199"Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebû Nuaym, Delâil'de ve Beyhakî, Sünen'de, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Kureyş ile Kureyşlilerle aynı dini paylaşanlar Müzdelife'de vakfe yaparlar ve "Ahmesîler" olarak isimlendilirlerdi. Diğer Araplar ise Arafat'ta vakfeye dururlardı. İslam dini gelince de Yüce Allah, Peygamberine (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'a gelip vakfesini yapmasını ve oradan (Müzdelife'ye) gitmesini emretti. "Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyeti da bunu ifade etmektedir." Buhârî ve Müslim, Hişâm b. Urve'den, o da babasından bildiriyor: “Ahmeliler dışındaki Araplar Kâbe'yi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Ahmesliler de Kureyş ve onların soyundan olan kişilerdir. Ahmesliler onlara giyecek vermedikten sonra diğer Araplar tavaflarını çıplak olarak yaparlardı. Giysileri de erkekler erkeklere, kadınlar da kadınlara verirdi. Diğer tüm insanlar Arafat'a kadar giderken kendilerini Ahmesli olarak görenler Müzdelife'den ileri gitmezlerdi." Hişâm der ki: Babamın bana bildirdiğine göre Hazret-i Âişe şöyle demiştir: “Ahmesliler, haklarında Yüce Allah'ın: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." buyurduğu kimselerdir. Zira tüm insanlar Arafat'tan akın ettikleri halde Ahmesli olanlar Müzdelife'den akın eder ve: “Biz sadece Harem'den akın ederiz!" derlerdi. "Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin.." âyeti nazil olunca onlar da diğerleri gibi Arafat'a dönüp oradan akın etmeye başladılar." İbn Mâce ve Beyhakî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Kureyşliler: “Biz Kâbe'nin sakinleriyiz! Onun için Harem dışına çıkmayız!" deyince, Yüce Allah buna karşılık: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyetini indirdi. Buhârî, Müslim, Nesâî ve Taberânî, Cübeyr b. Mut'im'den bildiriyor: “Kaybettiğim devemi Arefe günü aramaya çıktığımda, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer insanlarla birlikte Arafat'ta vakfede olduğunu gördüm. Kendi kendime: “Vallahi bu adam Ahmesli biri! Burada neden duruyor ki?" dedim. Zira Kureyşliler kendilerini Ahmesli sayardı." Taberânî, rivayeti şu ziyadeyle zikreder: “Şeytan da onları kandırıp: «Kendi Hareminiz dışında bir yere değer verirseniz insanlar sizin hareminizi değersiz görürler!» demişti. Bundan dolayıdır ki Harem dışına çıkmazlardı." Taberânî ve Hâkim, Cübeyr b. Mut'im'den bildiriyor: Kureşliler Müzdelife'den akın eder ve: “Biz Ahmesliyiz! Harem dışına çıkmayız!" derlerdi. Bundan dolayıdır ki Arafat'ta vakfe yapmazlardı. Cahiliyede iken Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) devesi üzerinde Arafat'ta vakfede iken gördüm. Sabahı da yanındakilerle birlikte Müzdelife'de ediyordu. Onlarla birlikte vakfesini yapıyor, diğerleri akın edince onlarla birlikte akın ediyordu. Taberânî ve Hâkim, Cübeyr b. Mut'im'den bildiriyor: “Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) henüz peygamber olmadan önce diğer insanlarla birlikte devesi üzerinde Arafat'ta vakfede iken gördüm. Arafat'tan da diğer insanlarla birlikte akın ediyordu. Bu da Allah'ın kendisine inayetinden başka bir şey değildi." İbn Cerîr, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Önceleri Araplar Arafat'ta, Kureyşliler ise Müzdelife'de vakfe yaparlardı. Sonrasında Yüce Allah bu konuda: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyetini indirdi." İbnu'l-Münzir, Esmâ binti Ebî Bekr'den bildiriyor: “Önceleri Kureyşliler Müzdelife'de, diğer insanlar da Arafat'ta vakfeyi yaparlardı. Kureyşlilerden sadece Şeybe b. Rabîa, Arafat'ta vakfe yapardı. Sonrasında bu konuda: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyeti nazil oldu." Abd b. Humeyd, Katâde'den bildiriyor: “Kureyşliler ile kız kardeş tarafından çocukları ve müttefikleri diğer insanlarla birlikte Arafat'ta vakfeyi yapmaz, oradan akın etmezlerdi. Muğacnmes'ten akın eder ve: “Bizler Allah'ın ahalisiyiz ve Harem'den çıkmayız!" derlerdi. Yüce Allah bu âyeti indirerek onların da diğer insanların akın ettiği yerden (Arafat'tan) akın etmelerini emretti. Arafat'tan akın etme, İbrâhim ile İsmâil peygamberin bir sünneti idi." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyetini açıklarken: “Buradaki insanlardan kasıt İbrâhim peygamberdir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin..." âyetini açıklarken şöyle der: “Akın edilen yerden kasıt Arafat'tır. Zira Kureyşliler: “Biz Ahmesliyiz ve Harem ahalisiyiz! Müzdelife'den ileri gidip haram dışına çıkmayız!" derlerdi. Bu âyetle de Arafat'a kadar ilerlemeleri emredilmiştir." Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Zührî'den bildiriyor: “Kureyşliler ile onların müttefikleri dışındaki tüm insanlar, Arafat'ta vakfeyi yaparlardı. Kureyşlilere de "Ahmesli" denirdi. Bunlar kendi kendilerine: “Başkalarının haremini yüceltmeyin ki çok geçmez insanlar sizin hareminizi değersiz görmeye başlarlar" diyorlardı. Bundan dolayıdır ki vakfelerini Müzdelife'de yaparlar hak olan yerde (Arafat'ta) diğer insanlar gibi vakfe yapmazlardı. Bu âyetle Yüce Allah onların da diğer insanların akın edip döndüğü yerden dönmelerini emretti." İbn Cerîr, Mücâhid'den bildiriyor: “Arefe günü geldiği vakit Yüce Allah meleklerle birlikte dünya semasına iner ve: «Kullarım gönderdiğime iman edip, elçilerimi tasdik ettiler. Bunun mükâfatı nedir?» diye sorar. Melekler de: «Bunun mükâfatı onları bağışlamandır» karşılığını verirler. İşte: “Sonra insanların akın ettiği yerden siz de akın edin ve Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetinde de ifade edilen budur." Müslim, Nesâî, İbn Mâce, İbn Ebi'd-Dünya, Adâhî'de ve Hâkim'in Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, Ar efe gününde Cehennem ateşinden azat ettiği kul kadarım başka hiçbir günde azat etmez. Arefe günü kullarına daha fazla yakın olur, meleklere karşı onlarla övünüp: «Bunlar ne istiyorlar?» diye sorar." Ahmed, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, el-Esmâu ve's-Sifât'ta Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah Arafat'ta duran kulları ile meleklere karşı övünür ve: “Kullarıma, bakın! Nasıl da töz toprak içinde, yorgun bitkin bir şekilde huzuruma gelmişler" buyurur." Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Huzeyme ve Beyhakî, Câbir'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Dünyada en değerli günler Zilhicce ayının ilk on günüdür" buyurdu. Kendisine: “Yüce Allah yolunda cihad edilen günlerden de mi değerli?" diye sorulunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu yolda yüzü gözü toprak içinde kalan kişiler hariç, Allah yolunda cihad edilen günlerden de değerlidir" karşılığını verdi ve şöyle devam etti: “Yüce Allah katında Arefe gününden daha değerli bir gün yoktur. Bu günde Allah, dünya semasına iner. Gök ehline (meleklere) karşı kullarıyla övünürek: «Kullarıma bakın! Toz toprak içinde, yorgun bir şekilde değişik yerlerden rahmetimi dilemek ve görmedikleri halde azabımdan kurtulmak için huzuruma gelmişler» buyurur. Arefe gününde Cehennem ateşinden azat edilen kul kadarının başka hiçbir günde azat edildiği görülemez. " Ahmed ile Taberânî'nin Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyururdu: “Yüce Allah Arefe akşamı Arafat'ta duran kullarıyla meleklerine karşı övünür ve: «Kullarıma bakın! Nasıl da toz toprak içinde, yorgun bitkin bir şekilde huzuruma gelmişler» buyurur. İbn Merdûye'nin Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah Arafat'ta duran kullarıyla meleklerine karşı övünür ve: «Kullanma bakın! Toz toprak içinde, yorgun bir şekilde değişik ve uzak yerlerden nasıl da huzuruma gelmişler» buyurur. Âlic'deki kumlar sayısınca günahın olsa dahi Yüce Allah onları bağışlar." Beyhakî, Şuabu'l-îman'da Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Arefe günü olduğu zamafı Yüce-Allah kullarıyla meleklerine karşı övünüp: «Kullarıma bakın! Toz toprak içinde, yorgun bir şekilde değişik ve uzak yerlerden nasıl da huzuruma gelmişler. Siz de şahit olun ki onları bağışlıyorum» buyurur. Bundandır Arefe gününde Cehennem ateşinden azat edilen kul kadarı başka hiçbir günde azat edilmez. " Mâlik, Beyhakî ve İsbehânî, et-Terğîb'de Talha b. Ubeydillah b. Kerîz'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şeytan hiçbir günde Arefe gününde olduğu kadar küçük, mağlup düşmüş, aşağılanmış ve kıskanç görülmez. Bunun da sebebi müminler üzerine inen rahmeti ve Yüce Allah'ın onların büyük günahlarını bağışlamasını görmesidir. Sadece Bedir savaşında gördüklerinden dolayı durumu bundan da daha ağır olmuştur" buyurdu. "Yâ Resûlallah! Bedir savaşında ne görmüştür ki?" diye sorduklarında: “O gün Cebrail'in, (savaş için) melekleri idare ettiğini görmüştür" karşılığını verdi. Beyhakî, Fadl b. Abbâs'tan bildiriyor: Arafat'ta Peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin arkasına binmiştim. O zaman gençler olarak oradaki kadınları görebiliyorduk. Benim de onlara baktığımı gören Allah Resûlü yüzümü başka yöne çevirdi ve: “Ey kardeşimin oğlu! Bu gün öyle bir gündür ki böylesi bir günde kişi hakkı olmayan şeylerden gözlerini, kulaklarını ve dilini alıkoyup uzaklaştırdığı zaman bağışlanır" buyurdu. Beyhakî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “En değerli dua, Arefe günü edilen duadır. Böylesi bir günde söylenebilecek en değerli söz benden önceki peygamberlerin de söylediği: «Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de, hamd da ancak onundur. Dirilten ve öldüren sadece odur. Tüm hayırlar elindedir. O her şeye kadirdir» sözüdür."' İbn Ebî Şeybe'nin İbn Ebî Hüseyn'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Benim ve benden önceki peygamberlerin duası olan şu duayı çokça edin: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de hamd da ancak onundur. Dirilten, öldüren odur ve kendisi ölmeyen hep baki kalandır. Tüm hayırlar elindedir. O her şeye kadirdir. " Beyhakî, Şuab'da, Amr b. Şuayb'dan, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Arafe gününde Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha çok şöyle dua ederdi: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de hamd da ancak onundur. Tüm hayırlar elindedir. O her şeye kadirdir. " Tirmizî, İbn Huzeyme ve Beyhakî, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildiriyor: Arefe akşamında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) daha çok şöyle dua ederdi: "Allahım! Söylediğimiz gibi hatta söylediğimizden daha fazla bir şekilde sana hamdler olsun! Allahım! Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm senin içindir. Dönüşüm de sana olacaktır. Sahip olduğum her şey en son yine sana kalacaktır. Allahım! Kabir azabından, kalbin vesvesesinden ve dirliğimin bozulmasından sana sığınırım! Allahım! Rüzgarların getireceği şeylerin hayrını senden diler, sebep olacağı her türlü kötülükten de sana sığınırım. " Beyhakî, Şuab'da Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman biri Arefe akşamında vakfede iken kıbleye gönüp yüz defa: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de hamd da ancak onundur. O her şeye kadirdir" dedikten sonra yüz defa İhlâs Sûresi'ni okuduğu zaman, ardından da yüz defa: “Allahım! İbrahim'e ve ailesine hayırlar ihsan ettiğin gibi Muhammed'e de hayırlar ihsan et. Sen ki övgüye layık ve pek yücesin. Onlarla birlikte bize de hayırlar ihsan et" diye dua ettiği zaman, Yüce Allah şöyle buyurur: “Meleklerim! Kulumun bu duasının karşılığı nedir? Beni her türlü eksiklikten tenzih etti. Benden başka ilah olmadığımı söyledi. Herşeyden büyük olduğunu dile getirdi. Beni yüceltti, tanıdı ve senada bulundu. Elçime de salavatlar etti. Meleklerim! Siz de şahid olun ki onu bağışladım ve kendisini kendine şefaatçi kıldım. Şayet dileseydi kendisini Arafat'ta duranların hepsine şefaatçi kılardım." Beyhakî der ki: “Garîb bir metindir. Ancak isnadında yalancılıkla suçlanacak biri yoktur." Beyhakî, Şuab'da Bükeyr b. Uteyk'ten bildiriyor: Hacca gittiğimde kendisine tabi olup peşinden gideceğim birini ararken Arafat'ta vakfe'de Sâlim b. Abdillah'ın şöyle dua ettiğini işittim: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de hamd da ancak onundur. O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur! Tek ilah kendisidir ki biz de ona teslim olanlarız. Müşrikler istemese de Allah'tan başka ilah yoktur. Allah'tan başka ilah yoktur! O hem bizim, hem de bizden önceki atalarımızın Rabbidir!" Güneş batana kadar da bu duayı tekrar edip durdu. Sonra bana bakıp şöyle dedi: “Babam, dedemden, dedem de Ömer b. el-Hattâb'tan naklen bana bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah: «Beni zikretmesi, kendisini benden bir şeyler istemekten alıkoyan kişiye benden bir şeyler isteyenlere verdiklerimden daha iyisini veririm» buyurur." İbn Ebî Şeybe ve el-Cenedî, Fedâilu Mekke'de Ali b. Ebî Tâlib'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Benim ve benden önceki peygamberlerin ettiği şu duayı çokça edin: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de, hamd da ancak onundur. Dirilten ve öldüren sadece odur. Tüm hayırlar elindedir. O her şeye kadirdir. Allahım! İşitmemi, görmemi ve kalbimi nurlu kıl! Allahım! Göğsümü ferahlat ve işlerimi kolaylaştır. Kalplere vesvese veren her türlü şeyden, dirliğimin bozulmasından ve kabir azabından sana sığınırım. Allahım! Gece ve gündüzle beraber gelen her türlü kötü şeyden sana sığınırım. Esen rüzgarlarla gelecek musibetler ile zamanın bana göstereceği afetlerden sana sığınırım." el-Cenedî, İbn Cüreyc'den bildiriyor: “Bana ulaştığına göre bir müslümanın Arafat'ta vakfede iken çokça: «Allahım! Dünyada da, âhirette de bize iyilikler ihsan et ve bizi Cehennem azabından koru» şeklinde dua etmesi söylenirdi." İbn Ebi'd-Dünya, Adâhî'de, İbn Ebî Âsim, Duâ'da, Taberânî, Dua'da ve Beyhakî, ed-Da'avât'ta, Abdullah b. Mes'ûd'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Erkek