123

"İş, ne sîzin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bîr dost ne de bîr yardımcı bulabilir."

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Araplar:

“Tekrar diriltilmeyeceğiz ve hesaba çekilmeyeceğiz" dediler. Yahudiler ve Hıristiyanlar da:

“Yahudi veya Hıristiyan olmayan kimse elbette cennete girmeyecek" ve:

“Ateş bize sadece sayılı birkaç gün değecektir" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“iş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyetini indirdi.

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Mesrûk'tan bildirdiğine göre Müslümanlar ve Ehl-i Kitâb'dan olanlar tartıştılar. Müslümanlar:

“Bizim yolumuz sizin yolunuzdan daha doğrudur" dediler. Ehl-i Kitâb da:

“Hayır, bizim yolumuz sizin yolunuzdan daha doğrudur" deyince:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir"' âyeti indi ve Müslümanlar Ehl-i Kitab'a üstün geldiler.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mesrûk der ki: Hıristiyanlar ve Müslümanlar birbirlerine üstünlük taslayarak her biri diğerine:

“Biz sizden daha üstünüz" deyince:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyeti indi.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde der ki: Bize bildirilene göre Müslümanlar ve Ehl-i Kitâb birbirlerine üstünlük tasladılar. Ehl-i Kitâb:

“Bizim Hazret-i Peygamber sizin Peygamberinizden önce gönderilmiştir. Kitabımız da kitabınızdan önce gönderilmiştir. Allah katında biz sizden daha öncelikliyiz" dediler. Müslümanlar da:

“Biz Allah katında sizden daha öncelikliyiz. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamberlerin sonuncusudur. Kitabımız da daha önceki kitapları hükümsüz bırakmıştır" karşılığını verdiler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“iş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. Erkek veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler, kendilerine zerre kadar zulmedilmez. İyilik yaparak kendisini Allah'a teslim edip, hakka yönelen ibrâhîm'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrâhîm'i dost edinmişti" âyetlerini indirdi. Bu şekilde Müslümanlar Ehl-i Kitâb'dan olanlara ve kendilerine karşı övünenlere karşı galip geldiler.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildiriyor: Müslümanlardan, Yahudilerden ve Hıristiyanlardan bazıları bir araya geldiler. Yahudiler, Müslümanlara:

“Biz sizden daha üstünüz. Dinimiz dininizden önce, kitabımız kitabınızdan önce ve (Mûsa) Peygamber, Peygamberinizden önce gönderilmiştir. Biz İbrâhîm'in (aleyhisselam) dini üzereyiz. Cennete de sadece Yahudi olan girecektir" dediler. Hıristiyanlar da aynı şeyi söyleyince, Müslümanlar dediler: ki "Kitabımız, kitabınızdan sonra, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamberinizden sonra ve dinimiz dininizden sonra gönderilmiştir. Sizlere de bulunduğunuz durumu terk edip bize uymanız emredilmiştir. Biz sizden daha üstünüz. Biz İbrâhîm'in (aleyhisselam), İsmâil'in (aleyhisselam) ve İshâk'ın (aleyhisselam) dini üzereyiz. Cennete de ancak bizim dinimizden olan girecektir." Yüce Allah Müslümanların ve Ehli Kitaâb'ın söylediklerine:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir'" âyetiyle cevap verdi. Sonra müslümanların onlardan daha üstün olduğunu bildirerek:

“Allah'a teslim edip, hakka yönelen İbrâhîm'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrâhîm'i dost edinmişti" âyetini indirdi.

İbn Cerîr'in, Ubeyd b. Süleyman vasıtasıyla bildirdiğine göre Dahhâk der ki:

“Kitap ehli aralarında tartıştılar ve Yahudiler:

“Kitabımız, kitapların ilki ve hayırlısı, Peygamberimiz, Peygamberlerin hayırlısıdır" dediler. Hıristiyanlar da aynı şeyi söyleyince, Müslümanlar şöyle dediler:

“İslam'dan başka din yoktur. Kitabımızda bütün kitapları neshetmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Peygamberlerin sonuncusudur. Bize, kitabımızla amel etmemiz, kitabınıza da iman etmemiz emredilmiştir. Yüce Allah:

“iş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyetiyle aralarında hüküm vermiş, sonra:

“Allah'a teslim edip, hakka yönelen ibrâhîm'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrâhîm'i dost edinmişti" âyetiyle de dinler arasında hangi dinin daha üstün olduğunu bildirmiştir."

