282

"Ey îman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir kâtip adaletle yazsın. Kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bîr günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir."

İbn Cerîr, sahîh bir isnâdla Saîd b. el-Müseyyeb'den bildiriyor:

“Bana söylendiğine göre Kur'ân'ın Arş'tan inen son âyeti borç âyetidir."

Ebû Ubeyd, Fedâil'de, İbn Şihâb'dan bildiriyor:

“Kur'ân'ın Arş'tan inen en son âyeti faiz âyeti ile borç âyetidir."

Tayâlisî, Ebû Ya'lâ, İbn Sa'd, Ahmed, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Ebu'ş-Şeyh, el-Azame'de ve Sünen'de Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Borç âyeti indiği zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İlk inkâr eden kişi Hazret-i Âdem'dir. Yüce Allah, Âdem'i yarattığında onun sırtını sıvazladı ve kıyamet gününe kadar onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun sırtından düştü. Sonra ona zürriyetini göstermeye başladı. Hazret-i Âdem yüzü parlayan birini görüp: «Ey Rabbim! Bu kimdir?» diye sorunca, Yüce Allah: «Bu, oğlun Dâvud'dur» buyurdu. «Ey Rabbim! Ömrü ne kadardır?» diye sorduğunda ise Yüce Allah: «Altmış yıl» cevabını verdi. Hazret-i Âdem: «Rabbim onun ömrünü uzat» deyince: «Hayır, ömrünü ancak senin ömrümden ona vererek uzatırım» buyurdu. Hazret-i Âdem'in ömrü bin yıl idi ve bunun kırk yılını Dâvûd'a verdi. Bu konuda bir yazı yazıldı ve melekler buna şahit tutuldu. Hazret-i Âdem'in ömrü dolup ölüm meleği gelince: «Daha ömrümün bitmesine kırk yıl var» dedi. Melekler: «Sen bunu oğluna verdin» deyince: «Hayır vermedim» karşılığını verdi. O zaman Yüce Allah kitabı çıkardı ve melekler şahitlik etti. Yüce Allah Hazret-i Âdem'in ömrünü bin yıla tamamladı ve Dâvud'u yüz yıl yaşattı."

Şâfiî, Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Şehadet ederim ki belli bir zaman ödenmek üzere yapılan selef (parayı peşin verip, malı sonra alma) satışını Yüce Allah helal kılıp buna izin vermiştir" deyip:

“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın...'" âyetini okudu.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman ..." âyetini açıklarken:

“Bu, belli bir ölçüde ve belli zamanda teslim etmek üzere yapılan (parayı peşin verip, malı sonra alma) selem satışı hakkında inmiştir" dedi.

Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Beyhakî İbn Abbâs'tan bildiriyor: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye geldiği zaman Medine'liler iki üç yıllık meyvelerini selef satışıyla satıyordu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kim selef (vadeli satış) yaparsa belli bir ölçü, belli bir ağırlık ve belli bir selef (vade) ile satış yapsın" buyurdu.

Beyhakî, İbn Abbâs'tan bildiriyor:

“Devletin veya birinin (mal veya paraya) vereceği zamana, hasada, harman zamanına ve (üzüm ve zeytin ) sıkma zamanına bağlı olarak selef (vade) olmaz. Ona belli bir müddet koyarak ödeme zamanının bildirilmesi gerekir."

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle dedi:

“Borçlanmada inkar etme ve unutma olmasın diye şahitlik emredildi. Borçta şahit tutmayan kişi asi olmuş olur. "...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyeti hakkında ise:

“Müslüman kişi bir şeye şahitlik etmesi için çağrıldığı zaman veya şahit olduğu bir konu hakkında şahitlik etmeye çağrıldığı vakit kabul etmeyip gelmemesi caiz değildir. "...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..."âyeti hakkında ise:

“Zarar vermek, kişinin şahide ihtiyacı olmadığı ve başka birinin bulunması yettiği halde ona:

“Allah sana şahitliğe çağrıldığın zaman gelmekten kaçınma diye emretti" deyip eziyet etmesi şeklindedir. Yüce Allah:

“...Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur..." buyurarak, bunun ma'siyet olduğunu belirtmiş ve yasaklamıştır. Şahitliği gizlemek büyük günahlardandır. Çünkü Yüce Allah:

“...Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır..." buyurmaktadır.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Aranızda bir kâtip adaletle yazsın..." âyetini açıklarken:

“Akdi yazarken alıcı ve satıcı arasında adil davranıp ne borçluya çok, ne de alacaklıya az yazsın, mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Kâtip... yazmaktan kaçınmasın..." âyetini açıklarken:

“Kâtibin akdi yazması vaciptir" dedi.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî:

“...Kâtip... yazmaktan kaçınmasın..." âyetini açıklarken:

“Borcu yazmak için çağırılan kâtibin işi olmadığı takdirde akdi yazması vaciptir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mukâtil:

“...Kâtip... yazmaktan kaçınmasın..." âyetini açıklarken:

“Bunun sebebi, o zaman kâtiplerin sayıca az olmasındandır" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Kâtip... yazmaktan kaçınmasın..." âyetini açıklarken:

“O zaman kâtipler az idi" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Kâtip... yazmaktan kaçınmasın..." âyetini açıklarken:

“Bu (emri yerine getirmek) farzdı, ancak:

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyeti bunu neshetti" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde..." âyetini açıklarken:

“Allah'ın emrettiği şekilde (yazsın) mânâsındadır" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“Kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar. Az olsun, çok olsun, borcu süresine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha elverişlidir. Yalnız, aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin ticaret olursa, onu yazmamanızdan ötürü üzerinize bir günah yoktur. Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun. Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin. Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kâtibin, Allah'ın kendisine öğretmiş olduğu gibi yazıp başka şeyleri bırakmasıdır. Borçlu kişi de üzerinde ne hak olduğunu yazdırsın ve borçtan hiçbir şeyi eksik yazdırmasın. Borçlu aciz, dilsiz veya aklı kıt biri ise ve yazdıramıyorsa velisi bunu adaletle, borca bir ekleme yapmadan yazdırsın. Bu akde, hür olan iki Müslüman erkeği şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, bir erkek ve iki kadın şahit tutulur. Eğer kadının biri şahitliği unutacak olursa unutmayan diğer kadın ona hatırlatmada bulunur. Şahitler çağrıldıkları zaman tembellik edip gelmemezlik etmesin. Borcun azlığına ve çokluğuna bakılmaksızın vâdesi ile birlikte yazılmaktan kaçınılmasın, çünkü yazmak gelecekte malı korumak için daha uygun bir davranıştır. Akdi yazmak adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam olan bir harekettir. Borç, ödeme zamanı ve şahitler yazılmışsa hiç bir şüpheye düşmezsiniz. Peşin yapılan alışveriş bunun dışındadır. Peşin olarak yaptığınız alışverişte vade olmadığı için yazmamanızda bir sorun yoktur. Alışveriş vadeli veya peşin olsun her halükârda hakkınızı korumak için şahit tutun. Kâtibe ve şahide eziyet etmek konusunda yasaklama vardır. Öylesi bir durumda günahkâr olursunuz. Allah'a karşı gelmekten sakının, zira o bütün amellerinizi hakkıyla bilendir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Eğer borçlu, aklı ermeyen veya zayıf bir kimse ise..." âyetini açıklarken:

“Burada yazmayı bilmeyen aklı kıt biri kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî ve Dahhâk:

“...Aklı ermeyen..."âyetini açıklarken:

“Burada küçük çocuk kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in, Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Velisi adaletle yazdırsın..." âyetini açıklarken:

“Burada borçlu kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Velisi adaletle yazdırsın..." âyetini açıklarken:

“Burada yetim çocuğun velisi kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Velisi adaletle yazdırsın..."âyetini açıklarken:

“Burada aklı kıt veya zayıf bir kişinin velisi kastedilmektedir" dedi.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in, Mücâhid vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Ömer:

“(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki... şahit tutun" âyetini açıklarken:

“(Alıcı) eğer satış peşin olursa, şahit tutar ve akit yazmazdı" dedi. Mücâhid:

“Vadeli satış yapıldığında şahit tutar ve akit yazardı" dedi.

