171

"Allâh'ın nimetine, lutfuna ve Allah'ın mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd:

“Allah'ın nimetine, lutfuna ve Allah'ın mü'minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler" âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Bu âyet şehitler dışında tüm müminleri kapsamaktadır. Yüce Allah ne zaman peygamberleri ve onlara verilen mükafatlan zikretse genelde ardından diğer müminlere de verilecek mükafatları da zikreder."

Hâkim, Abdurrahman b. Câbir'den, o da babasından bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında Uhud savaşında şehit düşenler zikredilince:

“Vallahi ben de bu arkadaşlarım gibi o dağın dibinde şehit düşmeyi isterdim" buyurdu.

Hâkim, Câbir'den bildirir: Uhud savaşı sonrası Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hamza'nın yokluğunu fark etti. Adamın biri:

“Ben onu şu ağaçların yanında:

“Ben Allah'ın aslanıyım! Ben Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) aslanıyım! Allahım! Ebû Süfyân ve arkadaşlarının yaptıkları şeylerden beriyim. Allahım! Kaçan Müslümanlardan da beriyim!" derken gördüm" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ağaçların yanına gelip Hamza'nın cüssesiyle karşılaşınca ağlamaya başladı. Kendisine müsle yapılıp bedeninin parçalandığını görünce derin bir iç çekti ve:

“Üzerini örtseydiniz ya" buyurdu. Bunun üzerine Ensâr'dan bir adam kalkıp giysisini üzerine attı. Başka biri daha kalktı ve o da üzerine giysisini attı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Câbir! Bu giysilerden biri Hamza'nın, biri de babanın kefeni olsun" buyurdu. Daha sonra şehit düşenler sırasıyla getirilip Hamza'nın yanına konuldu. Hamza'yı kaldırmadan onunla beraber bütün şehitlerin namazlarını kıldırdı.

Savaş sonrası maddi sıkıntıya girdim. Zira babam savaşta ölünce geriye borç ve çoluk çocuk bıraktı. Akşam olunca Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni çağırdı ve:

“Ey Câbir! Yüce Allah babanı diriltti ve onunla konuştu" buyurdu. Ben:

“Bildiğimiz gibi mi onunla konuştu?" diye sorduğumda Allah Resûlü şu karşılığı verdi:

“Yüce Allah ona: «Dile benden ne dilersen» buyurunca, baban: «Ruhumu geri döndürüp ilkinde olduğu gibi beni dünyaya, Peygamberinin yanına göndermeni, yolunda savaşıp bir daha öldürülmeyi istiyorum» dedi. Yüce Allah da: «Ölenlerin bir daha geriye dönmemelerini daha önce takdir etmiştim» karşılığını verdi." Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yine:

“Kıyamet gününde Allah katında şehitlerin efendisi Hamza'dır" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Hâkim, Enes'ten bildirir: Hamza nemire cinsi bir kumaşla kefenlendi. Ancak kumaş kısa olduğu için başını örttüklerinde ayakları açıkta kalıyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kumaşı başına çekmelerini ayaklarını da ızhır otuyla kapatmalarını söyledi ve:

“Şayet Safiyye'nin üzülmeyeceğini bilsem onu defnetmez, bedenini yiyen kuşların midesinde haşredilene kadar böyle bırakırdım" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ka'b b. Mâlik'ten bildirir: Uhud savaşı sonrası Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

“Hamza'nın öldürüldüğünü kim gördü?" diye sordu. Adamın biri:

“Ben gördüm" deyince, Allah Resûlü:

“O zaman gidip bize yerini göster" buyurdu. Sonrasında gidip Hamza'nın cesedinin başında durdu. Karnının deşildiğini ve kendisine müsle yapıldığını görünce Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona bakamadı. Sonra şehit düşen Müslümanların önünde durup şöyle buyurdu:

“Bunların hepsinin şahidi benim. Yıkamadan kanlarıyla onları kefenleyin. Kişi Allah yolunda bir yara aldığı zaman kıyamet gününde yarası henüz taze, kan renginde ve misk kokusundan daha güzel kokacak şekilde huzura çıkar. İçlerinden Kur'ân'ı daha iyi bilenleri mezara önce koyun,"

Nesâî ve Hâkim, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bizlere namaz kıldırırken adamın biri namaza geldi. Safta durduğu zaman:

“Allahım! Salih kullarına ihsan ettiğin en güzel şeylerden bana da ver" diye dua edip namaza başladı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) namazı bitirince:

“Demin konuşan kimdi?" diye sordu. Adam:

“Benim" deyince, Allah Resûlü:

“O zaman Yüce Allah yolunda atın yaralanacak ve sen de şehit düşeceksin" buyurdu.