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in, Cuveybir vasıtasıyla bildirdiğine göre Dahhâk şöyle dedi: Din sahibi olanlar dinleriyle övünürken Yahudiler şöyle dedi:

“Kitabımız, kitapların en hayırlısı ve Allah katında en değerli olanıdır. Allah katında peygamberlerin en değerlisi Peygamber Musa'dır. Çünkü Allah onunla baş başa buluşup gizlice konuşmuştur. Dinimiz en hayırlı dindir." Hıristiyanlar:

“İsa (aleyhisselam) peygamberlerin sonuncusudur. Allah ona Tevrat'ı ve İncil'i indirdi. Eğer Muhammed kendisine yetişmiş olsaydı ona uyardı. Dinimiz en hayırlı dindir" dediler. Mecusiler ve Arap kâfirler:

“Dinimiz dinlerin ilki ve en hayırlısıdır" dediler. Müslümanlar ise:

“Allah'ın Resûlü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamberlerin sonuncusu ve bütün peygamberlerin efendisidir. Kur'ân, Allah katından indirilen son kitaptır ve bütün kitapların emiridir. İslam da bütün dinlerden daha hayırlıdır" dediler. Yüce Allah:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir"' âyetiyle Yahudilerin, Hıristiyanların, Mecusi ve kâfir Arapların aralarında hüküm vermiş, sonra:

“Allah'a teslim edip, hakka yönelen İbrâhîm'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah ibrahim'i dost edinmişti" âyetiyle dinler arasında islam dininin daha üstün olduğunu bildirmiştir.

İbn Cerîr'in, Avfî vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs şöyle dedi: Yahudiler:

“Kitabımız, kitapların en hayırlısıdır ve sizin kitaplarınızdan önce inmiştir. Hazret-i Peygamber de, Peygamberlerin en hayırlısıdır" dediler. Hıristiyanlar da aynı şeyi söyleyince, Müslümanlar:

“Kitabımız bütün kitapları neshetti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) de, peygamberlerin sonuncusudur. Size de bize de kitabınıza iman edip, kitabımıza uymak emredildi." dediler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyetiyle din sahipleri arasında hüküm vermiş, sonra:

“Allah'a teslim edip, hakka yönelen İbrâhîm'in dinine uyandan, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah İbrâhîm'i dost edinmişti" âyetini indirmiştir.'

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Salih şöyle dedi: Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar bir yerde oturup birbirlerine:

“Biz sizden daha üstünüz" demeye başladılar. Bunun üzerine Yüce Allah:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir'" âyetini indirdi. Sonra Müslümanlara has olarak:

“Erkek veya kadın, mümin olarak, kim yararlı işler işlerse, işte onlar cennete girerler..." âyetini indirdi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid:

“iş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir..." âyetini açıklarken:

“Burada Kureyşliler ve Ka'b b. el-Eşref kastedilmektedir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor:

“İman, ne güzel görünmek, ne de temenni etmekledir. İman, kalpte halis olan şeyden ve amelin onu tasdik etmesinden ibarettir."

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildiriyor: Yahudiler ve Hıristiyanlar:

“Bizden başka kimse Cennete girmeyecektir" dediler. Kureyşliler ise:

“(Öldükten sonra) tekrar diriltilmeyeceğiz" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyetini indirdi. Burada kötülükle şirk kastedilmektedir.

