında umre yapmamdan daha sevimlidir" demiştir. "...Bu, ailesi Mescid-i Haram da oturmayan kimseler içindir. Allah'tan sakının ve Allah'ın cezasının şiddetli olacağını bilin." Vekî', İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Mescid-i Haram ahalisi olarak sayılan altı köy vardır. Bunlar: Urfe, Urane, Recî', Nahletân, Merru'z-Zahrân ve Dacnân'dir." Mücâhid de: “Mescid-i Haram'da oturanlar, Harem sakinleridir" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir..." âyetini açıklarken: “Mescid-i Haram'da oturanlardan kasıt, Harem sınırları içinde ikamet edenlerdir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Harem bölgesinin tümü, Mescid-i Haram'ın kapsamı içindedir" demiştir. İbnu'l-Münzir, İbn Ömer'den bunun aynısını zikreder. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ezrakî'nin bildirdiğine göre Atâ b. Ebî Rebâh'a Mescid-i Haram'ın kapsamı sorulduğunda: “Harem bölgesinin tümüdür" demiştir. Ezrakî, Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildiriyor: “İbrahim'in (aleyhisselam) Mescid- i Haram'ı üzerine inşa etmek üzere belirlediği alandır ki Hazvere, Mes'â (sa'y yeri) ve Ecyad vadisinin çıkış yeri arasında olan bir alandır" Ezrakî, Ebû Hureyre'den bildiriyor: “Yüce Allah'ın Kitab'ında yazılanlardan anladığımıza göre Mescid-i Haram denilen yer, Hazvere ile Mes'â (sa'y yeri) arasında kalan alandır." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Zührî'den bildiriyor: “Mescid-i Haram ahalisinden olan hiç kimsenin âyette bahsedilen engellenme (ihsâr) durumundan haccı kazaya bırakma ruhsatı yoktur. Zira kişi hastalansa taşınarak Arafat'ta vakfe yapabilir ve yine taşınarak tavafını eda edebilir." İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Urve: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Mescid-i Haram'da oturanlardan kasıt, Mekke ahalisidir. Meş'ar'e yakınlıklarından dolayı Mekke ahalisinin temettü haklan ve ihsâr durumundan haccı kazaya bırakma ruhsatları yoktur." Ezrakî, İbn Cüreyc'den bildiriyor: Atâ'ya: “Kimlerin temettü hakları yoktur?" diye sorduğumda şu karşılığı verdi: “Yüce Allah: “...Bu, ailesi Mescidi Haram'da oturmayan kimseler içindir.." buyurmuştur. Mescid-i Haram'ın alanı içinde kalan ve temettü haklan olmayan köyler, Mekke'nin çevresinde bulunan ve şehri uzaktan gören Nahietân, Merru'z-Zahrân, Urena, Dacnân ve Recî' köyleridir. Mescid-i Haram bölgesi dışında sayılan, temettü yapmaya ve (Mescid-i Haram ahalisi için) namazı seferî olarak kılmaya ruhsat veren köyler de Usfân, Cidde, Ruhât gibi köyler ile bunların gerisinde olan bölgelerdir." Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle demiştir: “Hacda temettü, sadece Mekke ahalisi dışındaki Müslümanlar için geçerlidir. Hacda temettü, Harem bölgesi ahalisinden olmayanlar için vardır. Zira Yüce Allah: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir..." buyurur." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle derdi: “Ey Mekke ahalisi! Sizler için hacda temettü yoktur. Hacda temettü Mekke dışından gelen diğer bölge Müslümanları için helal kılınmıştır ancak sizler için geçerli değildir. Zira sizden biriniz umre yapacağı zaman en fazla bir vadi uzaktan niyetlenip geliyor. Yüce Allah da: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir,. ." buyurur." İbnu'l-Münzir ile İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer'e daha önce hiç haccetmemiş bir kadının hacla birlikte umre de yapıp yapamayacağı sorulunca: “Evet, yapabilir. Zira Yüce Allah ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kişiler için hac ile birlikte umre yapmaya ruhsat vermiştir" karşılığını verdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Mekke ahalisinin temettü için kurban kesmesi gerekmez" demiş ve: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir..." âyetini okumuştur. İbn Ebî Şeybe bildirdiğine göre Tâvus: “Mekke ahalisinin temettü için kurban kesmesi gerekmez" demiş ve: “...Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmayan kimseler içindir.. ." âyetini okumuştur. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: “Mekke ahalisi için temettü durumu söz konusu değildir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Meymûn b. Mihrân: “Mekke ahalisi ve Mekke'yi görebilen bir bölgede ikamet edenler için temettü durumu söz konusu değildir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: “Temettü, Mekke ahalisi dışında bütün Müslümanlar için geçerlidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zührî: “Mekke ahalisi için temettü ile ihsâr durumu söz konusu değildir. Zira ihsâr durumundan yapamadıkları haccı tekrar yapabilmeleri için bir gün geçmesi yeterlidir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mutarrif: “...Allah'tan sakının ve Allah'ın cezasının şiddetli olacağını bilin" âyetini okuyup şöyle demiştir: “İnsanlar Yüce Allah'ın cezasının, gazabının ve intikamının ne şiddette olduğunu bilselerdi gözyaşları asla kesilmez ve bir an olsun rahat yüzü görmezlerdi." |
﴾ 196 ﴿