267

"Ey İman edenleri Kazandıklarınızın İyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın..."' âyetini açıklarken:

“Altından ve gümüşten, tahıldan ve meyveden olmak üzere zekat düşen her şeyden Allah yolunda harcayın, mânâsındadır" dedi.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın..." âyetini açıklarken:

“Ticaretle kazandıklarınızdan ve meyvelerinizden Allah yolunda harcayın, mânâsındadır" dedi.

Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Dârakutnî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Beş veskten az kuru hurmaya zekât yoktur. Beş ukiyyeden az gümüşe zekât yoktur. Beşten daha az deveye zekât yoktur."

Müslim lafzında ise:

“Beş veskten az tahıl ve kuru hurmaya zekât yoktur" şeklindedir.

Müslim, İbn Mâce ve Dârakutnî'nin, Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Beş ukiyyeden az gümüşe zekât yoktur. Beşten daha az deveye zekât yoktur. Beş veskten az kuru hurmaya zekât yoktur. "

Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Dârakutnî'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yağmur suları, pınar suları ve (kendiliğinden akıp gelen) nehir suları ile sulanan ürünlerde onda bir, kova ile (taşıma suyu ile) sulanan üründe ise yirmide bir zekât vardır. "

Ebû Dâvud, Nesâî ve Dârakutnî'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yağmur sulan ve pınar suları ile sulanan ürünlerde ondabir, başka şeylerle (taşıma suyuyla) sulanan üründe ise yirmide bir zekât vardır. "

Tirmizî ve İbn Mâce'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yağmur suları ve pınar sulan ile sulanan ürünlerde onda bir, kova ile (taşıma suyuyla) sulanan üründe ise yirmide bir zekât vardır. "

Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Dârakutnî'nin, Ali b. Ebî Tâlib'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“At ve köle zekâtından sizleri muaf kıldım. Ancak her kırk dirheme bir dirhem olmak üzere gümüşün zekâtını getirin. Yüz doksan dirhemin (dört dirhem vereceğinizden başka) bir şeyi yoktur. Ancak iki yüz dirheme ulaşırsa o zaman beş dirhem zekâtını verirsiniz."

Dârakutnî ve Hâkim'in, Ebû Zer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Devenin, ineğin, koyunun ve elbisenin zekâtı vardır." Ravi der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elbise kelimesini (.....) şeklinde (.....) harfi ile söyledi.

Ebû Dâvud, Hubeyb b. Süleyman b. Semure vasıtasıyla babasından, o da dedesinden bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) satmak için hazırladığımızdan zekât vermemizi emrederdi."

İbn Mâce ve Dârakutnî, İbn Ömer ve Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her yirmi dinardan yarım dinar, her kırk dinardan da birer dinar (zekât) alırdı."

İbn Ebî Şeybe ve Dârakutnî'nin Amr b. Şuayb kanalıyla babasından, onun da dedesinden bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Beşten daha az deveye zekât yoktur. Kırktan az koyuna zekât yoktur. Otuzdan az sığıra zekât yoktur. Yirmi miskaldan az olan altına zekât yoktur. İki yüzden az olan dirheme zekât yoktur. Beş veskten az ürüne zekât yoktur. Kuru hurma, kuru üzüm, buğday ve arpada onda bir zekât vardır. Akarsu ile sulanan ürünlerde onda bir, kovayla (taşıma suyuyla) sulanan ürünlerde ise yirmide bir zekât vardır. "

İbn Mâce ve Dârakutnî'nin bildirdiğine göre Amr b. Şuayb, babasından naklen şöyle dedi: Abdullah b. Amr'a mücevherin, incinin, değerli taşların, boncuğun, yer bitkilerinin, baklanın, acurun ve salatalığın zekâtı sorulunca şöyle dedi:

“Taşlarda ve sebzelerde zekât yoktur. Ancak buğday, arpa, kuru hurma, kuru üzüm ve darı gibi ürünlerde zekât vardır."

Dârakutnî, Ömer b. el-Hattâb'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize dört şeyde zekâtı emretti. Bunlar, buğday, arpa, kuru üzüm ve kuru hurmadır."

Tirmizî ve Dârakutnî'nin bildirdiğine göre Muâz, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bir mektupla sebzelerin yani baklagillerin zekâtını sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunlarda zekât yoktur" buyurdu.

Dârakutnî ve Hâkim, Muâz b. Cebel'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Gökyüzünden yağmurla sulanan veya akarsu ile sulanan ürünlerde onda bir, taşımayla sulanan ürünlerde ise yirmide bir zekât vardır" buyurdu. Bu kuru hurma, buğday ve hububatlarda geçerlidir. Ancak Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kavun, karpuz, nar ve kamış gibi şeylerden zekat almamıştır.

Dârakutnî'nin Ali b. Ebî Tâlib'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yeşilliklerin ve ariyyenin zekâtı yoktur. Beş veskten az olan ürünün, sulama işlerinde kullanılan hayvanların ve cebhe'nin zekâtı yoktur." Sakr b. Habîb:

“Cebhe, atlar katırlar ve köleler demektir" dedi.

Dârakutnî'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yerin vermiş olduğu sebzelerin zekâtı yoktur."

Dârakutnî'nin, Enes b. Mâlik'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Sebzelerin zekâtı yoktur."

Bezzâr ve Dârakutnî'nin Talha'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber:

"Sebzelerin zekâtı yoktur" buyurdu.

