9"Gerçek tartı kıyamet günündedir, Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır" Lâlekâî, es-Sünne'de ve Beyhakî, el-Ba's'ta, Ömer b. el-Hattâb'ın şöyle dediğini bildirir: Bazı kişilerle Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında otururken, yoldan gelmiş bir hali olmayan ve içimizden kimsenin tanımadığı bir adam çıkageldi. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gidip, önüne namazda oturulduğu şekilde oturdu, elini Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dizlerinin üstüne koydu ve: “Ey Muhammed! İslam nedir?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allattın resûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Hac ve umre yapman, cünüplükten temizlenmen, abdesti tastamam alman ve ramazan orucunu tutmandır" buyurunca, adam: “Eğer bunları yaparsam ben Müslüman olur muyum?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" cevabını verince, adam: “Doğru söyledin ey Muhammed! Peki, İman nedir?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, Cennete, cehenneme ve Mîzan'a, öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayrına ve şerrine iman etmendir" cevabını verince, adam: “Eğer bunları yaparsam ben mümin olur muyum?" diye sordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Evet" cevabını verince, adam: “Doğru söyledin" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Mücâhid'den bildirdiğine göre âyette geçen (.....) sözü, adalet manasındadır. (.....) sevapların ağır gelmesi, (.....) ise sevapların hafif gelmesidir. İbn Ebî Şeybe ve İbn Ebî Hâtim Ubeydullah b. el-Ayzâr'dan şöyle bildirir: Kıyamet günü ayaklar sadaktaki oklar gibi olacaktır. O gün mutlu olan, basabileceği yer bulabilendir. Mizân'ın yanında bir melek: “Bilin ki, falan oğlu falanın terazisi ağır gelmiştir ve artık hiçbir zaman bedbaht olmayacağı bir mutluluğa kavuşmuştur. Bilin ki, falan oğlu falanın da terazisi hafif gelmiştir. Bu kişi de artık hiçbir zaman mutlu olamayacağı bir bedbahtlığa düşmüştür" diye seslenecektir. İbn Ebî Hâtim'in Süddî'den bildirdiğine göre (.....) sözünden kastedilen amellerin tartılmasıdır. Abdürrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebû Nuaym, el-Hitye'de, Vehb b. Münebbih'in şöyle dediğini bildirir: “Ameller son amellere göre tartılır. Allah bir kul hakkında hayır dilerse onun son amelini hayır kılar. Hakkında hayır istemediği kişinin de son amelini şer kılar." İbn Ebî Hâtim bildirdiğine göre Hâris el-A'var der ki: “Hak(ka uymak), hak ehli için Mizan'da ağır geldiği gibi ağır (zor) gelir. Yina batıl ehli için batıl(a uymak), Mizan'da hafif geldiği gibi hafif (kolay) gelir." İbnu'l-Münzir ve Lâlekâî'nin Abdulmelik b. Ebî Süleymân'dan bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî)'nin yanında Mizan'dan bahsedilince: “Mizan'ın dili ve iki kefesi vardır" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in Kâ'b(u'l-ahbâr)'dan bildirdiğine göre Mizan, Beytu'l- Makdis'te iki ağacın arasında konulacaktır. İbn Ebi'd-Dünyâ, İbn Cerîr ve Lâlekâî, Huzeyfe'nin şöyle dediğini bildirir: “Kıyamet günü Mizan'larla görevli olan melek Cibrîl'dir. Cibrîl, bazılarının sevaplarını veya günahlarını alıp bazılarına yükleyecektir. Zalimin sevaplarından alıp mazluma verecektir. Eğer zalimin sevapları yoksa mazlumun günahlarından alınıp zalime verilecektir." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Kelbî, Ebû Sâlih'ten, İbn Abbâs'ın "Gerçek tartı kıyamet günündedir..." âyetini açıklarken şöyle dediğini bildirir: Mizan'ın dili ve iki kefesi vardır. "Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini (ve Cennetteki makamlarını) mahvetmiş olanlardır." Abdürrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde, "Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır" âyetini açıklarken şöyle dedi: Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesinden biri: “Ey Allah'ın Resûlü! İnsanlar kıyamet günü ailesini hatırlayacak mı?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şu üç yerde hatırlamayacaktır: Mizan'ın yanında, amel defterlerinin ellerde uçuştuğu günde ve Suat'ta" cevabını verdi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Kıyamet günü insanlar hesaba çekilirler ve sevapları günahlarından bir fazla olan cennete girer. Günahları sevaplarından bir fazla olan da cehenneme girer." Sonra İbn Abbâs: “Gerçek tartı kıyamet günündedir. Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtulanlardır. Tartıları hafif gelenler, âyetlerimize yaptıkları haksızlıklardan ötürü kendilerini mahvetmiş olanlardır" âyetlerini okuyup şöyle dedi: “Mizan, bir sevap veya günahla ağır veya hafif gelir. Günahlarıyla sevapları eşit olanlar ise A'râf ehlindendir ve bunlar Sırat'ta bekletilirler." İbn Ebi'd-Dünyâ, Kitabu'l-İhlâs'ta, Ali b. Ebî Tâlib'in şöyle dediğini bildirir: “Dış dünyası/zahiri, iç dünyasından/batınından daha tercihe şayan olan kişinin Mizan'ı kıyamet günü hafif gelir. İç dünyası, dış dünyasından daha tercihe şayan olan kişinin ise kıyamet günü Mizan'ı ağır gelir." Ebu'ş-Şeyh'in Câbir'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kıyamet günü Mizan konulup sevaplar ve günahlar tartılır. Sevapları günahlarından ağır gelen cennete girer, günahları sevaplarından ağır olanlar ise cehenneme girerler." Bezzâr, İbn Merdûye, Lâlekâîve Beyhakî, Enes'ten, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Mizanla görevli bir melek vardır. Kıyamet günü kul getirilir ve Mizan'ın iki kefesi arasında durdurulur. Sevap kefesi ağır gelirse, melek mahlukatın duyacağı bir sesle: «Falan oğlu falan, hiçbir zaman bedbaht olmayacak şekilde mutlu oldu» diye seslenir. Eğer sevap kefesi günah kefesinden hafif gelirse, melek: «Falan oğlu falan, hiçbir zaman mutlu olamayacak şekilde bedbaht oldu» diye seslenir." İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, Ebû Dâvûd, el-Âcurrîeş-Şerîa'da, Hâkim ve Beyhakî el-Ba's'ta bildirir: Hazret-i Âişe Cehennem ateşini hatırlayıp ağlayınca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Seni ağlatan nedir?" diye sordu. Hazret-i Âişe: “Cehennem ateşini hatırladım da onun için ağlıyorum" deyip, "Siz kıyamet gününde aile halkınızı hatırlayacak mısınız?" diye sordu. Bunun üzerine Hazret-i peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Üç yer var ki orada kimse kimseyi hatırlamaz: Ameller tartılırken terazisinin hafif mi yoksa ağır mı geldiğini öğreninceye kadar. Kendisine amel defterinin verileceği sırada (yani): «Alın kitabımı okuyunsözü söylendiği zaman, kitabının sağından soluna mı yoksa arkasına mı nereye konulacağını bilinceye kadar. Sırat'tın cehennemin üstüne konulduğu zaman" buyurdu. Hâkim, Selmân'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kıyamet günü Mizan konulur. Eğer semalar ve yeryüzü Mizan'da tartılsaydı sığardı. Melekler: «Ey Rabbim! Bu Mizan kim için