Ahmed, Müslim, Nesâî ve Hâkim'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Cennet ahalisinden biri huzura çağırılır ve: «Ey insanoğlu! Yerini nasıl buldun?» diye sorulur. Bu kişi: «Rabbim! Olabilecek en güzel yerdir» deyince, Yüce Allah: «Dileğin, isteğin varsa söyle» buyurur. Bu kişi şehitlikle kendisine yapılan ihsanları görünce: «Daha neyi dileyebilir neyi isteyebilirim ki? Ama beni dünyaya geri döndürmeni ve yolunda on defa daha öldürülmeyi isterim» der. Sonra Cehennem ahalisinden biri huzura çağırılır ve: «Ey insanoğlu! Yerini nasıl buldun?» diye sorulur. Bu kişi: «Rabbim! Olabilecek en kötü yerdir» der. Yüce Allah: «Dünya dolusu kadar altın karşılığında bu yerden kurtulmak ister misin?» diye sorunca, bu kişi: «Evet!» der. Ancak Yüce Allah: «Yalan söylüyorsun! Dünyadayken bundan daha azını senden istemiş, ama vermemiştin» buyurur."

İbn Ebî Şeybe, Tirmizî, İbn Mâce, İbn Huzeyme ve İbn Hibbân'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cennete girecek ilk üç kişi ile Cehenneme girecek ilk üç kişi bana gösterildi. Cennete girecek ilk üç kişiden biri şehit, ikincisi Rabbine kulluğunu efendisine karşı da görevini hakkıyla yerine getiren köle, üçüncüsü ise yoksul bir ailesi olduğu halde başkalarına el açmayan iffetli kişidir. Cehenneme girecek ilk üç kişiden biri zorba yönetici, ikincisi zengin olup malında bulunan Allah'ın hakkını ödemeyen kişi, üçüncüsü de kibirli fakirdir."

Hâkim'in Sehl b. Ebî Umâme b. Sehl'den, o babasından, o da dedesinden naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şehidin kanından dökülen ilk damla ile günahları bağışlanır" buyurmuştur.

Hâkim'in Ebû Eyyûb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Savaşta öldürülene veya zafer kazanana kadar sabreden kişi mezarında azap çekmez" buyurmuştur.

İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Buhârî, Enes'ten bildirir: Hârise b. Surâke gözcü olarak çıktığı bir görevde nereden geldiği belli olmayan bir okla vurulup öldürüldü. Bunun üzerine annesi:

Resûlallah! Hâris'i ne çok sevdiğimi bilirsin. Şayet Cennete gidecekse ölümüne sabrederim, aksi takdirde ne yapacağımı herkes görür" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de:

“Ey Ümmü Hârise! Cennet bir değil birçok tanedir. Senin oğlun da bunların en güzelinde olacaktır" veya:

“Senin oğlun da Firdevs cennetinde olacaktır" buyurdu.

Ahmed ve Nesâî'nin Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Vefat edip de Allah katında kendisine hayırlar ihsan edilen hiçbir insan dünyaya, insanların arasına geri dönmek istemez. Allah yolunda öldürülen kişi hariç! Zira o, dünyaya geri dönüp bir daha öldürülmeyi ister."

Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim, Tirmizî ve Beyhakî'nin Şuab'da Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Cennet ahalisinden hiç kimse, dünya ve on katı daha kendisine verilecek olsa dahi dünyaya geri dönmek istemez. Şehit hariç! Zira şehit, şehadetin değer ve faziletini gördüğü zaman dünyaya on defa döndürülmeyi ve her seferinde şehit düşmeyi ister. "

İbn Sa'd, Ahmed ve Beyhakî'nin Kays el-Cüzâî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Şehit düşen kişinin Allah katında altı özelliği olur. Akan ilk kan damlasıyla günahları bağışlanır. Kabir azabından uzak tutulur. Kendisine keramet giysisi giydirilir. Henüz girmeden Cennetteki yeri kendisine gösterilir. Kıyamet anındaki büyük korkudan emin kılınır. Cennet hurileriyle evlendirilir."