Ahmed, el-Adenî, Hennâd, Abd b. Humeyd, Hakîm et-Tirmizî, Ebû Ya'la, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Hibbân, İbnu's-Sünnî, Amelu'l-Yevmu ve'l- Leyle'de, Hâkim, Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da ve Diyâ, el-Muhtâre'de Ebû Bekr es-Sıddîk'den bildirir:

Resûlallah! "İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır....'" âyetinden sonra her yaptığımız suçun cezasını göreceksek nasıl kurtuluşa ulaşırız?" diye sorduğumda, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah seni bağışlasın ey Ebû Bekri Sen hasta olmuyor musun? Hiç dertlenmiyor musun? Hiç üzülmüyor musun? Sıkıntılara maruz kalmıyor musun?" buyurdu. Ben:

“Evet" dediğimde, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunlar gördüğünüz cezalardır" karşılığını verdi.

Ahmed, Bezzâr, İbn Cerîr, İbn Merdûye ve Hatîb, el-Muttefik ve'l- Mufterik'de, İbn Ömer'den naklen bildirdiğine göre Hazret-i Ebû Bekr der ki:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Günah işleyen (mümin) kişi cezasını dünyada çeker" buyurdu.

İbn Sa'd, Hakîm et-Tirmizî, Bezzâr, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ömer asılmış olan Abdullah b. Zübeyr'i görünce:

“Allah sana merhamet etsin ey Ebû Hubeyb! Baban Zübeyr'in şöyle dediğini işittim:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): «Günah işleyen (mümin) kişi cezasını dünyada çeker» buyurdu" dedi.

Abd b. Humeyd, Tirmizî ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Bekr es- Sıddîk der ki:

“Ben Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyeti indi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Bana inen bir âyeti sana okuyayım mı?" diye sorunca:

“Oku, yâ Resûlullah!" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) âyeti okurken bilmediğim bir şekilde sırtımda bir ağırlık hissettim ve bundan dolayı gerindim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Neyin var?" diye sorunca:

Resûlallah! Annem babam sana feda olsun. Hangimiz günah işlemiyor ki? Yaptığımız bütün kötülüklerin cezasını çekeceğiz" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekri Sen ve mümin arkadaşların Allah'a günahsız olarak kavuşmanız için günahlarınızın cezasını dünyada çekersiniz. Kâfirler ise kıyamet gününde cezalandırmak için günahlarının cezası ertelenir" buyurdu.

İbn Cerîr, Hazret-i Âişe'den bildiriyor:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..."' âyeti inince Ebû Bekr:

Resûlallah! Her yaptığımızın cezasını çekecek miyiz?" diye sordu. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Ebû Bekr! Sen şuna şuna maruz kalmıyor musun? İşte bunlar günahlarının kefaretidir" buyurdu.

Saîd b. Mansûr, Hennâd, İbn Cerîr, Ebû Nuaym'ın, Hilye'de ve İbn Merdûye, Mesrûk'dan bildirir: Ebû Bekr:

Resûlallah! "...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyeti ne kadar ağırdır" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Musibetler, hastalıklar ve üzüntüler dünyadaki cezalardır" buyurdu.

Saîd b. Mansûr, Ahmed, Buhârî, Târih'te, Ebû Ya'la, İbn Cerîr ve Beyhakî'nin, Şuabu'l-İmân'da sahîh bir isnâdla, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre bir kişi:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini okudu ve:

“Eğer işlediğimiz her günahın cezasını çekeceksek helak oluruz" dedi. Bu durum Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verilince:

“Evet, mümin kişi günahlarının cezasını kendi nefsi ve bedeninde eziyetlerle dünyada iken çeker" buyurdu.

Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî, Hazret-i Âişe'den bildirir:

Resûlallah! Ben Kur'ân'da en ağır âyetin hangi âyet olduğunu biliyorum" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Aişe! Hangi âyettir?" diye sorunca:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..."' âyetidir" dedim. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) :

“Ey Aişel Burada mümin kulun günahlarından dolayı çekeceği azap kastedilmektedir. Müminin bir musibete maruz kalması onun için bir azaptır (günahlarına kefarettir). Günahları sorgulanan kişi helak olur. Günahından dolayı hesaba çekilen de azab görür" buyurdu. Ona:

Resûlallah! Yüce Allah:

“Kolay bir hesapla hesaba çekilecek" buyurmuyor mu?" dediğimde:

“O arz edilmektir. Hesaba çekilecek kişi mutlaka azab görecektir" buyurdu.

