63

"Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mî? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Münafıklara, «Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Peygambere gelin» dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da  «Biz İyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik» diye Allah'a yemin ederek sana geldikleri zaman hâlleri nasıl olur? Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle."

İbn Ebî Hâtim ve Taberânî sahih bir senedle İbn Abbâs'tan bildirir: Ebû Burde el-Eslemî, Yahudiler arasındaki anlaşmaları çözen bir kahindi. Müslümanlardan bazıları yanma gelip anlaşmazlıklarını çözmek istediklerinde de:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor. Münafıklara, «Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygambere gelin» dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da «Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik» diye Allah'a yemin ederek sana geldikleri zaman hâlleri nasıl olur?'" âyetleri nazil oldu. "

İbn İshâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: Tövbe etmeden önce Cülâs b. es-Sâmit, Muattib b. Kuşeyr, Râfi' b. Zeyd ve Beşîr Müslüman olduklarını söylerlerdi. Kavimlerinden Müslüman olan bazı kimseler aralarında bulunan bir sorundan dolayı bunlarla Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda davalaşmak istediler. Ancak bunlar Cahiliye döneminde bu tür davalara bakan kahinlere gitmek istediler. Bunun üzerine:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor" âyeti nazil oldu.

İbn Cerîr ile İbnu'l-Münzir, Şa'bî'den bildirir: Yahudilerden bir adam ile münafıklardan (başka bir lafızda: Müslüman olduğunu iddia eden) bir adam arasında bir husumet vardı. Yahudî diğer adamı Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda davalaşmak için çağırdı; çünkü Allah Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) hüküm verme konusunda rüşvet almadığını biliyordu. Diğer adam ise Yahudilerin davalarda rüşvet aldıklarını bildiği için onu Yahudi birinin huzurunda davalaşmaya çağırdı. Sonrasında Cüheyne kabilesinden bir kahinin yanında davalaşmak üzere anlaştılar. Bunun üzerine:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor... Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar" âyetleri nazil oldu.

İbn Cerîr, Süleymân et-Teymî'den bildirir: Hadramî'nin dediğine göre Yahudilerden bir adam Müslüman oldu. Bu adamın başka bir Yahudi ile de bir hak konusunda husumeti vardı. Yahudi olan kişi:

“Allah'ın Peygamberine gidelim" deyince, Müslüman olmuş kişi Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem), aleyhinde hüküm vereceğini anladı ve gitmeyi kabul etmedi. Sonrasında kahin olan bir adamın yanına gidip davalaştılar. Bunun üzerine:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor" âyeti nazil oldu.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Katâde'den bildirir:

“Bize bildirilene göre bu âyet, aralarında bir husumet olan Yahudi bir adamla Ensâr'dan bir adam hakkında nazil oldu. Bunlar Resûlullah(sallallahü aleyhi ve sellem) bırakıp Medine'de bulunan bir kahinin yanında davalaştılar. Bunun üzerine bu âyetle Yüce Allah onları kınamıştır. Yine bize bildirilene göre Yahudi olan kişi Ensâr'dan olan kişiyi Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda davalaşmaya çağırıyordu; zira Allah Resûlü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) haksızlık yapmayacağını biliyordu. Ancak Müslüman olduğunu söyleyen ve Ensâr'dan olan kişi bunu kabul etmiyordu. Bunun üzerine Yüce Allah işittiğiniz gibi bu âyeti indirmiş ve Müslüman olduğunu iddia eden kişi ile Ehl-i Kitab'dan olan kişiyi bu konuda kınamıştır."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Yahudilerden bazıları Müslüman olmuştu. Bunlardan bazıları da münafıktı. Cahiliye döneminde Nadîr oğullarından biri Kurayza oğullarından birini öldürdüğü zaman kısas uygulanır ve öldüren kişi öldürülürdü. Kurayza oğullarından biri Nadîr oğullarından birini öldürdüğü zaman ise kısas uygulanmaz, bunun verine diyet olarak altmış vesk hurma verilirdi. Kurayza ve Nadîr oğullarından bazıları Müslüman olduktan sonra Nadîr oğullarından birisi Kurayza oğullarından birini öldürdü. Davalaşmak üzere de Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldiler. Nadîr oğullarından biri:

Resûlallah! Cahiliye döneminde böylesi durumlarda onlara diyet öderdik. Şimdi de diyeti vermek istiyoruz" deyince, Kurayza oğulları:

“Olmaz! Zira hem soy, hem de dinde biz sizin kardeşleriniziz ve kanımız da kanınız değerindedir. Cahiliye döneminde böylesi durumlarda bize diyet ödemeniz bizden daha güçlü olduğunuz içindi. Ancak Yüce Allah İslam'ı gönderdi" karşılığını verdiler.

Bunun üzerine Yüce Allah:

“Orada onlara cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe dişle ve yaralara karşılıklı ödeşme yazdık. Kim hakkından vazgeçerse bu, onun günahlarına keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, işte onlar zalimlerdir" âyetini indirerek Yahudilerin birbirlerine karşı bu tutumlarını kınadı. Yüce Allah yine Nadîr oğullarından olan kişinin:

“Cahiliye döneminde böylesi durumlarda onlara diyet olarak altmış vesk hurma öderdik. Biz kısas olarak onlardan katili öldürür, ancak onlar öldüremezdi" demesini de kınayarak:

“Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar..." âyetini indirdi. Dava sonunda Nadîr oğullarından olan katil kısas olarak öldürüldü.