Süfyân, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği... şahit tutun"  âyetini açıklarken:

“Burada hür olanlar kastedilmiştir" dedi.

Saîd b. Mansûr, Dâvud b. Ebî Hind'den bildiriyor: Mücâhid'e cariye ile yapılan zıhar'ın hükmünü sorduğumda:

“Bir şey gerekmez" dedi. Ona:

“Yüce Allah:

“Karılarını zıhar yoluyla boşamak isteyip, sonra sözlerinden dönenlerin, ailesiyle temas etmeden bir köle azad etmeleri gerekir..."buyurmaktadır. Onlar kadın değil midir?" deyince:

“Yüce Allah:

“(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği... şahit tutun"  buyurmaktadır. Kölelerin şahitliği kabul olunur mu?" karşılığını verdi.

İbnu'l-Münzir, Zührî'den bildiriyor: Ona kadınların şahitliği sorulduğunda:

“Yüce Allah'ın zikretmiş olduğu borç konusunda caizdir ve başka şeylerde caiz değildir" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mekhûl:

“Kadınların şahadeti, sadece borç olayında geçerlidir" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Yezîd b. Abdirrahman b. Ebî Mâlik'ten bildiriyor:

“Hukukta dört kadının şahadeti iki erkeğin yerini tutmaz. Onların şahitliği ancak bir erkekle birlikte olduğu zaman caizdir. Bir erkekle bir kadının şahadeti de caiz değildir. Çünkü Yüce Allah: «Eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun» buyurmaktadır."

İbnu'l-Münzir, İbn Ömer'den bildiriyor:

“Kadınların erkeksiz şahadetleri ancak kendilerinin görebileceği, kadınların avretlerine, gebeliğine ve hayız durumuna bakma şahitliğinde geçerlidir."

Müslim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Akıl sahipleri içinde sizden daha fazla aklı ve dini eksik kimseyi asla görmedim" deyince, kadının biri:

“Ey Allah'ın Resûlü! Akıl ve din eksikliği nedir diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“İki kadın şahitliğinin bir erkek şahitliğine eşit olması aklın eksikliğidir. (Hayızlı halde iken) gecelerce bekleyip namaz kılmaması ve (yine hayızlı iken) Ramazan'da oruç tutmaması dinin eksikliğidir" buyurdu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Rabî:

“...(Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz..." âyetini açıklarken:

“Burada şahitlerin dürüst olmaları kastedilmiştir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve Sünen'de Beyhakî, İbn Ebî Muleyke'den bildiriyor: İbn Abbâs'a bir mektup yazarak çocuğun şahitliğini sorduğumda, İbn Abbâs cevaben:

“Yüce Allah:

“... (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz...'" buyurmuştur. Onların dürüstlüğüne razı olup güveneceğimiz kişiler olmadıkları için şahitlikleri caiz değildir" diye yazdı.

Şâfiî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid:

“... (Bu işleme) şahitliklerine güvendiğiniz..." âyetini açıklarken:

“Bu şahitlerin adil (dürüst), hür ve Müslüman olması mânâsındadır" dedi.

Abd b. Humeyd, Hasan(-ı Basrî)'nin bu âyeti, (.....) şeklinde şeddesiz olarak okuduğunu bildirir.

Abd b. Humeyd, Mücâhid'in, bu âyeti, (.....) şeklinde okuduğunu bildirir.

İbn Ebî Dâvud, Mesâhifte, A'meş'ten bildirdiğine göre bu âyet, İbn Mes'ûd'un kıraatında: (.....) şeklindedir.

Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyetini açıklarken:

“Müslüman, bir şeye şahitlik etmesi için çağrıldığı zaman veya şahit olduğu bir konu hakkında şahitlik etmeye çağrıldığı vakit kabul etmeyip gelmemesi caiz değildir. "...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyeti hakkında ise:

“Zarar vermek, kişinin şahide ihtiyacı olmadığı ve başka birinin bulunması yettiği halde ona: «Allah sana şahitliğe çağrıldığın zaman gelmekten kaçınma diye emretti» deyip eziyet etmesi şeklindedir. Yüce Allah:

“...Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur..." buyurarak bunun ma'siyet olduğunu belirtmiş ve yasaklamıştır.

