198

"Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur.."

Süfyân, Saîd b. Mansûr, Buhârî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî, Sünen'de, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Ukâz, Mecenne ve Zül Mecâz çarşıları, Cahiliye döneminde de ticaretin döndüğü ve panayırların kurulduğu çarşılardandı. Hac mevsiminde Müslümanlar bu çarşılarda ticaret yapmayı günah olarak düşündüler ve bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sordular. Yüce Allah da, Allah Resûlüne:

“(=Hac mevsimlerinde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur) diye vahyetti."

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud ve İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Müslümanlar hac mevsiminde ticaret yapmaktan uzak durur ve:

“Bu zamanlar Allah'ı zikretme zamanlarıdır" derlerdi. Bunun üzerine:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur..." âyeti nazil oldu.

Ebû Dâvud, Hâkim ve Beyhakî, Ubeyd b. Umeyr vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Hac mevsiminin başlarında Müslümanlar Minâ'da, Arafat'ta ve Zül Mecâz çarşısında alışveriş yaparlardı. Ancak sonradan ihramlı iken alışveriş yapmaktan çekinince Yüce Allah:

“(=Hac mevsiminde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur) diye vahyetti."

Ravi der ki:

“Ubeyd b. Umeyr, mushafta âyeti; bu lafızla okuduğunu söylemiştir."

Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Beyhakî, Ebû Umâme et-Teymî'den bildiriyor: Abdullah b. Ömer'e:

“Biz hacılara binek kiralıyoruz. Yaptığımız hac geçerli midir?" diye sorduğumda:

“Siz de diğerleri gibi Kabe'yi tavaf etmiyor musunuz? Diğerleri gibi Safâ ile Merve arasında sa'yetmiyor musunuz? Diğerleri gibi Arafat'ta vakfe yapıp, şeytanı taşlayıp, başınızı tıraş etmiyor musunuz?" dedi. "Evet, yapıyoruz" karşılığını verdiğimde de şöyle dedi: Adamın biri Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve senin bana sorduğun soruyu ona sordu. Allah Resûlü önce bir cevap vermedi. Bu konuda:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur..."âyeti nazil olunca adamı çağırıp bu âyeti ona okudu. Sonra da:

“Siz de diğerleri gibi hacısınız " buyurdu.

Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr bu âyeti: (.....) (=Hac mevsiminde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur) lafzıyla okumuştur.

Vekî', Ebû Ubeyd, Fadâil'de, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (=Hac mevsiminde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur) lafzıyla okumuştur.

İbn Ebî Dâvud, el-Mesâhifte, Atâ'dan bildiriyor: Bu âyet: (=Hac mevsiminde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur) şeklinde nazil oldu."

Ravi der ki: İbn Mes'ûd'un kıraatinde ise: (Hac mevsiminde Rabbinizin lütuf ve kereminden istemenizde bir günah yoktur. Bu zamanda da böylesi bir uğraşta bulunabilirsiniz)" şeklindedir."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur..." âyetini açıklarken:

“İhram öncesi ve sonrasında bir şeyleri alıp satmanızda bir sakınca yoktur, anlamındadır" demiştir.

İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor:

“Bazıları hac günlerinde ticaretten uzak dururlardı. Onlar hakkında:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur..." âyeti nazil oldu."

Ebû Dâvud, Mücâhid'den bildiriyor: İbn Abbâs:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur..." âyetini okudu ve şöyle dedi:

“Önceleri Minâ'da ticari herhangi bir faliyette bulunmazlardı. Bu âyetle Arafat dönüşü (Minâ'da) ticaret yapabilecekleri bildirildi."

Süfyân b. Uyeyne ile İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Rabbinizin lütuf ve keremini istemekte size bir günah yoktur.." âyetini açıklarken:

“Dünyada ticaret, âhirette ise mükafat istemektir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken şöyle demiştir:

“Cahiliye insanları Nefr (Kurban bayramının dördüncü) gününe Sadr (dönüş) günü derlerdi. Böylesi bir günde yaralanan develerle ilgilenmez, kaybolan develerini aramaz ve şahsi herhangi bir ihtiyacın peşinden gitmezlerdi. Ancak Yüce Allah bunların tümünü müminlere helal kıldı ve ihtiyaçlarını gidermeleri, lütuf ve keremini talep etmelerine izin verdi."