Dârakutnî'nin, Muhammed b. Abdillah b. Cahş'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sebzelerin zekâtı yoktur" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe ve Dârakutnî'nin, Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“At ve köle zekâtından sizleri muaf kıldım. Fakat gümüşünüzün, ekinlerinizin, deve, sığır, koyun ve keçilerinizin zekâtını getirin. "

Ebû Dâvud, İbn Mâce, Dârakutnî ve Hâkim, Muâz b. Cebel'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) beni Yemen'e gönderdi ve:

“(Zekât olarak) hububattan hububat, davar kısmından koyun veya keçi, develerden deve ve sığırlardan sığır al" buyurdu.

Mâlik, Şâfiî, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Nesâî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Hayvan yaralanmasında, kazılan kuyuya düşüp yaralanmada ve maden (kazasındaki) yaralanmada bir ceza yoktur. Ancak bulunan hazinelerde beşte bir zekât vardır. "

Tirmizî ve İbn Mâce'nin İbn Mes'ud'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Otuz sığırdan bir yaşında bir dana veya bir düve, her kırk sığırdan da üç yaşında bir inek zekât verilir."

Dârakutnî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kendisiyle iş yapılan sığırların zekâtı yoktur. Her otuz sığırdan bir yaşında bir dana, her kırk sığırdan da üç yaşında bir dana veya inek zekât verilir. "

Tirmizî'nin Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“On ölçek balda bir ölçek zekât vardır."

Ebû Dâvud ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre Amr b. Şuayb, babasından, o da dedesinden naklen bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zekât olarak baldan onda bir almıştır." Ebû Dâvud lafzında şöyle der:

“Mut'ân oğullarından Hilâl, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) arılarının balının onda birini getirdi. Sonra Selebe denilen bir vadinin (arıları için) kendisine tahsis edilmesini istedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) o vadiyi kendisine tahsis etti. Ömer b. el-Hattâb halife olduğu zaman Süfyân b. Vehb kendisine bir mektup yazıp o vadiyi sordu. Ömer ona cevap olarak şöyle yazdı:

Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) ödediği gibi sana da öderse Selebe'yi ona tahsis et. Yoksa o arılar (bitkiler ile beslenen) yağmur sinekleridir. O arıların balını isteyen yer."

Şâfiî, Buhârî, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî, Enes'ten bildiriyor: Ebû Bekr halife olduğu zaman Enes'i Bahreyn'e (zekât toplamak için) gönderdi ve ona şöyle bir ferman yazdı:

“Bu Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Müslümanlara belirtmiş olduğu ve Yüce Allah'ın kendisine emretmiş olduğu zekâttır. Müminlerden, kimden buna uygun olarak zekât istenirse versin. Bundan daha fazlası istenirse de vermesin. Yirmibeş deveden daha aşağı olanlar (zekâtı) koyun olarak verir. Her beş deve artması halinde bir koyun daha verilir. Bunların sayısı yirmi beşe ulaştığında otuz beşe varana kadar içlerinde bir yaşını bitirmiş dişi deve varsa verilir. Yoksa iki yaşını bitirmiş erkek bir deve verilir. Otuzaltıdan kırkbeşe ulaşana kadar içlerinde iki yaşını bitirmiş dişi deve varsa verilir. Kırk altıdan altmışa kadar erkek deveden çekilebilecek üç yaşını bitirmiş dişi deve verilir. Altmış birden yetmiş beşe kadar dört yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Yetmiş altıdan doksana ulaşana kadar iki yaşını bitirmiş iki dişi deve verilir. Doksan birden yüz yirmiye ulaşana kadar erkek deveye çekilebilecek üç yaşım bitirmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmiden sonra her kırk devede iki yaşını bitirmiş bir dişi deve ve her elli devede üç yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Zekât olarak verilecek develerin yaşında ihtilaf olursa durum şöyle olur: Zekâtı dört yaşını bitirmiş dişi bir deveye ulaşan kişinin yanında böyle bir deve olmayıp ta üç yaşını bitirmiş dişi devesi varsa o da kabul edilir. Ancak yanında varsa aradaki farkı kapatmak için ek olarak iki koyun veya yirmi dirhem gümüş verir. Zekâtı iki yaşını bitirmiş dişi bir deveye ulaşan kişinin yanında böyle bir deve olmayıp ta üç yaşını bitirmiş dişi devesi varsa o da kabul edilir. Ancak zekât memuru aradaki fark için mal sahibine iki koyun veya yirmi dirhem verir. Zekâtı iki yaşını bitirmiş dişi bir deveye ulaşan kişinin yanında böyle bir deve olmayıp ta bir yaşını bitirmiş dişi devesi varsa o da kabul edilir. Ancak yanında varsa aradaki farkı kapatmak için ek olarak iki koyun veya yirmi dirhem gümüş verir. Zekâtı bir yaşını bitirmiş dişi bir deveye ulaşan kişinin yanında böyle bir deve olmayıp ta iki yaşını bitirmiş erkek devesi varsa o da kabul edilir. Ancak yanında bir şey alınıp verilmez. Dört devesi bulunan kişiye zekât yoktur. Ancak sahibi vermek isterse verebilir.