İbn Ebî Hâtim'in, İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..."' âyetini açıklarken:

“Eğer şahitlik edecekleri bir şey varsa, mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Rabî'den bildiriyor: Kişi şahit tutmak için topluluk içinde çok dolaşırdı ve kimse şahitlik etmek için kendisiyle gitmezdi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyetini indirdi.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kişi şahit tutmak için büyük bir mahallede bir çok evi dolaşırdı ve kimse şahitlik etmek için kendisiyle gitmezdi. Bunun üzerine Yüce Allah bu âyeti indirdi."

Süfyân, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Daha önce şahit olduğun bir konu hakkında şahitlik etmeye çağrıldığın zaman git. Ancak seni bir mesele için şahit tutmak isterlerse, ister gidersin ister gitmezsin."

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr:

“...Şahitler çağırıldıkları zaman (gelmekten) kaçınmasınlar..." âyetini açıklarken:

“Burada daha önce şahit tutulduğu bir konu hakkında çağrılan kişi kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), bu âyet hakkında şöyle dedi:

“Bu âyet iki çeşit şahitliği ifade etmektedir. Eğer daha önce şahit olduğun bir konu hakkında şahitlik etmeye çağrılırsan şahitlik etmekten kaçınma. Yine bir şey için şahit tutulacaksan o konu hakkında şahit tutulmaktan kaçınma."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe:

“...Bu, Allah katında adalete daha uygun ..." âyetini açıklarken:

“Burada doğruluk kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Hâtim ve Ebû Nuaym'ın, Hilye'de bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun..." âyetini:

“...Eğer birbirinize güvenirseniz kendisine güvenilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah'tan sakınsın..." âyeti neshetti" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Câbir b. Zeyd, bir kırbaç satın aldı ve şahit tutup, Yüce Allah:

“...Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun..."buyurmaktadır" dedi.

Nehhâs, Nâsih'te bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî) bu âyeti açıklarken:

“Bir şeyi sattığın zaman ya da aldığın zaman şahit tut. Bu bir bağ sebze olsa bile" dedi.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Alışveriş yaptığınız zaman da şahit tutun..." âyetini açıklarken:

“Bir bağ sebze olsa bile şahit tutun" dedi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Sünen'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kişi iki adama gidip kâtiplik ve şahitlik etmeleri için onları çağırıyor. Adamlar meşgul olduklarını söyleyince, bu kişinin: «Siz böylesi bir şeyi yapmakla emrolundunuz» diyerek onlara eziyet etmeye hakkı yoktur."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Eğer kâtibin ve şahidin mutlak suretle yapılması gereken işleri varsa onları rahat bırakın."

Süfyân, Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir ve Beyhakî'nin İkrime'den bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb bunun failini meçhul olarak (.....) şeklinde okurdu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti (.....) şeklinde okurdu.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti (.....) şeklinde okurdu ve şöyle açıklardı:

“Borçlanacak kişi kâtip ve şahit çağırmak için gider. Ancak onların işleri veya bir hacetleri olabilir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Tâvus:

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kâtip kendisine söylenmeyen bir şeyi yazmasın, şahit de olmayan bir şeyi söylemesin."

İbn Cerîr ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Kâtip bir şeyler eklemesin veya değişik bir şey yazmasın. Şahit ise şahitliği gizlemesin ve sadece hak üzere şahitlik etsin" dedi.

