157"Allah'ın Resûlü Meryem oğlu İsa Mesih'i biz öldürdük, demeleri sebebiyledir. Oysa onu öldürmediler, asmadılar da. Fakat onlara öyle gösterildi. İhtilaf ettikleri konuda şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka bir bilgileri de yoktur. Kesinlikle onu öldürmediler." Abd b. Humeyd, Nesâî, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Yüce Allah, İsa'yı (aleyhisselam) göğe yükseltmek isteyince, İsa (aleyhisselam) odasından içinde on iki havarisi bulunan diğer bir odaya başından su damlar bir şekilde geçti ve: “Aranızdan bir kişi bana iman ettikten sonra beni on iki defa inkar edecektir. Benim benzerliğim hanginizin üzerine bırakılsın ve benim yerime öldürülüp benimle beraber benim derecemde olsun" diye sordu, içlerinden yaşça en küçük olan bir genç kalkınca, ona: “Otur!" dedi. İsa (aleyhisselam) aynı şeyi tekrar edince, yine aynı genç ayağa kalktı. Ona bir daha: “Otur!" dedi. Üçüncü defa aynı şeyi sorunca aynı genç bir daha kalkıp: “Ben" dedi. Bunun üzerine İsa (aleyhisselam): “İşte, sen osun" dedi ve İsa'nın (aleyhisselam) benzerliği onun üzerine bırakıldı. Sonra da İsa (aleyhisselam) evin küçük bir penceresinden göğe yükseltildi. Yahudilerin onu araması üzerine bu genci alıp götürdüler. Onu öldürdükten sonra da çarmıha gerdiler. Onlardan bazıları İsa'ya (aleyhisselam) iman ettikten sonra onu on iki defa inkar etti. Bundan sonra insanlar iiç fırkaya ayrıldılar. Bir fırka: “Allah bir süre bizimle beraberdi. Sonra göğe çıktı" dedi. Bunlar Ya'kûbiler idi. Diğer bir fırka: “Allah'ın oğlu bir süre bizimle beraber idi. Sonra Allah onu göğe yülseltti" dedi. Bunlar da Nastûrî'lerdi. Sonuncu fırka: “Allah'ın kulu ve Resûlü aramızdaydı" dedi. Bunlar da Müslümanlardı. Kâfir iki fırka Müslümanlara üstün gelerek onları öldürdüler. Ondan sonra Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderilinceye kadar İslam gizli kalmıştı. Yüce Allah bu konuda: “İsrâiloğullarından bir tâife îmân etti, bir tâife de inkar etti. Biz, inananları düşmanlarına karşı destekledik de üstün geldiler'" âyetini indirdi. Burada İsa (aleyhisselam) zamanında iman eden ve inkar eden iki fırka ile Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) dini ile kafirlere üstün gelmesi kastedilmektedir. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: “Allah'ın Resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i biz öldürdük, demeleri sebebiyledir. Oysa onu öldürmediler, asmadılar da. Fakat onlara öyle gösterildi. İhtilaf ettikleri konuda şüphe içindedirler. Onların zanna uymaktan başka bir bilgileri de yoktur. Kesinlikle onu öldürmediler" âyetini açıklarken şöyle dedi: Bunlar iftihar ederek isa'yı (aleyhisselam) öldürüp çarmıha gerdiklerini iddia eden Yahudilerdir. Bize nakledildiğine göre İsa (aleyhisselam) ashâbına: “Benzerliğim hanginizin üzerine atılsın ve öldürülsün?" diye sorunca, ashâbından bir kişi: “Benim üzerime" dedi. O kişinin öldürülmesiyle Yüce Allah, Peygamberini korudu ve onu katına yükseltti. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Onlara öyle gösterildi..." âyetini açıklarken: “Onlar İsa'ya (aleyhisselam) benzeyen başka birini Isa (aleyhisselam) sanarak çarmıha gerdiler. Ancak Yüce Allah, İsa'yı (aleyhisselam) diri olarak katına yükseltmiştir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Kesinlikle onu öldürmediler"' âyetini açıklarken: “Onu öldürdüklerini zannettiler, ancak bu zanlarını kesin bir bilgiyle gideremediler" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid bu âyeti açıklarken: “Onlar bu zanlarını kesin bir bilgi ile gidermediler" dedi. İbn Cerîr, Cuveybir ve Süddî'den bunun aynısını bildirir. Abdurrezzâk, Ahmed, Zühd'de ve İbn Asâkir'in, Sâbit el-Bunânî vasıtasıyla bildirdiğine göre Râfi': “İsa b. Meryem yükseltildiği zaman yanında bir yün elbise, bir çift çoban mesti ve kuş avladığı sapanı vardı" dedi. Ahmed, Zühd'de, Ebû Nuaym ve İbn Asâkir'in, Sâbit el-Bunânî vasıtasıyla bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: “İsa (aleyhisselam) yükseltildiği zaman geriye bir yün elbise, bir çift çoban mesti ve kuş avladığı sapanından başka bir şey bırakmadı" dedi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Abdulcebbâr b. Abdillah b. Selmân der ki: İsa (aleyhisselam) yükseltildiği günün gece ashabının yanına gelip onlara: “Allah'ın Kitab'ını geçim kaynağı olarak kullanmayın. Eğer böyle yapmazsanız, Allah sizi öyle minberlere oturtur ki, o minberlerin bir taşı dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır" dedi. Bu oturaklar Yüce Allah'ın, Kur'ân'da: “Muktedir bir hükümdarın katında, doğruluk meclisindedirler" diye zikrettiği oturaklardır. Sonra, İsa (aleyhisselam) yükseltildi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Vehb b. Münebbih'den bildirir: Yüce Allah, İsa'ya (aleyhisselam) onun dünyadan çıkacağını haber verdiğinde Isa (aleyhisselam) ölümden korktu ve bu kendisine ağır geldi. Havarileri yanına davet ederek onlara yemek yaptı ve: “Bu gece yanıma gelin, çünkü size ihtiyacım var" dedi. O gece Havariler yanına geldiğinde İsa (aleyhisselam) onlara yemek yedirdi ve kendilerine hizmette bulundu. Havariler yemeği bitirince, İsa (aleyhisselam) onların ellerini yıkamaya, kendi eliyle abdest aldırmaya ve ellerini kendi elbisesiyle silmeye başladı. Havariler bu hareketi ağır bir şey görerek bundan hoşlanmadılar. İsa (aleyhisselam): “Dikkat edin. Bu gece yapacaklarımdan dolayı biri bana bir şey söylerse o benden değildir, ben de ondan değilim" dedi. Onlar da bunu kabul ettiler. İsa (aleyhisselam) onlara hizmette işlerini bitirince: “Bu gece yaptıklarım size bir hizmettir. Benim yapmış olduğum gibi kendi nefsinizle birbirinize hizmet edin ve birbirinize karşı büyüklenmeyin. Bu gece sizden istediğim yardım ise, ecelimi geciktirmesi için var gücünüzle Allah'a dua etmenizdir" dedi. Havariler dua etmek için kendilerini zorladıklarında onları öyle bir uyku bastırdı ki dua etmeye güç yetiremez oldular. İsa (aleyhisselam) onları uyarmaya çalışarak: “Sübhanallah, bana yardım edeceğiniz bu gecede sabredemez misiniz?" demeye başladı. Havariler: “Vallahi bize ne olduğunu bilmiyoruz. Biz geceleri çokça sohbet ederdik. Ancak bu gece nedense buna gücümüz yetmiyor. Dua etmek istediğimiz zaman aramıza bir şeyler giriyor" karşılığını verdiler. İsa (aleyhisselam): “Çoban götürülecek ve koyun sürüsü dağılacaktır" gibi şeyler söyleyerek öleceğini haber vermeye başladı. Sonra: “Hakikat şu ki, sabah vakti horoz ötmeden önce biriniz beni üç defa inkar edecek, biriniz de beni az bir paraya satarak o parayı yiyecektir" dedi. Havariler oradan çıktılar ve dağıldılar. Yahudiler, İsa'yı (aleyhisselam) arıyordu ki, Havarilerden Şemûn'u yakaladılar ve: “Bu onun arkadaşlarındandır" dediler. Şemûn: “Hayır, ben onun arkadaşı değilim" deyince onu bıraktılar. Şemûn başkaları tarafından bir daha yakalanınca yine İsa'nın (aleyhisselam) ashâbından olduğunu inkar etti. Bu