Tirmizî, İbn Mâce ve Beyhakî'nin Mikdâm b. Ma'dikerib'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah katında şehid düşen kişinin bazı özellikleri vardır. Akan ilk kan damlasıyla günahları bağışlanır. Henüz girmeden Cennetteki yeri kendisine gösterilir. Kendisine iman giysisi giydirilir. Kabir azabından uzak tutulur. Kıyamet anındaki büyük korkudan emin kılınır. Başına vakar tacı konulur ki üzerindeki bir yakut parçası dahi dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Cennet hurilerinden yetmişiki tanesiyle evlendirilir. Yakınlarından yetmiş kişiye şefaatçi kılınır. "

Ahmed ve Taberânî, Ubâde b. es-Sâmit vasıtasıyla benzerini zikreder.

Bezzâr, Beyhakî ve İsbehânî'nin Terğîb'de zayıf bir senedle Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Şehitler üç sınıftır. Biri, Yüce Allah'ın rızasını umarak Allah yolunda canını ve malını ortaya koyar. Ancak ne öldürmeyi, ne de öldürülmeyi düşünür, sadece düşmana karşı Müslümanların sayısını fazla gösterir. Bu kişi öldüğü veya öldürüldüğü zaman bütün günahları bağışlanır. Kabir azabından uzak tutulur. Kıyamet günündeki büyük korkudan emin kılınır. Cennet hurileriyle evlendirilir. Kendisine kerâmet giysisi giydirilir. Başına sonsuzluk ve vakar tacı konulur.

Bir diğeri Yüce Allah'ın rızasını umarak Allah yolunda canını ve malını ortaya koyar. Gayesi öldürülmeden düşmanları öldürmektir. Böylesi bir kişi öldüğü veya öldürüldüğü zaman Halîlurrahman olan İbrahim'in dizinin dibinde olur. Yüce Allah'ın, o kudretli hükümrânın huzurunda doğruluk makamında oturur.

Üçüncüsü de Yüce Allah'ın rızasını umarak canını ve malını ortaya koyup cihada çıkar. Gayesi hem öldürmek, hem de öldürülmektir. Böylesi bir kişi de öldüğü veya öldürüldüğü zaman kıyamet gününde kılıcını çekip omzuna dayamış bir şekilde gelir. Tüm insanlar diz üstü çökmüşken iki defa: «Bize yol verini Biz ki canımızı ve malımızı Allah yolunda feda ettik» der. Nefsim elinde olana yemin olsun ki yol verin sözünü Halîlurrahman olan İbrâhim'e veya başka bir peygambere dahi söyleyecek olsa onlar bile böylesi bir kişinin değeri ve hakkı karşısında ona yol açarlar. Böylesi kişiler Arş'ın sağında bulunan nurdan minberlere gelip otururlar. Oradan insanların nasıl hesaba çekilip hükümlerinin verildiğini izlerler. Asla ölüm derdi çekmezler. Berzahta üzüntüye maruz kalmazlar. Kıyamet günündeki o çığlıktan korkmazlar. Hesap, Mizan ve Sırat derdi taşımazlar. Oturdukları yerden insanların nasıl hesaba çekilip hükümlerinin verildiğini izlerler. İstedikleri her şey kendilerine verilir. Bir konuda ettikleri şefaat kabul edilir. Cennetten istedikleri kendilerine verilir, Cennet içinde istedikleri yere yerleşirler. "

Ahmed, Taberânî, İbn Hibbân ve Beyhakî'nin Utbe b. Abd b. Humeyd es- Sülemî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Öldürülenler üç sınıftır. Biri, canı ve malıyla Allah yolunca cihada çıkar. Düşmanla karşılaştığı zaman öldürülene kadar savaşır. İşte böylesi kişi saf şehittir. Yeri, Allah'ın Arş'ının altındaki çardaktır. Peygamberler bile sadece peygamber olma vasıfları ile ondan üstün olurlar. Bir diğeri, günah ve hatalarından iğrenip malı ve canıyla Allah yolunda cihada çıkan mümindir. Düşmanla karşılaştığı zaman öldürülene kadar savaşır. Böylesi bir kişi ölümüyle günah ve hatalarından arınır. Kendisini öldüren kılıç darbesi günahlarını silip süpürür. Bu kişi Cennet kapıları içinde istediğinden içeri girer. Zira Cennetin sekiz (Cehennemin ise yedi) kapısı vardır. Her bir kapının diğerinden üstünlüğü olur. Bir diğer kişi de malıyla ve canıyla Allah yolunda cihada çıkan münafıktır. Bu kişi de düşmanla karşılaştığı zaman öldürülene kadar çarpışır. Bu kişinin yeri Cehennemdir, zira kendisini öldüren kılıç darbesi münafıklığını yok edemez. "

