96"Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Allah hepsine de güzellik vaad etmiştir, ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir." İbn Sa'd, Abd b. Humeyd, Buhârî, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte, Bağavî, Mu'cem'de ve Beyhakî, Sünen'de Berâ b. Âzib'den bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar..." âyeti nazil olduğu zaman Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bana filan kişiyi çağırın" buyurdu (Başka bir rivâyette Zeyd'in çağrılmasını emrettiği zikredilir). İstenilen kişi yanında divit, levha ve kürek kemiği ile geldi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “«Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz» yaz" dedi. Bunu yazdırırken İbn Ümmü Mektûm, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) arkasında duruyordu. "Yâ Resûlallah! Ama ben kör biriyim" deyince yazdırdığı âyetin yerine: “Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..." âyeti nazil oldu. İbn Sa'd, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Ebû Nuaym, Delâil'de ve Beyhakî, İbn Şihâb'dan, o da Sehl b. Sa'd es-Sâidî'den, o da Mervân b. el-Hakem'den, o da Zeyd b. Sâbit'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyetini yazdırdı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunu bana yazdırırken İbn Ümmü Mektûm geldi ve: “Yâ Resûlallah! Şâyet cihada katılma imkanım olsaydı katılırdım" dedi. İbn Ümmü Mektûm gözleri görmeyen biriydi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) de dizi benim dizimin üzerindeydi. Dizi o kadar ağırlaştı ki dizimin ezileceğinden korktum. Sonrasında üzerine çöken o ağırlık kalktı ve Yüce Allah âyetin: “özürsüz olarak"' kısmını indirdi. Tirmizî der ki: “Hasen sahih bir hadistir. Ancak hadiste sahabeden olan Sehl b. Sa'd'ın tabiînden olan Mervân b. el-Hakem'den rivâyeti söz konusudur. Mervân da Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) hadis işitmiş değildir." Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, Ahmed, Ebû Dâvud, İbnu'l-Münzir, İbnu'l-Enbârî, Taberânî ve Hâkim, Hârice b. Zeyd b. Sâbit vasıtasıyla Zeyd b. Sâbit'ten bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında otururken üzerine bir sükûnet indi. Bu esnada Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dizi benim dizimin üzerine düştü ki Allah Resûlü'nün dizinden daha ağır bir şey görmüş değilim. Sonrasında o hal üzerinden kalktı ve bana: “Yaz!" buyurdu. Bir kürek kemiğine: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..." âyetini sonuna kadar yazdım. Âmâ biri olan İbn Ümmü Mektûm cihad edenlerin bu üstünlüğünü işitince: “Yâ Resûlallah! Müminlerden cihada gücü yetmeyenlerin durumu nedir?" diye sordu. İbn Ümmü Mektûm sözünü bitirince aynı sükûnet Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerine çöktü. Dizi yine benim dizimin üzerine düştü. İlk seferinde olduğu gibi aynı ağırlığı hissettim. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinden o hal gidince bana: “Ey Zeyd! Yazdırdığımı oku!" buyurdu. Âyetin: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir kısmını okuduğumda» bana: “«Özürsüz olarak» ilavesini yaz" dedi ve âyeti bu şekilde yeniden yazdırdı. Âyetin "Özürsüz olarak" olan kısmı başlı başına nazil oldu ve onu ben yazıp ekledim. Nefsim elinde olana yemin olsun ki kemikte bulunan çatlağın yanındaki bu ilaveyi hâlâ görür gibiyim. İbn Fehd, Fedâilu Mâlik'te ve İbn Asâkir, Abdullah b. Râfi'den bildirir: Harun Reşid, Medine'ye geldiği zaman Bermekî'yi İmam Mâlik'e gönderdi ve: “Tasnif ettiği eseri bana getir de senden dinleyeyim" dedi. Ancak İmam Mâlik, Bermekî'ye: “Ona selamımı ilet ve: “İlim ziyaret edilir, kendisi ziyarete gelmez, ilmin yanına gidilir. İlim başka birinin ayağına gitmez" de" karşılığını verdi. Bunun üzerine Bermekî, Harun Reşid'in yanına döndü ve: “Ey müminlerin emiri! Şimdi Irak ahalisi Mâlik'i çağırdığını, ancak yanına gelmediğini öğrenecek. Onun için baskı yap da yanına gelsin" dedi. O esnada İmam Mâlik içeriye girdi, ancak yanında telif ettiği eseri yoktu. Selam vermek için gelmişti. Girdiğinde: “Ey müminlerin emiri! Yüce Allah ilmin dolayısıyla seni bu konuma getirdi. Onun için ilmi ilk küçük gören sen olma ki Allah da seni küçük düşürmesin. Ailenden olmayan ancak bu ilme değer verip gerekli saygıyı gösteren birçok kişi gördüm. Oysa amcan oğlunun ilmine herkesten daha fazla değer vermeye ve gereken önemi göstermeye layıksın" dedi. İmam Mâlik bu şekilde konuşmaya devam edince sonunda Harun ağlamaya başladı. Sonrasında İmam Mâlik şöyle dedi: Zührî'nin, Hârice b. Zeyd vasıtasıyla bana bildirdiğine göre Zeyd b. Sâbit şöyle demiştir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) önünde bir kürek kemiğine: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..." âyetini yazıyordum. İbn Ümmü Mektûm de orada bulunuyordu. Bu âyeti duyunca: “Yâ Resûlallah! Yüce Allah cihadın fazileti konusunda işittiğimiz şeyleri indirdi. Ancak ben kör biriyim. Bu konuda bana ruhsat var mıdır?" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bilmiyorum" karşılığını verdi. Benim de kalemim hâlâ ıslaktı, kurumamıştı. O esnada Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Vahiy inmeye başladı. Dizi de dizimin üzerine düştü ki vahyin ağırlığından dizimin ezileceğini sandım. Sonra o hali üzerinden gidince bana: “Özürsüz olarak" ilavesini yaz" buyurdu." Şimdi ey müminlerin emiri! Bir cümle için Cebrâil ile melekler elli bin yıllık bir yoldan Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gelirken ben böylesi bir ilme değer vermeyip gereken saygıyı göstermeyeyim mi? Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Sünen'de Miksam vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: “Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..."âyeti, Bedir savaşından geri duranlarla savaşa katılanlar hakkında nazil olmuştur. Bedir savaşı için emir gelince Abdullah b. Cahş ile İbn Ümmü Mektûm: “Yâ Resûlallah! Bizler körüz. Savaşa katılmamaya ruhsatımız var mı?" diye sordular. Bunun üzerine: “Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..."âyeti nazil oldu ve Yüce Allah mücahitleri, savaşa katılmayanlara bir derece üstün kıldı. "...Mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır" buyurarak da, mücahitlerin, özrü olmadan savaşa katılmayan müminlerden kat kat derecelerle üstün kıldığını belirmiştir. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Miksam vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Bedir savaşına katılmayıp geride kalanlar ile bu savaşa katılanlar bir değildir" demiştir. İbn Cerîr ve Taberânî, M. el-Kebîr'de ravileri güvenilir olan bir senedle Zeyd b. Erkam'dan bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyeti nazil olduğu zaman İbn Ümmü Mektûm geldi ve: “Yâ Resûlallah! Benim için savaşa katılmama ruhsatı var mıdır?" dedi. Allah Resûlü: “Hayır, yok" karşılığını verdi. İbn Ümmü Mektûm: “Allahım! Ben kör biriyim! Bu yönde bana ruhsat ver" diye dua edince, Yüce Allah: “Özürsüz olarak"' âyetini indirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) de bunun âyete eklenip yazılmasını emretti. Abd b. Humeyd, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Hibbân ve Taberânî, Feletân b. Âsım'dan bildirir: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanındayken kendisine vahiy inmeye başladı. Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) de kendisine vahiy geldiği zaman gözleri açık ve sabit kalır, kalbi ile kulaklarını vahiyde yoğunlaştırırdı. Bu halini gördüğümüzde de kendisine vahiy indiğini anlardık. Vahyin inişi bittikten sonra katibine: “«Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz» yaz" dedi. Bunun üzerine kör olan kişi kalkıp: “Yâ Resûlallah! Peki, bizim suçumuz ne?" dedi. Bu sorunun ardından Allah Resûlü'ne tekrar vahiy inmeye başladı. Biz kör olan adama: “Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiy iniyor" dediğimizde, adam aleyhinde bir şeyler inmesinden korkup: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) öfkesinden Allah'a sığınırım!" demeye başladı. Vahyin inişi bittikten sonra katibine: “«Özürsüzolarak» ilavesini yaz" buyurdu. İbn Cerîr'in Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyeti nazil olduğu zaman Abdullah b. Ümmü Mektûm bunu işitti. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Yâ Resûlallah! Cihad konusunda Yüce Allah malum şeyleri indirdi. Ancak ben kör biriyim ve cihad edemem. Savaş esnasında geride kalmam konusunda Yüce Allah bana ruhsat verir mi?