"... Arafat'tan indiğiniz zaman Meş'ar- i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin»"

Vekî', İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Cebrâîl, Hazret-iİbrâhim'e:

“Burası filan yerdir, şurası filan yerdir" deyip yerlerin isimlerini bildirirken İbrâhim (aleyhisselam) de "Anladım, bildim" anlamında:

“Areftu! Areftu" karşılığını veriyordu. İşte bundan dolayı burası Arafat olarak isimlendirilmiştir.

İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. Amr'dan bildiriyor:

“İbrâhim'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hac ibadetleri öğretilirken 'anladın mı' anlamında:

“Arefte?" diye sorulduğu içindir buraya Arafat denilmiştir."

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr, Hazret-i Ali'den benzerini zikreder.

Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sünen'de Misver b. Mahreme'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta bizlere bir hutbe verdi. Önce Yüce Allah'a hamdu senada bulunduktan sonra:

“Sonrasına gelince..." buyurdu ki konuşma yapacağı veya hutbe vereceği zaman bu ifadeyi kullanırdı. Devamen de şöyle buyurdu:

“Bugün büyük hac günüdür. Bilin ki müşrikler ve putperestler, güneş batmadan, kişinin başındaki sarığı andıracak şekilde dağların tepesinde durduğu zaman buradan (Arafat'tan) ayrılırlardı. Biz ise güneş battıktan sonra ayrılıyoruz. Onlar, güneş doğduktan sonra, kişinin başındaki sarığı andıracak şekilde dağların tepesinde durduğu zaman Meş'ar-i Haram'dan ayrılırlardı. Biz ise kurbanlarımız, müşriklerin kurbanlarına benzemesin diye Meş'ar-i Haram'dan henüz güneş doğmadan ayrılıyoruz.

Beyhakî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gün doğmadan önce Arafat'tan ayrılan kişinin haccı tamamlanmış olur. Bu zamanı kaçıran kişi o yılın haccını da kaçırmış olur" buyurmuştur.

Buhârî, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Kişi hac aylarında umre yaptıktan sonra hac için ihrama girinceye kadar Kâbe'yi tavaf edebilir. Hac için ihrama girdikten sonra bineğine binip Arafat'a hareketinden sonra (temettüden dolayı) fidye olarak kolayına gelecek şekilde deve, sığır veya koyun kurban etmelidir. Hiç birini bulamadığı zaman Arafe gününden önceki günlerde üç gün oruç tutar. Bu üç günün son gününün Arefe gününde olmasının da bir sakıncası yoktur. Sonrasında Arafat'a gidilir ve ikindi namazından akşama kadar Arafat'ta vakfe yapılır. Ondan sonra toplanıp geceyi geçirecekleri yere (Müzdelife'ye) hareket edilir. Burada Yüce Allah'ı çokça zikredin. Sabahı edinceye kadar tekbîr ile tehlîli çokça söyleyin. Sonradan oradan (Minâ'ya doğru) harekete geçin ki sizden öncekiler de oradan harekete geçerlerdi. Yüce Allah bu konuda:

“Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" buyurmuştur. Sonunda şeytanları taşlamayı yaparsınız."

Ezrakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Minâ'nın her yerinde kurban kesilebilir. Müzdelife'nin her yerinde durulabilir. Mekke'nin her bir yolu (giriş ve çıkış için) uygundur ve hepsinde de kesim yapılabilir."

Müslim'in Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ben kurbanı burada kestim, ama Minâ'nın her yerinde kesim olabilir. Konak yerlerinizde de kesebilirsiniz. Ben burada vakfeye durdum, ama Arafat'ın Her yerinde durulabilir. Ben burada durdum, ama Müzdelife'nin her yerinde durulabilir" buyurmuştur.

Ahmed'in Cübeyr b. Mut'im'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Urena vadisi dışında Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Urena vadisinde vakfe yapmayın. Muhassir vadisi dışında Müzdelife'nin de her yerinde vakfe yapılabilir. Muhassir vadisinde ise vakfe yapmayın. Mekke'nin her bir yolunda kurban kesilebilir. Teşrik günlerinin tümünde de kesim yapılabilir. "

Ebû Dâvud, Tirmizî ve İbn Mâce, Hazret-i Ali'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta vakfe yaptı ve:

“Burası vakfe yeri olan Arafat'tır, ama Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir" buyurdu. Sonra güneş battıktan sonra oradan ayrılırken Usâme b. Zeyd'i bineğinin arkasına bindirdi. Giderken eliyle işaret ediyor Müslümanlar da sağa sola koşuşuyorlardı. Arada bir Allah Resûlü onlara doğru:

“Ey insanlar! Sakin olun!" diye sesleniyordu. Sonrasında Müzdelife'ye geldi. İki vakit namazını cemederek kıldı. Sabah olunca Kuzah denilen yere gelip vakfe yaptı ve:

“Burası vakfe yeri olan Kuzah'tır, ama Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir" buyurdu. Oradan ayrılıp ilerledikten sonra Muhassir vadisine gelince devesini kamçıladı ve vadiden hızlıca geçti. Vadiyi geçtikten sonra durup Fadl b. Abbâs'ı bineğinin arkasına bindirdi. Şeytan taşlama yerine gelip Cemreyi taşladı. Sonra kurban kesme yerine geldi ve:

“Burası kurban kesme yeridir, ancak Minâ'nın her yerinden kurban kesilebilir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim, Yezîd b. Şeybân'dan bildiriyor: Arafat'ta vakfede iken İbn Mirba' el-Ensârî geldi ve şöyle dedi:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni size gönderdi ve: «İbadet yerleriniz neresi ise orada bulunun, zira siz İbrâhim'den kalan bir miras üzerindesiniz» buyuruyor!"

Ebû Dâvud, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'tan indiğinde çok sakindi ve bineğinin arkasına Usâme b. Zeyd'i bindirmişti. Müslümanlara:

“İnsanlar! Sakin ve yavaş olun! Atları ve develeri bu şekilde koşturmak iyi değildir!" buyurdu. Bu sözün ardından Müzdelife'ye ulaşana kadar da hayvanların koşturulduğunu görmedim. Müzdelife'den sonra bineğinin arkasına Fadl b. Abbâs'ı bindirdi. Ayrılırken:

“İnsanlar! Atları ve develeri bu şekilde koşturmak iyi değildir! Sakin ve yavaş olun!" buyurdu. Bu sözün ardından Minâ'ya ulaşana kadar hayvanların koşturulduğunu görmedim.

Buhârî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Arafat'tan ayrılırken Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) beraberdim. Allah Resûlü ardından bir kargaşa işitip, develerin dövülerek koşturulduğunu işitince kamçısıyla onlara doğru işaret edip:

“İnsanlar! Sakin olun! Hayvanları bu şekilde koşturmakla iyilik yapmış olmuyorsunuz!" buyurdu.

Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Develeri dövüp koşturma işini ilk başlatan bedevilerdi. Topluluğun kenarlarında dururlar ve bineklerine sopaları ile tahtadan büyük kaseleri asarlardı. Vakfe dönüşü harekete geçildiğinde bu sopalar ile kaselerin çıkardıkları ses ile diğer develer ürküp koşmaya başlardı. Bu kargaşada Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) gördüm. Bineğini durdurmak için dizgini öyle sıkıca çekiyordu ki bineğin boynu neredeyse sırtına değiyordu ve arada:

“İnsanlar! Sakin ve yavaş olun!" diye sesleniyordu.

Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Arafat dönüşü Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğinin terkine binen Usâme b. Zeyd'e:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'tan ayrılırken nasıl yol alırdı?" diye sorulunca, Zeyd:

“Yavaş ve sakin bir şekilde giderdi, ancak boş ve düz bir alana geldiği zaman hızlanırdı" dedi.

İbn Huzeyme, İbn Ömer'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) güneş batana kadar Arafat'ta vakfe yaptı. Sonrasında Müzdelife'ye varana kadar tekbîrler, tehlîller getirdi. Yüce Allah'ı yüceltip senalarda bulundu."

Taberânî, M. el-Evsaf ta, İbn Ömer'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'tan ayrılırken bir yandan da:

"Dini Hıristiyanların dininden farklı olan bineğim

Sana itaat için hızlıca ve endişe içinde yol almakta" diyordu."

Şâfiî, el-Umm'de, Abdurrezzâk, Musannef’te ve Saîd b. Mansûr, Urve b. ez-Zübeyr'den bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb Arafat'tan ayrılırken bir yandan da:

"Dini Hıristiyanların dininden farklı olan bineğim

Sana itaat için hızlıca ve endişe içinde yol almakta" diyordu."