Müslim ile Hâkim'in Abdullah b. Amr b. el-Âs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Borcu dışında şehidin her türlü günahı bağışlanır" buyurmuştur.

Ahmed, Abdullah b. Cahş'tan bildirir: Adamın biri:

Resûlallah! Allah yolunda öldürülmem halinde bana ne var?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cennet var" karşılığını verdi. Adam dönüp gidecekken Allah Resûlü:

“Sadece borcun hesabı sorulur. Az önce bunu bana Cebrâîl bildirdi" buyurdu.

Ahmed ve Nesâî, İbn Ebî Amîre'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Dünya ve içindekilerin hepsi kendisine verilecek olsa dahi Yüce Allah tarafından ruhu alınan hiçbir can dünyaya geri dönmek istemez. Şehit hariç!" buyurdu. Yine:

“Yüce Allah yolunda öldürülmem, benim için çöllerde ve kentlerde yaşayanların benim olmasından daha sevimlidir" buyurmuştur.

Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve İbn Hibbân'ın Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişinin şehit düşerken hissettiği acı, ancak birinizin çimdikten duyduğu acı kadardır" buyurmuştur.

Taberânî'nin Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde kullar hesaba durduğu zaman kan damlayan kılıçlarını omuzlarına dayamış kişiler gelip Cennet kapısının önünde toplanırlar. «Bunlar kim?» diye sorulunca: «Bunlar şehitlerdir, diri kalıp rızıklandırılmışlardı» denilir. "

Ahmed, Ebû Ya'lâ ve Beyhakî, el-Esmâu ve's-Sifât'da Nuaym b. Hemmâr'dan bildirir: Adamın biri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hangi şehitler daha üstündür?" diye Sorunca Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) şu karşılığı verdi:

“Düşmanla karşılaştıkları zaman ardına dahi dönüp bakmayan ve ölünceye kadar savaşanlardır. Böylesi şehitler, Cennette en yüksekte bulunan evlerde otururlar. Yüce Allah onlara bakıp gülümser. Yüce Allah da dünyada iken bir kula gülümsediği zaman kıyamet gününde o kişi için artık hesap olmaz. "

Taberânî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kıyamet gününde Allah katında en üstün şehitler, savaşta en ön safta durup düşman gelince arkalarına dahi dönüp bakmayan ve öldürülünceye kadar savaşan kişilerdir. Böylesi şehitler Cennette en yüksekte bulunan evlerde otururlar. Yüce Allah onlara bakıp gülümser. Yüce Allah da dünyada iken gülümsediği kişileri kıyamet gününde hesaba çekmez."

İbnu'l-Münzir, Ebû Hureyre'den bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında şehitlerden sözedilince şöyle buyurdu:

“Şehidin yere dökülen kanı henüz kurumadan Cennetteki eşleri, yavrularını ıssız bir yerde kaybetmiş de bulmuş ceylanlar gibi yanına koşarlar. Her birinin de elinde dünya ve içindekilerden daha değerli olan birer giysi bulunur,"

Nesâî, Râşid b. Sa'd vasıtasıyla bir sahabiden bildirir: Adamın biri:

Resûlallah! Neden bütün müminler kabirde azaba maruz kalır da şehit böylesi bir azaptan emin kılınır?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Savaşırken başının üzerinde çakan kılıçlar azap olarak ona yetmiştir" karşılığını verdi.

Hâkim, Enes'ten bildirir: Siyah tenli bir adam Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip:

Resûlallah! Siyah tenli, kötü kokulu, çirkin suratlı ve malı olmayan biriyim. Ben de kafirlerle ölene kadar savaşırsam nereye giderim?" diye sorunca, Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Cennete gidersin" karşılığını verdi. Sonrasında adam öldürülene kadar kafirlerle savaştı. Öldükten sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldi ve:

“Yüce Allah yüzünü beyaz, kokunu hoş, malını da çok kıldı" buyurdu. Oradakilerden birine de ölen siyah adamı kastederek:

“Bunun, Cennet hurilerinden olan eşini gördüm. Huri onunla çekişip cübbesinin altına girmek istiyordu" buyurdu.