sırada horozun sesini işitince ağladı ve üzüldü. Sabah vakti Havarilerden bir kişi, Yahudilere giderek: “Size Mesih'in yerini söylersem bana ne vereceksiniz?" dedi. Onlar da kendisine otuz dirhem verince, bu parayı alıp onlara Mesih'in yerini söyledi. Bu sırada bir kişi İsa'ya (aleyhisselam) benzetilmişti. Bu kişiyi aldılar ve İsa (aleyhisselam) olduğundan emin bir şekilde onu iplerle bağladılar. Bir taraftan onu çekiyor, bir taraftan da: “Hani sen ölüleri diriltir ve delileri iyileştirirdin. Kendini bu iplerden kurtarmayacak mısın?" diyerek ona tükürüyor ve üzerine dikenler atıyorlardı. Çarmıha gerileceği direğin yanına gelene kadar böyle devam ettiler. Yüce Allah, İsa'yı (aleyhisselam) katına yükseltti ve Yahudiler, İsa'ya (aleyhisselam) benzeyen kişiyi çarmıha gerdiler. Bu kişi öylece orada yedi gün kaldı. Sonra İsa'nın (aleyhisselam) annesi ve tedavi ettiğinde Allah'ın deliliğini giderdiği kadın çarmıha gerilmiş kişinin yanına gelip ağlamaya başladılar. Isa (aleyhisselam) gelip: “Niçin ağlıyorsunuz?" diye sorunca: “Senin için ağlıyoruz" dediler. İsa (aleyhisselam): “Yüce Allah beni kendi katına yükseltti ve bana hayırdan başka bir şey gelmedi. Bu kişi Yahudiler için benim bir benzerimdir. Havarilere söyleyin beni filan yerde beklesinler" dedi. On bir Havari, İsa'yı (aleyhisselam) o yerde beklediler. Ancak İsa'yı (aleyhisselam) satıp da yerini söyleye kişiyi kaybetmişlerdi. Isa (aleyhisselam) ashabına o kişiyi sorunca: “Yaptığına pişman oldu ve kendini boğarak öldürdü" karşılığını verdiler. İsa (aleyhisselam): “Eğer tövbe etseydi Yüce Allah tövbesini kabul ederdi" dedi. Sonra da Havarilere tâbi olan, kendisine Yuhanna denilen çocuğu sorup: “O sizinle beraberdir, gidin, Yüce Allah her kişiye bir kavmin dilini verecektir. Kavminizi uyarın ve Allah'a davet edin" dedi. İbnu'l-Münzir, Vehb b. Münebbih'den bildirir: “İsa (aleyhisselam) yolculuk ettiği bir sırada su içmek için bir kadının yanına geldi ve: “Bana içen herkesin öleceği suyundan içir, ben de sana içen herkesin hayat bulacağı suyumdan içireyim" dedi. İsa'nın (aleyhisselam) karşılaştığı bu bilge kadın: “Herkesin hayat bulacağı su sana yetmiyor mu ki, içen herkesin öleceği sudan istiyorsun?" diye sorunca, İsa (aleyhisselam): “Senin suyun acil olan dünya suyudur, benim suyum ise uhrevi (kişiye âhirette hayat veren iman) suyudur" dedi. Kadın: “Sanırım sen İsa b. Meryem denilen kişisin" deyince: “Evet o kişi benim. Seni, Allah'tan başkasına ettiğin ibadetleri bırakıp sadece Allah'a ibadet etmeye davet ediyorum" karşılığını verdi. Kadın: “Dediklerin için bana bir delil getir" deyince de, İsa (aleyhisselam) "Bunun delili, kocanın yanına gittiğin zaman seni boşalmasıdır" karşılığını verdi. Kadın: “Bunda apaçık bir delil var ki, İsrail oğullarının içinde kocası için benden daha değerli bir kadın yoktur. Eğer dediğin gibiyse senin doğru söyleyen biri olduğunu anlamış olurum" dedi. Kadın kocasının yanına geri döndü. Kocası genç ve kıskanç biriydi. Ona: “Seni geciktiren şey nedir?" diye sorunca: “Bana bir adam uğradı" diyerek İsa'yı (aleyhisselam) ona haber vermek istedi. Bunun üzerine adamın üzerine kıskançlık çöktü ve kadını boşadı. Kadın: “Arkadaşım doğru söyledi" deyip, İsa'nın (aleyhisselam) peşinden gitti ve ona iman etti. İsa (aleyhisselam) yirmi yedi Havarisi ile beraber bir eve gitmişti. Yahudiler onları burada kuşatıp içeri girince, Yüce Allah o Havarilerin hepsini İsa'nın (aleyhisselam) suretinde