Yayılan davarda ise zekât kırk taneden yüz yirmiye ulaşana kadar bir koyun verilir. Yüz yirmiden sonra iki yüze kadar iki koyun verilir. İki yüzden sonra üç yüze kadar üç koyun verilir. Üç yüzden sonra her yüz koyuna bir koyun verilir. Zekât alınırken yaşlı veya özürlü hayvan ve teke alınmaz. Zekat memuru dilerse bunu kabul eder. Zekât artar veya azalır korkusuyla ayrı sürüleri bir araya toplamak veya toplu olanı da ayırmak caiz değildir. İki kişinin bir araya toplanmış malından alınan sadaka ikisi arasında paylarına göre hesap edilir. Davarın sayısı kırktan aşağı ise zekatı yoktur. Ancak sahibi vermek isterse verebilir. Gümüşte onda birin dördü (kırkta bir) zekat verilir. Eğer mal (gümüş) sadece yüz doksan dirhemse zekâtı yoktur. Ancak sahibi vermek isterse verebilir. "

İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Hâkim, Zührî vasıtasıyla Sâlim'den o da babasından bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zekâtın nasıl verildiğiyle ilgili bir mektup yazdı ve kılıcının kınına koydu. Ancak onu kimseye veremeden vefat etti. Ebû Bekr vefat edene kadar zekât toplama işini o mektuba göre uyguladı. Sonra Ömer de zekât toplama işini bu mektuba göre uyguladı. O mektupta şöyle yazılıydı:

“Beş devede bir, on devede iki, on beş devede üç, yirmi devede dört koyun verilir. Yirmi beşten otuz beşe ulaşıncaya kadar bir yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Otuz beşten sonra kırk beşe ulaşıncaya kadar iki yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Kırk beşten sonra altmışa ulaşana kadar üç yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Altmıştan sonra yetmiş beşe ulaşana kadar dört yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Yetmiş beşten sonra doksana ulaşana kadar iki yaşını bitirmiş iki dişi deve verilir. Doksandan sonra yüz yirmiye ulaşana kadar üç yaşını bitirmiş iki dişi deve verilir. Develer bundan da çok ise her elli deveye üç yaşını bitirmiş bir dişi deve ve her kırk deveye iki yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir.

Koyunlarda ise, kırk koyundan yüz yirmi koyuna ulaşana kadar bir koyun verilir. Yüz yirmiden sonra iki yüze ulaşana kadar iki koyun verilir. İki yüzden sonra üç yüze kadar üç koyun verilir. Eğer koyunlar üç yüzdende fazla ise her yüz koyuna bir koyun verilir. Uç yüzden dört yüze ulaşana kadar bir şey verilmez. Zekât artar veya azalır korkusuyla toplu sürüyü ayırmak veya ayrı olanıda toplamak caiz değildir. İki kişinin bir araya toplanmış malından alınan sadaka ikisi arasında paylarına göre hesap edilir. Zekât alınırken yaşlı veya özürlü hayvan alınmaz."

Zührî der ki:

“Zekât memuru geldiği zaman sürü kötü, iyi ve vasat olmak üzere üçe ayrılır. Zekât memuru da vasat olandan alır."

Hâkim, Ebû Bekr b. Muhammed b. Amr b. Hazm'dan, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Yemen ahalisine miras, sünnetler ve diyetler hakkında bir mektup yazıp Amr b. Hazm'la gönderdi. Amr bunu Yemen ahalisine okudu. Mektup şöyledir:

“Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle! Allah'ın Peygamberi Muhammed'den, Ruayn'ın kiralı Şurahbîl b. Abdi Kulâl'a, Meâfir'in kiralı Hâris b. Abdi Kulâl'a, Hemdân'ın kiralı Nuaym b. Abdi Kulâl'a! Derim ki, elçiniz geldi ve ganimetlerden Allah için beşte bir verdiniz. Yüce Allah müminlere ürünlerden onda bir verilmesini farz kıldı. Yağmurla ve akarsu ile sulanan ekinlerden onda bir zekât verilir. Tabi beş vesk'i bulursa. Yirmi dört deveye ulaşana kadar yayılan her beş deveye bir koyun verilir. Yirmi dörde bir tane daha eklenir ve yirmi beş tane olurlarsa o zaman bir yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Eğer bir yaşını bitirmiş dişi bir deve bulunmazsa iki yaşını bitirmiş erkek bir deve verilir. Bu, otuz beşe ulaşana kadar öyledir. Otuz altıdan kırk beşe ulaşana kadar iki yaşını bitirmiş erkek bir deve verilir. Kırk beşten sonra altmışa kadar erkek deveden çekilebilecek üç yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir. Altmıştan sonra yetmiş beşe ulaşana kadar dört yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir. Yetmiş beşten sonra doksana ulaşana kadar iki yaşını bitirmiş iki dişi deve verilir. Doksandan sonra yüz yirmiye ulaşana kadar erkek deveden çekilebilecek üç yaşını bitirmiş iki dişi deve verilir. Yüz yirmiden sonra her kırk deveye iki yaşını bitirmiş bir dişi deve verilir. Her elli devede üç yaşını bitirmiş dişi bir deve verilir. Her otuz sığırdan bir yaşında bir dana veya bir düve ve her kırk sığırdan üç yaşında bir inek zekât verilir. Yayılan davarda ise kırk taneden bir tane koyun verilir. Bu yüz yirmiye ulaşana kadar öyledir. Ancak yüz yirmiden sonra iki yüze kadar iki koyun, iki yüzden sonra üç yüze ulaşana kadar üç koyun verilir. Üçyüzden sonra da her yüz koyuna bir koyun verilir. Zekât alınırken yaşlı veya özürlü hayvan ve teke alınmaz. Sadaka memuru dilerse bunu kabul eder.

