6"Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz yahut yolculukta iseniz yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Taberânî'nin zayıf bir isnâdla bildirdiğine göre Alkame b. Feğvâ der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) küçük abdest bozarken onu konuştururduk, ama bize cevap vermezdi. Ona selam verirdik, o yine evine gidip namaz abdesti gibi abdest alana kadar cevap vermezdi. Kendisine: “Yâ Resûlallah! Seni konuşturuyoruz cevap vermiyorsun. Selam veriyoruz yine bize cevap vermiyorsun" dediğimizde: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor'" âyeti indi." Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî'nin bildirdiğine göre Bureyde der ki: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) her namaz vakti abdest alırdı. Ancak Mekke'nin fethinde abdest alıp mestlerinin üzerine meshetti ve bir abdestle beş vakit namazı kıldı. Hazret-i Ömer: “Yâ Resûlallah! Daha önce yapmamış olduğun bir şey yaptın" deyince: “Ey Ömer! Bunu kasıtlı yaptım" buyurdu. Ebû Dâvud ve Tirmizî, İbn Abbâs'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) heladan çıkınca kendisine yemek getirdiler. Ona: “Abdest için de sana su getirelim mi?" diye sorduklarında: “Sadece namaz kılmak için abdest almam emredildi" buyurdu. Ahmed, Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbn Huzeyme, İbn Hibbân, Hâkim ve Beyhakî, Abdullah b. Hanzala b. el-Ğasîl'den bildiriyor: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdestli olsun olmasın her namaz vakti abdest almakla emrolunmuştu. Bu, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) zor gelince kendisine her namaz vakti (abdestli ise) misvak kullanması emredildi. Böylece abdestsiz olması dışında her namaz vakti abdest alması kaldırıldı." İbn Cerîr ve Nehhâs'ın, Nâsih'te bildirdiğine göre Hazret-i Ali her namaz vakti abdest alır ve: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor" âyetini okurdu. Beyhakî'nin, Sünen'de Rifâ'a b. Râfi'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) namazını güzel kılmayan bir kişiye: “Sizden biriniz, Allah'ın emretmiş olduğu gibi yüzünü, ellerini dirseklere kadar yıkayarak, başını ve ayaklarını topuklarına kadar meshederek abdest almadıkça namazı caiz olmaz" buyurdu. Mâlik, Şafiî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Nehhâs'ın bildirdiğine göre Zeyd b. Eslem'den: “...Namaz kılmaya kalktığınız zaman..." âyetini açıklarken: “Yatağınızdan yani uykudan kalktığınız zaman anlamındadır" demiştir. İbn Cerîr, Süddî'den bunun aynısını bildirir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Süddî: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman..." âyetini açıklarken: “Burada abdestsiz olarak namaza kalktığınız zaman abdest almak kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan: “...Yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın..." âyetini açıklarken: “Burada yıkamaktan kasıt ovmaktır" dedi. Dârakutnî, Sünen'de ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Câbir b. Abdillah: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldığı zaman suyu dirsekleri etrafında döndürürdü" dedi. İbn Ebî Şeybe, Talha'dan, o babasından, o da dedesinden bildiriyor: “Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alırken şu şekilde başını meshettiğini gördüm" dedi. Hafs iki eliyle başını arka tarafına kadar meshetti ve nasıl meshedildiğini gösterdi. İbn Ebî Şeybe'nin, Muğîre b. Şu'be'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest aldı ve başının ön tarafı ile sarığının üzerini meshetti. Saîd b. Mansûr, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Nehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti lafzıyla nasb ile okudu ve: “Bu kelime, yıkama fiiline atfedilmiştir" dedi. Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hazret-i Ali bu âyeti (.....) lafzıyla okudu ve: “Bu kelime, yıkama fiiline atfedilmiştir" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Nehhâs'ın bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti (.....) şeklinde nasb ile okudu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Urve bu âyeti (.....) lafzıyla okudu ve: “Bu kelime, yıkama fiiline atfedilmiştir" dedi. Abdurrezzâk ve Taberânî, Katâde'den bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: “Yüce Allah'ın: (.....) buyruğunda ayakların yıkanması gerektiği bildirilmiştir" dedi. İbn Cerîr, Ebû Abdirrahman'dan bildirir: Hasan ve Hüseyin bu âyeti: (.....) şeklinde okurlardı. Bunu insanların arasında hüküm veren Hazret-i Ali işitince: (.....) şeklinde okudu ve: “Âyette takdim tehir vardır" dedi. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Enes bu âyeti (.....) lafzıyla okumuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Burada başı ve ayakları mesh etmek kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve İbn Mâce'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “İnsanlar ayaklar konusunda yıkamaktan başka bir şeyi kabul etmiyor. Ancak ben bunu Allah'ın Kitâb'ında sadece meshetmek olarak buluyorum" dedi. Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Abdest almak iki yıkama ve iki meshetmekten ibarettir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İkrime'den bunun aynısını bildirir. Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Alah iki yıkama ve iki meshetmeyi farz kılmıştır. Teyemmümü zikredip iki yıkama yerine iki meshi zikrettiğini görmüyor musun?" dedi. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, Katâde'den bunun aynısını bildirir. Saîd b. Mansür, İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Enes'e: Haccâc'ın hutbesinde: “Yüzünüzü ve ellerinizi yıkayın. Başınızı ve ayaklarınızı meshedin. Ancak insanoğlunun pisliğe en yakın yeri ayaklarıdır. Bu sebeple ayaklarınızın altını, üstünü ve topuklarını yıkayın" dediği söylendi. Bunun üzerine Enes: “Allah doğru, Haccâc ise yalan söyledi. Zira Yüce Allah: (.....) buyurmuş ve ayakların meshedilmesini emretmiştir" dedi. Enes ayaklarını meshederken onları ıslatırdı. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Şa'bî der ki: “Cibrîl ayakları mesh etmeyi bildirmek üzere inmiştir. Yıkanan yerin teyemmümde meshedildiğini ve meshedilen yerin terk edildiğini görmüyor musun?" Abd b. Humeyd ve Nehhâs'ın bildirdiğine göre Şa'bî: “Kur'ân meshetmeyi emretti, ancak sünnette uygulama yıkama şeklinde oldu" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre A'meş: “Öncekiler bu âyeti (.....) şeklinde esre ile okurlar ve ayaklarını yıkarlardı" dedi. Saîd b. Mansûr'un bildirdiğine göre Abdurrahman b. Ebî Leylâ: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı ayakların yıkanması görüşünde ittifak etmişlerdir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hakem: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Müslümanlar zamanında ayaklar yıkanırdı" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Atâ (b. Ebî Rebâh): “Kimsenin ayaklarını meshettiğini görmedim" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Enes: “Kur'ân meshetmeyi, sünnet ise yıkamayı emretti" dedi. Taberânî, M. el-Evsat'ta Berâ b. Âzib'den bildirir: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Mâide Sûresi inmeden önce de, sonra da vefat edene kadar abdest alırken mest üzerine meshederdi." Taberânî, M. el-Evsat'ta İbn Abbâs'tan bildirir: Sa'd ve Abdullah b. Ömer, Hazret-i Ömer'in yanında meshi zikredince, Abdullah'a: “Sa'd senden daha fakihtir" dedi. Ben de: “Ey Sa'd! Biz Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) mesh ettiğini inkar etmiyoruz. Fakat Mâide Sûresi indikten sonra meshetti mi? Bu sûre her şeye hükmü koyan ve Tevbe Sûresi dışında Kurân'da inen son sûredir" dedim. Bunu dediğimde oradakilerden hiç kimse sesini çıkarmadı. Ebu'l-Hasan b. Sahr'ın, Hâşimiyyât'ta zayıf bir isnâdla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Cibrîl, amcam oğluna (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın..." âyetini indirdi ve ayakları, yüz ile el arasına koymasını (yıkamasını) istedi. Buhârî, Müslim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Cerîr küçük abdestini bozduktan sonra abdest aldı ve mestlerini meshederek: “Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) meshettiğini gördükten sonra ben niye meshetmeyeyim?" dedi. Oradakiler: “Bu, Mâide Sûresi inmeden önceydi" dediklerinde: “Ben de zaten Mâide Sûresi nâzil olduktan sonra Müslüman oldum" karşılığını verdi. Abdurrezzâk ve İbn Ebî Şeybe, Cerîr b. Abdillah'tan bildirir: “Ben Mâide Sûresi indikten sonra Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldim ve mestlerini