veya kadın bir kulf Arefe akşamı tamamı on tane olan şu sözleri bin defa söyleyip dua ettiği zaman içinde günah veya akraba bağlarını kesmeyi içermeyen ne dilerse Yüce Allah bu dileğini verir. Bu sözler şöyledir: “Arşı semada olan Allah'ı tesbih ederim. Hükümleri yerde olan Allah'ı tesbih ederim. Yolları denizde olan Allah'ı tesbih ederim. Kudretini ateşte gösteren Allah'ı tesbih ederim. Rahmeti Cennette olan Allah'ı tesbih ederim. Takdiri kabirde olan Allah'ı tesbih ederim. Ruhu havada olan Allah'ı tesbih ederim. Göğü yükselten Allah'ı tesbih ederim. Yerleri yaratan Allah'ı tesbih ederim. Kendisinden başka barınak ve sığınak olmayan Allah'ı tesbih ederim." Ravi der ki: İbn Mes'ûd'a: “Sen bunları Allah Resulünden bizzat işittin mi?" diye sorulunca: “Evet, işittim" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe, Sadaka b. Yesâr'dan bildiriyor: Mücâhid'e: “Kur'ân okumak mı yoksa Arafe günü mü yoksa Allah'ı zikretmek mi daha üstündür?" diye sorduğumda: “Tabi ki Kur'ân'ı okumak diğerlerinden üstündür" karşılığını verdi. İbn Ebi'd-Dünya, Adâhî'de bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib Arafat'ta iken şöyle demiştir: “İmkanım olduğu müddetçe buradaki vakfeden geri durmam. Zira Arefe gününde Cehennem azabından azat edilen kul kadarı başka hiçbir günde azat edilmez. Bundan dolayı böylesi bir günde şu duayı çokça edin: “Allahım! Beni Cehennem azabından azat et. Helal olanından bol rızıklar ihsan et. Cinlerden ve insanlardan fasık olanları benden uzak tut. Dualarımın hepsi budur!" Taberânî, Duâ'da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Arefe akşamı Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dualarından biri de şöyleydi: “Allahım! Sen ki yerimi görür, dediklerimi işitirsin. Yaptığım ve yapacağım hiçbir şey de senden gizli kalmaz. Yoksun ve yoksul olan, yardımını dileyen, sana sığınan, korkup şefkat dileyen ve günahları itiraf eden ben, huzurunda duran bir dilenci gibi sana el açıyorum. Günahlarından dolayı mahçup duran günahkar gibi sana yalvarıyorum. Sıkıntıya düşüp korkuya kapılan, sana boyun eğen, senin için yaş akıtan, bedenini yoluna adayan ve zelil bir şekilde sana dua eden biri gibi dua ediyorum. Allahım! Sana karşı dualarımda beni mutsuz biri kılma. Bana karşı şefkatli ve merhametli ol. Ey kendisine el açılanların en hayırlısı! Ey el açanlara verenlerin en hayırlısı!" Abdurrezzâk, Musannef te, Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe ve Ebû Zer el- Herevî, Menâsik'de Ebû Miclez'den bildiriyor: İbn Ömer'i Arafat'ta vakfede iken gördüm. Dua ederken üç defa: “Allah büyükler büyüğüdür. Hamd ancak Allah'adır" dedi. Sonra bir defa: “Allah'tan başka ilah yoktur! Tektir ve ortaksızdır. Mülk de hamd da ancak onundur. O her şeye kadirdir" dedi. Sonra üç defa: “Allahım! Beni doğru yola ilet, günahlardan takva ile koru. Dünyada ve âhirette beni bağışla" dedi. Sonra: “Allahım! Bu haccımı kabul görmüş bir hac kıl ve günahlarımı da bağışla" dedikten sonra Fâtiha Sûresi'ni okuyacak kadar sustu. Arafat'tan ayrılana kadar bunları aynı şekilde tekrar edip durdu. Beyhakî, Şuab'da Ebû Süleymân ed-Dârânî Abdurrahman b. Ahmed b. Atiyye'den bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib'e vakfenin neden Harem'de (Kâbe'de) değil de dağda yapıldığı sorulunca: “Çünkü Kâbe, Yüce Allah'ın evidir. Dağ ise Yüce Allah'ın (bu eve açılan) kapısıdır. Yüce Allah, kendisine akınlar halinde gelen insanları, yalvarıp yakarmaları için kapıda durdurur." Kendisine: “Ey müminlerin emiri! Peki, neden Meş'ar'da (Müzdelife'de) bir daha durulmakta?" diye sorduklarında, şöyle dedi: “Yüce Allah onların girmelerine izin verdikten sonra ikinci engel yerinde yani Müzdelife'de bir daha durdurur. Orada da Yüce Allah'a uzunca bir süre yakarmaları üzerine, Minâ'da kurban kesmelerine izin verir. Bu şekilde kirlerinden temizlenip kurbanlarını da kestikten sonra girmelerine engel teşkil eden günahlarından arınmış olurlar. Temiz bir şekilde de kendisini ziyaret etmelerine izin vermiş olur." Kendisine: “Ey müminlerin emiri! Teşrîk günlerinde oruç neden haram kılınmıştır?" diye sorulunca: “Çünkü Müslümanlar Yüce Allah'ı ziyarete gelmişlerdir ve Allah'ın misafirleridir. Misafirin de kendisini ağırlayan zatın yanında onun izni olmadan oruç tutması uygun değildir" karşılığını verdi. Kendisine: “Ey müminlerin emiri! İnsanların Kabe'nin örtüsüne tutunmalarının anlamı nedir?" diye sorulunca da şöyle dedi: “Bu olay, efendisiyle aralarında kan davası bulunan kişinin, işlediği cinayeti affedip bağışlaması için giysilerine tutunup ricada bulunması ve yakarması