Zekât artar veya azalır korkusuyla ayrı sürüleri bir araya toplamak veya toplu olanı da ayırmak caiz değildir. İki kişinin bir araya toplanmış malından alınan sadaka ikisi arasında paylarına göre hesap edilir. Gümüşte onda birin dördü (kırkta bir) zekât verilir. Her beş ukiyye gümüşe beş dirhem zekât verilir. Beş ukiyyeyi geçtiği zaman da her kırk dirheme bir dirhem verilir. Beş ukiyye gelmeyen gümüşün zekâtı yoktur. Yine her kırk dinara bir dinar zekât verilir. Zekât, Muhammed'e ve Muhammed'in Ehl-i beytine caiz değildir. Zekât verenlerin ruhları temizlenir. Zekât fakir müminlere, Allah yolunda ve yolculara verilir. Kölenin tarlanın ve çiftlikte çalışan hayvanların zekâtı yoktur. Bunların zekatı öşürle ödenmektedir. Müslüman kölenin ve atının zekâtı yoktur."

Mektupta bir de şunlar vardı:

“Kıyamet gününde Allah katında büyük günahların en büyüğü; Allah'a ortak koşmak, Müslümanı haksız yere öldürmek, Allah yolunda savaştan kaçmak, anne babaya asi olmak, iffetli kadına iftira atmak, sihir öğrenmek, faiz yemek ve yetim malı yemektir. Umre küçük haçtır. Kur'ân'ı ancak temiz kişiler tutabilir. Nikah olmadan talak olmaz. Köleyi satın almadan azad etmek olmaz. Sizden biriniz tek parça elbisesini tam giymeden namaz kılmasın. Yine sizden biriniz saçları başı üstünde bükülüp topuz yapılmış şekilde namaz kılmasın. Sizden biriniz tek parça elbiseyle omuzları açık bir şekilde namaz kılmasın."

Mektupta şunlar da yazılmıştı:

“Suçsuz yere bir mümini bilerek öldürene kısas uygulanır. Maktülün ailesi diyete razı olursa uygulanmaz. Birini öldürmenin diyeti yüz devedir. Burnun tamamen kesilmesi tam diyet, dilin kesilmesi tam diyet, dudakların kesilmesi tam diyet, teslislerin kesilmesi tam diyet, erkeklik organının kesilmesi tam diyet, belin kırılması tam diyet ve iki gözün çıkarılması tam diyettir. Tek ayak ta yarım diyettir. Kafatasına ulaşan yaralamalarda diyetin üçte biri, derin yaralamalarda diyetin üçte biri vardır. Kemiği yerinden oynatan yaralamalarda diyet olarak on beş deve, el ve ayak parmaklarından her parmak için on deve, her diş için beş deve diyet vardır. Kemiğe ulaşan yaralamada diyet olarak beş deve vardır. Kısas olarak kadına karşı erkek öldürülebilir. Altını olanlar diyeti bin dinar olarak öder. "

Ebû Dâvud, Habîb el-Mâliki'den bildiriyor: Adamın biri İmrân b. Husayn'a:

“Ey Ebû Nuceyd! Siz bize Kur'ân'da bulamadığımız bazı hadisler rivayet ediyorsunuz" deyince, İmrân kızarak:

“Her kırk dirhemden bir dirhem verileceğini Kur'ân'da görmüyor musunuz? Şu kadar şu kadar koyundan şu kadar şu kadar koyun ve şu kadar şu kadar deveden şu kadar şu kadar verileceğini görmüyor musunuz?" diye sordu. Adam:

“Hayır, görmüyoruz" deyince, İmrân:

“Öyleyse bunları kimden öğrendiniz, bizden öğrenmediniz mi? Biz de bunları Allah'ın Peygamberinden (sallallahü aleyhi ve sellem) öğrendik" karşılığını verdi.

Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Dârakutnî, İbn Ömer'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakasını hür veya köle, erkek veya kadın fark etmeksizin bütün Müslümanlara kuru hurmadan veya arpadan bir sa' olarak farz kıldı."

Ebû Dâvud, İbn Mâce, Dârakutnî ve Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakasını orucu kötü sözlerden, çirkin hareketlerden temizleyici ve fakire yiyecek yardımı olarak farz kıldı. Kim onu bayram namazından önce verirse o, kabul edilmiş bir zekât olur. Kim de onu namazdan sonra verirse o sadakalardan bir sadaka olur."

Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Dârakutnî, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildiriyor: Biz, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında fıtır sadakasını büyük, küçük, köle veya hür herkes için yemeklerden bir sa' verirdik. Bu bir sa' yağsız peynir veya bir sa' arpa veya bir sa' kuru hurma veya bir sa' kuru üzümdür."

Ahmed, Ebû Dâvud ve Dârakutnî, Sa'lebe b. Suayr'dan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bayramdan iki gün önce hutbeye kalktı ve her kişi için fıtır sadakası olarak bir sa' kuru hurma veya bir sa' arpa verilmesini emretti. Veya her iki kişi için bir sa' buğday verilmesini emretti. Bu kişiler büyük veya küçük, hür veya köle, erkek veya kadın, zengin veya fakir fark etmez. Zengin ise Allah onun günahlarını temizler, fakir ise Yüce Allah verdiğinden daha fazlasını kendisine ihsan eder.

Ahmed, Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim, Kays b. Sa'd'dan bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zekât âyeti indirilmeden önce bize fıtır sadakası vermemizi emretti. Ancak zekât farz kılındıktan sonra fıtır sadakasının verilip verilmemesi hakkında herhangi bir şey demedi. Biz bunu yine veriyorduk. Yine Ramazan orucu farz kılınmadan önce bize Aşure orucu tutmamızı emretti. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra da bunu tutmamızı emretmediği gibi tutmaktan da nehyetmedi. Biz yine bu orucu tutuyorduk."