Nadîr oğulları ile Kurayza oğulları birbirlerine karşı övünmeye başladılar. Nadîr oğulları:

“Biz Allah'a sizden daha yakınız" derken, Kurayza oğulları:

“Biz sizden daha üstünüz" demeye başladılar. Sonra Medine'de kahin Ebû Burde el-Eslemî'nin yanına girdiler. Kurayza ve Nadir oğullarından olan münafıklar:

“Ebû Burde'nin yanına gidip bu konuda bize hüküm vermesini isteyelim" derken, Kurayza ve Nadîr oğullarından Müslüman olanlar ise:

“Hayır! Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gidelim, hükmü o versin" dediler. Fakat Münafıklar kabul etmediler ve Ebû Burde'nin yanına gittiler. Durumu anlatıp hüküm vermesini istediklerinde, Ebû Burde:

“Buna karşılık bana vereceğiniz lokmayı (rüşveti) büyük tutun" dedi. Münafıklar:

“Sana on vesk (yiyecek) veririz" karşılığını verdiler. Ebû Burde:

“Hayır! Diyet kadarı olan yüz vesk vereceksiniz. Zira Nadir oğullarının lehine hüküm versem Kurayza oğullarının beni öldürmesinden, Kurayza oğullarının lehine hüküm versem Nadîr oğullarının beni öldürmesinden korkarım" dedi; ancak on veskten daha fazla vermeyi kabul etmediler. O da hüküm vermeyi kabul etmedi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor... Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar" âyetlerini indirdi.

İbn Cerîr ile İbn Ebî Hâtim'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Tâğut, Yahudilerden Ka'b b. el-Eşref adında birisidir. Yahudiler aralarında hüküm vermek üzere Yüce Allah'ın indirdiklerine ve Allah Resûlü'ne çağrıldıkları vakit:

“Biz Ka'b'ın huzurunda sizlerle davalaşırız" derlerdi. "...Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar..." âyeti da bu anlamdadır.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: Münafıklardan bir adam ile Yahudilerden bir adam bir konuda anlaşmazlığa düştüler. Münafık olan kişi:

“Hüküm vermesi için Ka'b b. el-Eşref'e gidelim" derken Yahudi olan kişi:

“Peygambere (sallallahü aleyhi ve sellem) gidelim" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi? Tâğût'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor'" âyetini indirdi. '

İbn Cerîr, Rabî' b. Enes'ten bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından iki adamın arasında husumet vardı. Bunlardan biri mümin, biri de münafık idi. Mümin olan, davalaşmak için diğerini Peyagmberimize (sallallahü aleyhi ve sellem) çağırınca, münafık olan kişi hüküm vermesi için mümini Ka'b b. el- Eşref'e çağırdı. Bunun üzerine Yüce Allah:

“Münafıklara, «Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygambere gelin» dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün" âyetini indirdi.

Sa'lebî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri sürenleri görmedin mi..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Âyet münafıklardan Bişr adında birisi hakkında nazil oldu. Bu adam Yahudi bir adamla hasım oldu. Yahudi bunu hüküm vermesi için Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) çağırınca, münafık onu Ka'b b. el-Eşref'e çağırdı. Daha sonra Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) huzurunda davalaştılar. Allah Resûlü de Yahudinin lehine hükmü verdi. Ancak münafık bu hükme razı olmadı ve:

“Gel Ömer b. el-Hattâb'ın yanına gidip hüküm vermesini isteyelim" dedi. Gittiklerinde Yahudi olan kişi Ömer'e:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu konuda hükmü verdi, ancak adam razı olmadı" deyince, Ömer, münafık adama:

“Doğru mu söylüyor?" diye sordu. Münafık:

“Evet!" karşılığını verince, Ömer:

“O zaman tekrar yanınıza çıkana kadar burada bekleyin" dedi. Ömer içeri girip kılıcını aldı ve çıkıp münafığın boynunu vurdu.

Adam ölünce de Ömer:

“Yüce Allah'ın ve Resûlünün hükmüne razı olmayan kişi hakkında hükmüm budur!" dedi. Bunun üzerine bu âyet nazil oldu.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:

“...Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar..." âyetini açıklarken:

“Burada tağuttan kasıt Ka'b b. el-Eşref'tir" demiştir.

İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir:

“Tağut, insan suretinde bir şeytandır. İnsanlar onun yanında muhakemeleşirler ve işlerini ona teslim ederler."

İbn Ebî Hâtim, Vehb b. Münebbih'ten bildirir: Câbir b. Abdillah'a yanlarında muhakemeleşilen tağutları sorduğumda şöyle dedi:

“Cüheyne kabilesinde bir tane, Eşlem kabilesinde bir tane, Hilâl kabilesinde bir tane ve her kabilede bir tane vardır. Bunlar şeytandan ilham alan kahinlerdir."

İbn Cerîr ile İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“Münafıklara, «Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygambere gelin» dendiği zaman..." âyetini açıklarken:

“Müslüman biri Yahudi olan hasmını davalaşmak için Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) davet etmişti" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: (.....) âyetini açıklarken:

“Sudûd ifadesi, yüz çevirme anlamındadır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği zaman..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah bunların başına gelecekleri ve yapacaklarını önceden haber verip açıklamıştır."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“...Başlarına bir musibet geldiği zaman..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet gelmesidir. Yüce Allah bu yönde olanları ile olacakları Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) haber vermiş ve:

“Sana geldiklerinde onlara etkili sözler söyle" demiştir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği zaman..." âyetini açıklarken:

“Bu musibet, münafık olmalarının ve Allah'ın hükmüne razı olmamalarının karşılığıdır" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc:

“...öyleyse onlara aldırma..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Yüce Allah burada Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), kendilerine etkili ve güzel söz söyledikten sonra onlara aldırmasını da söylemiştir."

63 ﴿