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Senin dediğin konuda bana herhangi bir emir verilmedi. Sana ve senin gibi olanlara bu konuda ruhsat var mı bilmiyorum" karşılığını verdi. İbn Ümmü Mektûm da: “Allahım! Gözlerim konusunda sana yalvarıyorum" diye dua edince Yüce Allah bu âyeti: “Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..." şeklinde indirdi. Abd b. Humeyd, Taberânî ve Beyhakî'nin Ebû Nadra vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti açıklarken şöyle demiştir: “Bu âyet çeşitli hastalık ve rahatsızlıklardan dolayı cihada katılamayan bir topluluk hakkında nazil oldu. Yüce Allah vahiyle onları bu konuda mazur gördüğünü bildirdi." Saîd b. Mansûr ve Abd b. Humeyd, Enes b. Mâlik'ten bildirir: “Özürsüz olarak"' âyeti İbn Ümmü Mektûm hakkında nazil oldu. İbn Ümmü Mektûm'u bazı savaşlarda elinde sancakla gördüm. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Abdullah b. Şeddâd'dan bildirir: Cihad konusunda: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..." âyeti nazil olunca, İbn Ümmü Mektûm kalkıp: “Yâ Resûlallah! Gördüğün gibi ben kör biriyim" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah âyetin: “Özürsüz olarak'" kısmını indirdi. Abd b. Humeyd, Katâde'den bildirir: Bize anlatılana göre bu âyet nazil olduğu zaman Abdullah b. Ümınü Mektûm: “Yâ Resûlallah! Benim körlüğüm ne olacak?" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah âyetin: “Özürsüz olarak" kısmını indirdi. İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyeti nazil olduğu zaman kör biri kalkıp: “Yâ Resûlallah! Ben cihad etmeyi seviyorum ancak bu halimle cihada katılamam" dedi. Bunun üzerine âyetin: “Özürsüz olarak" kısmı nazil oldu. İbn Cerîr, Süddî'den bildirir: Bu âyet nazil olduğu zaman İbn Ümmü Mektûm: “Yâ Resûlallah! Ben kör biriyim ve cihada katılamam" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah âyetin: “Özürsüz olarak" kısmını indirdi. İbn Sa'd, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Ziyâd b. Feyyâd vasıtasıyla Ebû Abdirrahman'dan bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyeti nazil olduğu zaman Amr b. Ümmü Mektûm: “Rabbim! Beni böylesi bir şeyle mübtela kıldın!" dedi. Bunun üzerine âyetin: “Özürsüz olarak" kısmı nazil oldu. İbn Sa'd ve İbnu'l-Münzir, Sâbit vasıtasıyla Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan bildirir: “Müminlerden yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz" âyeti nazil olduğu zaman İbn Ümmü Mektûm: “Rabbim! Benim bu özrüm ne olacak?" dedi. Bunun üzerine âyetin: “Özürsüz olarak" kısmı nazil oldu ve daha önce nazil olan âyetin içine yerleştirildi. Bundan dolayıdır ki İbn Ümmü Mektûm savaşlarda: “Sancağı bana verip iki saf arasında koyun. Zira asla kaçmam" derdi. İbnu'l-Münzir, Katâde'den bildirir: İbn Ümmü Mektûm hakkında dört âyet nazil oldu. Bunlardan biri: “Müminlerden özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile mal ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz..."âyetidir. Diğeri: “Savaşa katılmayan köre vebal yoktur..." âyetidir. Diğeri: “...Çünkü gerçekte gözler değil, göğüslerdeki kalpler kör olur" âyetidir. Diğeri de: “Yanına kör bir kimse geldi diye yüzünü asıp çevirdi" âyetidir. Bundan dolayıdır ki Abese Sûresi'ndeki bu âyetler nazil olunca Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yanına çağırıp yakınında tuttu ve: “Rabbimin kendisi için bana sitem ettiği kişisin" buyurdu. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr bu âyetleri açıklarken şöyle demiştir: “Düşmanla cihad eden kişi ile savaştan geride kalan kişinin derecesi ve değeri bir olmaz. Yüce Allah hem cihad edene, hem de özründen dolayı geride kalana güzellikler vaad etmiştir. Ancak mücahidleri özrü olmadan geride kalanlardan daha büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Yüce Allah yetmiş derece ile onları üstün kılarak bağışlaması ile merhametini göstermiştir." İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: “Özrü bulunanlar" şeklinde açıklamıştır. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: “...Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı..." âyetini açıklarken: “Özrü olup da oturanlardan derece olarak üstün kıldı" demiştir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “...Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı..." âyetini açıklarken: “Güzellikten kasıt Cennettir. Yüce Allah da her bir fazilet sahibine bunun karşılığını verir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: “...Allah, mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir..." âyetini açıklarken: “Allah, mücahidleri özürsüz bir şekilde geride kalanlardan üstün kılmış, katından dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Denilirdi ki Müslüman olmak bir derecedir. Hicret islam'da bir derecedir. Cihat hicrette bir derecedir. Öldürme de cihatta bir derecedir." İbn Cerîr, İbn Vehb'den bildirir: İbn Zeyd'e: “...Allah, mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir...'" buyruğundaki dereceleri sordum. Şöyle karşılık vedi: Bu dereceler Tevbe Sûresi'nde, "Medinelilere ve çevrelerinde bulunan Bedevilere, savaşta Allah'ın Peygamberinden geri kalmak, kendilerini ona tercih etmek yaraşmaz. Çünkü Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa uğramak, kafirleri kızdıracak bir yeri işgal etmek ve düşmana başarı kazanmak karşılığında, onların yararlı bir iş yaptıkları mutlaka yazılır. Doğrusu Allah iyilik yapanların ecrini zayi etmez. Allah onları, yapmakta olduklarının en güzeli ile mükâfatlandırmak için küçük büyük yaptıkları her masraf, geçtikleri her vâdi mutlaka onların lehine yazılır" âyetlerinde zikredilen yedi derecedir. İlk önce cihad derecesi genel bir şekilde yer alırdı ve kişi malı ile cihad ettiği zaman da cihadını yapmış sayılırdı. Ancak üstünlük ve dereceler ayrıntılı bir şekilde gelince cihada bizzat katılmayan kişi cihadın genel kapsamından çıkarıldı ve ancak malıyla cihad edebileceği bildirildi. Tevbe Sûresi'nde belirtilen susuzluğa uğrama veya yorgun düşmenin karşılığı cihada malıyla katılan değil bizzat katılan kişiler içindir. Küçük büyük yapılan masrafın karşılığı da savaşa katılmayıp malıyla cihad eden kişiler içindir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Muhayrîz: “...Allah, mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir..." âyetini açıklarken: “Bu dereceler yetmiş tanedir ve iki derece arasında dört nala koşturulan bir at, yetmiş sene boyunca yol alabilir" demiştir. Abdurrezzâk, Musannef’te bildirdiğine göre Ebû Miclez: “...Allah, mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır. Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir..." âyetini açıklarken: “Bana anlatılana göre bu dereceler yetmiş tanedir ve iki derece arasında dört nala koşturulan bir at yetmiş sene boyunca yol alabilir" demiştir. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Kendinden dereceler, bağışlama ve rahmet vermiştir..."" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Bize bildirilene göre Muâz b. Cebel bu konuda şöyle derdi: “Yüce Allah yolunda öldürülen kişinin altı özelliği olur. Akan ilk kan damlası tüm günahlarına keffâret olur. Üzerine iman giysisi giydirilir. Azaptan kurtulur. Kıyamet günündeki büyük korkudam emin olur. Cennette ikamet eder. Cennet hurileriyle evlendirilir." Buhârî ve Beyhakî'nin el-Esmâu ve's-Sifât'da Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Cennette Yüce Allah'ın, yolunda cihad edenler için hazırladığı yüz derece vardır. Her iki derece arası yerle gök arası kadardır. Allah'tan bir şey dileyeceğiniz zaman ondan Firdevs'i dileyin. Zira Firdevs, Cennetin ortasında en yüksek yerdedir. Üzerinde de Rahman'ın Arş'ı vardır. Cennetin ırmakları da buradan çıkar." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cennette Yüce Allah'ın, yolunda cihad edenler için hazırladığı yüz derece vardır. Her iki derece arası yerle gök arası kadardır" buyurmuştur. Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve Hâkim, Ebû Saîd'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a ve Resul olarak Muhammed'e razı olan kişiye Cennet vacip olur" buyurdu. Bu sözü çok hoşuma gidince: “Yâ Resûlallah! Bunları bana tekrar eder misin?" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü bana tekrarladı ve: “Başka bir şey daha var ki Yüce Allah bundan dolayı Cennette kulunun derecesini yüz derece yükseltir ki her iki derece arası yerle gök arası kadardır" buyurdu. "Bu nedir?" diye sorduğumda da: “Allah yolunda cihattır" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) : “Bir oku düşmana isabet ettirene Cennette bir derece vardır" buyurdu. Adamın biri: “Yâ Resûlallah! Bu derece nedir?" diye sorunca, Allah Resûlü: “Bu derece annenin evindeki kapı eşiği gibi değildir! İki derece arasında yüz yıllık bir mesafe vardır" karşılığını verdi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ubâde b. es-Sâmit'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cennette yüz derece vardır ki her iki derece arası yerle gök arası kadardır" buyurmuştur. İbn Ebî Hâtim, Yezîd b. Ebî Mâlik'ten bildirir: “Denilirdi ki Cennette yüz derece vardır ve her iki derece arası yerle gök arası kadardır. Bu derecelerde yakutlar ve güzel giysiler bulunur. Her bir derecenin emiri bulunur ki herkes onun fazileti ile önderliğini bilir." |
﴾ 96 ﴿