kıldı. Yahudiler: “Bize büyü yaptınız, ya bize İsa'nın (aleyhisselam) kim olduğunu açıklarsınız ya da hepinizi bir bir öldürürüz" dediler. İsa (aleyhisselam) ashabına: “Kim canının Cennet karşılığı satar?" diye sorunca, aralarından bir kişi: “Ben satarım" dedi. Bu kişiyi alıp götürdüler ve öldürerek çarmıha gerdiler. İşte o zaman onlar için bir kişi İsa'ya (aleyhisselam) benzetildi ve Yahudiler, İsa'yı (aleyhisselam) öldürüp çarmıha gerdiklerini sandılar. Hıristiyanlar da onu İsa (aleyhisselam) sanmışlardı. Yüce Allah, İsa'yı (aleyhisselam) o gün katına yükseltmişti. O kadın İsa'nın (aleyhisselam) öldürülüp çarmıha gerildiği haberini alınca o ağacın yanında bir mescid edinerek ibadet edip İsa (aleyhisselam) için ağlamaya başladı. Ancak kadın üzerinden bir ses işitti. Bu ses tanıdığı bir ses, İsa'nın (aleyhisselam) sesiydi ve şöyle diyordu: “Ey Filan! Vallahi onlar beni öldürmedi ve çarmıha germedi. Fakat onlar için bir kişi bana benzetildi. Buna delilim de bu gece Havariler senin evinde toplanacaklardır. Onlar on iki fırkaya ayrılacaklar ve her fırka bir kavmi Allah'ın dinine davet edecektir." Akşam olup Havariler kadının evinde toplanınca, kadın onlara: “Bu gece işittiğim bir şeyi size anlatacağım. Beni yalanlasanız da bu bir gerçektir. İsa'nın (aleyhisselam) sesini işittim, o: “Ey filan! Vallahi ben öldürülmedim ve çarmıha gerilmedim" diyordu. Bunun delili de sizin evimde toplanmanızdır. Siz on iki fırkaya ayrılacaksınız" dedi. Havariler: “Senin işittiğin doğrudur. Çünkü İsa (aleyhisselam) öldürülmedi ve çarmıha gerilmedi. Onun yerine filan kişi öldürülüp çarmıha gerildi. Biz de evinde ancak İsa'nın (aleyhisselam) demiş olduğu şey için toplanmış bulunmaktayız. Biz yeryüzünde davetçiler olarak çıkmak istiyoruz" dediler. Nastûr ve iki arkadaşı Rum tarafına (Anadolu'ya) gideceklerdi. Nastûr bir işinden dolayı o iki arkadaşıyla beraber gidememişti. Fakat iki arkadaşı gideceği zaman onlara: “Yumuşak olun ve sert olmayın. Hiç bir şeyle de oyalanmayın" dedi. Bu iki kişinin şehre gelmesi o şehrin bayram gününe kadar gelmişti. Kral ve ahalisi dışarı çıkmıştı ki bu iki kişi yanlarına giderek kralın önünde durdular. Sonra: “Allah'tan korkun, siz Allah'a masiyette bulunup Allah'ın haram kıldığı şeyleri yapmaktasınız" diyerek Allah'ın dilediğince bir şeyler söylediler. Kral söylenenlerden dolayı üzüldü ve onları öldürmeye niyetlendi. Halk: “Bu gün kan akıtılmayacak bir gündür. Sen bu iki kişiye üstün gelmiş bir durumdasın. Dilersen bayramımız bitene kadar onları hapsedelim. Sonra onlara dilediğini yaparsın" dedi. Kral onların hapsedilmesini emretti. Sonra da onları unuttu. Nastûr gelip onları sorunca onların hapiste olduğunu haber verdiler. Onların yanına hapse giderek şöyle dedi: “Ben size yumuşak olun, sert olmayın ve hiç bir şeyle de oyalanmayın demedim mi? Siz neye benzediğinizi biliyor musunuz? Siz yaşlanıncaya kadar çocuğu olmayan ve yaşlandıktan sonra çocuk sahibi olan bir kadın gibisiniz. Ancak kadın çocuğu çabucak büyütüp ondan faydalanabilmek için ona midesinin kaldıramayacağı şeyler yedirerek onu öldürdü." Sonra onlara: “Hiçbir şeyle oyalanmayın" diyerek çıkıp gitti ve kralın kapısına geldi. İnsanlar oturduğu zaman kralın tahtı konulur kral da tahtına kurulurdu. İnsanlar da önünde sessiz bir şekilde otururdu. Onlar helal ve haram şeyler konusunda ihtilafa düştüklerinde durumu krala arz ederlerdi. Kral bu duruma bakar ve mecliste kendi tarafında oturanlara o