İbn Cerîr, Rabî'den bildiriyor:

“...Kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın...'" âyeti indiği zaman kişi kâtibe gelip:

“Bana kâtiplik yap" derdi. O da:

“Ben meşgulüm veya bir işim var. Sen başka birine git" deyince:

“Sen bana kâtiplik etmekle emrolundun" diyerek onu bırakmaz ve bu şekilde eziyet ederdi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“...Kâtibe de, şahide de bir zarar verilmesin...'" âyetini indirdi.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Eğer aksini yaparsanız, bu sizin için günahkârca bir davranış olur. Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, size öğretiyor..." âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Eğer Allah'ın emretmiş olduğu şeyin dışında bir şey yaparsanız günahkarca bir davranış yapmış olursunuz. Bu size öğretilen bir şeydir onu alınız."

Ebû Ya'kûb el-Bağdâdî'nin, Rivayâtu'l-Kibâri ani's-Siğâr kitabında bildirdiğine göre Süfyân:

“Bildiğiyle amel eden kişi bilmediği bir şeyde de başarılı kılınır" dedi.

Ebû Nuaym'ın, Hilye'de, Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Bildiği ile amel eden kişiye Yüce Allah bilmediklerini de öğretir. "

Tirmizî, Yezîd b. Seleme el-Cu'fî'den bildiriyor:

“Ey Allah'ın Resûlü! Ben sizden birçok hadis işittim. Ancak sonra öğrendiklerimin öncekileri unutturmasından korkuyorum. Bana toplu olarak bir şeyler söyleseniz" dediğimde, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bildiklerinle Allah'tan kork" buyurdu.

Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta, Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Takvanınn madeni bildiklerinle bilmediklerini öğrenmektir. Eksiklik ise öğrendiğin şeylerin çoğalmamasıdır. Bilmediklerini öğrenmeyi önemsemeyen kişi bildikleriyle az amel edendir. "

Dârimi, Abdullah b. Ömer'den bildiriyor: Ömer b. el-Hattâb, Abdullah b. Selâm'a:

“İlim sahipleri kimlerdir?" deyince:

“Bildikleriyle amel edenlerdir" dedi. "Kişinin içinden ilmi ne siler?" deyince de:

“Tamahkârlık siler" karşılığını verdi.

Beyhakî, Şuab'da, Câbir b. Abdillah'tan bildiriyor:

“(Önce) susmayı öğrenin. Sonra sabrı öğrenin, sonra da ilim öğrenip onunla amel etmeyi öğrenin. Sonra da onu yayıp öğretin."

İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitâbu't-Takva'da, Ziyâd b. Hudeyr'den bildiriyor:

“Takva sahibi olmayan bir topluluk fakih olamaz."

İbn Ebi'd-Dünyâ, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Yüce Allah:

“Kulumun en çok itaatime tutunduğunu gördüğümde, ona dünyalıkları bıraktırıp benimle meşgul olmasını sağlarım" buyurmaktadır.

Ebu'ş-Şeyh'in, Cüveybir vasıtasıyla Dahhâk ile İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“İlim İslam'ın hayatı ve dinin direğidir. İlim öğrenen kişinin sevabını Yüce Allah kıyamete kadar çoğaltır. Kim ilim öğrenir ve onunla amel ederse, Allah onun bilmediklerini de ona öğretmeyi üstüne alır."

Henâd, Dahhâk'tan bildiriyor: Üç kişi vardır ki Yüce Allah bunların duasına kulak vermez. Birincisi, zinakâr karısını boşamayan erkektir. Bu kişi onunla her şehvetini gidermesinde:

“Rabbim! Beni bağışla!" der. Yüce Allah:

“Ancak ondan ayrılırsan seni bağışlarım" buyurur. İkincisi, vadeli satış yapıp da akit yapmayan kişidir. Malı alan kişi aldığı malı inkâr edince:

“Ey Rabbim! Falan kişi benden aldığı malı inkâr ediyor" der. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Sana sevap vermediğim gibi bu durumdan da kurtarmayacağım. Ben sana akit yapıp şahit tutmanı emrettim, sen ise bana asi oldun" buyurur. Üçüncüsü ise, koruması altında olan kavmin malını yiyen kişidir. O:

“Ey Rabbim! Mallarından yediğim için beni bağışla" der. Yüce Allah:

“Onlara mallarını iade etmediğin müddetçe seni bağışlamam" buyurur.

282 ﴿