Abdurrezzâk, Abdulmelik b. Ebî Bekr'den bildiriyor: Ebû Bekr b. Abdirrahman b. el-Hâris b. Hişâm ile Ebû Seleme b. Süfyân'ın, Urena vadisinin kenarında durduklarını gördüğümde ben de onlarla birlikte durdum. Hac imamı harekete geçince ikisi:

"Dini Hıristiyanların dininden farklı olan bineğim

Sana itaat için hızlıca ve endişe içinde yol almakta" sözünü tekrar edip durdular. Ebû Bekr b. Abdirrahman'dan işittiğime göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de Arafat'tan ayrılırken bu sözleri söylermiş.

Buhârî ve Müslim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Usâme b. Zeyd, Arafat'tan Müzdelife'ye gidişte Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğinin arkasına binmişti. Müzdelife'den Minâ'ya giderken de bineğinin arkasına Fadl b. Abbâs'ı aldı.

Her ikisinin de dediğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Akabe cemresini taşlayana kadar telbiye edip durmuştur.

Müslim, Usâme b. Zeyd'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'tan ayrıldığında bineğinin arkasına binmiştim. Şi'b'e (Müzdelife'yakınındaki sola doğru giden dağ yoluna) ulaşınca devesini çöktürdü ve def-i hacet için gitti. Geri döndüğünde kendisine su döktüm ve abdestini aldı. Sonra bineğine binip Müzdelife'ye geldi. Burada akşam ile yatsı namazını cemederek kıldı.

Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî, İbn Ömer'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını cemederek tek bir kametle kıldı. Akşam namazını üç, yatsı namazını ise iki rekat olarak kıldı.

Vekî', Süfyân, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Ezrakî, Târihu Mekke'de ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre Abdullah b. Amr'a (Arafat'tan ayrılırken) Meş'ar-i Haram'ın neresi olduğu sorulunca önce susup bir cevap vermedi. Binekler Müzdelife'ye vardığında:

“Meş'ar-i Haram burasıdır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ömer:

“Meş'ar-i Haram denilen yer, Müzdelife'nin tümüdür" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Ömer insanların Kuzah'ta durmak için itişip durduklarını görünce:

“Bunlar ne diye itişip duruyorlar? Zira buranın tümü Meş'ar-i Haram'dır" demiştir.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Ömer:

“...Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin..." âyetini açıklarken:

“Meş'ar, şu dağ ile çevresidir" demiştir.

İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan benzerini zikreder.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Müzdelife'de bulunan iki dağın arasındaki yer Meş'ar'dir" demiştir.

İbn Ebî Şeybe, Saîd b. Cübeyr'den bildiriyor:

“Müzdelife'de bulunan iki dağın arasındaki yer Meş'ar-i Haram'dır.",

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Abdurrahman b. el-Esved:

“Meş'ar-i Haram'ın tam olarak neresi olduğunu bana bildiren birini bulamadım" demiştir.

Mâlik ve İbn Cerîr, Abdullah b. ez-Zübeyr'den bildiriyor:

“Urena vadisi hariç Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir. Muhassir vadisi hariç Müzdelife'nin de her yerinde vakfe yapılabilir."

Ezrakî ve Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Vakfelerinizde Urena ile Muhassir vadilerinden uzak durun, denilirdi."

Hâkim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Vakfelerinizde Urena ile Muhassir vadilerinden uzak durun" buyurmuştur.

Ezrakî, İbn Cüreyc'den bildiriyor: Atâ'ya:

“Müzdelife neresidir?" diye sorduğumda şu karşılığı verdi:

“Arafat'tan ayrılırken iki dar geçide vardığın zaman Muhassir vadisine kadar olan yer Müzdelife'dir. Ancak Arafat'ın bu iki geçidi Müzdelife'den değildir. Müzdelife bu iki geçidin bitiminden sonra başlar ki bundan sonrasında istediğin yerde durabilirsin. Ancak ben Kuzah dağının aşağısında durmayı severim."

Hâkim, Câbir'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta durduğu zaman:

“Burası vakfe yeridir, ancak Arafat'ın her yerinde vakfe yapılabilir" buyurdu. (Müzdelife'de) Kuzah dağında durduğu zaman da:

“Burası vakfe yeridir ancak Müzdelife'nin her yerinde vakfe yapılabilir" buyurdu.

İbn Huzeyme, İbn Ömer'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Meş'ar-i Haram'da durur diğer Müslümanlar da yanında vakfelerini yaparlardı. Bu şekilde ayrılıp Mina'ya gidene kadar tekbîr, tehlîl ederler, Yüce Allah'ı tazim edip yüceltirlerdi."

