197"Hac malum aylardadır.." Taberânî, M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye, Ebû Umâme'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac mâlum aylardadır..." âyeti konusunda: "Bunlar Şevval, Ziika'de ve Zilhicce aylarıdır" buyurmuştur. Taberânî, M. el-Evsat'ta İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac mâlum aylardadır..." âyetini okudu ve: “Bunlar Şevval, Ziika'de ve Zilhicce aylarıdır" buyurdu. Hatîb, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hac mâlum aylardadır..." âyeti konusunda: “Bunlar Şevval, Zilka'de ve Zilhicce aylandır" buyurdu." Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb: “Hac mâlum aylardadır..." âyeti konusunda: “Bunlar Şevvâl, Zilka'de ve Zilhicce aylarıdır" demiştir. Şâfiî, el-Umm'de, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Nâfi'ye: “Abdullah b. Mes'ûd'un hac aylarının isimlerini söylediğini işittin mi?" diye sorulunca, Nâfi' şu karşılığı vermiştir: “Evet! Bu ayların Şevvâl, Zilka'de ve Zilhicce diye adlarını verirdi." İbn Ebî Şeybe de İbn Abbâs, Atâ ve Dahhâk'tan bu ifadenin aynısını zikreder. Vekî', Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Ömer: “Hac mâlum aylardadır..." âyetini açıklarken: “Bunlar Şevvâl, Zilka'de ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür" demiştir. Vekî', Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Hac mâlum aylardadır..." âyetini açıklarken: “Bunlar Şevvâl, Zilka'de ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve Beyhakî'nin değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Hac mâlum aylardadır..."âyetini açıklarken: “Bunlar Şevval, Zilka'de ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür. Hac sadece bu aylarda farzdır" demiştir. İbnu'l-Münzir, Dârakutnî, Taberânî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Abdullah b. Mes'ûd: “Hac mâlum aylardadır..." âyetini açıklarken: “Bunlar Şevvâl, Zilka'de ayları ile Zilhicce ayının ilk on günüdür" demiştir. İbn Ebî Şeybe de Hasan, Muhammed ve İbrâhim'den bu ifadenin aynısını zikreder. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd'a hac aylarında umre yapma konusu sorulunca: “Hac mâlum aylardadır..." âyetini okudu ve: “Bu aylarda umre zikredilmemiştir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr, Muhammed b. Sîrîn'den bildiriyor: “Hac ayları dışında yapılan bir umrenin hac ayları içinde yapılan bir umreden daha üstün olduğu konusunda hiçbir âlimin şüphesi yoktur." İbn Ebî Şeybe'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-iÖmer şöyle demiştir: “Hac ile umrenizi ayrı ayrı yapın. Haccı hac aylarında, umreyi de hac ayları dışındaki aylarda yapın. Bu hem haccınızın, hem de umrenizin sağlam olması için daha uygundur." İbn Ebî Şeybe, İbn Avn'dan bildiriyor: Kâsım'a hac aylarında umre yapma konusu sorulunca: “Öncekiler böylesi bir umrenin tam olamayacağını düşünürlerdi" demiştir. "...Kim o aylarda hacca niyet ederse, artık ona hacda cinsel ilişki, günaha sapmak, tartışmak yoktur. Siz hayır olarak her ne yaparsanız, Allah mutlaka onu bilir..." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: (.....) ifadesini açıklarken: “Bu aylarda hacca niyetlenen kişi, anlamındadır" demiştir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ud: “Ayetteki (.....) ifadesinden kasıt ihrama girmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Dahhâk'tan yorumun benzerini zikreder.İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: “Bundan kasıt, hacca niyetlenmektir" demiştir. İbnu'l-Münzir, Dârakutnî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr: “Âyetteki haccı (kendine) farz kılma, hac için ihrama girme anlamındadır" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Ayetteki ifadesinden kasıt hacca niyetlenmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Zührî: “Bu ifadeden kasıt, hac farizesini ifa etmeye niyetlenmektir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Bu aylarda hac veya umre yapmak üzere ihrama giren kişi, anlamındadır" demiştir. Şâfiî, el-Umm'de, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kişi ancak hac ayları içinde hac için ihrama girebilir. Zira Yüce Allah: “Hac mâlum aylardadır..." buyurur." İbn Ebî Şeybe, İbn Huzeyme, Hâkim ve Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Kişi ancak hac aylan içinde hac için ihrama girebilir. Haccın sünnetlerinden biri de, hacca niyetlenen kişinin hac ayları içinde ihrama girmesidir." İbn Merdûye'nin Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kişi ancak hac aylan içinde hac için ihrama girebilir" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Atâ, hac aylarr dışında hac için ihrama giren bir adama şöyle demiştir: “Bu niyetini umreye çevir; zira bu ayda hac yapamazsın. Yüce Allah da: “Hac mâlum aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse..." buyurur." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kim o aylarda hacca niyet ederse..." âyetini açıklarken: “Kişinin, hac için telbiye getirdikten sonra bir yerde ikamet etmesi uygun olmaz" demiştir. Taberânî, M. el-Evsat'ta bildirdiğine göre İbn Ömer: (.....) ifadesini açıklarken: “Bundan kasıt, hac için telbiye getirmek ve ihrama girmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: (.....) ifadesini açıklarken: “Bundan kasıt, hac için telbiye getirmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Bundan kasıt hac için telbiye getirmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: (.....) ifadesini açıklarken: “Bundan kasıt, hac için telbiye getirmektir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Atâ ile İbrâhim'den bu ifadenin aynısını zikreder. Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, İbn Huzeyme ve Hâkim, Hallâd b. es-Sâib'den, o da babasından bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cebrâîl yanıma geldi, ashabıma tehlîl ile telbiyede seslerini yükseltmelerini söylememi istedi Tehlîl ile telbiyenin de haccın şiarlarından olduğunu söyledi." İbn Ebî Şeybe, İbn Mâce, İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Hâkim'in Zeyd b. Hâlid el-Cühenî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cebrâîl yanıma geldi ve: «Ashabına söyle! Telbiyeyi yüksek sesle getirsinler! Zira telbiye, haccın şiarlarındandır» dedi." Tirmizî, İbn Mâce, İbn Huzeyme ve Hâkim, Ebû Bekr es-Sıddîk'ten bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “En üstün amel hangisidir?" diye sorulunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hacda yüksek sesle telbiye getirmek ile bolca kurban kesmektir" karşılığını verdi. Tirmizî, İbn Mâce, İbn Huzeyme, Hâkim ve Beyhakî'nin Sehl b. Sa'd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Kişi telbiye getirdiği zaman sağında ve solunda dünyanın öbür ucuna kadar ne kadar taş, ağaç ve toprak varsa hepsi telbiyesinde ona eşlik ederler. " Ahmed ve İbn Mâce'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah rızası için gününü güneş altında ve telbiye getirerek geçiren her bir ihramlı, güneş battığı zaman günahlarını da alıp götürür ve anasından yeni doğmuş gibi günahsız olur" buyurmuştur. Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle telbiye getirirdi: "Lebbeyk, Allahumme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne'l-hamde ven-ni'mete leke vel-mülk. Lâ şerîke lek (=Allahım! Sana itaate hazırım! Sana itaate hazırım! Sana itaate hazırım! Hiçbir ortağın yoktur, sana itaate hazırım! Hamd senindir; nimet senin, mülk senin! Yoktur ortağın senin)!" Ravi der ki: İbn Ömer de telbiye getirirken şu ziyadeyle getirirdi: “Lebbeyk! Lebbeyk ve sa'deyk! Vel-hayru bi-yedeyk lebbeyk! Ver-rağbâu ileyke ve'I-amelu (=Sana itaate hazırım! Huzurundayım ve sana itaate hazırım! Hayırlar senin elindedir, sana itaate hazırım! Dilekler sanadır, ameller senin içindir)!" Buhârî ve Müslim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “İhramlı birisi bineğinden düşüp boynu kırılarak ölünce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):. "Su ve sidr ile onu yıkayın. Üzerindeki giysiyle kefenleyin, ancak yüzü ile başını örtmeyin. Zira kıyamet gününde telbiye ederek tekrar diriltilecektir" buyurdu. Şâfiî, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) telbiye getirirken ne hac, ne de umreyi zikrederdi." Şâfiî, İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, Ebû Hureyre'den bildiriyor: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) telbiyesinde şu da vardı: “Lebbeyk! Îlâhe'l-Hakki! Lebbeyk (=Sana itaate hazırım! Ey Hak olan ilah! Sana itaate hazırım)!" Şâfiî ile İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Sa'd b. Ebî Vakkâs, erkek kardeşinin oğullarının: “Yâ Ze'l-Meâric (Ey yüksek dereceler sahibi)!" şeklinde telbiye ettiklerini işitince şöyle demiştir: “Yüce Allah yüksek dereceler sahibidir; ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında biz böyle telbiye etmezdik." Şâfiî, Huzeyme b. Sâbit'ten bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) telbiyesini bitirince Yüce Allah'ın rızası ile Cenneti ister, Cehennem ateşinden de Allah'ın rahmetine sığınırdı." Şâfiî, Muhammed b. el-Münkedir'den bildiriyor: “Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) çokça telbiye getirirdi." Taberânî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) âyetini açıklarken şöyle buyurdu: “Refes, çirkin sözler ile kadınlarla cinsel ilişkidir. Fusûk, her türlü günahtır. Cidal da kişinin arkadaşıyla çekişmesi, tartışmasıdır." İbn Merdûye ve İsbehânî, et-Terğîb'de Ebû Umâme'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): (.....) âyetini açıklarken: “Refes, cinsel ilişkidir. Fusûk, masiyetler ile yalandır" buyurdu. Vekî, Süfyân b. Uyeyne, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs âyeti açıklarken şöyle demiştir: (.....) cinsel ilişkidir. (.....) her türlü günahtır, (.....) ise tartışma ve çekişmedir." Başka bir lafızda ise (.....) için: “Seni kızdırana veya sen onu kızdırana kadar arkadaşınla çekişmendir" demiştir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildiriyor: (.....) kadınlarla ilişkiye girme, onları öpme, onlara göz atma ve çirkin laflar etmedir. Yüce Allah'a karşı olan her türlü masiyettir. (.....) ise tartışma ve çekişmedir." Süfyân b. Uyeyne, Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Tâvus'tan bildiriyor: “İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin ne anlama geldiğini sorduğumda şöyle dedi: “Burada bahsedilen refes, (Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı) âyetindeki (.....) değildir. Zira buradaki cinsel ilişki anlamındadır. Senin sorduğun ise Arapların "irâbe" dediği cinsel içerikli sözlerdir." Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Beyhakî, Ebu'l-Âliye'den bildiriyor: İbn Abbâs'Ia birlikte yürüyordum. İhramlıydı ve develere şöyle bir şiir mırıldanıyordu: "Sessizce yol alır develer bizimle Ve eğer doğru söylüyorsa kuş, kavuşacağız elbette Lemîs'e." Ona: “İhramlı olduğun halde kadınlara yaklaşmayı (refesi) mı diline doluyorsun?" diye sorduğumda: “Hacda yasak olan refes, kadınların yanında bu yönde bir şeyler söylemektir" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Ömer bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: (.....) cinsel ilişki, (.....) her türlü masiyettir, (.....) ise karşılıklı sövüşme ve çekişmedir." İbn Ebî Şeybe ve Taberânî, M. el-Evsat'ta, İbn Ömer'den bildiriyor: (.....) kadınlarla birlikte olmaktır. (.....) başkalarına dil uzatma, sövüşmedir.