İbn Merdûye, Hazret-i Aişe'den bildiriyor: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyeti sorulunca:

“Mümin kişinin her şeyi (sıkıntısı) günahları için bir kefarettir. Hatta ölüm anında canının çıkması bile bir kefarettir" buyurdu.

Ahmed'in, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Eğer (mümin) kulun günahları çoğalır da bu günahlarını telafi edecek amelleri yoksa Yüce Allah günahlarına kefaret olsun diye ona üzüntü verir" buyurmuştur.

İbn Râhûye, Müsned'de, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Hâkim, Ebû Mühelleb'den bildiriyor:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini sormak üzere Hazret-i Âişe'nin yanına girdiğimde:

“Burada dünyada yaşadığınız sıkıntılar kastedilmektedir" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî, Sünen'de, Ebû Hureyre'den bildiriyor:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyeti indiği zaman bu Müslümanlara ağır gelmiş ve kendilerini bir hayli üzmüştü. Müslümanlar bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) arz ettiklerinde:

“Siz orta yolda gidin ve doğruya yönelin. Müslümanın başına gelen her şey onun günahları için bir kefarettir. Hatta ona batan bir diken veya sendelemesi günahları için bir kefarettir" buyurdu.

İbn Merdûye'nin lafzında rivayet şöyledir: Bu âyet inince ağladık, üzüldük ve:

Resûlallah! Bu âyet bize bir şey bırakmadı" dedik. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Canım elinde olana yemin olsun ki, bu âyet sizin için inmiştir. Siz sevinin, orta yolda gidin ve doğruya yönelin. Sizden birinizin başına dünyada bir musibet gelirse bu, mutlaka günahları için bir kefârettir. Birinizin ayağına bir dikenin batması bile günahlarına kefâret olur" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî ve Müslim'in, Ebû Hureyre ve Ebû Saîd'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mümin kişinin bir acı çekmesi veya yorgun düşmesi veya uzun süren bir hastalığa yakalanması veya bir üzüntüye kapılması veya dertlenmesi günahları için bir kefârettir" buyurmuştur.

Ahmed, Müsedded, İbn Ebi'd-Dünyâ, el-Keffârât, Ebû Ya'la, İbn Hibbân, Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta, Hâkim ve Beyhakî, Ebû Saîd'den bildiriyor: Bir kişi:

Resûlallah! Yakalandığımız bu hastalıkları gürüyor musun, bunlar bizim için nedir?" diye sorunca:

“Bu sizin için kefârettir" buyurdu. Ubey:

“Hastalık hafif olsa bile durum aynı mıdır?" deyince:

“Diken batması ve üzeri şeyler de de durum aynıdır" buyurdu.

İbn Râhûye, Müsned'de, Muhammed b. el-Munteşir'den bildiriyor: Bir kişi Ömer b. el-Hattâb'a:

“Kur'ân'daki en ağır âyeti biliyorum" deyince, Ömer üzerine yürüyüp ona kırbaçla vurdu ve:

“Sana ne oluyor ki, araştırdın ve bu âyeti buldun" dedi. Adam gidip ikinci gün geri gelince, Ömer:

“Dün zikrettiğin âyet hangi âyettir?" diye sordu. Bunun üzerine adam:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..."' âyetini okudu ve:

“Kim bir günah işlerse mutlaka cezasını çeker" diye ekledi. Ömer:

“Bu âyet indiği zaman:

“Kim kötülük işler veya kendine yazık eder de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi olarak bulur" âyeti ininceye kadar yemekten ve içmekten kesilmiştik" dedi.