Ezrakî'nin bildirdiğine göre Muhammed b. el-Münkedir:

“Gören birinin bana bildirdiğine göre Ebû Bekr, Kuzah'ta vakfesini yapmıştır" dedi.

Ezrakî, Nâfi'den bildiriyor:

“İbn Ömer haccettiği zamanlarda Müzdelife'deki vakfesini Kuzah'ta yapardı. Vakfesini bitirene kadar buradan ayrılmazdı ve hac imamıyla birlikte dururdu."

Buhârî ve Müslim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer, ailesinden zayıf olanları Müzdelife'ye önden gönderir, onlar da Meş'ar-i Harâm'da vakfelerini yaparlardı. Ellerinden geldiği kadar Yüce Allah'ı zikreder, hac imamı oraya gelmeden ve oradan ayrılmadan önce kendileri oradan ayrılırdı. Artık Minâ'ya kimisi sabah namazı vakti, kimisi de daha sonra ulaşırdı. Geldiklerinde de Cemreleri taşlarlardı. İbn Ömer bu konuda:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunlar için böylesi bir ruhsatı vermiştir" derdi.

Ebû Dâvud et-Tayâlisî, Ahmed, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce, Amr b. Meymûn'dan bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb'ın, Müzdelife'de sabah namazını kıldıktan sonra durup şöyle dediğini işittim:

“Müşrikler güneş doğana kadar Müzdelife'den ayrılmazlar ve: «Ey Sebir dağı! Aydınlan (da Minâ'ya hareket edelim)!» derlerdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda onlardan farklı davrandı ve güneş doğmadan önce Minâ'ya hareket etti."

Ezrakî, Küleyb el-Cühenî'den bildiriyor:

“Peygamberimizi (sallallahü aleyhi ve sellem) haccederken gördüm. Arafat'tan ayrıldığında Müzdelife'de (aydınlanmak için) ateş yakılıyordu. Yanındaki Müslümanların başında hareket edip Müzdelife'ye geldi ve ateşe yakın bir yerde durdu."

Ezrakî, İbn Ömer'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr, Ömer ve Osman zamanlarında Arafat'tan çıkıldığında Müzdelife'de ateş yakılırdı."

Ezrakî, İshâk b. Abdillah b. Hârice'den, o da babasından bildiriyor: Süleyman b. Abdilmelik b. Mervân, Arafat'tan ayrılıp dağın iki geçidinin oraya ulaştığı zaman Kuzah'ta yakılan ateşi gördü. Hârice b. Zeyd'e:

“Ey Ebû Zeyd! Oradaki ateş ilk olarak ne zaman yakılmaya başlandı?" diye sorunca, Hârice şu karşılığı verdi:

“Cahiliye döneminde vardı ki Kureyşliler ilk olarak yakmıştı. Kureşliler Harem'den Arafat'a çıkmaz ve:

“Biz Allah'ın ahalisiyiz!" derlerdi. Kabilemden bazılarının bana bildirdiklerine göre; cahilliyye döneminde haccederken bu ateşi görmüşlerdir. Bunu bana söyleyenlerin arasında Hassân b. Sabit de vardır. Bana dediklerine göre Kusay b. Kilâb, Müzdelife'de vakfeye durduğu zaman Arafat'tan çıkıp gelenlerin görmesi için bu ateşi yakmıştır."

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, Abdurrahman b. Yezîd'den bildiriyor: Abdullah (b. Mes'ûd) ile birlikte (Arafat'tan ayrılıp) Mekke'ye doğru yola çıktık. Sonrasında Müzdelife'ye geldik. Abdullah akşam ile yatsı namazlarını kıldı. Her bir namazı ayrı bir ezan ve kametle kıldı. İkisi arasında da akşam yemeğini yedi. Şafak sökünce de sabah namazını kıldı. Ancak Müslümanlardan kimisi:

“Şafak sökmüştür" derken, kimisi de:

“Şafak henüz sökmedi" diyordu. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki:

“Akşam ile yatsı namazı denilen bu iki namaz burada kendi vakitleri dışında kılınırlar. Müslümanlar da yatsı vakti girmeden Müzdelife'ye gelmesinler. Sabah namazı da bu saatte kılınır."

Abdullah, tan yeri ağarıncaya kadar Müzdelife'de vakfesini yaptıktan sonra şöyle dedi:

“Müminlerin emiri (Osman) şu an buradan Mina'ya doğru harekete geçse sünnete uygun hareket etmiş olur." Abdullah'ın bu sözü mü önce söylendi yoksa Osman mı hemen öncesinden Minâ'ya doğru harekete geçti tam olarak bilemiyorum. Abdullah, Kurban bayramının ilk günü Akabe cemresini taşlayana kadar telbiye edip durdu.