Beyhakî, İbn Ömer'den bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabıyla birlikte çıktığı bir gazada bir bedevinin çadırına uğradı. Bedevi çadırının kenarını kaldırıp:

“Bunlar kim?" diye sorunca, oradakiler. "Bunlar Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabı, savaşa çıkmışlar" dediler. Bunun üzerine bedevi onlarla birlikte savaşa katıldı. Savaş sonrası Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun için:

“Nefsim elinde olana yemin olsun ki o adam Cennet krallarından biri oldu" buyurdu. Sonra cesedinin yanına gelip başucunda oturdu. Allah Resûlü neşeliydi ve gülüyordu. Bir ara yüzünü başka yöne çevirdi. Ashab:

Resûlallah! Demin neşeliydin ve gülüyordun. Ne oldu da ondan yüz çevirdin?" diye sorduklarında, Allah Resûlü:

“Yüce Allah'ın onun ruhuna verdiği değer ile yaptığı ikramı görünce neşelenip sevindim. Yüz çevirmeme gelince ise Cennet hurilerinden olan eşi şu an başucunda duruyor" karşılığını verdi.

Hennâd, Zühd'de, Abd b. Humeyd ve Taberânî, Abdullah b. Amr'dan bildirir. Kanından ilk damlanın yere düşmesiyle birlikte şehidin geçmiş günahları bağışlanır. Sonrasında Yüce Allah kendisine iki melek gönderir. Melekler yanlarında ona Cennetten reyhan ile giysi getirirler. Semanın dört bir yanındaki melekler de:

“Sübhanallah! Bu gün yerden çok hoş bir koku, hoş bir esinti geldi" derler. Meleklerle birlikte uğradığı her semanın kapısı kendisine açılır. Karşılaştığı her melek ona hayır dua edip bir sonraki semaya kadar ona eşlik eder. Rahmân'ın huzuruna vardığında ise yanındaki meleklerden önce secdeye kapanır. Ondan sonra da melekler secdeye gider. Sonrasında Yüce Allah onun şehitlerin yanına götürülmesini emreder. Diğer şehitlerin yanına gittiğinde onları yeşil bahçelerde ipekten çadırlar içinde bulur. Yanlarında da oynayan ve onları eğlendiren bir öküz ile büyük bir balık vardır. Balıkla öküz hergün başka bir oyun oynarlar. Öküz Cennetteki nehre iner. Akşam olduğu zaman boynuzuyla balığa vurur, şehitler için onu keser. Balığı yedikleri zaman etinde Cennetteki tüm nehirlerin kokusunu bulurlar. Öküz de gece boyu Cennette yayılır durur. Sabah olduğu zaman da bu sefer balık kuyruğuyla öküze vurur, onu keser. Şehitler öküzün etinden yedikleri zaman Cennetteki tüm meyvelerin tadını bulurlar. Sabah akşam Cennetteki yerlerine bakar ve bir an önce kıyametin kopması için Allah'a dua ederler.

Mümin vefat ettiği zaman Yüce Allah ruhunu almaları için iki meleği Cennetten reyhan ve bir hırka ile iki meleği yanına gönderir. Yanına vardıkları zaman canına:

“En mutmain olan nefis! Reyhanlar içinde yeni mekanına ve sana öfke duymayan Rahmân'ın katına çık!" derler. Bu çağrı üzerine nefis, kişinin duyabileceği en güzel kokulardan birini saçarak bedenden çıkar. Semanın dört bir yanındaki melekler de:

“Sübhanallah! Bu gün yerden çok hoş bir koku, hoş bir esinti geldi" derler. Meleklerle birlikte uğradığı her semanın kapısı kendisine açılır. Karşılaştığı her melek ona hayır dua edip bir sonraki semaya kadar ona eşlik eder. Rahmân'ın huzuruna vardığında ise yanındaki meleklerden önce secdeye kapanır. Ondan sonra da melekler secdeye gider. Sonrasında Yüce Allah, Mîkâil'i çağırır ve:

“Kıyamet gününde senden geri isteyene kadar bu nefsi götürüp diğer mümin nefislerin arasına koy" emrini verir. Sonra kabrinin enine yetmiş, boyuna da yetmiş (arşın) kadar genişletilmesini emreder. Kabrinin içinde reyhanlar biter ve ipeklerle döşenir. Eğer ezberinde Kur'ân'dan âyetler varsa bu âyetlerin nuru kendisinin giysisi olur. Yoksa da kendisine güneşi andıran bir nur verilir. Kabri içinde yeni evlenen damat gibidir ve onu oradan ancak en sevdiği kişi (hurilerden olan eşi) uyandırır.