Dârakutnî, İbn Ömer ve Hazret-i Ali'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakasını büyük veya küçük, erkek veya kadın, hür veya köle herkesin yiyeceğinden vermesini emretti."

Şâfiî, Câfer b. Muhammed kanalıyla babasından bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakasını hür veya köle, erkek veya kadın herkesin yiyeceğinden vermesini emretti."

Bezzâr, Dârakutnî ve Hâkim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) birini göndererek Mekke'nin ortasında:

“Fıtır sadakası; küçük veya büyük, erkek veya kadın, hür veya köle, köylü veya şehirli bir sa' arpa veya bir sa' kuru hurma olmak üzere her Müslümana hak ve vaciptir" diye seslenmesini emretti.

Dârakutnî ve Hâkim, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ramazan sadakası olarak her kişiyi bir sa' kuru hurma veya bir sa' arpa veya bir sa' buğday vermeye teşvik etti."

İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, Hişâm b. Urve vasıtasıyla babasından, o da annesi Esmâ'dan bildirir:

“Müslümanlar Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında fıtır sadakasını evlerinde yiyecek ölçtükleri müd veya sa' ölçeği ile verirdi. Bütün Medine halkı öyle yapardı."

Ebû Hafs b. Şâhîn'in, Fadâilu Ramadân'da, Cerîr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ramazan orucu, yer ve gök arasında asılı kalır, o ancak fıtır sadakası ile yükseltilir." İbn Şâhîn der ki:

“Garîb (tek kanallı) bir hadistir, ancak isnâdı ceyyiddir."

Mâlik, Şâfiî, Ruzeyk b. Hayyân'dan bildiriyor: Ömer b. Abdilazîz bana:

“Yanına geleceklerin görünen ticaret mallarına bak ve her kırk dinardan bir dinar al. Kırk dinarla yirmi dinar arasında olanları ise hesapla ve ona göre al. Eğer yirmi dinardan bir dinarın üçte biri eksik ise ondan bir şey alma" diye bir mektup yazdı.

Dârakutnî, Ebî Amr b. Hamâs'tan, o da babasından bildiriyor: Ben deri ve ok kuburu (sepeti) satarken yanıma Ömer b. el-Hattâb gelip:

“Malının sadakasını ver" dedi. Ona "Ey müminlerin emiri! Bunlar daha (ham) deridir (işlenmemiştir)" deyince:

“Malına bir değer koy ve sadakayı ayır" karşılığını verdi.

Bezzâr ve Dârakutnî, Semure b. Cündüb'den bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize bir kadının veya erkeğin yanında bulunan ve satılık olmayan işçi ve hizmetçi köleler için zekât verilmemesini emretti. Ancak satılık olanların da zekâtının verilmesini emretti."

Hâkim, Bilâl b. el-Hâris'ten bildiriyor:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kabliyye maden ocaklarının zekâtını aldı."

Şâfiî ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs'a amberin zekatı sorulunca:

“Bu denizin atmış olduğu bir şeydir. Eğer bunda ödenecek bir şey varsa o da beşte birdir" dedi.

Mâlik ve İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Şihâb:

“Zeytinde onda bir zekât vardır" dedi.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Zeytinde onda bir zekât vardır" dedi.

Dârakutnî'nin, Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yayılarak beslenen atların her birinde bir dinar zekât vardır."

Mâlik, Şâfiî, İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce, Dârakutnî ve Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Müslümana, kölesinden ve atından dolayı zekâtı yoktur. Ancak kölesinin fıtır sadakasını verir."

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Hâkim ve Sünen'de Beyhaki'nin bildirdiğine göre Berâ b. Âzib:

“Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Bu âyet, biz Ensâr topluluğu hakkında nâzil oldu. Biz hurma sahibiydik. Her kişi hurmasının azlığına veya çokluğuna göre hurma getirirdi. Kişi bir veya iki salkım hurma getirip onu Mescid'e asardı. Suffe ehlinin de yiyecek bir şeyi olmazdı. Suffe ehlinden biri acıktığı zaman asasıyla salkıma vurup düşen yaş ve kuru hurmalardan yerdi. Hayır yapmada pek hevesli olmayan bazı kişiler hurması değersiz ve kötü olan salkımı veya kırılmış hurma salkımını getirip Mescid'e asardı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın" âyetini indirdi. Âyet, sizden birine, vermiş olduğu salkımın bir benzeri hediye edilse onu gözünü kapatıp utanarak alır, demek istiyordu. Bundan sonra da biz yanımızda bulunan malın en güzelini getirmeye başladık.

Abd b. Humeyd, Katâde'den bildiriyor:

“Bize iki bahçesi olan bir adam anlatıldı. O hurmanın en kötüsünü alıp ona çekirdek tutmamış hurmaları da karıştırarak sadaka olarak verirdi. Bunun üzerine âyet indi ve Yüce Allah onları ayıplayıp bunu yasakladı."

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Dahhâk'tan bildiriyor: Münâfıklardan bazıları, Yüce Allah zekâtı emredince sadaka olarak yanlarındaki meyvelerinin en kötüsünü getirmeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın...'" âyetini indirdi"

Abd b. Humeyd, Câfer b. Muhammed'den, o da babasından bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakasını emrettiğinde adamın biri kalitesiz hurmayla gelince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hurmanın ne kadar çıkacağını (ve ne kadar zekât verileceğini) tahmin eden kişiye bu hurmayı kabul etmemesini emretti. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın..." âyetini indirdi.