Tayâlisî, Ahmed, Tirmizî ve Beyhakî, Umeyye binti Abdillah'tan bildirir: Hazret-i Âişe'ye:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..."" âyetini sorunca şöyle dedi:

“(Bu âyeti) Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğum zamandan beri bana bunu kimse sormadı. Ben bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğumda da şöyle buyurmuştu:

“Ey Âişe! Bu, Allah'ın kullarına olan ahdidir. Allah, kulunu sıtma hastalığı veya bir musibet vererek veya cebine koymuş olduğu bir miktar malını kaybettirerek üzer ve kaybettiğini koltuğunun altında buldurur. Sonra kul kırmızı altının ateşle temizlenmesi gibi günahlarından temizlenir. "

Abd b. Humeyd, İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr ve Beyhakî, Rabî' b. Ziyâd'dan bildiriyor: Ubey b. Ka'b'a:

“Allah'ın Kitâb'ndaki bir âyet beni hüzünlendirdi" dedim. O:

“Hangi âyet?" diye sorunca:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetidir" dedim. Ubey şöyle karşılık verdi:

“Ben seni gördüğümden daha bilgili bilirdim. Mümin kişiye isabet eden ayak sürçmesi veya yaralanma veya bir karınca tarafından ısırılma dahi mutlaka bir günahından dolayıdır. Allah'ın bağışladığı da cezalandırdıklarından daha fazladır. Hatta (bir hayvan tarafından) ısırılma veya tepilme bile bu günahların cezalarındandır" dedi.

Hennâd ve Ebû Nuaym, Hilye'de, İbrâhim b. Murra'dan bildiriyor: Bir kişi Ubey'ye gelip:

“Ey Ebu'l-Münzir! Allah'ın Kitâb'ındaki bir âyet beni kederlendirdi" deyince, Ebu'l-Münzir:

“Hangi âyet?" diye sordu. Adam:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetidir" deyince,

Ubey:

“Bu mümin kişidir. Onun başına bir musibet geldiği zaman sabreder ve günahsız bir şekilde huzura çıkar" karşılığını verdi.

İbn Cerîr, Atâ' b. Ebî Rebâh'tan bildiriyor:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyeti indiği zaman Ebû Bekr:

“Beli kıran âyet indi" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bunlar dünyadaki musibetlerdir" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Ömer, İbn Abbâs'ı üzüntülü görünce ona:

“İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini sordu. İbn Abbâs:

“Bu âyette sizinle ilgili ne var ki? Bu âyet Kureyş müşrikleri ve Ehl-i Kitâb'tan olanlara inmiştir" dedi.

İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır. O, kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir" âyetini açıklarken:

“Şirk koşan cezasını çekecektir. Âyetteki kötü işten kasıt da budur. Ancak ölümünden önce tövbe eden kişinin Allah tövbesini kabul eder" dedi.

Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Hennâd, Hakîm et-Tirmizî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hasan:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini açıklarken şöyle demiştir:

“Burada Allah'ın küçük düşürmek istediği kişiler kastedilmektedir. Ancak Yüce Allah şerefli kılmak istediği kişilerin bütün günahlarını bağışlar ve onları Cennetlikler arasında kılar. Bu önceden kendilerine verilen doğru sözdür."

Beyhakî, Enes'ten bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ağacın yanına geldi ve bir miktar yaprak dökülünceye kadar ağacı salladı. Sonra:

“Ağrılar ve musibetler insandan günahları, benim bu ağaçtan yaprakları dökmemden daha hızlı döker" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müminler günahsız bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkıncaya kadar nefislerinde, çocuklarında ve mallarında musibetler eksik olmaz" buyurmuştur.

Ahmed'in, Sâib b. Hallâd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mümin kişinin başına gelen her musibetten, hatta kendisine batan bir dikenden dolayı Yüce Allah mutlaka ona sevap yazar ve bir günahını bağışlar" buyurdu.

Ahmed, Buhârî ve Müslim'in, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslüman kişinin başına gelen hiçbir musibet yoktur ki mutlaka Yüce Allah o musibeti günahlarının kefareti sayar. Hatta Müslüman kişiye diken batması bile bir günahına kefaret olur" buyurmuştur.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Müslim ve Hakîm et-Tirmizî'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müslüman bir kişiye diken batması ve bunun üstündeki eziyetlerde Yüce Allah mutlaka onu bir derece yükseltir ve günahlarından birini siler" buyurmuştur.