meshettiğini gördüm." İbn Adiy, Bilal'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mestlerinizi meshedin" buyurduğunu işittim. İbn Cerîr, Kâsım b. Fadl el-Huddânî'den bildirir: Ebû Câfer: “Âyette: “İki topuk" diye zikredilen yer neresidir?" diye sordu. Oradakiler: “İşte burasıdır" deyince: “Burası baldırın başıdır. Topuklar ise burada, eklemin yanındadır" karşılığını verdi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: “...Eğer cünüp iseniz temizlenin..." âyetini açıklarken: “Yıkanın mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Ömer'den bildirir: Biz Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken güzel elbiseli, güzel kokulu ve güzel yüzlü bir adam gelip: “Allah'ın selamı üzerine olsun yâ Resûlullah!" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'ın selamı senin de üzerine olsun" diye karşılık verdi. Adam: “Sana yaklaşmak istiyorum" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Yaklaş" deyince, dizleri Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dizlerine değene kadar yaklaştı ve: “Yâ Resûlallah! İslam nedir?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak, hac etmek ve cünüplükten temizlenmektir" cevabını verince: “Doğru söyledin" dedi. Bunun üzerine biz: “Bugüne kadar öyle birini görmemiştik. Vallahi sanki bunları Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) öğretiyordu" demeye başladık. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Vehb ez-Zimârî der ki: Zebur'da: “Kim yıkanır ve cünüplükten temizlenirse benim hakiki kulumdur. Kim de yıkanıp cünüplükten temizlenmezse benim hakiki düşmanımdır" yazılıdır. Abd b. Humeyd, Atâ (b. Ebî Rebâh)'ın şöyle dediğini bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) zamanında cüzamlı biri ihtilam olmuş ve ona yıkanmasını söylemişlerdi. Adam da yıkanıp ölmüştü. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Onu öldürdüler, Allah da onları öldürsün. Adamı yok ettiler, Allah da onları yok etsin" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'ın gözleri görmez olduktan sonra tavaf ediyordu. Tavaf ederken bazılarının (Kur'ân'da geçen ifadelerden) mücâme'a, mülâmese ve refes'in aynı şeyler mi yoksa farklı farklı şeyler mi olduğu konusunu konuştuklarını işitince şöyle dedi: “Yüce Allah Kur'ân'ı bütün Arap kabilelerinin dili ile indirdi. İnsanların dile getirmekten utanmayacakları şeyi açıklamış, utanacakları şeyleri de kinayeli bir şekilde dile getirmiştir. Ancak Araplar bunun mânâsını bilmektedir." Sonrasında "mücâme'a, mülâmese ve refes" dedikten sonra parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak: “Bilin ki bunlar cinsel ilişkiye girme anlamındadır" dedi. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) âyetinin anlamını söyler misin?" diye sorunca, İbn Abbâs: “Kadınlarla cinsel ilişkiye girdiğiniz zaman, anlamındadır. Ancak Hüzeyl kabilesi ise 'lems' kelimesini el ile dokunmak anlamında kullanırlar" dedi. Nâfi': “Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye diye sorunca, İbn Abbâs şu karşılığı verdi: “Tabi ki bilirler. Lebîd b. Rabîa'nın: "Yahudinin namaz kılması gibi Evdeki yaygılara eli ile dokunuyor" dediğini işitmedin mi? Yine el-A'şâ şöyle der: "Sarı renkte öyle güzel bir gömleğimiz var ki Altına dokunmak isteyenler için de deliği vardır. " Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: “...Temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Suyu kullanma imkanın olmazsa temiz toprağa elini sürmek, sonra ellerini silkeleyip yüzünü meshetmek sana zor gelmez. Artık cünüplükten temizlenmek için yıkanmaya, namaz için abdest almaya gerek kalmaz. Toprakla teyemmüm edip sonra namaz kılan kişi su bulduğu zaman yıkanmak zorundadır. Kılmış olduğu namazları da bir daha kılmasına gerek yoktur. Suyu az olup da susuzluktan korkan kişi toprakla teyemmüm ederek suyunu idareli kullansın. Bu durumda olan kişi bununla emredilmektedir. Yüce Allah özürleri kabul etmeye herkesten daha fazla layıktır." Abd b. Humeyd, Buhârî ve Müslim, Hazret-i Âişe'nin şöyle dediğini bildirir: Medine'nin girişinde Beydâ denilen yerde gerdanlığım düşmüştü. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bineğini çöktürüp indi ve başını dizimin üzerine koyarak uyudu. Ebû Bekr gelip bana sert bir yumruk vurdu ve: “Gerdanlığın yüzünden insanları yolundan ettin" dedi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dizimde uyuyor olmasından dolayı ölü gibiydim. Babam da canımı yakmıştı. Sonra Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) uyandı ve sabah namazı vakti oldu. Suya baktığında su bulamadı. O sırada: “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor'" âyeti nâzil oldu. Bu âyetin nâzil olmasından sonra Useyd b. Hudayr: “Ey Ebû Bekr ailesi! Yüce Allah sizin sayenizde insanlara bereket verdi" dedi. Abdurrezzâk, Ahmed, Abd b. Humeyd ve İbn Mâce, Ammâr b. Yâsir'den bildiriyor: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye yakın bir yerde dinlenmek için konaklamıştı. Beraberinde Hazret-i Âişe de bulunmaktaydı. Hazret-i Âişe'nin Yemen boncuğundan olan gerdanlığı kopup düşünce şafak sökene kadar gerdanlığı aramaktan dolayı herkes orada kalmıştı. Kimsede de su yoktu. O zaman Yüce Allah, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) temiz toprakla teyemmüm etme ruhsatı verdi. Müslümanlar, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber kalkıp ellerini toprağa vurdular. Toprak almadan ellerini tekrar kaldırdılar ve yüzlerini meshettiler. Sonra tekrar ellerini toprağa vurarak ellerinin tersinden omuza kadar, içinden de koltuk altına kadar meshettiler. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Bir güçlük..." ifadesini açıklarken: “Burada sıkıntı ve zorluk kastedilmektedir" dedi. Mâlik, Müslim ve İbn Cerîr'in, Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Müslüman kul abdest alırken yüzünü yıkadığı zaman gözüyle bakarak yapmış olduğu bütün hataları su ile veya suyun son damlası ile beraber gider. Ellerini yıkadığı zaman elleriyle vurarak işlemiş olduğu hataların tümü su ile veya suyun son damlası ile beraber gider. Ayaklarını yıkadığı zaman yürüyerek işlemiş olduğu hataların tümü su ile veya suyun son damlası ile beraber gider. Böylece günahlardan arınıp tertemiz olur. " İbn Mübârek, Zühd'de, İbnu'l-Münzir ve Beyhakî, Şuabu'l-İmân'da Muhammed b. Ka'b el-Kurazî vasıtasıyla Abdullah b. Dâre'den, o da Osman'ın azatlısı Humrân'dan o da Osmân b. Affân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kul abdest alıp namaza kalktığı zaman, diğer namaz vaktine kadar işlemiş olduğu hatalar mutlaka bağışlanır" buyurmuştur. Muhammed b. Ka'b el-Kurazî der ki: Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbından olan birinden bir hadis işittiğim zaman onu Kur'ân'da arardım. Bu konuyu aradığımda da: “Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir" âyetlerini buldum. Anladım ki Yüce Allah kulunun günahlarını bağışlayınca nimetlerini tamamladı. Sonra Mâide Sûresi'nde: “Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprakla teyemmüm edin. Bunun için de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve... diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor" âyetini okudum. Burada da bildim ki Yüce Allah kulunun günahlarını bağışlayarak nimetlerini tamamlamıştır. İbn Ebî Şeybe'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Müslüman kişi abdest aldığı zaman günahları kulaklarından, gözlerinden, ellerinden ve aytaçlarından akar gider. Bu kişi doğrulduğunda bağışlanmış olarak oturur" buyurdu. Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta sahîh bir isnâdla Ebû Umâme el-Bâhilî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Sizden biri abdestinde ağzına su aldığı zaman ağzıyla işlemiş olduğu günahları, yüzünü yıkadığı zaman yüzüyle işlemiş olduğu günahları dökülür gider. Ellerini yıkadığa zaman elleriyle işlemiş olduğu günahları dökülür gider. Başını meshettiği zaman günahları saçlarının köklerinden dökülür gider. Ayaklarını yıkadığı zaman da ayaklarıyla işlemiş olduğu günahları dökülür gider." Ahmed ve Taberânî'nin hasen bir isnâdla Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse namaz kılmak için abdest alırken ellerini yıkadığı zaman bütün günahları suyun ilk damlası ile ellerinden akıp gider. Ağzına, burnuna suyu alıp çıkardığı zaman günahları dilinden ve dudaklarından suyun ilk damlası ile akıp gider. Yüzünü yıkadığı zaman kulaklarından ve gözlerinden günahları ilk su damlası ile akıp gider. Ellerini dirseklere, ayaklarını da topuklara kadar yıkadığı zaman annesinden doğmuş olduğu gün gibi bütün günahlarından