89"Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar. Bu durumda yeminin kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden on yoksulu doyurmak yahut onları giydirmek ya da bir köle azat etmektir. Kim (bu imkânı) bulamazsa, onun kefâreti üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin kefâreti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “...Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın..." âyeti, kendilerine kadınları ve et yemeyi yasak edenler hakkında nâzil olduğu zaman, bunlar: “Yâ Resûlallah! Bu ettiğimiz yeminler ne olacak?" diye sordular. Bunun üzerine Yüce Allah: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." âyetini indirdi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ya'la b. Müslim der ki: Saîd b. Cübeyr'e: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz. Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar..." âyetinin açıklamasını sorduğumda: “Bir önceki âyeti oku" dedi. Ben de: “Ey Mü’minler! Allah'ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, hududu da aşmayın, doğrusu Allah aşırı gidenleri sevmez. Allah'ın size rızık olarak verdiklerinden helâl, iyi ve temiz olarak yiyin ve kendisine inanmakta olduğunuz Allah'a karşı gelmekten sakının. Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." âyetine kadar okudum. Bunun üzerine o: “Burada boş sözlerden kasıt, Allah'ın helal kıldığı şeyleri kendine haram kılman ve bunun gibi bazı şeylerdir. Burada yemin kefâreti ödersin ve o şeyleri kendine haram kılmazsın. İşte bu yeminler Allah'ın sizi sorumlu tutmadığı yeminlerdir. Ancak Yüce Allah sizi bile bile ettiğiniz yeminlerden sorumlu tutar. Eğer o yemin üzeri ölürseniz onunla sorumlu tutulursunuz" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." âyetini açıklarken: “Burada helal olan şeyi yemin ederek haram kılan kişi kastedilmektedir. Zira Yüce Allah: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." buyurarak haram kılmayı terk edip yemin kefâretinin ödenmesi gerektiğini bildirmektedir. "...Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar..." âyeti hakkında ise: “Burada edilen yeminin üzerinde ısrarla durmak kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada alışveriş eden iki kişi kastedilmektedir. Biri diğerine: “Vallahi! Şu kadar paraya bunu sana satmam" demesi, birinin de: “Vallahi! Şu kadar paraya bunu senden satın almam" demesidir. Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbrâhim(-i Nehaî) der ki: “Boş söz insanın sözleriyle yemine kadar gitmesidir. Mesela, «vallahi geleceksin, vallahi yiyeceksin, vallahi içeceksin» gibi buna benzer şeylerdir. Kişi burada yemin etmek istememektedir ve kasıtlı olarak yemin etmemektedir. Böyle boş bulunarak ettiğiniz yeminlere kefâret gerekmemektedir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebû Mâlik der ki: Üç çeşit yemin vardır. Biri kefâreti gerektiren yemin, biri kefâreti gerektirmeyen yemin, biri de Allah'ın sorumlu tutmadığı yemindir. Kefâreti gerektiren yemin şöyledir: Kişi akrabasıyla alakayı kesmeye veya Allah'a karşı bir masiyet üzere yemin eder. Bu yeminin kefâreti ödenir. Kefâreti olmayan yemin, kişinin bilerek yalan yere yemin etmesidir. Bununda kefâreti olmaz. Allah'ın sorumlu tutmadığı yemin ise, kişi kendi kanaatine göre doğru söylediğini düşünür ve meselenin yemin ettiği gibi doğru olduğunu sanır. Bu da boş yemindir ki, bunun da kefâreti yoktur. Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde der ki: “Boş yemin hata ile edilen yemindir. Yani sen meseleyi yemin ettiğin şekilde görürsün ve o mesele de aslında öyle değildir. Bu yeminden dolayı affedilirsin ve bu yeminin kefâreti yoktur. Ancak: “...Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar..."' buyruğunda olduğu gibi bilerek kötü bir şey için yemin ettiğin zaman kefâret ödersin. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar..." âyetini açıklarken: “Burada kasıtlı olarak yaptığınız yeminler kastedilmektedir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Allah, boş bulunarak ettiğiniz yeminlerle sizi sorumlu tutmaz..." âyetini açıklarken: Kişinin meseleyi yemin ettiği şekilde görmesi ve o meselenin gerçekte öyle olmamasıdır" dedi. "...Ama bile bile yaptığınız yeminlerle sizi sorumlu tutar..." âyeti hakkında ise: “Burada kişinin kasıtlı olarak yaptığı yemin kastedilmektedir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: “Boş bulunarak edilen yemin münakaşada, alay ve şakada kasıtsız olarak yapılan yemindir. Ciddi olarak kasıtlı bir şekilde öfke veya başka şey sebebiyle, «yapacağım veya yapmayacağım» diyerek edilen yemin, Allah katında kefâret gerektiren yemindir" dedi. İbn Mâce ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yemin kefâretini bir ölçek kuru hurma olarak ödedi ve insanlara bu şekilde ödemelerini emretti. Bir ölçek kuru hurmayı bulamayan kişi buğdaydan yarım ölçek öder. İbn Merdûye'nin, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) yemin kefâretini önceki müd ile bir müd buğday olarak verirdi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Esmâ binti Ebî Bekr: “Yemin kefâreti olarak bir müd yiyecek verirdik" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ömer b. el-Hattâb der ki: “Bazı kavimlere vermeyeceğim diye yemin edip sonra da vermem gerektiğini düşünürdüm. Sonra görürsün ki, veririm ve on yoksula yemek yediririm. Her yoksula bir ölçek arpa veya bir ölçek hurma veya yarım ölçek buğday verirdim. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib der ki: “Yemin kefâreti on yoksula yemek vermektir. Bu on yoksuldan her birine yarım ölçek buğday verilir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yemin kefâreti yarım ölçek buğdaydır" dedi. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Kur'ân'da yemin kefâretinde ve başka şeylerde zikredilen her yiyecek yarım ölçektir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Yemin kefâreti (on) yoksulun her birine bir müd buğday vermektir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Zeyd b. Sabit yemin kefâreti hakkında: “(On) yoksuldan her kişiye bir müd buğday verilir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Ömer yemin kefâreti hakkında: “On yoksula birer müd buğday verilir" dedi. İbnu'l-Münzir bildirdiğine göre Ebû Hureyre: “Üç şey vardır ki, bunların kefâreti birer müd olarak verilir. Bunlar yemin kefâreti, zıhar kefâreti ve oruç kefâretidir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: “...Yeminin kefâreti, ailenize yedirdiğinizin orta hallisinden on yoksulu doyurmaktır..." âyetini açıklarken: “Burada on yoksulu sabah akşam doyurmak kastedilmektedir. İstersen yemek olarak ekmekle et veya ekmekle zeytinyağı veya ekmekle yağ veya ekmekle hurma verirsin" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Muhammed b. Şîrîn yemin kefâreti hakkında: “(On yoksula sadece) bir defa yemek verilir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Şa'bî'ye yemin kefâreti sorulduğunda: “Her yoksula iki ekmek ve eti alınmış bir kemik verilir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe ve Ebu'ş-Şeyh'in, Süfyân es-Sevrî'den bildirdiğine göre Câbir der ki: Şa'bî'ye: “Ben bir yoksula on gün yemek versem olur mu?" diye sorulunca: “On yoksula vermediğin takdirde caiz değildir" karşılığını verdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), yemin kefâretinde bir yoksula on defa yemek verilmesinde bir sakınca görmezdi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden..." âyetini açıklarken: “Burada varlığınızda ve yokluğunuzda olan orta hâl kastedilmektedir" dedi. İbn Mâce'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Kimisi ailesinin yemeğini bol olan şeylerden verirdi. Kimisi de az ve zor bulunan şeylerden verirdi. Bunun üzerine: “...Ailenizeyedirdiğinizin orta hâllisinden..." âyeti nâzil oldu. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Kimisi ailesine kaliteli şeyler yedirirken kimisi de basit şeyler yedirirdi. Bunun üzerine: “...Ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden..."âyeti nâzil oldu. Yani verilecek şey ailene yedirdiğinden ne daha üstün, ne de daha aşağı olmamalıdır" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: “...Ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden..." âyetini açıklarken açıklarken: “Burada ailemize yedirdiğimiz orta halli şeyler kastedilmektedir. Yani ekmekle hurma veya ekmekle zeytinyağı veya ekmekle yağdır. Yedireceğimiz en güzel şey ise ekmekle ettir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Şîrîn: “Ashâb en üstünün ekmekle et, orta hâlin ekmekle yağ, en düşüğün ise ekmekle hurma olduğunu söylerdi" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: “Medine ahalisi (yemin kefareti vereceği zaman) hürü köleye, büyüğü küçüğe tercih ederek: “Küçük kendine göre, büyük te kendine göredir" derlerdi. Bunun üzerine: “...Ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden..." âyeti nâzil olunca ne en üstün, ne en düşük olmamak üzere kefareti orta halli vermekle emrolundular. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Orta hâllisinden..."ifadesini açıklarken: “Orta halli yemekleri eşitleyecek şeyler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atâ (b. Ebî Rebâh): “...Orta hâllisinden..." ifadesini açıklarken: “Ailenize yedirdiğiniz şeylere benzer şeyler kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...Ailenize yedirdiğinizin orta hâllisinden..." âyetini açıklarken: “Buğday hariç yemeklerden bir ölçek verilir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Atâ (b. Ebî Rebâh): “(Kefâretlerde) Yoksula verilecek her şey Medine'lilerin müddü ile bir müddür" dedi. Taberânî ve İbn Merdûye'nin Hazret-i Âişe'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “Her yoksula bir aba yeter" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Huzeyfe der ki: “Yâ Resûlallah! "...Yahut onları giydirmek..." âyeti ile ne kastedilmektedir?" diye sorduğumda: “Her yoksula bir aba yeter" buyurdu. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “Her yoksula bir aba veya bir hırka yeter" dedi. Ebû Ubeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “Her yoksula bir elbise verilir. Aba da o zamanlar elbise yerini tutardı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Ömer: “(Yemin kefâreti için her yoksula) bir elbise veya bir izar yeterlidir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “Bir elbise veya bir cübbe veya bir izar yeter. Yemin kefâreti için don dışında her türlü elbiseyi vermek caizdir" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “(Yemin kefâreti için) En az bir elbise verebilir, fazla olarak da dilediğini verirsin" dedi. Abdurrezzâk ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: “...Yahut onları giydirmek..." âyetini açıklarken: “Bir izar veya bir sarık yeter" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Zührî: “(Yemin kefâreti olarak yoksula) Şalvar ve don vermek caiz değildir" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İmrân b. Husayn'a: “...Yahut onları giydirmek..." âyetinin açıklaması sorulunca: “Eğer bir grup sizin valinize gelse ve vali onlara birer don verse: “Onlar için: «Onlar giydirildiler» dersiniz" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Atâ (b. Ebî Rebâh), yemin kefâreti olan birinin beş kişiyi giydirip beş kişiye de yemek verme durumu hakkında: “Caizdir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr bu âyeti: (.....) seklinde okudu ve: “Ailenize yedirdiğiniz yemeklerin orta şeklinden" mânâsını verdi. İbn Ebî Şeybe ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “Kefâret öderken kör veya kötürüm bir köleyi azad etmek caiz değildir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Fadâla b. Ubeyd der ki: “Kefâret öderken zina ile olan çocuğu azad etmek caizdir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Atâ' b. Ebî Rebâh: “Kefâret öderken çocuk azad etmek caizdir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî), kefâret öderken kâfir birini azad etmekte bir sakınca görmezdi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Tâvus: “Yemin kefâreti öderken zina ile olan çocuğu azad etmek caiz değildir. Ancak Yahudi ve Hıristiyan birini azad etmek caizdir" dedi. İbn Cerîr ve Beyhakî'nin, Sünen'de bildirdiğine göre İbn Abbâs yemin kefâreti âyeti hakkında: “Kefâret ödeyecek kişi bu üç şeyde muhayyerdir. Makbul olanı ilk olanlardır. Eğer bunları bulamazsa üç gün peşpeşe oruç tutar" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Kefâret âyeti indiği zaman Huzeyfe: “Yâ Resûlallah! Biz bu konuda muhayyer miyiz?