tartacak?» diye sorunca, Yüce Allah: «Yaratıklarımdan dilediklerim için» karşılığını verecek. Melekler: «Seni noksanlıklardan tenzih ederiz. Biz Sana hakkıyla ibadet etmedik» derler. Sonra kılıç gibi keskin (ince) olan Sırat konulacak. Melekler: «Bunun üzerinden kimi (geçirip) kurtaracaksın?» diye sorunca, Yüce Allah: «Yarattıklarımdan dilediklerimi» karşılığını verecek. Bunun üzerine melekler yine: «Seni noksanlıklardan tenzih ederiz. Biz Sana hakkıyla ibadet etmedik» diyecekler. " İbnu'l-Mübârek Zühd'de, el-Âcurrî eş-Şerîa'da ve Lâlekâî, Selmân'ın şöyle dediğini bildirir: İki kefesi olan Mizan konulur, eğer onun bir kefesine gökler ve yeryüzü konulsa sığardı. Melekler: “Bununla kim tartacak?" diye sorunca, Yüce Allah: “Mahlûkatımdan kimi istersem o tartacaktır" buyurur. Bunun üzerine melekler: “Seni noksanlıklardan tenzih ederiz. Biz Sana hakkıyla ibadet etmedik" derler. İbn Merdûye, Hazret-i Âişe'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Allah, Mizan'ın kefelerini gökler ve yeryüzü büyüklüğünde yaratmıştır. Sıratı ise kılıç gibi keskin (ince) yaratmıştır. Melekler: «Ey Rabbimiz! Bundan kimi geçireceksin?» diye sorunca Allah: «Dilediğimi geçireceğim» buyurdu." Beyhakî, Şuabul-îman'da, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “Mizan'ın bir dili ve sevapların ve günahların tartıldığı iki kefesi vardır. Sevaplar en güzel sûrette getirilip Mizan'ın kefesine konulur ve bu sevaplar günahlardan ağır gelince alınıp Cennetteki menziline konulur. Sonra mümine: “Ameline yetiş" denir ve mümin cennete gidip ameli vasıtasıyla, cennetteki yerini öğrenir. Günahlar en çirkin sûrette getirilir ve Mizan'ın kefesine konulur. Günahlar hafif gelince, -ki batıl her zâman hafiftir- Cehennemdeki yerine atılıp, günahların sahibine: “Ameline, cehenneme yetiş" denir. Bu kişi cehenneme gider, ameli vasıtasıyla cehennemdeki yerini ve Allah'ın ona hazırladığı azab türlerini bilir." İbn Abbâs devamla şöyle der: “Cennetlikler ve cehennemlikler, Cuma namazından dönen topluluğun evlerini tanımasından daha iyi tanırlar." Tirmizî ve el-Ba's'ta Beyhakî, Enes'ten bildirir: Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem), kıyamet günü bana şefaatçi olmasını söylediğimde: “Dediğini yapacağım" karşılığını verdi. Ben: “Ey Allah'ın Resûlü! Seni nerede arayayım?" diye sorduğumda, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): “Beni Suat'ta ara" buyurdu. Ben: “Eğer Sırat'ta bulamazsam nerede arayayım?" diye sorunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mizan'ın yanında ara" karşılığını verdi. Ben: “Eğer Mizan'ın yanında da bulamazsam" deyince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Havz'ın yanında ara. Muhakkak bu üç yerden birinde bulunurum" buyurdu. Ahmed, Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim, İbn Merdûye, Lâlekâî ve Beyhakî, el- Ba's'ta, Abdullah b. Amr'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu bildirir: “«Ümmetimden bir kişi herkesin önünde çağrılıp o kişi aleyhinde doksan dokuz dosya açılacaktır. Her bir dosyanın boyu gözün görebildiği mesafe kadar olacaktır. Yüce Allah, ona: «Bunlardan bir şeyi reddediyor musun? Amel muhafızım kâtip melekler sana haksızlık yapmışlar mıdır?» diye soracak. Bu kişi: «Hayır ya Rabbi!» diye cevap verecektir. Sonra Yüce Allah: «Herhangi bir mazeretin var mı?» buyuracako kimse: «Hayır ya Rabbi» diye cevap verecektir. Bunun üzerine Allah