(.....) de çekişme ve tartışmadır." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: (.....) kadınlarla cinsel ilişkidir. Aynı şekilde hem kadın hem de erkekleri müstehcen sözler söylemeleridir. (.....) Harem bölgesinde Yüce Allah'a karşı işlenen her türlü masiyettir. (.....) ise karşılıklı sövüşme, çekişme ve husumetlerdir." İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor: İbn Ömer, develeri şarkı söyleyerek sürecek olan kişiye: “Şarkılarında kadınlardan sözetme!" derdi. İbn Ebî Şeybe, Tâvus'tan bildiriyor: Abdullah b. ez-Zübeyr: “Sakın kadınları dilinize dolamayın! Zira kadınlar hakkında konuşmalar da refes sayılır" dedi. Tâvus der ki: Bunu İbn Abbâs'a . aktardığımda: “İbnu'z-Zübeyr doğru söylemiş!" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus, ihramlı olana îrâb'r kerih görürdü. Kendisine: “îrab ne?" diye sorulunca da: “Kadına, ihramdan çıkmış olsaydım seninle ilişkiye girerdim, demendir" karşılığını vermiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Refes, kadınlarla ilişkiye girmektir. Cidâl ise kendisini öfkelendirecek şekilde arkadaşınla çekişip tartışmandır." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Şirâzî, el-Elkâb'de bildirdiğine göre İbn Abbâs âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Refes, cinsel ilişkiye girmektir. Fusûk, birilerine: «Ey zalim! Ey fasık!» şeklinde lakap takmaktır. Cidâl de kendisini öfkelendirecek şekilde arkadaşınla çekişip tartış ma ndır." İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid ile İkrime bu âyetin açıklamasında şöyle demişlerdir: “Refes, cinsel ilişkidir. Fusûk her türlü günahtır. Cidâl ise çekişme ve tartışmadır." İbn Ebî Şeybe, Dahhâk ile Atâ'dan bu ifadenin benzerini zikreder. İbn Ebî Şeybe, İbrâhîm(-i Nehaî)'den bildiriyor: “Refes, cinsel ilişkidir. Fusûk sövmedir. Cidâl ise hac konusuda tartışma ve ihtilaftır." Taberânî, Abdullah b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Sil" cinsel ilişki yoktur, demektir. (.....) başkalarına sövme ve dil uzatma yoktur, demektir. (.....) de çekişme ve tartışma yoktur, demektir." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: “...Hacda tartışma yoktur..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Önceleri Kureyşliler Minâ'da toplandıklarında birileri diğerlerine: “Bizim haccımız sizinkinden daha iyi oldu" der, karşı taraf da: “Hayır, asıl bizim haccımız sizinkinden daha iyi oldu" karşılığını verir ve bu şekilde tartışır, çekişirlerdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: “...Hacda tartışma yoktur..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Önceleri hac esnasında her bir kesim farklı bir mekanda durur ve her kesim durduğu yerin İbrâhim'in (aleyhisselam) durduğu yer olduğunu iddia eder, çekişirlerdi. Yüce Allah da hac ibadetlerinin yapılacağı yerleri bildirerek bu tür çekişme ve tartışmaları bitirmiştir." Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: Haccın vakti konusunda artık şek ve şüphe yoktur; zira ne zaman olacağı bildirilmiş ve herkes tarafından bilinmiştir. Önceleri iki yıl Zilhicce ayında, iki yıl da Muharrem ayında haccederlerdi. Ebû Sumâme'nin fikriyle nesî yapmaları sonucu Safer ayında da hac yaptıkları olmuştur. Bundan dolayı Ebû Bekr'in, Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) haccından önce yaptığı hac Zilka'de ayına denk gelmiştir. Sonra Allah Resûlü, Zilhicce ayında haccını ifa etmiştir. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Zaman artık, Yüce Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı o eski zamana geri döndü" sözü de bu meyandadır. Süfyân b. Uyeyne ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: “...Hacda tartışma yoktur..." âyetini açıklarken: “Hac artık Zilhicce ayında sabitlenmiştir ve eskiden olduğu gibi bunun ileri geri alınması (nesî) söz konusu değildir" demiştir. Süfyân b. Uyeyne, Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kim bu evi (Kâbe'yi) hacceder, cinsel ilişkiye girmez ve günah işlemez ise anasından doğduğu gün gibi günahlarından arınır" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Buhârî ve Müslim'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Müslümana sövmek fasıklık, onunla savaşmak ise küfürdür" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre'den bunun aynısını zikreder. Abd b. Humeyd, Müsned'de, Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Haccın gereklerini yerine getirip de Müslümanların, elinden ve dilinden emin kaldığı kişinin geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuştur. Ebû Nuaym, Hilye'de İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah katında onun yolunda cihad ile, içinde cinsel ilişki, günah ve tartışma olmayan, gereği gibi yerine getirilip kabul görmüş bir haçtan daha değerli amel yoktur" buyurmuştur. İsbehânî, et-Terğîb'de Saîd b. el-Müseyyeb'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah yolunda cihaddan sonra göklerde ve yerde, içinde cinsel ilişki, günah ve tartışma olmayan, gereği gibi yerine getirilip kabul görmüş bir haçtan daha üstün bir amel yoktur" buyurmuştur. Hâkim, Esmâ binti Ebî Bekr'den bildiriyor: Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte hac için yola çıktık. Azık ile eşyalarımız Ebû Bekrin hizmetçisinin devesine yüklüydü. Mola verdiğimizde oturup kölenin gelmesini bekledik. Bir zaman sonra hizmetçi göründü, ancak deve yanında değildi. Ebû Bekr: “Deven nerede?" diye sorduğu zaman hizmetçi: “Dün gece onu kaybettim" dedi. Ebû Bekr kalkıp: “Sen insan iken tek bir deve senden kaçabildi öyle mi!" dedi ve onu dövmeye başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu durumu görünce sadece tebessüm edip: “Şu ihramlının yaptığına bakın!" demekle yetindi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: “İhramda olan kişi aynaya bakmaz (süslenmez) ve kendisine zulmetse bile birine beddua etmez" demiştir. "...Azıklanın ve bilîn ki azığın en hayırlısı takvadır. Öyleyse Bana karşı gelmekten korunun ey akıl sahiplen!" Abd b. Humeyd, Buhârî, Ebû Dâvud, Nesâî, İbnu'l-Münzir, İbn Hibbân ve Beyhakî, Sünen'de İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yemenliler hacca gittikleri zaman yanlarında azık götürmez ve: “Biz Allah'a tevekkül ettik" derlerdi. Ancak çok geçmeden diğer insanlara el açıp dilenmeye başlarlardı. Bunun üzerine Yüce Allah: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." âyetini indirdi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Bazı insanlar hac için evlerinden çıktıklarında: “Allah'ın Ev'ini ziyaret ediyoruz! Elbetteki Allah yiyeceğimizi temin edecektir" derler ve yanlarına azık almazlardı. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu ve Yüce Allah, insanlara muhtaç kalmayacak kadar azık alınmasını emretti. İbn Cerîr ve İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildiriyor: Önceleri bazıları ihrama girdikleri vakit yanlarında bulunan azıkları atar, ihramdan sonrası için yeniden azık edinirlerdi. Yüce Allah: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." âyetini indirerek böyle yapmalarını yasakladı. Azık olarak da çörek, un ve sevîk edinmeleri emredildi. Taberânî, İbnu'z-Zübeyr'den bildiriyor: “İnsanlar azık konusunda birbirlerine güvenirlerdi. Ancak Yüce Allah: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." buyurarak herkesin yanına azık almasını emretmiştir." İbn Cerîr, İbrahim en-Nehaî'den bildiriyor: Bazı bedeviler yanlarına azık almadan hacca gider ve: “Biz bu konuda Allah'a tevekkül ediyoruz" derlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." âyetini indirdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: “Yüce Allah: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..."âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Yemen ahalisinden bazıları hacca gider ancak, yanlarında azık götürmezlerdi. Yüce Allah bu âyetle Allah yolunda kendilerine azık hazırlamalarını emretmiş ve en iyi azığın da takva olduğunu ifade etmiştir." Süfyân b. Uyeyne ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İkrime: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Bazı insanlar hac günlerinde Mekke'ye azıksız gelirlerdi. Bu âyetle kendileri için azık almaları emredildi." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Azıklanın..."emrindeki azık için: “Sevîk, un ve çörek" demiştir. Vekî' ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Azıklanın..." emrindeki azık için: “Çörek ve undur" demiştir. Süfyân b. Uyeyne'nin bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Azıklanın..."emrindeki azık için: “Çörek ve zeytinyağıdır" demiştir. Vekî', Süfyân b. Uyeyne, İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: “...Azıklanın..." emrindeki azık için: “Hurma ve ezme gibi yiyeceklerdir" demiştir. İbn Ebî Hâtim, Mukâtil b. Hayyân'dan bildiriyor: “...Azıklanın ve bilin ki azığın en hayırlısı takvadır..." âyeti nazil olduğu zaman fakir Müslümanlardan biri kalkıp: “Yâ Resûlallah! Azık olarak hazırlayabileceğimiz bir şeyimiz yok" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Başkalarına muhtaç kalmayacak kadar azık edinin. Ama bilin ki en hayırlı azık takvadır" buyurdu. İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifte, Süfyân'dan bildiriyor: Abdullah bu âyeti: (.....) lafzıyla okumuştur. Taberânî'nin Cerîr b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kişi, dünyadayken hazırladığı azığın faydasını âhirette görür" buyurmuştur. İsbehânî, et-Terğîb'de Zübeyr b. el-Avvâm'dan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bütün insanlar Allah'ın kulları, bütün beldeler de Allah'ın beldeleridir. Hayrı nerede görürsen orada dur ve Allah'a karşı takvaya sarıl" buyurduğunu işittim. Ahmed, Bağavî, Mu'cem'de, Beyhakî, Sünen'de ve İsbehânî, et-Terğîb'de bedevilerden bir adamdan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elimden tuttu ve Allah'ın kendisine öğrettiği şeyleri bana da öğretmeye başladı. Söylediklerinden aklımda kalan sözlerden biri: “Allah'a karşı takvan dolayısıyla bir şeyden vazgeçtiğin zaman bil ki Yüce Allah o şeyden daha hayırlısını sana verecektir" sözüdür. Ahmed, Buhârî, Edeb'de, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Hibbân, Hâkim, Beyhakî, Şuabu'l-îmân'da ve İsbehânî, et-Terğîb'de Ebû Hureyre'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “İnsanların Cennete girmelerine daha fazla vesile olacak şey nedir?" diye sorulunca: “Allah'a karşı takva ve güzel bir ahlâktır" karşılığını verdi. "Peki, insanların Cehenneme girmelerine daha fazla vesile olacak şey nedir?" diye sorulunca da: “îki boşluk, yani ağız (dil) ve cinsel organdır" karşılığını verdi. İbn Ebi'd-Dünya, Kitâbu't-Takvâ'da Salît oğullarından bir adamdan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğimde: “Müslüman,, müslümanın kardeşidir. Onu hüsrana uğratmaz, ona haksızlık etmez. Takva da işte buradadır! Burada!" diyor ve eliyle göğsüne işaret ediyordu. İsbehânî, Katâde b. Ayyâş'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni kabilemin başına atadığı zaman