Ahmed, Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) rahatsızlandı ve acılar içinde yatağında kıvranmaya başladı. Ona:

“Eğer bizden biri bu şekilde kıvransaydı ona ayıplardın" dediğimde, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Salih kişilere ağır yükler yüklenir. Bir mümine bir diken batması ve bunun üstündeki eziyetlerde Yüce Allah onun günahlarından birini siler ve derecesini yükseltir" buyurdu.

Ahmed, Buhârî, Müslim ve Tirmizî'nin Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah, mümin bir kişiye çöken yorgunluğu, üzüntüyü, hastalığı ve kendisini üzecek her şeyi, hatta kendisine batan bir dikeni bile mutlaka bir kısım günahlarına karşı kefaret olarak sayar" buyurmuştur.

Ahmed ve Hennâd, Zühd'de, Ebû Bekr es-Sıddîk'ten bildiriyor:

“Müslüman kişi her şeye karşı ecir alır. Başına bir musibet gelse, ayakkabısının ipi kopsa veya cebine koymuş olduğu bir miktar parasını kaybedip üzülse ve sonra kaybettiğini koltuğunun altında bulsa bile ona ecir yazılır."

İbn Ebî Şeybe, Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan bildiriyor:

Resûlallah! En fazla belaya maruz kalanlar kimlerdir?" diye sorduğumda:

“Önce peygamberler sonra da faziletli olan insanlardır. Kul günahlarından arınmış bir şekilde Allah'ın huzuruna çıkana kadar belalar kendisini bırakmaz" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed ve Beyhakî'nin, Muâviye'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mümin kişinin bedenine eziyet verecek bir şey olduğu zaman mutlaka Allah bir kısım günahlarını bundan dolayı bağışlar" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Müminin baş ağrısından veya kendisine batan bir dikenden veya eziyet duyduğu bir şeyden dolayı kıyamet gününde Allah derecesini arttırır ve bunları günahlarının bir kısmına kefaret olarak sayar" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, Bureyde el-Eslemî'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu işittim:

“Müslüman kişinin sendeleme ve daha üstü bir şeye maruz kalması iki şeyden dolayıdır. Yüce Allah, sadece böylesi musibetler sebebiyle bağışladığı günahlarından birini bağışlar. Ya da sadece böylesi bir musibetle ancak yükselebilecek olan derecesini yükseltir."

Bureyde der ki:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun içinde kişiye diken batmasını bile saydı."

İbn Ebî Şeybe ve Beyhakî, İbn Mes'ûd'dan bildiriyor:

“Ağrılardan dolayı kişiye sevap yazılmaz. Çünkü sevap sadece amellere karşılık yazılır. Fakat Yüce Allah ağrıları günahlara karşı kefâret sayar."

İbn Sa'd ve Beyhakî, Abdullah b. İyâs b. Ebî Fâtıma'dan, o babasından, o da dedesinden naklen bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hanginiz iyileşip de hasta olmamayı ister?" diye sorunca, ashâb:

Resûlallah! Hepimiz isteriz" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yolunu kaybetmiş, birbirine saldıran eşekler gibi olmayı mı istersiniz? Dert sahibi olup da bu derdin günahlarınıza kefâret olmasını istemez misiniz? Canım elinde olana yemin olsun ki, Yüce Allah, mümin kulunun kendi katında değerli olmasından dolayı onu belalara maruz bırakır. Kul için Cennette öyle dereceler vardır ki, kişi amelleri ile o dereceye nail olamaz. Allah mümin kulunu o dereceye erdirmek için öylesi belalara maruz bırakır. "

Ahmed, İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin, Muhammed b. Hâlid es- Sülemî'den, onun babasından, onun da sahabeden olan babasından naklen bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah'ın takdirinde yazılmış olan dereceye kul ameliyle erişemediği zaman Yüce Allah onu cesedinde veya malında veya çocuğunda mubteli kılar. Sonra ona sabır vererek erişemediği dereceye ulaştırır. "

Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Allah'ın takdirinde yazılmış olan dereceye kul ameliyle erişemediği zaman, Yüce Allah onu o dereceye erdirene kadar sevmediği şeylerle mubteli kılar" buyurdu.