şöyle buyuracak: «Evet yanımızda sana ait makbul bir amelin vardır ve bugün sana asla haksızlık edilmeyecektir.» Üzerinde: «Ben şehadet ederim ki Allah'tan başka gerçek ilah yoktur Muhammed de onun kulu ve Resulüdür'» yazılı bir kağıt parçası çıkarılacak ve Allah: «Kendi tartında kendin bulun» diyecektir. O kişi de: «Ya Rabbi! Bu tek kağıt parçasının bu dosyalar karşısında ağırlığı ne olur ki!» diyecek. Bunun üzerine ona: «Bugün sana asla zulmetmeyecek» denilecek. Dosyalar bir kefeye, o kelimenin yazılı olduğu kağıt diğer kefeye konulacak ve dosyalar hafif gelip kağıt ağır basacaktır. Allah'ın ismi yanında hiç birşey ağır basamaz." Ahmed hasen isnâdla Abdullah b. Amr'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Kıyamet günü teraziler konulur ve kişi alınıp (sevapları) bir kefeye, günahları ise diğer kefeye konulur. Mizan'ın günah olan kefesi ağır gelince cehenneme gönderilir. Adam alınıp götürülürken Rahman'ın katından bir ses: «Acele etmeyiniz, acele etmeyiniz! Daha teraziye konulmamış (güzel) ameli vardır» diye seslenir. Sonra üzerinde «Ben şehâdet ederim ki Allah'tan başka gerçek ilah yoktur Muhammed de onun kulu ve Resûlüdür» yazılı bir kağıt parçası getirilir ve adamın güzel amelleriyle aynı kefeye konulunca, kağıdın bulunduğu kefe ağır basar. " İbn Ebi'd-Dünyâ ve İbn Abdilberr en-Nemerî, Kitabu'l-İlm'de Abdullah b. Amr'ın şöyle dediğini nakleder: Hazret-i Âdem'in, Arş'ın üzerinde Allah tarafından verilmiş bir yeri vardır. Hazret-i Âdem'in üzerinde yeşil iki giysi vardır ve boyu uzun bir hurma ağacı gibidir. Hazret-i Âdem, çocuklarından Cennete ve Cehenneme götürenlere bakar ve bu sırada Hazret-i Muhammed'in ümmetinden bir adamın cehenneme götürüldüğünü görünce: “Ey Ahmed, ey Ahmed!" diye seslenir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Buyur ey insanlığın babası!" karşılığını verince, Hazret-i Âdem: “Ümmetinden olan şu adam cehenneme götürülmekte" der. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), izarını yukarı kaldırarak meleklerin peşinden koşar ve: “Ey Rabbimin elçileri! Bekleyiniz!" der. Melekler: “Biz, Allah'ın bize emrettikleri konusunda Ona isyan etmeyen, acımasız ve güçlü melekleriz" karşılığını verirler. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) onlardan ümidini kesince sağ eliyle sakalını tutup yüzünü Arş'a dönüp: “Ey Rabbim! Ümmetim konusunda beni mahcup etmeyeceğini vaad etmiştin" der. Arş'ın yanından: “Muhammed'e itaat edin ve bu kulu makama tekrar götürün" diye bir ses duyulur. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), kemerinin altından Besmele çekerek bir kağıt çıkarır, Mizan'ın sağ kefesine atar, bunun üzerine adamın sevapları günahlarından ağır basar ve: “Falan oğlu falanın terazisi ağır geldi ve mutlu oldu. Onu cennete götürün" diye seslenilir. Adam: “Ey Allah'ın elçileri! Bekleyin de Rabbi katında değerli olan şu kulun kim olduğunu sorayım" deyip: “Annem babam sana feda olsun! Senin yüzün ne kadar güzel, yaratılışın ne iyi! Beni bu zorluktan kurtaran, sen kimsin?" diye sorar. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Ben senin peygamberin Muhammed'im. Bu da bana getirdiğin salâvatlardır. Bu salâvatlar en çok ihtiyacın olduğu zamanda işine yaradı" der. Taberânî, M. el-Evsat'ta, Câbir'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Mizan'a konulacak ilk şey, kulun ailesine harcadığı nafakasıdır" buyurduğunu nakleder. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Mâce ve Lâlekâî'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “İki kelime vardır ki, dilde hafif, terazide ağır ve Rahman olan Allah'a da pek sevimlidir. Bu kelimeler: «Allah'ı hamd ile noksanlıklardan tenzih ederim ve Yüce Allah'ı noksanlıklardan tenzih ederim» kelimeleridir" buyurdu. Taberânî, İbn Abbâs'tan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder: “Canım elinde olana yemin ederim ki, semalar, yeryüzü, bu ikisinin üstünde, arasında ve altındakiler getirilip Mizan'ın bir kefesine, Kelime-i şahadet diğer kefeye konsa, Kelime-i şehadet hepsinden ağır gelirdi. " İbn Ebi'd-Dünyâ, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, Taberânî ve Beyhakî ceyyid isnâdla, Enes'ten bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebû Zer ile karşılaşınca: “Sana, bedenin için hafif Mizan'da ise başka şeylerden daha ağır gelecek bir şeyi bildireyim mi?" diye sordu. Ebû Zer: “Evet ey Allah'ın Resûlü!" karşılığını verince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Güzel ahlaklı olmaya ve (gerekmediği müddetçe konuşmayarak) susmaya bak. Canım elinde olana yemin ederim ki mahlûkat, bu ikisi gibi (üstün olan başka) bir şeyle amel etmemiştir" buyurdu. İbn Ebî Şeybe, Meymûn b. Mihrân'ın şöyle dediğini bildirir: Ümmü'd- Derdâ'ya: “Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) bir şey duymadın mı?" diye sorduğumda: “Evet duydum. Bir gün yanına girdim ve: «Mizân'a konulacak ilk şey güzel ahlâktır» buyurduğunu duydum" dedi. Ebû Dâvûd, Tirmizî, İbn Hibbân ve Lâlekâî, Ebu'd-Derdâ'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kıyamet günü Mizan'a, güzel ahlâktan daha ağır bir şey bırakılamaz" buyurduğunu nakletmiştir. Taberânî, M. el-Evsat'ta, Ömer b. el-Hattâb'ın şöyle dediğini bildirir: Allah yolunda bir deve bağışladım ve daha sonra onun doğurduğu develerden birini satın almak istedim. Bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğumda: "Onu bırak ki, kıyamet günü bağışladığın deve, yavrularıyla Mizan'ına gelsin" buyurdu. Ebû Nuaym, İbn Ömer'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kıyamet günü, kardeşinin bir ihtiyacını giderenin Mizan'inin yanında dururum. Eğer Mizan'ındaki sevapları ağır gelmezse kendisine şefaatçi olurum" buyurduğunu nakleder. İbn Ebî Şeybe ve Ahmed, Zühd'de Muğîs b. Sumeyy'den ve Mesrûk'ten şöyle bildirir: Bir rahip, manastırında altmış yıl ibadet ettikten sonra bir gün semadaki yağmura bakıp: “Çıkıp kimseyi görmeden su içsem ve abdest alıp tekrar yerime dönsem" deyip manastırından çıktı. Bu sırada karşısına bir kadın çıkıp giysilerini açtı. Rahip dayanamayıp kadınla ilişkiye girdikten sonra bir su birikintisine girip yıkanırken ölüm kendisine geldi. Rahip ölürken yanından bir dilenci geçince, dilenciye elbisesinde olan ekmeği almasını işaret etti ve dilenci ekmeği aldı. Rahip ölünce altmış yıllık ibadeti getirilip bir kefeye, işlediği günah öbür kefeye kondu. Günahın bulunduğu kefe ağır basınca dilenciye verdiği ekmek getirilip amelinin bulunduğu kefeye konunca sevap kefesi ağır geldi." Taberânî, el-Evsat'ta, Sefîne'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şu beş şey Mizan'da ne kadar da ağırdır: «Sübhânallah, Elhamdülillah, Lâ ilahe illallah, Allahu Ekber ve kendinden evvel ölen salih evlat sebebi ile beklediği ecir»" buyurduğunu nakleder. Ebû Ya'lâ ve İbn Hibbân, Amr