Kâfir öldüğü zaman ise Yüce Allah canını teslim almak üzere iki meleği, olabilecek en pis şekilde kokan ve çok sert, kaba olan bir kumaş parçasıyla gönderir. Ona da:

“Çık ey habis nefis! Kendin için ne kötü bir yer hazırladın!" denilir. Kafirin nefsi daha önce görülmemiş pis bir koku saçarak çıkar. Sonra emir verilerek kabri, kemikleri birbirine girecek şekilde darlaştırılır. Üzerine deve boynunu andıran yılanlar gönderilir. Bu yılanlar onun etini yemeye başlarlar. Başına görmeyen, konuşamayan ve duymayan melekler konulur ki ne sesini duyarlar, ne de onu görürler. Bu şekilde ona acımadan vurmaya başlarlar. Kafir de mezarında bu azaptan kurtulmak ve bir an önce Cehennemdeki yerine gitmek için kıyamet kopsun diye Yüce Allah'a dua eder.

Tayâlisî, Tirmizî ve Beyhakî, Şuab'da Ömer b. el-Hattâb'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şehitler dört sınıftır. Biri sağlam bir imana sahiptir, düşmanla karşılaştığı zaman da Yüce Allah'a verdiği söze sadık kalıp öldürülene kadar savaşır. Böylesi bir kişiye (kıyamet gününde) insanlar başlarını kaldırıp bakacaklardır" buyurdu ve göstermek için o da başını kaldırdı ki başındaki külahı düştü. (Ravi der ki: Külahı düşen kişi bunu anlatırken gösteren Ömer de olabilir.) Sonra şöyle devam etti:

“İşte böylesi kişiler şehitlik makamının ilk derecesinde bulunurlar. Bir diğeri de yine sağlam bir imana sahiptir, ancak düşmanla karşılaştığı zaman korkudan sanki derisi akasya ağacının dikeniyle çiziliyor gibi olur. Kör bir ok da gelip ona isabet eder ve öldürür. Bu da şehitlik makamının ikinci derecesinde bulunur. Bir diğeri de iyi amellerinin yanında kötü amalleri de olan mümin kişidir. Böylesi bir kişi düşmanla karşılaştığında Yüce Allah'a verdiği söze sadık kalıp savaşır ve ölür. Bu da şehitlik makamının üçüncü derecesindedir. Bir diğer kişi de çokça günah işlemiştir. Düşmanla karşılaştığında öldürülene kadar savaşır. Bu da şehitlik makamının dördüncü derecesindedir. "

Ebû Dâvud ve İbn Hibbân'ın bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Şehit, ailesinden yetmiş kişiye şefaatçi kılınır" buyurmuştur.

Taberânî ve Beyhakî'nin el-Ba's ve'n-Nuşûr'de  bildirdiğine göre Yezîd b. Şecere şöyle derdi: İnsanlar önce namaz için, sonra da savaş için saf tuttukları zaman semanın, Cennetin ve Cehennemin kapıları açılır. Cennet hurileri de süslenip onları seyretmeye koyulurlar. Kişi düşman üzerine saldırıya geçtiği zaman:

“Allahım! Ona yardım et!" diye dua ederler. Dönüp kaçtığı zaman ise ondan gizlenir ve:

“Allahım! Onu bağışla" derler. Bunun için düşmana karşı cesur olun ve Cennet hurilerini hüsrana uğratmayın. Savaşan birinizden dökülen ilk kan damlası işlediği tüm günahlarına keffaret olur. Yanına Cennet hurilerinden iki eş iner. Yüzündeki tozu toğrağı silip:

“Bizimle olma zamanın geldi" derler. O da:

“Sizin de benimle olma zamanınız geldi" karşılığını verir. Sonra ona insan elinden çıkmamış, Cennette bitip dokunmuş yüz tane giysi giydirilir ki hepsi de iki parmak arasına konulsa sığarlar... Bilin ki kılıçlar Cennetin anahtarlarıdır.