Beyhakî, Ahmed b. Ebi'l-Havârî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebû Süleyman der ki: Mûsa (aleyhisselam) sürekli ibadet eden bir adamın yanına uğramıştı. Bir zaman sonra Mûsa (aleyhisselam) bu kişinin yanına bir daha gittiğinde onun aslanlar tarafından parçalanmış olduğunu gördü. Başı, ayaklan ve kalbi yerlerdeydi. Mûsa (aleyhisselam):

“Ey Rabbim! Bu kulun sana itaat eden birisiydi ve ona öyle bir musibet verdin" deyince, Yüce Allah da:

“Ey Mûsa! Bu kişi benden ameliyle erişemeyeceği bir derece istedi. Ben de o dereceye erişmesi için ona öyle bir musibet verdim" diye vahyetti.

Beyhakî'nin, Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Mümin birinin her damar atmasında, Allah mutlaka onunla bir günahını siler, ona bir sevap yazar ve makamı bir derece yükseltilir" buyurmuştur.

Beyhakî'nin, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah kulunun bütün günahlarını temizlemek için onu hastalıklara maruz bırakır" buyurmuştur.

Beyhakî'nin, Abdullah b. Amr'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kimin Allah yolunda başı ağırır da sabrederse Yüce Allah geçmiş günahlarını bağışlar" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin, Yezîd b. Ebî Habîb'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Baş ağrısı ve sıtma, Müslüman kişiyi (günahlardan arındırıp) beyaz gümüş gibi yapmadıkça bırakmaz" buyurmuştur.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, el-Hudr'in kardeşi Âmir'den bildiriyor: Bizim için darulharp olan bir yerde sancak ve bayraklarla karşılaşınca:

“Bu nedir?" diye sordum. Oradakiler:

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) burada" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ağacın gölgesinde bir elbisenin üzerinde oturuyordu. Ashâb da etrafındaydı. Ben de gelip yanlarında oturdum. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığı zikrederek şöyle buyurdu:

“Eğer mümin kula bir hastalık gelir de sonra Allah ona şifa verirse, bu hastalık geçmiş günahları için kefaret, gelecek için de kendisine öğüt olur. Münafık kişi hastalanıp da şifa bulursa, sahibi tarafından önce bağlanan sonra bırakılan, niçin bağlandığını ve niçin bırakıldığını bilmeyen deve gibi olur." Bir kişi:

Resûlallah! Hastalık nedir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Sen hiç hasta olmadın mı?" dedi. Adam:

“Hayır" karşılığını verince: Allah Resûlü:

“Yanımızdan kalk git, sen bizden değilsin" buyurdu.

Beyhakî'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Kul hastalıktan dolayı ağrılara maruz kalırsa, Yüce Allah ona şifa vereceği zaman günahlardan arınmış olur" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Kul hasta olduğu zaman Yüce Allah meleklerine: «Ey meleklerimi Kuluma benim vereceğim musibetlerden bir musibet verdiğimde onu öldürürsem bağışlarım. Eğer şifa verirsem, geçmiş günahlarını silerim» buyurur. Sizden birinin altını ateşte denemesi gibi Yüce Allah kulunu bildiği halde onu hastalıklarla sınar. Kimisi (hastalıktan) saf altın gibi çıkar. Bu kişi, Allah'ın günahlardan temizlemiş olduğu kişidir. Kimisi de (hastalıktan) saf altından başka bir şekilde çıkar. Bu kişi bazı şeylerde şüpheye düşen kişidir. Kimisi de (hastalıktan) siyah altın gibi çıkar. Bu kişi de fitneye düşmüş kişidir. "

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, Beşîr b. Abdillah b. Ebî Eyyûb el-Ensârî'den, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ensâr'dan hasta birini ziyaret etti ve yanına eğilip durumunu sordu. Adam:

“Ey Allah'ın Peygamberi! Yedi geceden beri uyumadım ve yanıma kimse uğramadı" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) iki defa:

“Sabret ey kardeşim" buyurduktan sonra şöyle devam etti:

“Sabret ki, günahlara girdiğin gibi günahlardan temizlenesin" buyurdu. Sonra:

“Hastalık anları, günah anlarını temizler" buyurdu.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî'nin, Hasan(-ı Basrî)'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hastalık anları, günah anlarını temizler" buyurmuştur.