şeyi sorardı. Oradakiler de konu bütün meclisi dolaşana kadar birbirlerine sorardı. Yine öyle bir durumda iken Nastûr geldi ve grubun sonunda oturdu. Cevap verecekler krala cevap verdiklerinde Nastûr'un da cevabını krala söylediler. Kral işittiği şeyde bir nur görmüş ve hoşuna gitmişti. "Bunu söyleyen kimdir?" diye sorunca, oradakiler: “Grubun gerisinde oturan bir kişidir" dediler. Kral: “Onu bana getirin" dedi. Onu getirdiklerinde kral kendisine: “Şunu şunu diyen sen misin?" diye sordu. Nastûr: “Evet benim" cevabını verdi. "Peki, şu şu konuda ne dersin?" diye sorunca da: “Şöyle şöyle derim" karşılığını verdi. Kral kendisine ne sorduysa, Nastûr mutlaka ona açık cevaplar verdi. Bunun üzerine kral: “Sende bu ilim varken grubun gerisinde mi oturuyorsun! Ona tahtımın yanında yer verin" dedi. Sonra: “Eğer oğlum bile gelirse bu yerinden onun için kalkma" diye ekledi. Sonrasında kral halkı bırakıp Nastûr'a doğru döndü. Nastûr, kralın yanındaki değerini anlayınca onu hidayete davet etmek istedi ve: “Ey kral! Ben evi ve köyü uzakta olan biriyim. Eğer istersen ve bana bir ihtiyacın kalmadıysa aileme gitmek istiyorum" dedi. Kral: “Ey Nastûr! Bırakıp gidemezsin. Ancak aileni buraya getirmek istersen sana güzel bir yer vardır. Devlet hazinesinden bir şeyler alıp ailene göndermek istersen de gönder" karşılığını verince Nastûr sustu ve sesini çıkarmadı. Bir gün biri ölünce, Nastûr: “Ey kral! Bana söylendiğine göre bir ara senin dinini ayıplayan iki kişi yanına gelmiş" dedi. Kral onları hatırladı ve onları yanına getirterek: “Ey Nastûr! Sen bilge bir adamsın. Onlarla benim aramda hakem ol. Sen bu konuda ne dersen razıyım" dedi. Nastûr: “Evet ey kral! Bu kişi İsrail oğullarından ölen bir kişidir. Bu iki kişiye bu ölüyü diriltmelerini emret. İşte bu da apaçık bir delil olur" karşılığını verdi. Ölüyü getirdiklerinde bu iki kişi kalkıp abdest aldı ve Rablerine dua ettiler. Bunun üzerine ölü canlandı ve konuşmaya başladı. Nastûr: “Ey kral! Bu olayda apaçık bir delil vardır. Fakat onlara başka bir şeyi emret. Memleketinin bütün ahalisini topla ve ilahlarına bu iki kişiye zarar vermelerini söyle. Eğer ilahların bu iki kişiye zarar verebilirse bu yaptıklarının bir değeri yok demektir. Ancak bu iki kişi senin ilahlarına zarar verebilirlerse iddia ettikleri şey kuvvetlidir demektir" dedi. Kral halkını topladı ve ilahlarının bulunduğu tapınağa girdi. Kral tapınağa girdiğinde kendisi ve halkı secdeye kapandı. Nastûr da beraberlerinde secdeye kapanarak: “Allahım! Ben sana secde ediyor ve senden başka ilahlar edinilen bu ilahları aldatıyorum" dedi. Sonra kral başını kaldırarak: “Bu iki kişi sizin dininizi değiştirmek istiyor ve bizi sizden başka bir ilaha ibadet etmeye davet ediyorlar. Onların gözlerini çıkarın veya onları cüzamlı yapın veya felç edin" dedi. Ancak ilahları ona hiçbir cevap vermiyordu. Nastûr arkadaşlarına beraberlerinde kazma getirmelerini söylemişti. Nastûr: “Ey kral! Bu iki kişiye ilahlarına bir zarar verip veremeyeceklerini sor" dedi. Kral: “İlahlarımıza bir zarar verebilir misiniz?" diye sorunca: “Bizi onlarla baş başa bırak" dediler ve karşılarına geçip ilahları parçaladılar. Bunun üzerine Nastûr: “Ben bunların Rabbine iman ettim" dedi. Kral: “Ben de bu iki kişinin Rabbine iman ettim" dedi. Oradaki bütün herkes de: “Biz bu iki kişinin Rabbine iman ettik" diyerek krala katıldılar. Bunun üzerine Nastûr arkadaşlarına: “Yumuşak olup sert olmamak böyledir" dedi. |
﴾ 157 ﴿