Beyhakî, Şuab'da Ebû Bekr Muhammed b. Ahmed et-Teymî'den bildirir: Kâsım b. Osmân el-Cû'î'nin şöyle dediğini işittim: Kâbe'yi tavaf ederken bir adamın hep:

“Allahım! İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacını giderdin, ama benim ihtiyacımı gidermedin" deyip durduğunu gördüm. Adama:

“Neyin var hep aynı şeyi söyleyip duruyorsun?" diye sorduğumda şöyle dedi:

“Sana sebebini anlatayım. Değişik beldelerden yedi kişi düşman topraklarında bir savaşa katılmış ve esir düşmüştük. Boynumuzu vurmak üzere bizi ayırdıklarında semaya baktım. Açılmış yedi kapı ve her biri bir kapının yanında duran Cennet hurilerinden yedi tane huri gördüm. İçimizden biri öne alınıp boynu vurulunca hurilerden biri elinde mendille adamın yanına indi. Bu şekilde altı kişinin boynu vuruldu. Geriye ben, bir kapı ve kapıda duran bir huri kaldık. Boynum vurulmak üzere öne alındığımda içlerinden biri beni bağışlamak istedi. Boyunlarımızı vuran kişi de beni o adama bağışladı. Bunun üzerine semadaki kapının yanında duran hurinin:

“Neler kaçırdığını biliyor musun ey mahrum!" dediğini işittim. Sonrasında kapıyı kapattı. Kardeşim! İşte ben de kaçırdığım şeylere yanıyorum." Ben bu adamın boynu vurulan diğer altı kişiden daha üstün olduğunu düşünüyorum. Zira onların göremediklerini kendisi görmüş ve kaçırdıklarının hasretiyle amel etmek için hayatta bırakılmıştır.

Ebû Dâvud, Hâkim ve Beyhakî'nin el-Esmâu ve's-Sifât'da İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Yüce Allah, iki kişinin halini beğenir. Bunlardan biri eşini, sevdiği uykusunu ve yatağını bırakıp Allah katında olanları arzu ederek ve azabından korkarak namaza kalkan kişidir. Bir diğeri de Allah yolunda savaşırken arkadaşlarıyla birlikte önce kaçan, ancak kaçmanın vebal ve sorumluluğunu düşünerek tekrar savaş alanına dönüp öldürülen kişidir. Ki böylesi kişi hakkında Yüce Allah meleklere: «Şu kuluma bakın! Katımda bulunanlara rağbet ederek ve azabımdan korkarak kaçtıktan sonra geri döndü ve öldürüldü» buyurur,

Beyhakî'nin el-Esmâu ve's-Sifât'da Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Üç kişiyi Yüce Allah sever, durumlarına tebessüm eder ve hoş karşılar. Biri düşmanla karşılaştığında canını ortaya koyup savaşır. Sonunda da ya öldürülür, ya da Yüce Allah kendisine zaferi ihsan eder ve: «Kuluma bakın! Nasıl da benim için canını ortaya koydu» buyurur. Bir diğeri de güzel bir karısı ve yumuşacık bir yatağı dururken şehvetini bırakıp gece namazına kalkan, Allah'ı zikreden, yalvarıp yakaran kişidir ki istese bunlar yerine şehvetine bakardı. Bir diğeri de kervanla birlikte yolculukta olan, konakladıklarında sohbetle geceyi eden, herkes yattıktan sonra da imkanı iyi de olsa kötü de olsa seher vakti ibadete kalkan kişidir."

Hâkim'in Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Samimi bir şekilde Allah yolunda savaşmayı dileyip de normal bir şekilde ölen kişiye Yüce Allah şehit sevabı verir" buyurmuştur.

Ahmed, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Hâkim'in Sehl b. Umâme b. Sehl b. Huneyf'ten, o babasından, o da dedesinden naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Samimi bir şekilde şehadeti isteyen kişi yatağında ölse dahi Yüce Allah onu şehitlerin derecesine ulaştırır" buyurmuştur.

Ahmed ve Müslim'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kişi samimi bir şekilde şehadeti istediği zaman ona ulaşamasa da kendisine şehit sevabı verilir" buyurmuştur.

171 ﴿