gibidir." İbn Zencûyeh, Ezrakî, el-Cenedî, Müsedded, Müsned'de, Bezzâr, Müsned'de, İbn Merdûye ve İsbehânî, et-Terğîb'de Enes b. Mâlik'ten bildiriyor: Hayf mescidinde Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber oturuyorum. Yanına biri Ensar'dan, biri de Sakîf'ten iki adam geldi. Selam verip: “Yâ Resûlallah! Sana bir şeyler sormak için geldik" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):"İsterseniz bana sormak istediğiniz şeyi size söyleyeyim. İsterseniz de siz sorun" karşılığını verdi. Onlar: “Yâ Resûlallah! Sen bizlere söyle ki imanımız da, yakinimiz de artsın" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensar'dan olana: “Sen evinden çıkıp Beyt-i Haram'a gitmeni ve bunun karşılığında sevap olarak ne alacağını, tavaftan sonra kılacağın iki rekat ile bunun karşılığında ne alacağını, Safâ ile Merve arasında sa'y etmeni ve bunun karşılığında ne alacağını, Arefe akşamı vakfen ile bunun karşılığında ne alacağını, cemreleri taşlaman ile bunun karşılığında ne alacağını, Kabe'yi tavaf etmeni ve bunun karşılığında ne alacağını sormak için geldin" buyurdu. Ensâr'lı: “Seni hakla gönderene yemin olsun ki ben de bunu sormak için gelmiştim" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle buyurdu: “Beyt-i Haram'ı ziyaret amacıyla evinden çıktığın zaman devenin her ayağını koyması ile kaldırmasına karşılık Yüce Allah sana bir sevap yazar ve bir günahını siler. Kâbe'yi tavaf ettiğin zaman da her bir ayağını kaldırıp geri koymana karşılık Yüce Allah sana bir sevap yazar, bir günahını siler ve katındaki makamını bir derece yükseltir. Tavaftan sonra kılacağın iki rekat ise İsmail oğullarından bir köle azat etmen gibi karşılık görür. Safâ ile Merve arasında sa'y etmen yetmiş köle azat etmen gibi karşılık görür. Arefe akşamı vakfe yapman karşılığında ise Yüce Allah dünya semasına tecelli eder, meleklerine karşı seninle övünerek şöyle buyurur: “Kullarım rahmetimi ve mağfiretimi umarak üst başları perişan bir şekilde uzak diyarlardan bana geldiler. Günahları kum taneleri veya yağmur' damlaları veya denizdeki köpükler veya gökteki yıldızlar kadar olsa dahi onları affederim." Yine: “Sizler ve şefaatçi olduğunuz kimseler bağışlanmış bir şekilde haydi akın edin!" buyurur. Cemreleri taşlamana gelince,, attığın her taş karşılığı Cehenneme girmeni gerektirecek büyük günahlarından bir tanesi bağışlanır. Kestiğin kurban ise Yüce Allah'ın katında senin azığın olur. Başını tıraş etmende ise Yüce Allah kestiğin her bir kıl için sana bir iyilik sevabı yazar ve bir günahını da siler." Adam: “Yâ Resûlallah! Peki, günahlarımızın söylendiğinden daha az olması halinde ne olacak?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sevapların Rabbinin katında senin için saklanır" karşılığını verdi ve şöyle devam etti: “Bütün bunlardan sonra ziyaret tavafını yaptığında artık günahsız bir şekilde tavaf etmiş olursun. Bir melek gelip ellerini senin omuzların arasına koyar ve: «Geçmiş günahların bağışlandı, gelecek için amel etmeye bak» der." Bezzâr, Taberânî ve İbn Hibbân, İbn Ömer'den bildiriyor: Mina mescidinde Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) beraber oturuyorum. Yanına biri Ensar'dan biri de Sakîf'ten iki adam geldi. Selam verip: “Yâ Resûlallah! Sana bir şeyler sormak için geldik" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “isterseniz bana sormak istediğiniz şeyi size söyleyeyim. İsterseniz de susar sizin sormanızı beklerim" karşılığını verdi. Onlar: “Yâ Resûlallah! Sen bizlere söyle" dediler. Sakife'li, Ensarlı olana: “Sen sor" dediyse de Ensarlı yine: “Yâ Resûlallah! Sen bizlere söyle" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ensar'dan olana şöyle buyurdu: “Sen evinden çıkıp Beyt-i Haram'a gitmeni ve bunun karşılığında sevap olarak ne alacağım, tavaftan sonra kılacağın iki rekat ile bunun karşılığında ne alacağını, Safa ile Merve arasında sa'y etmeni ve bunun karşılığında ne alacağını, Arefe akşamı vakfe yapman ile bunun karşılığında ne alacağını, cemreleri taşlaman ile bunun karşılığında ne alacağını, kurban kesmen ile bunun karşılığında ne alacağını, başını tıraş etmen ile bunun karşılığında ne alacağını, bütün bunlardan sonra da tekrar Kabe'yi tavaf etmeni ve bunun karşılığında ne alacağını sormak için geldin." Ensârlı: “Seni hakla gönderene yemin olsun ki ben de bunu sormak için gelmiştim" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: “Beyt-i Haram'ı ziyaret amacıyla evinden çıktığın zaman devenin her ayağım koyması ile kaldırmasına karşılık Yüce Allah sana bir iyilik sevabı yazar ve bir günahını siler. Tavaftan sonra kılacağın iki rekat ise