Taberânî ve Hâkim, İbnu'z-Zübeyr'den bildiriyor:

“Haccın sünnetlerinden biri de hac imamının öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını Minâ'da kılması, sonrasında Arafat'a gitmesidir. Orada bir süre kalıp güneş tepe noktasını aştıktan sonra insanlara bir hutbe verir. Ardından öğle ile ikindi namazını cemederek kılar. Sonrasında güneş batana kadar Arafat'ta vakfesini yapar. Oradan ayrıldıktan sonra Müzdelife'de veya Müzdelife sınırları içindeki başka bir yerde akşam ile yatsı namazlarını kılar. Namazların ardından tan yeri ağarıncaya kadar Müzdelife'de vakfesini yapar. Güneş doğmadan önce de Minâ'ya doğru harekete geçer. Akabe cemresini taşladıktan sonra da, ziyaret tavafını yapana kadar kadın ve koku dışında hac dolayısıyla kendisine haram olan her türlü şey artık helal olur."

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim, Urve b. Mudarris'ten bildiriyor: Müzdelife'de bulunan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim ve:

“Tay bölgesinin iki dağı arasındaki mıntıkadan geliyorum. Gelişimde bineğim de yoruldu ben de yorgun düştüm. Buraya gelene kadar üzerinde durmadığım dağ kalmadı. Benim haccım olur mu?" diye sordum. Allah Resûlü şöyle karşılık verdi:

“Bizimle birlikte bu mekanda durup kılacağımız namazı kılan, hac imamı buradan hareket edinceye kadar burada vakfeye duran, daha öncesinde gece veya gündüz Arafat'ta vakfe yapmış olan kişinin haccı tamamlanmış, hac vazifesi de yerine getirilmiş olur. "

Şâfiî, İbn Ömer'den bildiriyor:

“Kurban bayramı gecesi hac yerinde bulunup şafak sökmeden önce Arafat'ta vakfeyi yapabilmiş kişi haccı yapmış olur. Ancak Arafat'ta vakfe zamanını idrak edemeyen ve şafak sökmeden önce burada duramayan kişi o yılki haccı kaçırmış olur. Bu kişi de gelip Kâbe'yi yedi şavt ile tavaf etsin. Sonra Safâ ile Merve arasında yedi defa gidip gelsin ve sa'yini yerine getirsin. Sonrasında dilerse başını tıraş eder, dilerse de saçlarını kısaltır. Şayet yanında kurban getirmişse tıraşını olmadan önce bu kurbanı keser. Tavaf ile sa'yini bitirdikten sonra başını tıraş etsin veya saçını kısaltsın. Ardından ailesinin yanına geri dönsün. Bir sonraki yıl hac mevsimi gelince imkanı varsa haccetsin ve bir kurban kessin. Kurban kesme imkanı yoksa hac sırasında üç, evine geri döndükten sonra da yedi gün olmak üzere on gün oruç tutsun."

Müslim ile Nesâî, Abdurrahman b. Yezîd'den bildiriyor: Abdullah b. Mes'ûd, Müzdelife'den Minâ'ya hareket edince telbiye etmeye başladı. Onu duyanlar:

“Bu adam bedevi mi ki?" diye sorunca, Abdullah şu karşılığı verdi:

“İnsanlar unuttular mı, yoksa dalâlete mi düştüler? Kendisine Bakara Sûresi nazil olan kişinin bu mekanda: «Lebbeyk Allahumme Lebbeyk!» dediğini işittim."

"...Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz daha önce yolunu şaşırmışlardan idiniz."

İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbnu'z-Zübeyr:

“...Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz daha önce yolunu şaşırmışlardan idiniz" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Âyet genele değil Mekke ahalisine hitab eden bir âyettir. Zira insanlar henüz Arafat'tan ayrılırken onlar Müzdelife'den ayrılırlardı. Yüce Allah böyle yapmamalarını bildirdi ve bu konuda:

“Sonra insanların toplu halde akın ettikleri yerden (Arafat'tan) siz de topluca akın edin ve Allah'dan bağışlanma dileyin..." buyurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Süfyân:

“...Doğrusu siz daha önce..." âyetini:

“Kur'ân nazil olmadan önce" şeklinde açıklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Doğrusu siz daha önce yolunu şaşırmışlardan idiniz" âyetini açıklarken:

“Cahillerden idiniz" demiştir.

Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî, Câbir'den bildiriyor:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Kurban bayramının birinci günü bineğinin üzerinde cemreleri taşlarken:

“Hacla ilgili amellerinizi iyice öğrenin! Bilemiyorum, belki de bu haccımdam sonra bir daha haccedemeyebilirim" buyurduğunu işittim."

İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce, Muhammed b. Câfer b. Muhammed'den bildiriyor:

“Câbir b. Abdillah'ın yanına girdik. Ona:

“Bana Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) haccından bahset" dediğimde şöyle anlattı: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tam dokuz sene haccetmeden bekledi. Onuncu yılda ise Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) haccedecek diye insanlara duyurusunu yaptı. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) uymak ve onun yaptığını yapmak için Medine'ye birçok insan geldi. Allah Resûlü yola koyulunca biz de onunla yola çıktık. Zu'l-Huleyfe'ye vardığımızda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) mescitte namazı kıldı.

Sonra Kasvâ denilen devesine bindi. Devesi onunla Beydâ'ya doğru yöneldi. Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) aramızda gidiyordu. Kur'ân ona indiği için manasını en iyi kendi biliyordu. O bir şey yaptığı zaman biz de aynısını yapardık. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tevhidi ifade eden kelimelerle şöyle telbiye getirdi:

“Lebbeyk Allahumme lebbeyk! Lebbeyk! Lâ şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-ni'mete leke vel-mülk. Lâ şerike lekl" İnsanlar da şimdi telbiye getirdiğiniz gibi telbiye etmeye başladı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu söylediklerine hiçbir itirazda bulunmadı ve kendi telbiyesine de devam etti.

Onunla birlikte Kâbe'ye geldiğimizde Rükn'ü selamladı. Üç defa hızlı bir şekilde dört defa da normal bir hızla Kâbe'yi tavaf etti. Sonra Makam-ı İbrâhim'e gidip "İbrâhim'in makamında namazgâh edinin" âyetini okudu ve Makâm'ı, Kâbe ile kendi arasına aldı. Orada iki rekat namaz kıldı. Bu iki rekatta İhlâs ile Kâfirûn sûrelerini okudu. Sonra Kâbe'ye dönüp Rükn'ü selamladı. Sonra Safâ kapısından çıkıp doğruca Safâ'ya gitti. Safâ'ya vardığında:

“Safâ ve Merve, Allah'ın işaretlerindendir" âyetini okudu ve:

“Yüce Allah'ın başladığı yerden başlıyorum!" diyerek sa'ye Safâ'dan başladı.

Kâbe'yi görecek şekilde yukarıya çıktı ve tekbir getirdi. "Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. Birdir, ortağı yoktur. Mülk de, hamd da onundur. Dirilten ve öldüren odur. O her şeye gücü yetendir. Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur ve Bir'dir. Sözünü yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş ve orduları tek başına yenmiştir" diyerek Allah'ı tevhîd etti. Sonra ikisi arasında dua etti. Bunu üç defa tekrarladı. Sonra Merve'ye indi. Vadinin içine geldiğinde hızlı bir şekilde, vadiden çıktığında da normal yürüyüşle yürüyordu. Merve'ye gelince Safâ'da yaptığının aynısını yaptı. Tavafın sonunda Merve'de iken:

“Eğer şimdi yaptığım bu işi yeniden yapacak olsaydım kurban getirmez ve bunu da (hac yerine) umre yapardım. Yanında kurbanı olmayan ihramdan çıksın ve hac niyetini umreye çevirsin" buyurdu.

Hazret-i Peygamber ((sallallahü aleyhi ve sellem) ve yanında kurbanı bulunanlar dışındaki herkes ihramdan çıktı ve tıraş oldu. Terviye günü Minâ'ya yöneldiklerinde hacca niyet ettiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğine binip Minâ'ya gitti. Orada öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarını kıldırdı. Biraz daha orada kalıp güneşin doğmasını bekledi. Sonra kendisine kıldan bir çadır kurulmasını istedi. Nemire'de çadırı kuruldu. Sonra yola koyuldu. Kureyş onun Müzdelife'de Meş'ar-i Haram'da duracağını düşünüyor ve bundan şüphe etmiyorlardı, zira cahiliyye devrinde öyle yapıyorlardı. Fakat Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'a kadar geldi. Çadırının Nemire'de kurulu olduğunu görünce orada konakladı.