Hâkim, Câfer b. Muhammed vasıtasıyla o da babasından bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) fıtır sadakası olarak bir sa' kuru hurma verilmesini emretti. Adamın biri kötü hurma getirince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullâh b. Revâha'ya:

“Bu hurmayı kabul etme" buyurdu. Bu olaydan sonra:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır" âyeti indi.

Abd b. Humeyd, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Dârakutnî, Hâkim ve Beyhakî, Sünen'de Sehl b. Huneyf'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadakayı emrettiği zaman adamın biri zayıf, henüz çekirdek tutmamış bir hurma salkımı ile geldi ve bıraktı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çıkıp gelince:

“Bunu kim getirdi?" diye sordu. O zaman da kim ne getirirse bilinirdi. Bunun üzerine:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır" âyeti indi.

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sadaka olarak ufak ve kötü olmak üzere bu iki çeşit hurmaların alınmasını yasakladı.

İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve el-Muhtâre'de Diyâ, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı ucuz yiyecekleri satın alırlar ve bu yiyecekleri sadaka olarak verirlerdi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ... Allah yolunda harcayın..." âyetini indirdi.

İbn Cerîr, Ubeyde es-Selmânî'den bildiriyor: Ali b. Ebî Tâlib'e:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır" âyetini sorduğumda şöyle dedi:

“Bu âyet farz kılınan zekât hakkında indi. Eskiden kişi bahçesine gider ve hurmasını toplayıp iyi olanını bir tarafa ayırırdı. Zekât memuru geldiğinde de güzel olmayan hurmadan verirdi. Yüce Allah da bu konuda:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." buyurdu. Yani sizden hiç kimse bu hurmayı yemek için almak istemez, mânâsındadır."

İbn Cerîr, Atâ (b. Ebî Rebâh)'dan bildiriyor: Adamın biri Medine'de hurma salkımlarının asıldığı yere kalitesiz bir hurma salkımı astı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

“Bu nedir? Bu ne kötüdür" dedi. Bunun üzerine:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti nâzil oldu.

İbnu'l-Münzir, Ensâr'dan Muhammed b. Yahya b. Hibbân el-Mâzinî'den bildiriyor: Bizim kabileden bir adam sadaka olarak getirdiği cu'rûr, lîne, eyârih, kasare ve em'â-i fa're diye bilinen dört hurma çeşidiyle Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi. Bunların hepsi de kalitesiz hurmadandı. Böylesi bir sadakayı ne Allah, ne de Resûlü kabul etmedi ve Yüce Allah:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır"' âyetini indirdi.

Süfyân b. Uyeyne ve Firyâbî, Mücâhid'den bildiriyor: Önceleri bozuk ve kalitesiz hurmalarla tasaddukta bulunurlardı. Bundan nehyedilip güzel hurmalarla sadaka vermekle emrolundular. Bunun üzerine de:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti nâzil oldu.

Vekî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Eskiden kişi malının en kötüsünden zekât verirdi. Bu sebeple:

“"...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti nâzil oldu.

Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, Avf b. Mâlik'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir sopayla Mescid'e girdi. Mescid'de hurma salkımları asılıydı. Ancak kalitesiz bir salkım vardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu salkımı sopayla dürterek:

“Bunun sahibi bundan daha güzelini tasadduk etseydi zarar etmezdi. Bu salkımın sahibi, kıyamet gününde kötü hurma yiyecektir" buyurdu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Kazandıklarınızın iyilerinden ... Allah yolunda harcayın..." âyetini açıklarken:

“Malınızın en güzelinden ve en temizinden tasaddukta bulunun, mânâsındadır" dedi. "...Göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyler..." âyetini açıklarken de şöyle dedi:

“Eğer birinde bir alacağınız olsa ve bu kişi size alacağınızı öderken kötü bir mal verse siz o malı güzel hesab ederek almaz, değerini düşürerek alırsınız. İşte:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..."âyetinden kasıt da budur. Yüce Allah:

“Kendi nefsinize istemediğinizi nasıl bana istersiniz? Benim sizdeki hakkım malınızın en güzeli ve en temiz olanıdır" der ve bu konuda:

“Sevdiğiniz şeylerden sarfetmedikçe iyiliğe erişemezsiniz..." buyurur.

Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Abdullah b. Ma'kil:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Müslümanın kazancı pis değildir. Ancak kötü mal ve sahte (eksik) dirhemle tasaddukta bulunma, zira onda hiçbir hayır yoktur. Yüce Allah'ın:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti da:

“Böylesi bir sadakayı geçerli saymayın, mânâsındadır."

İbn Mâce, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Berâ b. Âzib:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Zekât olarak kötüden verme kastında bulunmayın. Biliniz ki Yüce Allah'ın sadakalarınıza ihtiyacı yoktur."

Tastî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Nâfi b. el-Ezrak ona:

“Bana:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıkla deyince, İbn Abbâs:

“Size verilmesi halinde kabul etmeyeceğiniz, meyvelerinizin ve malınızın kötüsünden sadaka vermeye kalkışmayın, anlamındadır" dedi. Nâfi':

“Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" deyince de, İbn Abbâs şu karşılığı verdi:

“Evet, bilir. A'şâ'nın:

"Onun hayır ve ihsânım ümid ederek

Bineğimi Muhammed'e doğru yönelttim " dediğini, yine:

"Kays'a doğru yöneldim ve aramızda

Nice zorlu ne uzun bir mesafe vardı" dediğini işitmedin mi?"