İsmail oğullarından köle azat etmen gibidir. Safâ ile Merve arasında sa'y etmen yetmiş köle azat etmen gibidir. Arefe akşamı vakfe yapman karşılığı ise Yüce Allah dünya semasına tecelli eder, meleklerine karşı seninle övünerek şöyle buyurur: «Kullarım rahmetimi umarak üst başları perişan bir şekilde uzak diyarlardan bana geldiler. Günahlarınız kum taneleri kadar, yağmur damlaları kadar veya denizdeki köpükler kadar olsalar dahi onları affederim. Sizler ve şefaatçi olduğunuz kimseler bağışlanmış bir şekilde haydi akın edin!» Şeytanı taşlamana gelince, attığın her bir taş karşılığı büyük günahlarından bir tanesi bağışlanır. Kestiğin kurban ise Yüce Allah'ın katında senin azığın olur. Başını tıraş etmende ise, kestiğin her bir kıl için sana bir iyilik sevabı yazılırken bir günahın da silinir. Bütün bunlardan sonra ziyaret tavafını yaptığında ise artık günahsız bir şekilde tavaf etmiş olursun. Bir melek gelip ellerini senin omuzların arasına koyup: «Geleceğin için amel etmeye bak, zira geçmiş günahların bağışlandı» der. " İbn Cerîr ve Ebû Nuaym, Hilye'de İbn Ömer'den bildiriyor: Arefe akşamı Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize bir hutbe verip ve şöyle buyurdu: “İnsanlar! Yüce Allah şu an bulunduğunuz yerde sizlere bir lütuf ta bulundu. İyilerinizin bu iyiliklerini kabul edip dilediklerini verdi. Kötülükte bulunanlarınızı da, aranızdaki haklar hariç iyi olanlarınıza bağışladı. Allah'ın ismiyle buradan (Müzdelife'ye doğru) akın edin!" Müzdelife'deki vakfenin sabahında da şöyle buyurdu: “İnsanlar! Yüce Allah şu an bulunduğunuz yerde sizlere bir lütufta bulundu. İyilerinizin bu iyiliklerini kabul etti. Kötülükte bulunanlarınızı da iyi olanlarınıza bağışladı. Aranızdaki hakların karşılığını da kendi katından verip telafi etti. Allah'ın ismiyle buradan (Minâ'ya doğru) akın edin!" Ashab: “Yâ Resûlallah! Dün Arafat'tan buraya üzgün ve karamsar bir şekilde akın ettin. Ancak bu gün buradan sevinçli ve neşeli bir şekilde (Minâ'ya) akın ediyorsun, sebebi nedir?" diye sorduklarında, Allah Resûlü şu karşılığı verdi: “Dün Yüce Allah'tan bir şey diledim, ancak kabul görmedi. Birbirinizin üzerinde olan haklarınızı affetmesini istemiştim, ama kabul etmemişti. Bugün ise Cebrâîl yanıma gelip şöyle dedi: «Rabbin sana selam ediyor ve: “İnsanların birbirleri üzerinde olan haklarının karşılığını tarafımdan verip telafi edeceğim» buyuruyor" Taberânî, Ubâde b. es-Sâmit'ten bildiriyor: Arefe akşamı Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İnsanlar! Yüce Allah böylesi bir günde size ihsanda bulundu ve birbirinizin üzerinde olan haklarınız dışında olan günahlarınızı affetti. Kötülerinizi iyilerinize bağışladı ve iyilerinizin istediklerini kendilerine verdi. Şimdi Allah'ın ismiyle (Müzdelife'ye) akın edin!" buyurdu. Müzdelife'de iken de şöyle buyurdu: “Yüce Allah iyilerinizi bağışladı. İyilerinizi de kötülerinize şefaatçi kıldı. Yüce Allah'ın rahmeti inip buradakilerin hepsini kapsar. Sonrasında bu rahmet yeryüzünün her tarafına dağılır. Eline ve diline sahip olup da tövbe eden herkese ulaşır. İblis ile askerleri Arafat dağlarında Yüce Allah'ın, kullarına bu yaptığını seyrederler. Allah'ın rahmeti indiği zaman İblis ile askerleri feryat figan etmeye başlarlar." İbn Mâce, Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usül'de, Abdullah b. Ahmed, ez- Zühd'e zevâid olarak, İbn Cerîr, Taberânî, Beyhakî, Sünen'de ve Diyâ el- Makdisî, el-Muhtâre'de Abbâs b. Mirdâs es-Sülemî'den bildiriyor: Arefe akşamında Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti için dualar edip rahmet ve bağışlanma diledi. Bu yönde çokça dua edince, Yüce Allah cevaben: “İstediğini veriyorum. Birbirlerine karşı olan zulümleri hariç benimle onlar arasında olan diğer günahlarını bağışlıyorum" diye vahyetti. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Rabbim! Mazlum olan kişiye zulme uğradığı şeyden daha hayırlısını vermeye ve kendisine zulmedeni de bağışlamaya kadirsin" diye dua edince bu duasına o akşam karşılık verilmedi. Müzdelife'de sabahladığında aynı duayı tekrarladı. Bunun üzerine Yüce Allah: “Onları bağışladım" buyurdu. O sırada Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi. Ashabı gülümsemesinin sebebini sorunca da: “Allah düşmanı İblis, Yüce Allah'ın benim duamı kabul edip ümmetimi bağışladığını öğrenince toprak alıp başına saçmaya, feryat edip hayıflanmaya başladı. Onun bu hali beni güldürdü" karşılığını verdi. İbn Ebi'd-Dünya, Adâhi'de ve Ebû Ya'lâ, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim: “Yüce Allah, Arafat'ta bulunan kullarına ihsanda bulunmuştur. Meleklere karşı