59"Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Allah onu topraktan yarattı. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Necrân'dan bir heyet Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler. Aralarında Seyyid ve el-Âkıb bulunmaktaydı. Onlar Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sen neden sahibimizi bu şekilde anıyorsun?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sahibiniz kimdir?" karşılığını verdi. Onlar da: “İsa'dır ve sen onun Allah'ın kulu olduğunu iddia ediyorsun" dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, o Allah'ın kuludur" buyurdu. Onlar: “Peki İsa gibisini gördün mü? Veya sana öyle biri bildirildi mi?" dediler ve Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanından gittiler. Bunun üzerine Cibrîl geldi ve: “Eğer sana bir daha gelirlerse onlara de ki: “Allah nezdinde isa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi'" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildiriyor: Necrân'ın efendileri ve piskoposları olan Seyyid ve el-Âkıb, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşılaştılar. Ona İsa'nın (aleyhisselam) durumunu sorarak: “Her insanın babası vardır, İsa'nın babasızlık durumu nedir?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Allah nezdinde isa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi" âyetini indirdi. İbn Cerîr, Süddî'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) peygamber olarak gönderildiği zaman bunu Necrân'lılar işittiler ve onların ileri gelenlerinden olan dört kişi Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler. Bunlar el-Âkıb, Seyyid, Mâsercis ve Mâribhur'du. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) İsa hakkında ne dediğini sorduklarında: “O, Allah'ın kulu, kelimesi ve ruhudur" karşılığını verdi. Onlar: “Hayır, o Allah'ın kendisidir. O, mülkünden indi ve Meryem'in içine girdi. Sonra da ondan çıktı. Bununla da bize kudretini ve emrini gösterdi. Daha önce babasız olarak doğan bir insan gördün mü?" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi" âyetini indirdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi" âyetini açıklarken: “Bu âyet, Necrân'Iı el-Âkıb ve Seyyid hakkında inmiştir" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Cüreyc'ten bildiriyor: Bize söylenene göre aralarında Seyyid ve el-Âkıb'ın bulunduğu Necrân'Iı heyet Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi. Seyyid ve el-Âkıb, Necrân'ın ileri gelenlerindendi. Onlar Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Muhammed! Niçin sahibimize sövüyor sun?" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sizin sahibiniz kimdir?" dedi. Onlar: “İsa b. Meryem'dir. Sen onun bir kul olduğunu iddia ediyorsun" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet, o, Allah'ın, Meryem'in rahmine bırakmış olduğu kulu, kelimesi ve ruhudur" buyurdu. Onlar da buna hiddetlenerek: “Eğer doğru söylüyorsan bize ölüleri dirilten, âmâyı iyileştiren ve çamurdan kuş yapıp ona üfleyerek canlandıran birini göster. O, Allah'tır" dediler. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) Cibrîl gelip: “Ey Muhammed: “Şüphesiz «Allah, Meryem oğlu Mesîh'dir» diyenler andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: Öyleyse Allah, Meryem oğlu Mesîh'i, anasını ve yeryüzündekilerin hepsini imha etmek isterse Allah'a kim bir şey yapabilecektir (O'na kim bir şeyle engel olabilecektir)? Göklerde, yerde ve ikisi arasında ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah'a aittir. O dilediğini yaratır ve Allah her şeye tam mânâsıyla kadirdir. Andolsun ki «Allah, kesinlikle Meryem oğlu Mesih'tir» diyenler kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesîh «Ey İsrailoğulları! Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a kulluk ediniz. Biliniz ki kim Allah'a ortak koşarsa muhakkak Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcılar yoktur» demişti'" diyene kadar sessiz kalmıştı. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey Cibrîl! Benden îsa gibi birini göstermemi istediler" dedi. Cibrîl: “Allah katında İsa, Âdem gibidir. Onu topraktan yarattı ve ona: «Ol!» deyince oluverdi" dedi. Necrân'lılar ertesi gün tekrar Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler ve Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bu âyetleri okudu. İbn Sa'd ve Abd b. Humeyd, Ezrak b. Kays'tan bildiriyor: Necrân'ın başrahibi ve el-Âkıl, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiklerinde onlara Müslümanlığı anlattı. Onlar: “Biz senden önce Müslümandık" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yalan söylediniz. Sizi üç şey İslam'dan alıkoydu. İsa için «Allah'ın oğludur» demeniz, haça secde etmeniz ve domuz eti yemenizdir" buyurdu. Onlar: “İsa'nın babası kimdir?" dediklerinde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ne cevap vereceğini bilememişti. Bunun üzerine Yüce Allah: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi. Gerçek Rabb'indendir, o halde şüphelenenlerden olma. Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: «Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim. Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır. Allah'tan başka tanrı yoktur. Doğrusu Allah güçlüdür, Hakim'dir. Eğer yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah bozguncuları bilir"' âyetlerini indirdi. Bu âyetler indiği zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunları mülâane (karşılıklı lanetleşme) için çağırdı. Onlar birbirlerine: “ O, (gerçek) peygamber ise onu mülâane edemeyiz" diyerek: “Başka bir teklifin var mıdır?" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ya Müslüman olursunuz, ya cizye verirsiniz veya savaşırsınız" dedi. Onlar da cizye vermeye karar verdiler. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: “Gerçek Rabb'indendir, o halde şüphelenenlerden olma" âyetini açıklarken: “(Ey Muhammed!) İsa'nın (aleyhisselam) durumunun, Hazret-i Âdem'in durumu gibi olduğu hakkında şüphe edenlerden olma. İsa (aleyhisselam) Allah'ın kulu, resûlü ve kelimesidir" mânâsındadır, dedi. İbnu'l-Münzir, Şa'bî'den bildiriyor: Necrân'dan bir heyet Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelip: “Bize İsa b. Meryem'den bahset" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “İsa (aleyhisselam), Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Yüce Allah onu Meryem'in (aleyhisselam) rahmine bırakmıştır" dedi. Onlar: “İsa (aleyhisselam) daha üstte olmalıdır" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi" âyetini indirdi. Yine onlar: “İsa'nın (aleyhisselam), Hazret-i Âdem gibi olmaması gerekir" deyince, Yüce Allah: “Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim" âyetini indirdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Abdullah b. el-Hâris b. Cez' ez-Zubeydî Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işitti: “Keşke benimle Necrân'lılar arasında bir perde olsaydı da ne ben onları, ne de onlar beni görmeseydi" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu kendisiyle çok tartıştıkları için söylemişti. Beyhakî, Delâil'de, Seleme b. Abdi Yeşûa vasıtasıyla babasından, o da dedesinden bildiriyor: Neml sûresi inmeden önce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Necrân ahalisine şöyle bir mektup yazdı: “İbrahim'in, İshâk'ın ve Yâ'kûb'un ilahı ismiyle! Muhammed'den Necrân başrahibine ve Necrân ahalisine. Eğer Müslüman olursanız İbrâhîm'in, İshâk'ın ve Yâ'kûb'un ilahı olan Allah'a hamd ederim. Derim ki: «Sizi kulların ibadetinden Allah'ın ibadetine, kulların himayesinden Allah'ın himayesine davet ediyorum. Eğer bunu kabul etmezseniz cizye verirsiniz. Onu da kabul etmezseniz size karşı savaş açarım, vesselam...»" Baş rahib bu mektubu okuyunca mesele gözünde büyüdü ve çok korktu. Sonra Necrân ahalisinden olan Şurahbîl b. Vedâa'nın gelmesi için bir adam gönderdi. Bu kişi geldiğinde ona Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) göndermiş olduğu mektubu verdi. O da mektubu okuyunca, başrahip kendisine: “Ne diyorsun?" diye sordu. Şurahbîl: “İsmâil'in zürriyetindeki peygamberlik konusunda Allah'ın, İbrâhîm'e verdiği vaadi biliyorsun. Bu kişinin o olmadığını garanti edebilir misin? Peygamberlik konusunda benim bir bilgim yoktur. Eğer durum dünyevi işlerle alakalı olsaydı sana o konuda görüşlerimi bildirirdim ve bu hususta senin için çaba sarfederdim" dedi. Bunun üzerine başrahib Necrân ahalisini fikirlerini almak için teker teker huzuruna çağırmaya başladı. Ancak hepsi de Şurahbîl'in dediği şeyleri söylediler. Ortak bir görüşle Şurahbîl b. Vedâa'yı, Abdullah b. Şurahbîl'i ve Cebbâr b. Fayd'ı Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) göndermeleri ve durumu öğrenip geri dönmeleri hususunda karar verdiler. Bu heyet yola çıktı ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanma Vardılar. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara, onlar da Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bazı sorular sordular. İki tarafın da soruları devam ediyordu ki onlar: “İsa b. Meryem hakkında ne diyorsun?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bugün ben de İsa hakkında herhangi bir vahiy yoktur. Yarın sabah bana söyleneni size haber vermem için burada kalın" buyurdu. Yüce Allah: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi. Gerçek Rabb'indendir, o halde şüphelenenlerden olma. Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim'" âyetlerini indirdi. (Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bu âyetleri bildirince) onlar böyle bir şey yapmayı kabul etmediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara bu haberi verdiği günün ertesi günü Hasan ve Hüseyin'i kadifeden izarının altına almış bir şekilde geldi. Kızı Hazret-i Fâtıma da lanetleşmek için arkasından geliyordu. O gün lanetleşmek için Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bir kaç hanımı da bulunmaktaydı. Şurahbîl arkadaşlarına: “Eğer bu zât, Allah tarafından gönderilen bir peygamber ise ve biz onunla lanetleşirsek yeryüzünde bizden geride ne bir kıl, ne de bir tırnağın kalmayacağını ve hepsinin helak olacağını görüyorum" dedi. Arkadaşları: “Bu konuda senin fikrin nedir?" diye sorunca: “Benim görüşüm onu aramızdaki mesele için hakem kılmaktır. Onun asla adaletsiz olarak hükmedeceğini düşünmüyorum" karşılığını verdi. Arkadaşları: “Sen istediğini yap" dediler. Şurahbil, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): “Benim, seninle lanetleşmekten daha hayırlı bir görüşüm vardır" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Nedir bu görüşün?" diye sorunca: “Bugün akşama kadar, akşamdan da sabaha kadar bizim için ne hüküm kılarsan kabulümüzdür" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) lanetleşmeden geri döndü. Sonra onlarla cizye ödemeleri üzere barış yaptı. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî ve Ebû Nuaym, Delâil'de, Huzeyfe'den bildiriyor: Âkıb ve Seyyid, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip lanetleşmek istediler. Biri diğer arkadaşına: “Onunla lanetleşme, vallahi! Eğer o peygamberse ve onunla lanetleşirsek ne biz, ne de bizden sonraki zürriyetimiz iflah olmayız" dedi. Bunun üzerine Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bizden ne istersen vereceğiz. Bizimle emin olan birini gönder" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kalk ey Ebû Ubeyde!" buyurdu. Ebû Ubeyde kalkınca: “Bu kişi bu ümmetin güvenilir kişisidir" dedi. Hâkim, İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym, Câbir'den bildiriyor: Âkıb ve Seyyid, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onları Müslümanlığa davet edince: “Biz Müslümanız ey Muhammed!" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yalan söylediniz, sizi Müslüman olmaktan alıkoyan şeyin ne olduğunu söylememi ister misiniz?" dedi. Onlar: “Söyle" deyince de: “Haçı sevmeniz, içki içmeniz ve domuz eti yemenizdir" buyurdu. Câbir der ki: “Onları lanetleşmeye davet etti. Onlar da: “Yarın lanetleşiriz" dediler. Ertesi gün Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazret-i Ali'nin, Hazret-i Fâtıma'nın, Hasan ve Hüseyin'in elinden tutarak geldi ve onlara haber gönderdi. Ancak onlar lanetleşmeyi kabul etmeyerek, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) istediğini kabul ettiler. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Beni hak olarak gönderene yemin olsun ki! Eğer lanetleşmiş olsalardı üzerlerine ateş yağardı" dedi. Câbir şöyle devam etti: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim" âyeti Âkıb ve Seyyid hakkında inmiştir. "...Kendimizi..." kelimesinden kasıt, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Ali'dir. "...Oğullarımızı..." kelimesinden kasıt, Hasan ve Hüseyin, "...Kadınlarımızı..." kelimesinden kasıt, ise Hazret-i Fâtıma'dır. Hâkim, Câbir'den bildiriyor: Necrân'dan gelen heyet Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve: “İsa hakkında ne diyorsun?" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): Isa (aleyhisselam), Allah'ın ruhu, kelimesi, kulu ve elçisidir" karşılığını verdi. Onlar: “Biz bunun öyle olmadığını söylüyoruz. Bu konuda bizimle lanetleşir misin?" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Siz öyle mi istiyorsunuz?" diye sorunca: “Evet öyle istiyoruz" cevabını verdiler. Resûlullah ta (sallallahü aleyhi ve sellem): “Öyle istiyorsanız lanetleşelim o zaman" dedi ve gelip Hasan ve Hüseyin'i aldı. Heyetin başkanı: “Onunla lanetleşmeyin. Vallahi! Onunla lanetleşirseniz iki fırkadan biri yere batacaktır" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiğinde: “Ey Ebu'l-Kâsım! Seninle lanetleşmek isteyenler bizim akılsızlarımızda. Biz, senin bizi affetmeni istiyoruz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ben de sizi affettim" buyurdu. Sonra da: “Azab Necrân'ı gölgelendirdi" dedi. Ebû Nuaym, Delâil'de, Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'den, o da İbn Abbâs'tan bildiriyor: Necrân Hıristiyanları eşrafından on dört kişilik bir heyet Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi. Bunların aralarında Necrân'ın en önde geleni Seyyid ve Seyyid'den sonra gelen görüş sahibi olan Âkıb bulunmaktaydı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: “Müslüman olun" deyince: “Biz Müslüman olduk" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hayır siz Müslüman olmadınız" buyurunca: “Biz senden önce Müslüman olduk" karşılığını verdiler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yalan söylüyorsunuz, sizi üç şey Müslüman olmaktan alıkoymuştur. Bunlar haça tapmanız, domuz eti yemeniz ve Allah'ın oğlu olduğunu iddia etmenizdir" dedi. Bunun üzerine: “Allah nezdinde İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir. Sonra ona «Ol!» dedi ve oluverdi" âyeti indi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti kendilerine okuyunca: “Ne dediğini bilmiyoruz" dediler. O zaman da: “Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa de ki: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de..." âyeti indi. Kur'ân geldikten sonra seninle İsa (aleyhisselam) hakkında mücadele edenleri lanetleşmeye davet et, mânâsındadır. Allah, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) getirdiğinin hak, onların da dediklerinin batıl olduğunu onlara söyleyip bu konuda onlarla lanetleşmesini Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) emretti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara: “Yüce Allah sizin bunları kabul etmemeniz durumunda sizinle lanetleşmemi emretti" deyince: “Ey Ebu'l-Kâsım! Biz şimdi geri dönüp bu durumu düşüneceğiz, sonra sana tekrar geleceğiz" dediler ve gruplar halinde baş başa verip fikir alışverişi yapmaya başladır. Seyyid, Âkıb'e: “Vallahi! Bunun, Allah'ın göndermiş olduğu peygamber olduğunu biliyorsunuz. Eğer bununla lanetleşirseniz kökünüz kuruyacaktır. Peygamberle lanetleşmiş hiçbir kavim yoktur ki mutlaka büyükleri de, küçükleri de yok olmuştur. Siz ona uymayıp dininizde kalmak istiyorsanız onunla anlaşma yaparak yurdunuza geri dönün" dedi. Bu arada Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali, Hasan, Hüseyin ve Hazret-i Fâtıma ile beraber geldi ve: “Ben dua ettiğimde siz: «Âmin» deyin" buyurdu. Bunun üzerine Necrân'lılar lanetleşmeyi kabul etmeyerek cizye ödemek üzere Resûlullah'la (sallallahü aleyhi ve sellem) sulh yaptılar. Ebû Nuaym, Delâil'de, Atâ ve Dahhâk vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Necrân ahalisinden sekiz Arap rahip Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiler. Aralarında Âkıb ve Seyyid de bulunmaktaydı. Yüce Allah: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de..." âyetini indirdi. Yani burada yalan söyleyeni Allah'ın lanetlemesi için dua etmek kastediliyordu. Necrânlılar: “Bize üç gün fırsat ver" dediler. Kurayza oğulları, Nadîr oğulları ve Kaynuka oğullarının yanlarına giderek onların da bu konuda görüşlerini aldılar. Onlar da, lanetleşmeyip sulh yapmalarını ve Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) Tevrat'ta buldukları peygamber olduğunu söylediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Safer ayında bin elbise, Receb ayında bin elbise ve gümüş ödemek üzere barış yaptılar. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebû Nuaym'ın, Delâil'de bildirdiğine göre Katâde: “...Bu hususta seninle kim tartışacak olursa de ki: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Yani İsa (aleyhisselam) hakkında tartışacak olurlarsa, mânâsındadır. Necrân heyeti Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) lanetleşmeye davet edenler ve kendisiyle İsa (aleyhisselam) hakkında tartışanlardı. Ancak bu davetlerinden vaz geçerek lanetleşmeyi kabul etmemişlerdi. Bize, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu nakledildi: “Azab, Necrân ahalisinin üzerine inecekti. Eğer lanetleşmiş olsalardı onların yeryüzünde kökleri kuruyacaktı. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebû Nuaym, Şa'bî'den bildiriyor: Necrân ahalisi, İsa b. Meryem hakkında en fazla tartışan kişilerdi. Onlar bu konuda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile tartışıyordu. Bunun üzerine Yüce Allah: “Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim" âyetini indirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onlarla lanetleşmekle emrolundu ve onlar yarın lanetleşiriz dediler. Ertesi gün Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hasan, Hüseyin ve Hazret-i Fâtıma ile beraber gelince onlar lanetleşmeyi kabul etmeyerek cizye ödemek üzere barış yaptılar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Eğer Necrân ahalisi lanetleşmiş olsaydı hepsinin, hatta ağaçlardaki kuşlarının bile helak olacağı haberi verilmişti" dedi. Abdurrezzâk, Buhârî, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Eğer Necrân ahalisi Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile lanetleşmiş olsaydı geri döndüklerinde ne ailelerini, ne de mallarını bulamayacaklardı. Müslim, Tirmizî, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve Sünen'de Beyhakî, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildiriyor: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim..."r' âyeti indiği zaman, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ali'yi, Hazret-i Fâtıma'yı, Hasan ve Hüseyin'i çağırarak: “Allahım! Bunlar benim ailemdir" dedi. İbn Cerîr, İlbâ' b. Ahmar el-Yeşkurî'den bildiriyor: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim..." âyeti indiği zaman, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Ali'ye, Hazret-i Fâtıma'ya, çocukları Hasan ve Hüseyin'e gelmeleri için haber gönderdi ve Yahudileri lanetleşmeye davet etti. Yahudilerden bir genç: “Vay halinize! Daha dün kardeşlerinizin lanetleşmeden dolayı maymun ve domuzlara çevrildiklerini görmediniz mi? Onunla lanetleşmeyin" dedi. Onlar da lanetleşmekten vaz geçtiler. İbn Asâkir'in Câfer b. Muhammed'den bildirdiğine göre babası: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşelim..." âyeti hakkında şöyle dedi. Bu âyet indiği zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Bekr'i ve çocuklarını, Ömer'i ve çocuklarını, Osmân'ı ve çocuklarını, Ali'yi ve çocuklarını yanına alarak lanetleşmeye gelmişti. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Cüreyc vasıtasıyla İbn Abbâs'ın: “...Sonra lanetleşelim..." âyetini açıklarken: “Yüce Allah yalancıyı lanetlemesi için tüm gücümüzle dua edelim, mânâsındadır" dedi. Hâkim ve Beyhakî'nin, Sünen'de, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) işaret parmağıyla işaret ederek: “Bu, ıhlashr" dedikten sonra ellerini omuz seviyesine yükselterek (açıp): “Bu, duadır" dedi. Sonra da ellerini tam olarak uzatıp: “Bu da lanetleşmedir" buyurdu. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Şüphesiz bu anlatılanlar gerçek olaylardır..." âyetini açıklarken: “İsa (aleyhisselam) hakkında söylediklerimiz haktır, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, Kays'tan bildiriyor: İbn Abbâs ve başka biri arasında bir şey vardı. Bunun üzerine İbn Abbâs: “...Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lanetleşim" âyetini okuduktan sonra Ka'be'nin köşesine doğru yönelerek ellerini kaldırdı (açtı) ve "Allah'ın lanetinin yalancılarin üzerine olmasını dileyelim'" dedi. |
﴾ 59 ﴿