vedalaşmak üzere yanına vardım. Bana: "Yüce Allah takvayı azığın kılsın. Günahlarını bağışlasın ve her nerede olursan seni hayırlara yönlendirsin" diye dua etti. Tirmizî ve Hâkim, Enes'ten bildiriyor: Adamın biri geldi ve: “Yâ Resûlallah! Yolculuğa çıkacağım, azığım olacak bana bir şeyler ver" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah azığını takva kılsın" buyurdu. Adam: “Daha fazlasını ver" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yüce Allah günahlarını bağışlasın" buyurdu. Adam yine: “Anam babam sana feda olsun! Daha fazlasını ver" deyince, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Her nerede olursan ol Allah hayırları sana müyesser kılsın" buyurdu. Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim, Ebû Hureyre'den bildiriyor: Yolculuğa niyetlenen bir adam Allah Resülü'ne geldi ve: “Yâ Resûlallah! Bana tavsiyede bulun!" dedi. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'a karşı takvalı olmanı, çıktığın her bir yüksek yerde de tekbîr getirmeni tavsiye ediyorum" buyurdu. Adam dönüp giderken de ona: “Allahım! Yolunu kısa, yolculuğunu kolay kıl" diye dua etti. İsbehânî, et-Terğîb'de bildirdiğine göre Ebû Bekr es-Sıddîk, bir hutbesinde şöyle demiştir: “Doğru sözlü olmak eminlik, yalan söylemek ise hıyanettir. En akıllıca tavır takva, en aptalca davranış ise fücurdur." İbn Ebi'd-Dünya'nın Kitâbu't-Takvâ'da bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, oğlu Abdullah'a şöyle bir mektup yazmıştır: “Sonrasına gelince, Allah'a karşı takvalı olmanı tavsiye ediyorum. Zira Yüce Allah takvalı olanı korur, kendisine ödünç vereni mükâfatlandırır, şükredene de daha fazlasını verir. Takva gören gözün, kalbinin de cilası olsun. Bilmelisin ki niyeti olmayanın ameli, iyiliği olmayanın sevabı, merhameti olmayanın malı ve eskisi olmayanın yenisi olmaz." İbn Ebi'd-Dünya, Mâlik b. Dînâr'dan bildiriyor: Hasan(-ı Basrî)'ye: “Kur'ân'ın süsü nedir?" diye sorduğumda: “Takvadır" dedi. "Alimin cezalandırılması nasıl olur?" diye sorduğumda da şu karşılığı verdi: “Kalbinin ölmesi ve âhiretini kullanarak dünya peşinde koşmasıyla olur. Her şeyin bir süsü vardır, Kur'ân'ın süsü de takvadır." İbn Ebi'd-Dünya'nın bildirdiğine göre Mâlik b. Dînâr: “İman çıplaktır, giysisi takva, süsü hayâ, sermayesi de fıkıhtır" demiştir. İbn Ebi'd-Dünya, Dâvud b. Hilâl'den bildiriyor: “Denilirdi ki, kulun başını Allah'ın huzurunda dik tutan şey takvadır, ardından da verâ (günaha girme korkusu) gelir." İbn Ebi'd-Dünya, Urve'den bildiriyor: Hazret-i Âişe, Muâviye'ye şöyle bir mektup yazdı: “Sonrasına gelince, Allah'tan kork! Zira Allah'tan korkarsan o da seni insanlara muhtaç etmez. Ancak Allah yerine insanlardan korkacak olursan bilmelisin ki Allah'ın huzurunda onların sana hiçbir faydası olmayacaktır." İbn Ebi'd-Dünya, Ebû Hâzım'dan bildiriyor: “On dört düşman beni her dem gözetlemektedir. Bunlardan ilk dördü beni saptırmak isteyen şeytan, bana haset eden mümin, benimle savaşmak isteyen kafir ve bana kin güden münafıktır. Diğer onu da açlık, susuzluk, sıcaklık, soğuk, çıplaklık, ihtiyarlık, hastalık, fakirlik, ölüm ve Cehennem ateşidir. Bunlara karşı koymada takvadan daha sağlam ve daha üstün bir silah bilmiyorum." İsbehânî, et-Terğîb'de, İbn Ebî Necîh'ten bildiriyor: Süleymân b. Dâvud (aleyhisselam) şöyle dedi: “İnsanlara verilen ve verilmeyen şeyler bize verildi. İnsanlara öğretilen ve öğretilmeyen şeyler de bize öğretildi. Gizlimizde ve açığımızda takvadan, hem öfke hem de sevinç anında adaletten, fakirlikte de zenginlikte de dengeli olmaktan daha üstün bir şeyin olduğunu görmedik." İsbehânî, Zeyd b. Eslem'den bildiriyor: “Denilirdi ki, Yüce Allah'a karşı takvalı olan kişiyi insanlar sevmek istemeseler de severler." |
﴾ 197 ﴿