onlarla övünerek şöyle buyurur: «Meleklerim! Kullarıma bakın! Değişik ve uzak yerlerden üst başları perişan bir halde nasıl da huzuruma gelmişler. Siz de şahit olun ki onların dualarını kabul ediyorum. İstediklerini veriyorum. Kötülerini iyilerine bağışlıyorum. Birbirlerine karşı olan haksızlıkları hariç iyilerinin istedikleri tüm şeyleri veriyorum.» Cemaat Müzdelife'ye gidip orada vakfeyi yaptıklarında ve yine el açıp Yüce Allah'a dualar ettiklerinde, isteklerini bildirdiklerinde Yüce Allah şöyle buyurur: «Kullarım bir daha huzurumda durup bana isteklerini bildirdiler. Siz de şahit olun ki onların dualarını kabul ediyorum. İstediklerini veriyorum. Kötülerini iyilerine bağışlıyorum. İyilerinin istedikleri tüm şeyleri veriyorum. Birbirlerine karşı olan haksızlıklarım da tarafımdan karşılayıp telafi ediyorum.»" İbnu'l-Mübârek, Enes b. Mâlik'ten bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Arafat'ta güneş batmak üzereyken: “Ey Bilâl, insanları sustur!" buyurdu. Bunun üzerine Bilâl kalktı ve: “Susun ve Allah Resûlünü dinleyin!" diye seslendi. Herkes susunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Biraz önce Cebrâîl yanıma geldi. Yüce Allah'ın selamını bana ilettikten sonra şöyle dedi: “Allah, Arafat'ta ve Müzdelife'de vakfe yapan kullarını bağışladı ve birbirleri üzerinde olan haklarının kendi tarafından karşılanacağı güvcencesini verdi." Ömer b. el-Hattâb: “Yâ Resûlallah! Bu sadece bize özel bir şey mi?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu sizin ve sizden sonra kıyamete kadar gelecek tüm insanlar içindir" karşılığını verdi. Bunun üzerine Ömer b. el-Hattâb: “Yüce Allah'ın hayrı pek çok ve pek güzel oldu" dedi. İbn Mâce, Bilâl b. Rebâh'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Müzdelife sabahı bana: “İnsanları sustur!" emrini verdi. Herkes sustuktan sonra da şöyle buyurdu: “Yüce Allah bu toplanmanıza karşılık size bir ihsanda bulundu. Kötünüzü iyinize bağışladı ve iyilerinizin dileklerini kabul etti. (Mina'ya) Allah'ın ismiyle yürüyün.'" Mâlik, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Mâce, Muhammed b. Ebî Bekr es-Sekafı'den bildiriyor: Minâ'dan Arafat'a doğru gittiğimiz sırada Enes b. Mâlik'e: “Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte böylesi bir günde ne yapardınız?" diye sordum. Enes: “Bazılarımız tehlîl getirir, bazılarımız da tekbir ederdi. Ancak ne tehlîl edenler, ne de tekbîr getirenler bu yaptıklarından dolayı kınanırdı" dedi. Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvud, Hâris'in kızı Ümmü'l-Fadl'dan bildiriyor: “Bazıları Arafe gününde, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) oruçlu olup olmadığı konusunda yanımda ihtilafa düştüler. Kimi oruçlu olduğunu, kimi de olmadığını söylüyordu. Bunun üzerine Allah Resûlü'ne bir kase süt gönderdim. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin üzerinde vakfede iken gönderilen bu sütü içti." Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn Ebi'd-Dünya, Adâhi'de ve Hâkim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlü İlah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arefe günü Arafat'ta oruç tutulmasını yasaklamıştır. Tirmizî, İbn Ebî Necîh'ten bildiriyor: İbn Ömer'e Arefe günü oruç tutma konusu sorulunca, soran kişiye: “Peygamberimizle (sallallahü aleyhi ve sellem) birlikte haccettim ve Allah Resûlü bu günde oruç tutmadı. Ömer'le de haccettim o da bu günde oruç tutmadı. Osman'la da haccettim o da bu günde oruç tutmadı. Ben de bu günde oruç tutmuyorum; ama ne tutmanı, ne de tutmamanı söylerim" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Ebû Katâde'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arefe günü tutulan orucun bir önceki ve bir sonraki yıl olmak üzere kişinin iki yılının günahlarına kefaret olacağını umuyorum" buyurmuştur. Mâlik, Muvattâ'da Kâsım b. Muhammed'den bildiriyor: “Hazret-i Âişe Arefe gününde oruç tutardı. Arefe günü akşam vakti hac imamı Müzdelife'ye doğru harekete geçtikten sonra Hazret-i Âişe'nin beklediğini, gidenlerle arası iyice açıldıktan sonra da içecek bir şeyler isteyip iftarını yaptığını gördüm." İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, Şuab'da Hazret-i Âişe'den bildiriyor: “Yılın günleri içinde oruç tutmayı en fazla sevdiğim gün Arefe günüdür." Beyhakî, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arefe günü oruç tutmak bin gün oruç tutmak gibidir" buyururdu. Beyhakî, Mesrûk'tan bildiriyor: Arefe günü Hazret-i Âişe'nin yanına girdim. "Bana su verin" dediğimde, Hazret-i Âişe: “Ey Mesrûk! Sen oruçlu değil misin ki?" diye sordu. "Hayır! Çünkü Kurban bayramı günü olmasından çekinirim" karşılığını verdiğimde şöyle dedi: “Öyle değil! Zira Arefe günü hac imamımın Arafat'ta vakfe yaptığı gündür. Kurban bayramı günü de hac imamının kurban kestiği gündür. Ey Mesrûk! Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) böylesi bir günde tutulan orucu bin günlük oruca denk saydığını işitmedin mi?" İbn Ebi'd-Dünya, Adâhi'de ve Beyhakî, Enes b. Mâlik'ten bildiriyor: “Zilhicce ayının ilk on günü hakkında: “Üstünlük bakımından bu günlerden her bir gün diğer günlerden bin güne denktir. Arefe günü ise diğer günlerden on bin güne denktir" denilirdi. Beyhakî'nin Fadl b. Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arefe gününde dilini, kulağını ve gözlerini haram olan şeylerden uzak tutan kişinin diğer bir Arefe gününe kadar işleyeceği günahları bağışlanır" buyurmuştur. İbn Sa'd, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Fadl b. Abbâs, Arefe günü Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) devesinin arkasına binmişti. Karşılaştığı kadınlara bakınca Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):"Yeğenim! Bu öyle bir gün ki bu günde kulağını, gözlerini ve dilini haramdan koruyan kişi bağışlanır" buyurdu. Mervezî, el-îdeyn'de Muhammed b. Abbâd el-Mahzûmî'den bildiriyor: “Arefe akşamı Arafat'ta vakfede olanların içinde bulunamayan mümin, haccını ifa edenlerden biri olarak yazılmaz." İbn Ebi'd-Dünya, Ebû Avâne'den bildiriyor: “Hasan el-Basrî'yi Arefe günü gördüm. Oturdu, dualar edip Yüce Allah'ı zikretti. Sonra ihsanlar etrafında toplanmaya başladı." İbn Ebî Şeybe ve Mervezî, İbrâhîm(-i Nehaî)'den: bildiriyor: “Kişinin en fazla evinde kalması gereken gün (hacda olmadığında) Arefe günüdür." İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünya, Adâhî'de ve Mervezî'nin bildirdiğine göre İbrahim'e, Mekke dışındaki kentlerde ta'rîf yapma konusu sorulunca: “Ta'rîf ancak Arafat'ta yapılır" demiştir. Mervezî, Mubârek'ten bildiriyor: “Hasan, Bekr b. Abdillah, Sabit el-Bünânî, Muhammed b. Vâsi' ve Ğaylân b. Cerîr'in Basra'da yapılan ta'rîf'e katıldıklarını gördüm." İbn Ebî Şeybe ve Mervezî, Mûsa b. Ebî Âişe'den bildiriyor: “Arefe gününde mescitte Amr b. Hureys'i ve insanların onun etrafında toplandıklarını gördüm." İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünya ve Mervezî, Hasan'an bildiriyor: “Basra'da ta'rîf'i ilk yapan kişi İbn Abbâs'tır." Mervezî, Hakem'den bildiriyor: “Kûfe'de ta'rîf'i ilk yapan kişi Musab b. ez- Zübeyr'dir." İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Ebi'd-Dünya, Adâhî'de ve Hâkim'in Ukbe b. Âmir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Arefe, Kurban bayramı ve teşrik günleri Müslümanların bayram ettiği günlerdir. Bu günler yeme ve içme günleridir" buyurmuştur. İbn Ebi'd-Dünya, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Arefe günü sabah namazını kıldıktan sonra dizleri üzerine çöker ve: “Allahu Ekber! Allahu Ekber! Lâ ilahe illallahu vallahu Ekberl Allahu Ekber ve Lillâhi'l- hamdl" diye tekbir getirirdi. Bunları teşrîk günlerinin son günü ikindi namazına kadar namazların ardından söylerdi. Hâkim, Ebu't-Tufayl vasıtasıyla Hazret-i Ali ile Ammâr'dan bildiriyor "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) farz namazlarda Besmele'yi açıktan okur, sabah namazlarında kunût ederdi. Arefe günü sabah namazından başlamak suretiyle teşrîk günlerinin son günü ikindi namazına kadar her namaz sonrası tekbîr getirirdi." İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünya, Mervezî, el-îdeyn'de ve Hâkim, Ubeyd b. Umeyr'den bildiriyor: “Hazret-iÖmer, Arefe günü sabah namazından başlamak suretiyle teşrîk günlerinin son günü öğle veya ikindi namazına kadar her namaz sonrası tekbîr getirirdi." İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, Şakîk'ten bildiriyor: “Hazret-i Ali, Arefe günü sabah namazından başlamak suretiyle tekbîr getirmeye başlar ve teşrîk günlerinin son günü ikindi namazını da kılana kadar her namaz sonrası daima tekbîr getirirdi." İbn Ebî Şeybe, Mervezî ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs, Arefe günü sabah namazından başlamak suretiyle teşrîk günlerinin son günü ikindi namazına kadar her namaz sonrası tekbîr getirirdi. İbn Ebî Şeybe, İbn Ebi'd-Dünya ve Hâkim, Umeyr b. Saîd'den bildiriyor: “İbn Mes'ûd yanımıza geldiğinde Arefe günü sabah namazından başlamak suretiyle teşrîk günlerinin son günü ikindi namazına kadar her namaz sonrası tekbîr getirirdi." İbn Ebi'd-Dünya, İbn Abbâs'tan bildiriyor: “Erkek veya kadın yanımda bulunacak kişi Arefe gününde oruç tutmasın. Zira bu gün yeme içme ve tekbîr getirme günleridir." |
﴾ 199 ﴿