b- Hureys'ten Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Hizmetçinin işlerinden hafiflettiğin şeylerin sevabı Mizan'ında karşına çıkacaktır" buyurduğunu nakletmiştir. İbn Asâkir, zayıf isnâdla Ebû Hureyre'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Abdest alıp (azaları) temiz giysiyle silmekte sakınca yoktur. Abdest azalarını silmemek ise daha faziletlidir. Çünkü abdest, kıyamet günü diğer amellerle beraber tartılacaktır" buyurduğunu nakleder. İbn Ebî Şeybe, Musannef’te, Saîd b. el-Müseyyeb'in abdest aldıktan sonra mendile kurulanmayı kerih görüp: “Abdest (suyu) Mizan'da tartılacaktır" dediğini bildirir. Tirmizî ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre Zührî: “Abdestten sonra mendille kurulanmak, her damlasının Mizan'da tartılacağı için mekruh görülmüştür" dedi. el-Murhibî, Fadlu'l-îlm'de, İmrân b. Husayn'dan Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Kıyamet günü âlimlerin mürekkebi ve şehitlerin kanı tartılır; âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından daha ağır gelir" buyurduğunu nakleder. Deylemî, İbn Amr ve İbn Ömer'den aynı hadisi nakletmiştir. İbn Abdulberr, Fadlu'l-İlm'de , İbrâhim en-Nehaî'nin şöyle dediğini bildirir: “Kıyamet günü kişinin ameli getirilir ve terazinin kefesine konulunca hafif gelir. Sonra bulutlar gibi bir şey getirilip terazisinin kefesine konulunca sevapların olduğu kefe ağır gelir. Bu kişiye: “Bunun ne olduğunu biliyor musun?" diye sorulunca: “Hayır" cevabını verir. Bunun üzerine kendisine: “Bu, insanlara öğrettiğin ilmin faziletidir" denilir. İbnu'l-Mübârek,'Zühd'de, Hammâd b. Ebî Süleyman'ın şöyle dediğini bildirir: “Kıyamet günü kişi gelir ve amelinin az olduğunu görür. O bu durumdayken buluta benzer bir şey gelip terazisine düşer. Kendisine: “Bu, insanlara öğrettiğin hayırdır. Bu senden sonra kalmış ve bu sebeple sana bunun ecri verilmiştir" denilir. İbnu'l-Mübârek, Ebu'd-Derdâ'nın: “Tek derdi karnı ve cinsel organı olan kişi, kıyamet günü Mizan'da zarara uğrar" dediğini bildirir. İsbehânî, et-Terğîb'de, Leys'ten, İsa b. Meryem'in (aleyhisselam) şöyle dediğini bildirir: “Hazret-i Muhammed'in ümmeti, Mizan'da en ağır olacak kişilerdir. Dilleri öyle bir kelimeye alıştı ki bu kelimeyle kendilerinden öncekilerden (Mizan'daki amelleri yönünden) daha ağır oldular. Bu kelime: «Lâ ilâhe illallah» kelimesidir." Hakîm et-Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl'da, Eyyûb b. Hâlid'in şöyle dediğini bildirir: Arkadaşlarımdan, birden çok kişiden duyduğuma göre, kıyamet günü kul Mizan'da durdurulur. Bu kişi Mizan'a ve Mizan'la görevli olana bakar. Mizan'la görevli olan, ona: “Ey Allah'ın kulu! Bu amellerin içinde olmadığını düşündüğün bir şey var mı?" diye sorunca, bu kişi: “Evet" cevabını verir. Mizan'la görevli olan: “Hangi şey yoktur?" diye sorunca, bu kişi: «Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehu» kelimesi" cevabını verir. Mizan'la görevli olan: “O kelime, Mizan'a konulmayacak kadar büyüktür" der. Mûsa b. Ubeyde ekledi: “Duyduğuma göre kıyamet günü bu kelime, dünyadayken kendisini söyleyen için bir hasım gibi mücadele eder." Ebû Dâvûd ve Hâkim, Ebu'l-Ezher el-En mâ in'd en bildirir: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yatağına girdiği zaman şöyle derdi: “Allahım! Beni bağışla, şeytanımı zelil kıl, rehinlerimi çöz, Mizan'ımı ağırlaştır ve beni (mukarreb meleklerin toplandığı) yüksek meclise koy. " |
﴾ 9 ﴿