temizlenir. Namaza kalktığı zaman Yüce Allah derecesini yükseltir. Oturduğu zaman da selamet içerisinde olur." Ahmed ve Taberânî'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kim güzel bir şekilde abdest alıp ellerini, yüzünü yıkar, başını ve kulaklarını da meshettikten sonra namaza kalkarsa, Yüce Allah bu kişinin o günde ayaklarının yürümüş, ellerinin tutmuş, kulaklarının işitmiş, gözlerinin görmüş ve düşünmüş olduğu kötü şeyleri bağışlar" buyurmuştur. Taberânî'nin, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Hiçbir Müslüman yoktur ki abdest alıp, ağzını yıkayarak emredildiği gibi abdestini tamamladığı zaman, Yüce Allah bu kişinin o günde diliyle bulaştığı bütün günahlarını bağışlamasın. Yine bu kişinin elleriyle tuttuğu, ayaklarıyla kendisine yürüdüğü günahları bağışlanır. Hatta günahları etrafından dökülür ve iner. Sonra mescide yürüdüğü zaman her adım atışında ayağının biri bir sevabın yazılmasına vesile olurken diğeri de bir günahı sildirir. " Taberânî'nin, Sa'lebe b. İbâd'dan, o da babasından, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirir: “Kul, hakkıyla abdest alıp yüzünü yıkadığında su sakalından damladığı zaman, ellerini yıkadığında su dirseklerinden aktığı zaman, ayaklarını yıkadığında topuklarından aktığı zaman ve sonra namaza kalktığı zaman Yüce Allah mutlaka geçmiş günahlarını affeder." Taberânî'nin, M. el-Evsat'ta sahîh bir isnâdla Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman namaz için abdest alıp mazmaza yaptığı zaman, dilinin konuşmuş olduğu her kötü şeyin günahı mutlaka su damlalarıyla akıp gider. îstinşak ettiği (burnuna su alıp sümkürdüğü) zaman da kötü olarak hissettiği her koku su damlalarıyla akıp gider. Yüzünü yıkadığı zaman gözleriyle bakmış olduğu her kötülüğün günahı su damlalarıyla akıp gider. Ellerini yıkadığı zaman mutlaka vurarak işlemiş olduğu günahlar su damlalarıyla akıp gider. Ayaklarını yıkadığı zaman kendisiyle yürümüş olduğu bütün kötülüklerin günahları su damlalarıyla akıp gider. Mescide giderken de attığı her adımda bir sevap yazılır ve bir günahı silinir. Bu mesciddeki namaz yerine yetişene kadar öyle devam eder. " İbn Sa'd ve İbn Ebî Şeybe, Amr b. Abese'den bildirir: “Yâ Resûlallah! Bana abdesti anlat" dediğimde şöyle buyurdu: “Sizden hiç kimse yoktur ki, abdest almaya geldiğinde mazmaza yaptığı zaman suyu püskürtür ve istinşak edip sümkürürse mutlaka ağzının ve burnunun günahları su ile akıp gider. Allah'ın emrettiği gibi yüzünü yıkadığı zaman mutlaka günahları sakalının etrafından akıp gider. Sonra ellerini dirseklere kadar yıkadığında ellerinin günahları su ile beraber parmakları ucundan akıp gider. Sonra Allah'ın emrettiği gibi başını meshederse, başının günahları su ile beraber saçlarının etrafından akıp gider. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde ayaklarını topuklara kadar yıkadığı zaman günahları su ile beraber ayak parmaklarının etrafindan akıp gider. Sonra kalkıp Allah'a layık bir şekilde hamdü sena ettikten sonra iki rekat namaz kıldığı zaman mutlaka annesinden doğmuş olduğu gün gibi bütün günahlarından temizlenir. " Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor" âyetini açıklarken: “Nimetinin tamamlanması Cennete girmektir. Cennetine sokmadığı hiçbir kula nimeti tamamlanmış değildir" dedi. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Abd b. Humeyd, Buhârî, el-Edeb'de, Tirmizî, Taberânî, Beyhakî, el-Esmâ' ve's-Sıfât'ta ve Hatîb'in bildirdiğine göre Muâz b. Cebel der ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allahım! Senden sabır diliyorum" diyen bir adamın yanına geldi ve: “Allah'tan belayı istedin, afiyet de iste" dedi. Sonra: “Allahım! Nimetlerinin tamamını diliyorum" diyen bir kişinin yanına geldi. Ona da: “Ey Âdemoğlu! Nimetin tamamının ne olduğunu biliyor musun?" diye sorunca adam: “Yâ Resûlallah! Bu, kendisiyle hayır temenni ettiğim bir duadır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Nimetin tamamı Cennete girmek ve ateşten kurtulmaktır" buyurdu. Sonra da: “Ey Celal ve İkram sahibi!" diyen bir adamın yanına gelince: “Kula nimet ancak Cennete girmesiyle tamamlanır" buyurdu. İbn Adiy'yin, İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hiçbir kul yoktur ki, nimeti ancak Cennet ile tamamlanır" buyurdu. |
﴾ 6 ﴿