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd, Muhammed b. Sîrîn'den bildiriyor: Ubeyde'ye:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini sorduğumda şöyle dedi:

“Bu âyet, zekât hakkında inmiştir. Kişinin zekât dışında hayırda bulunacağı zaman değeri düşük para vermesinde bir sakınca yoktur. Ancak kişinin değeri düşük para ile tasadduk etmesi tek hurma ile tasadduk etmesinden daha hayırlıdır."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyler vermeye kalkışmayın..." âyeti hakkında şöyle dedi:

“Kişi malının zekâtını kötü hurmadan verirdi. Ama birinden alacağını istediği zaman kendisine kötü mal verilirse o malı ancak göz yumarak (müsamaha ederek) alır."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyler vermeye kalkışmayın..."âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Alacaklı olduğunuz kişiden veya bir şeyi satın alacağınız zaman, malın değersiz olmasından dolayı onu iyi olandan daha fazla bir değerle alırsınız. Böylesi kötü hurmaları da Medine'de (Mescid'de) asarlardı. Bunun için tasaddukta bulunacağınız zaman mutlaka malınızın iyisinden tasadduk edin."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti hakkında şöyle dedi:

“Burada kötü hurma ve kurtlanmış buğday kastedilmektedir. Eğer birinden bir alacağın olsa ve bu kişi sana sahte (eksik) dirhem verse ve sen de alsan, onu hakkından vazgeçip de utanıp göz yumarak almış olmaz mısın?"

Vekî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın...'" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kötü malın çarşıda satıldığını görseniz ve satıcı size (bu malın) fiyatını düşürmese onu satın almazsınız" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Eğer birinden bir alacağın olsa, o kişiden hakkından daha az olanı almaya razı olmazsın. Peki, Allah'a yaklaşmak için nasıl oluyor da malın en kötüsünü vermeye razı oluyorsun."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kötü malı iyi mal değerinde almazsınız. Ancak bunu size iyi olandan daha ucuza sayarsa alırsınız."

Ebû Dâvud ve Taberânî'nin, Abdullah b. Muâviye el-Gâdirî'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Üç şey var ki bunları yapan kişi imanın tadını tatmış olur. Kişinin tek olan Allah'a kulluk edip de ondan başka ilah olmadığına inanması, içinden gelerek (severek) malının zekâtını her sene vermesi ve verirken de, yaşlı, uyuz, hasta ve kötü olmaksızın malın orta olanından vermesidir. Zira Yüce Allah sizden malınızın en iyisini istemediği gibi en kötüsünü de vermenizi emretmemiştir,"

Şâfiî'nin bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb, Ebû Süfyân'ı Tâif'te zekât toplamak için görevlendirdi ve ona şöyle dedi:

“Evde besledikleri (evcil) koyunu, gebe koyunu, sütünü kullandıkları koyunu, etlik için beslenen ve damızlık olarak kullandıkları koçları da da kendilerine bırakacağını onlara bildir. Küçükbaş hayvanlar içinden dişi oğlak, bir ve iki yaşında olan koyunlardan al. Davarın en iyisi ve kuzu arasındaki denge bu şekilde sağlanmış olur."

Şâfiî, Adiy oğullarıne mensup Si'r'den bildiriyor: İki adam geldi ve:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi insanların malından sadaka toplamak için gönderdi" dediler. Bunun üzerine onlara gebe bir koyun getirdim. Onu almayıp:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize gebe koyun almamızı yasakladı" dediler. Onlara vasat bir koyun getirince de aldılar.

Ahmed, Ebû Dâvud ve Hâkim, Ubey b. Ka'b'tan bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni zekât memuru olarak göndermişti. Bir adamın yanına uğradığımda bana bütün malını topladı. O hayvanların zekâtının bir yaşını bitirmiş dişi bir deve olduğunu gördüm ve adama:

“Bir yaşını bitirmiş dişi bir deve ver. Bu, senin zekâtındır" dedim. Adam:

“Bunun ne sütü, ne de sırtı (taşıma durumu) vardır. Ancak bu genç ve tam besili bir devedir, sen bunu al" karşılığını verdi. Ona:

“Almam emredilmeyen bir şeyi şeyi alamam. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sana yakındır, dilersen git bu durumu ona sor" dedim. Adam:

“Tamam" karşılığını verdi ve deveyi de alıp Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gittik. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına vardığımızda adam durumu haber verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Eğer hayırda bulunuyorsan Allah sana ecrini verecektir. Biz de bunu senden kabul ettik" buyurdu. Sonra ondan deveyi almamı emredip onun malına bereket duası yaptı.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre'den: Temiz bir dirhem benim için yüz bin (pis) dirhemden daha iyidir" dedi ve:

“Ey iman edenler! Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olmayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki Allah, her bakımdan zengindir, övülmeye lâyıktır" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Kazandıklarınızın iyilerinden... Allah yolunda harcayın..."' âyeti hakkında:

“Burada helal kazanç kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Ma'kil:

“...Kazandıklarınızın iyilerinden... Allah yolunda harcayın..." âyeti hakkında:

“Burada helal kazanç kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd:

“...Bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın..." âyeti hakkında:

“Burada haram kazanç kastedilmektedir" dedi.

Beyhakî'nin, Şuab'da İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kul haram para kazanıp ondan infak edip sadaka verdiği zaman ne malı bereketli kılınır, ne de sadakası kabul edilir. Arkasında bıraktığı malı da ancak ona Cehennem azığı olur. Yüce Allah kötülüğü kötülükle silmez, ancak kötülüğü iyilikle siler. Pis olan şey de pis olanı temizlemez. "

Bezzâr'ın İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Haram sadaka günahı temizlemez. Ancak helal sadaka günahı temizler. "

Ahmed'in, Zühd'de bildirdiğine göre İbn Ömer:

“Kazanç temiz olursa nafakanın sevabı çoğalır. Haram sadaka da günahı temizlemez" dedi.