Güneş tepe noktasını aştığında emrederek devesi Kasvâ hazırlandı. Ona binip vadinin içine kadar geldi ve orada insanlara şöyle hutbe verdi:

“Bu gününüzün, bu ayınızın, bu beldenizin haramlığı gibi kanlarınız ve mallarınız birbirinize haramdır! Bilin ki cahiliyyeden kalma olan her şey şu ayaklarımın altındadır! Cahiliyeden kalma kan davaları da kalkmıştır ve ayaklarımın altındadır! İlk kaldırdığım kan davası da Rebîa b. el-Hâris b. Abdilmuttalib'in kanıdır. Cahiliyyeden kalma ribâ da kaldırılmıştır! İlk kaldırdığım ribâ da Abbâs b. Abdilmuttalib'in ribasıdır! Bunun hepsi kaldırılmıştır! Kadınlar konusunda Yüce Allah'tan sakının! Onları Allah'ın emaneti olarak aldınız, ferclerini de Allah'ın ismiyle helal kıldınız! Sizin onların üzerinde olan haklarınız, sevmediğiniz kimselere yataklarınızı çiğnetmemeleridir ki böyle yaparlarsa onlara yaralamadan vurun! Onların da sizin üzerinde olan hakları, maruf ölçüler dahilinde kendilerini yedirip içirmek ve güzelce giydirmektir! Size Allah'ın Kitab'ını bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla sapmazsınız! Size benden sorulacak, ne diyeceksiniz?" Oradakiler:

“Şehadet ederiz ki tebliğ ettin, görevini ifa ettin ve öğütler verdin!" dediler.

Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allahım, şahit ol!" buyurdu. Sonra Bilâl ezan okuyup kamet getirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) öğle namazını kıldırdı. Sonra bir daha kamet getirdi, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ikindi namazını kıldırdı. Öğle ile ikindi farzı arasında bir şey kılmadı. Sonra Kasvâ'ya binip vakfeye geldi. Devesi Kasvâ'nın karnını kayalara verdi, yayaların toplandığı yeri de önüne alıp kıbleye karşı durdu. Bu vakfesi güneşin sarılığı gidip az bir batana kadar sürdü. Tam olarak battığında ise Usâme'yi Kasvâ'nın arkasına bindirip devesini sürdü. Yularını öyle sıkı bir şekilde çekiyordu ki Kasvâ'nın başı neredeyse semerinin altındaki deriye değiyordu. Sağ eliyle de:

“Sakin olun ey insanlar!" diye işaret ediyordu. Kum tepeciklerinden birine geldikçe düze çıkabilmesi için hayvanının dizginini biraz gevşetiyordu.;

Bu şekilde Müzdelife'ye geldi. Bir ezan ve iki kametle akşam ve yatsı namazını cemederek kıldırdı. Aralarında nafile namaz kılmadı. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tan yeri ağarıncaya kadar uyudu. Sabah aydınlanınca da sabah namazını kıldı. Sonra Kasvâ'ya binip Meş'ar-i Haram'a geldi ve üzerine çıktı. Kâbe'ye doğru dönüp Yüce Allah'a hamdetti, tekbir ve tevhid etti. Ortalık iyice ağarıncaya kadar vakfede durdu. Güneş doğmadan önce de yola koyulup Muhassir'e kadar geldi. Devesini biraz daha hızlandırdı ve seni Akabe cemresine çıkaracak olan yola girdi. Sonra ağacın yanındaki cemreye vardı. Orada yedi tane küçük taş attı ve her bir taşı atarken tekbir getirdi. Onları vadinin içinden attı. Sonra kesim yerine giderek kendi eliyle altmış üç tane deve kesti. Geriye kalan develeri Ali'ye kestirerek kurbanlarına onu ortak etti. Sonra her deveden bir parça et getirilmesini emretti ve bir tencereye konularak pişirildi. İkisi de develerin etinden yediler ve suyundan içtiler.

Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) devesine binip Kâbe'ye gitti. Öğle namazını Mekke'de kıldı. Sonra zemzem sâkiliği yapan Abdulmuttalib oğullarının yanına gitti. Onlara:

“Ey Abdulmuttalib oğulları! Suyu çekiniz! Suyu çıkarmanız konusunda insanların sizinle çekişmesinden endişe etmesem ben de sizinle beraber çekerdim" buyurdu. Sonra ona getirdikleri kovadan su içti.

198 ﴿