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sen muhayyersin, dilersen köle azad edersin, dilersen elbise giydirirsin, dilersen de yemek yedirirsin. Eğer kişi bunları bulamazsa üç gün peşpeşe oruç tutar" buyurdu. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): “İki dirhemi olan kişi kefârette yedirmek zorundadır" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde: “Elli dirhemi olan kişi varlıklı sayılır ve kefârette yedirmek zorundadır. Elli dirhemden az ise varlıklı sayılmaz ve üç gün oruç tutar" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî: “Yirmi dirhemi olan kişi kefârette yedirmek zorundadır" dedi. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbn Ebî Dâvud, Mesâhifte, İbnu'l- Münzir, Hâkim ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Mâlik ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mekke'li Humeyd b. Kays der ki: Mücâhid ile beraber tavaf ederken bir kişi gelip "Kefâret orucu peşpeşe mi tutulmalıdır?" diye sordu. Ben de: “Hayır" deyince, Mücâhid göğsüme vurdu ve: “Bu, Ubey b. Ka'b'ın kıraatında: (.....) şeklindedir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbnu'l-Enbârî, Mesâhifte ve Ebu'ş-Şeyh'in değişik kanallarla bildirdiğine göre İbn Mes'ûd bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Süfyân: “Rabî' b. Huseym'in mushafına baktım ve bu âyeti: (.....) şeklinde gördüm" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Kur'ân'daki bu kelimelerin tümünü: (.....) şeklinde okurdu. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: “Ramazan orucunun kazası dışında, Kur'ân'daki bütün oruçlar peşpeşedir. Çünkü kişi Ramazan orucunda tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hazret-i Ali yemin kefâreti olan üç gün oruçta ara vermezdi" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî) yemin kefâreti orucu hakkında: “Bu oruç peşpeşe tutulur. Eğer bir özürden dolayı tutamayacak olursa, kaza olarak her gün için bir gün tutar" dedi. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: “...İşte yemin ettiğiniz vakit yeminlerinizin kefâreti budur. Yeminlerinizi tutun. Allah, size âyetlerini işte böyle açıklıyor ki şükredesiniz" âyetini açıklarken: “Burada bilerek edilen yeminin kefâretinden bahsedilmektedir. Yalan yere yeminler etmeyiniz. Yüce Allah bunun kefâretini işte bu şekilde belirtmektedir. Kim iki gün oruç tutar ve sonra yoksula yedirecek bir yemek bulursa yedirsin ve orucunu nafile orucu saysın" dedi. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, Buhârî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe der ki: Ebû Bekr, kefâret âyeti nâzil olana kadar yemin ettiği zaman ettiği yeminini bozmazdı. Bu âyet nâzil olduktan sonra: “Bir şeye dair yemin edip te başka şeyi daha hayırlı gördükten sonra, Allah'ın vermiş olduğu ruhsatı kabul ederim ve mutlaka o hayırlı olanı yaparım" derdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Kim bir malı elde etmek için yemin ederse o yeminine kefâret olarak o malı bıraksın ve bırakmakla beraber bir sadaka versin" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Cübeyr b. Mut'im, yeminini on bin dirheme satın aldı ve: “Kâbe'nin Rabbine yemin olsun ki, ben doğru şey üzere yemin ettim. Ancak yeminime karşı bunu fidye olarak ödedim" dedi. Ebu'ş-Şeyh, Ebû Necîh'den bildiriyor: Ehli Beyt'ten bazı kişiler Kâbe'de elli kişiye kasame yemini ettirdiler. Sanki bu kişiler yalan yere yemin etmişti. Sonra bunlar giderken yolda bir kayanın altında öğle istirahatına oturdular. Onlar kayanın altında otururken kaya üstlerine düştü. Sonra kayanın altından çıkmaya çalıştılar. Kaya elli parçaya ayrıldı ve her parçası bir kişiyi öldürdü. |
﴾ 89 ﴿