Ahmed, Zühd'de, Ebu'd-Derdâ'dan bildiriyor:

“Allah yolunda helal para kazanmak pek azdır. Haram para kazanıp da onu yerli yerince harcayan kişi, yetim malı yiyip dul kadının ihtiyaçlarını gideren biri gibidir. Haram para kazanıp da haram yerde harcayan kişinin durumu, ilacı olmayan müzmin hastalık gibidir. Kişinin helal para kazanıp da helal yerde harcaması, suyun bir kaya üzerindeki toprağı yıkayıp temizlemesi gibi onun günahlarını temizler."

İbn Huzeyme, İbn Hibbân ve Hâkim'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Zekâtı ödediğin zaman üzerine düşen görevi yapmış olursun. Haramdan mal toplayıp da sonra tasaddukta bulunan kişinin bu tasadduktan bir sevabı yoktur. Ayrıca günahı da kendisine aittir. "

Taberânî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor:

“Kazanılan temiz para, zekât vermeyerek kirlenir. Kirli para da zekât vererek temizlenmez."

Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kişi helal parayla hacca gideceği zaman daha ayağını üzengiye koyup: «Lebbeyk Allahümme lebbeyk» dediğinde, semâdan biri: «Ben sana geldim ve emrindeyim. Azığın helal, bineğin helal, haccın şüphesiz kabul edilmiştir» diye karşılık verir. Bu giden kişi haram parayla gideceği zaman ayağını üzengiye koyup: «Lebbeyk Allahümme lebbeyk» dediğinde, semâdan biri: «Sana ne gelir, ne de emrine gireriz! Azığın da, harcaman da haramdır. Şüphesiz haccın da kabul edilmemiştir» diye karşılık verir.

İsbehânî'nin, et-Terğîb ve't-Terhîb'te Ömer b. el-Hattâb'ın azatlı kölesi Eslem'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Haram parayla hacca giden kişi: «Lebbeyk Allahümme lebbeyk» dediğinde, Yüce Allah: «Sane ne gelir, ne de sözünü dinleriz! Haccın da sana iade edilmiştir (kabul edilmemiştir)» karşılığını verir."

Ahmed, Ebû Burde b. Niyâr'dan bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) en üstün kazancın ne olduğu sorulduğunda:

“Dürüst ticaretin kazancı ile kişinin kendi elinin emeğidir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Saîd b. Umeyr'den bildiriyor: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) en temiz kazancın ne olduğu sorulduğunda:

“Kişinin kendi elinin emeği ve dürüst ticaretin kazancıdır" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Hazret-i Âişe'den bildiriyor: Yüce Allah:

“Kazandıklarınızın temizinden yiyiniz. Çocuklarınız sizin en iyi kazancınızdandır. Çocuklarınız da malları da sizindir" buyurmuştur.

Ahmed, Abd b. Humeyd, Nesâî ve İbn Mâce'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kişinin yediğinin en güzel olanı kendi kazandığıdır. Çocuğu da kişinin kendi kazanandandır. "

Abd b. Humeyd, Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

“Kişinin yediğinin en güzel olanı kendi kazandığıdır. Çocuğu da kişinin kendi kazanandandır. Çocuk babasının malından ancak onun izni ile alabilir. Baba ise izinsiz olarak çocuğunun malından dilediğini alır."

Abd b. Humeyd, Âmir el-Ahvel'dean bildiriyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Çocuklar üzerinde ne gibi haklarımız vardır?" dediğinde:

“Onlar sizin en güzel kazancınızdır, malları da sizindir" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Muhammed b. el-Münkedir'den bildiriyor: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

“Ey Allah'ın Resûlü! Benim malım ve çocuklarım vardır. Babamın da malı ve çocukları vardır. Ancak babam benin malımı alıyor" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sen de, malın da babanıza aitsiniz" buyurdu.

Abd b. Humeyd, Mücâhid'den bildiriyor:

“Baba, çocuğunun ailesi dışında malından dilediğini alabilir."

Abd b. Humeyd, Şa'bî'den bildiriyor:

“Kişiye çoçuğunun malı helaldir."

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor:

“Anne ve baba, çocuğunun malından dilediğini alabilir. Çocuk da babasının malından ancak onun rızasıyla alabilir."

Abd b. Humeyd, İbrâhim(-i Nehaî)'den bildiriyor:

“Kişi çocuğunun malından ancak ihtiyacı olan yiyecek, içecek ve giyecek cinsinden şeyler alabilir."

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Zührî'den bildiriyor:

“Kişi çocuğunun malından ancak ihtiyacı olan nafakasını normal bir şekilde (aşırıya kaçmaksızın) alabilir. Babanın çocuğa bakmış olduğu gibi çocuk da babaya bakar. Babanın maddi durumu iyi ise kendi malını azaltmamak için çocuğunun malından alamaz. Veya çocuğundan aldığını helal olmayan bir yere harcayamaz."

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Katâde vasıtasıyla Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Kişi çocuğunun malından dilediğini alabilir. Eğer çocuğunun yanında hoşuna giden bir cariye varsa onu da alabilir." Katâde:

“Cariye hakkındaki Hasan'ın sözünü beğenmedim" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd, Zührî'den bildiriyor:

“Yetim kişinin annesi muhtaç biri ise ona yetimin malından nafakası verilir. Ancak maddi durumu iyi ise hiç bir şey alamaz."

267 ﴿