Beyhakî'nin Hakem b. Uteybe'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Eğer (mümin) kulun günahları çoğalır da bu günahlarını telafi edecek amelleri yoksa Yüce Allah günahlarına kefaret olsun diye ona üzüntü verir. "

İbn Adiy ve Beyhakî'nin» İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Yüce Allah kulunu, kirden temizlenmiş gümüş gibi günahlardan temizlemek için onu bela ve üzüntülere maruz bırakır" buyurdu.

Beyhakî, Müseyyeb b. Râfî'den bildiriyor: Ebû Bekr es-Sıddîk:

“Müslüman kişi insanların içinde günahsız bir şekilde yürür" deyince, oradakiler:

“Niye ki, ey Ebû Bekr?" dediler. Ebû Bekr:

“Bu, hastalıkla, kendisine isabet eden taşla, batan dikenle ve ayakkabı bağının kopmasıyla olur" karşılığını verdi."

Ahmed'in Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hastalık ve sıtma, Müslüman kişiyi günahları Uhud dağı kadar olsa bile bir hardal tanesi miktarınca günah kalmayıncaya kadar kendisini bırakmaz" buyurdu.

Ahmed'in Hâlid b. el-Kasrî'den onun da dedesi Yezîd b. Esed'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hasta olan kişinin günahları, yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi dökülür" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ebu'd- Derdâ:

“Bir gece ateşlenip hasta olmam bana kırmızı develer verilmesinden daha sevimlidir" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İyâd b. Ğutayf'tan bildiriyor: Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh hasta iken yanına ziyarete gittik. Yüzü duvara doğru dönmüş hanımı da başucunda oturuyordu. Hanımına:

Ebû Ubeyde geceyi nasıl geçirdi?" diye sorduğumuzda:

“Geceyi sevap alarak geçirdi" karşılığını verdi. Sonra Ebû Ubeyde yüzünü bize çevirip:

“Ben geceyi sevap alarak geçirmedim. Yüce Allah kimi bedeninde mubteli kılarsa o bela kişinin günahlarını götürür" dedi.

İbn Ebî Şeybe, Selmân'dan bildiriyor:

“Yüce Allah mümin kişiyi önce hasta eder, sonra şifa verir. Bu hastalık müminin günahlarına kefâret, geleceği için de öğüt olur. Fâcir kişiyi de Allah hasta edip iyileştirir. O da sahibi tarafından bağlanan ve niye bağlandığını bilmeyen, sonra bırakıldığında niye bırakıldığını bilmeyen deve gibidir."

İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ammâr'ın yanında bedevi biri vardı. Bu kişi hastalığı zikredince, Ammâr:

“Hiç hasta olmadın mı?" diye sordu. Bedevi:

“Hayır, olmadım" karşılığını verince, Ammâr:

“Sen bizden değilsin. Mümin kişi hasta olduğu zaman mutlaka günahları yaprakların ağaçtan dökülmesi gibi dökülür. Hasta olan kâfir, bağlı olan ve sonra bırakılan, niçin bağlandığını ve niçin bırakıldığını bilmeyen deve gibidir" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs:

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini açıklarken:

“Kötü kelimesiyle şirk kastedilmektedir" dedi.

İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den bunun aynısını bildirir.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî):

“...Kim kötü bir iş yaparsa, onunla cezalandırılır..." âyetini açıklarken:

“Burada kâfir kastedilmektedir" dedi ve:

“...Biz nankörden başkasına ceza mı veririz?" âyetini okudu.

123 ﴿