59

"And olsun kî Nuh'u mîlletine gönderdik. «Ey mîlletim! Allah'a kulluk edînr O ndan başka tanrınız yoktur; doğrusu sîzin için böyük günün azabından korkuyorum» dedi"

İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Asâkir, Enes'ten, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem):

“îlk gönderilen peygamber Nûh'tur" buyurduğunu nakletmiştir.

İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh, Ebû Nuaym ve İbn Asâkir, Yezîd er-Rakkâşî'nin şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh'a (aleyhisselam) bu ismin verilmesi, kendisi için uzun süre ağlaması sebebiyledir."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime:

“Hazret-i Nûh'a (aleyhisselam) bu ismin verilmesi, kendisi için uzun süre ağlaması sebebiyledir" demiştir.

İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, Mukâtil ve Cuveybir'den şöyle bildirir: Hazret-i Âdem ihtiyarlayıp kemikleri zayıflayınca:

“Ey Rabbim! Ne zamana kadar çalışıp koşturacağım?" dediğinde, Yüce Allah:

“Ey Âdem! Sünnet olmuş bir çocuğun doğuncaya kadar" buyurdu. On nesil sonra Hazret-i Nûh doğduğunda Hazret-i Âdem dokuz yüz kırk yaşındaydı. Hazret-i Nûh, Emek b. Mettûşlah b. İdrîs'in oğluydu. Hazret-i İdrîs'in adı ise, Ahnûh b. Yerd b. Mehlâîl b. Kaynân b. Enûş b. Şît b. Âdem'dir. Hazret-i Nûh'un adı, es-Seken'di. Kendisine Nûh es-Seken denilmesinin sebebi, Hazret-i Âdem'den sonra insanların kendisine sığınması ve insanların atası olmasıdır. Kendisine Nûh denilmesinin sebebi, kavmi için dokuz yüz elli sene ağlamasıdtr. Bu müddet zarfında kavmini Allah'a iman etmeye davet etti, ama kavmi bu daveti reddedince de onlar için ağladı."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih):

“Hazret-i Nûh (aleyhisselam) ile Hazret-i Âdem (aleyhisselam) arasında on nesil vardır. Hazret-i Nûh ile Hazret-i İbrâhim (alayhimesselam) arasında da on nesil vardır."

İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Âdem ile Hazret-i Nûh arasında on nesil vardır ve hepsi de hak din üzereydi.

İbn Asâkir, Nevf eş-Şâmî'nin:

“Beş peygamber Araplardandır: Hazret-i Muhammmed (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Nûh, Hazret-i Hûd, Hz, Sâlih ve Hazret-i Şu'ayb (aleyhimusselam) " dediğini bildirir.

İshâk b. Bişr ve İbn Asâkir, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh, Hazret-i Âdem'in gönderilişinden iki bin yıl sonra gönderildi. Hazret-i Nûh gönderildiğinde kavmi arasında günahlar yayılmış, zorbalık çoğalmış ve azgınlıkları artmıştı. Hazret-i Nûh onları, gece gündüz, gizli ve açıktan, sabırla ve yumuşaklıkla İslam'a davet ediyordu. Hiçbir peygamber, Hazret-i Nûh'un karşılaştığı zorlukla karşılaşmamıştır. Kavmi, Hazret-i Nûh'un yanına girip kendisini boğuyor, meclislerde kendisine vuruyorlar, kovuyorlar, o ise bütün bu yaptıklarına rağmen onları davet etmekten vazgeçmiyor ve:

“Ey Rabbim! Kavmimi bağışla, çünkü onlar bilmiyorlar" diyordu. Hazret-i Nûh'un bu yaptıkları kavminin sadece kendisinden daha fazla kaçmalarını sağlıyordu. Hatta, biriyle konuşunca konuştuğu kişi, Hazret-i Nûh'un söylediklerini duymamak için elbisesiyle başını sarıyor ve parmaklarıyla kulaklarını tıkıyordu. Yüce Allah'ın:

“Doğrusu ben Senin onları bağışlaman için kendilerini her çağırışımda, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, elbiselerine hüründüler, direndiler, büyüklendikçe büyüklendiler" âyeti buna işaret etmektedir. Sonra kavmi koşarak yanında ayrılıp Hazret-i Nûh'un yalancı olduğunu yaymaya başladılar. Hazret-i Nûh zamanında gelen her nesil bir öncekinden daha kötü ve daha azgındı. Hatta:

“Bu kişi babalarımızla beraber yaşadı ve o zaman da aynı şekilde akılsızdı" diyorlardı. Veya kişi öleceği zaman çocuklarına:

“Bu akılsızdan sakının. Babalarım bana, insanların helakinin bu adamın eliyle olacağını anlattılar" diye vasiyet ederdi. Nesilden nesile böyle vasiyette bulunuyorlar, hatta kişi çocuğunu omuzlarında taşırken Hazret-i Nûh'un yanında duruyor ve:

“Evladım! Eğer sen yaşar da ben ölürsem, bu ihtiyardan sakın" diyordu. Durum uzun süre böyle devam edip te Hazret-i Nûh davetine devam edince onlar:

“Ey Nuh! Bizimle cidden tartıştın; hem de çok tartıştın. Doğru sözlülerden isen tehdit ettiğin azabı başımıza getir" dediler.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir, Katâde'nin şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh, Cezîre'dendir ve oranın halkına peygamber olarak gönderilmiştir. Hazret-i Hûd, Şihr denilen yerin Mehre bölgesinden, Hazret-i Sâlih Hicr denilen yerden, Hazret-i Lût Sedûm'dan, Hazret-i Şu'ayb Medyen'dendir. Hazret-i İbrâhim, Hazret-i Âdem, Hazret-i İshâk ve Hazret-i Yûsuf Filistin toprağında vefat ettiler. Hazret-i Yahya b. Zekeriyyâ ise Şam'da öldürüldü."

İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Kavmi, Hazret-i Nûh bayılıncaya kadar ona vuruyorlardı. O ise kendine gelince:

“Ey Rabbim! Kavmimi bağışla. Onlar bilmiyorlar" diyordu.

İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Zühd'de , Ebû Nuaym ve İbn Asâkir, Mücâhid'in vasıtasıyla, Ubeyd b. Umeyr'in şöyle dediğini bildirir:

“Kavmi, Hazret-i Nûh bayılıncaya kadar ona vuruyorlardı. O ise kendine gelince: «Ey Rabbim! Kavmime hidayet ver. Onlar bilmiyorlar» diyordu." Şakîk, Abdullah (b. Mes'ûd)'un şöyle dediğini bildirir:

Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzündeki kanı silerken, peygamberlerden birisinden bahsedip: «Allahtm! Kavmime hidayet ver. Onlar bilmiyorlar» diyordu" buyurduğunu işittim."

İbn İshâk ve İbn Ebî Hâtim başka bir kanalla, Ubeyd b. Umeyr el-Leysî'den buna benzer bir rivayette bulundu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime der ki:

“Kavmi Hazret-i Nuh'un gözleri kararıncaya kadar boğazını sıkarlar, onu bıraktıklarında ise Hazret-i Nûh: «Allahım! Kavmimi bağışla. Onlar bilmiyorlar» derdi."

Abd b. Humeyd, Buhârî, Müslim ve İbn Mâce, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini bildirir:

“Sanki Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamberlerden birinin kavmi tarafından dövüldüğünü ve bu peygamber alnındaki kanı silerken:

"Allahım! Kavmimi bağışla. Onlar bilmiyorlar" dediğini anlatırkan seyreder gibiyim."

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, Şu'abu'l-İmân'da Ebu'l-Muhâcir er-Rakkî'nin şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh, kavmi arasında kıldan, yapılmış bir evde dokuz yüz elli sene yaşadı. Ona:

“Ey Allah'ın peygamberi! Bir ev yap" dediklerinde, o:

“Ya bugün yarın öleceğim" karşılığını verirdi.

İbn Ebi'd-Dünyâ ve Beyhakî, Vuheyb b. el-Verd'in şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh, kendine kamıştan bir ev yapınca kendisine: «Bundan başka bir ev yapsaydın» denildi. Hazret-i Nûh: «Ölecek kişi için bu ev bile çoktur» cevabını verdi."

İbn Ebi'd-Dünyâ, Ukaylî, İbn Asâkir ve Deylemî, Hazret-i Âişe'den, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Hazret-i Nûh, peygamberlerin büyüğüdür. Ne zaman heladan çıkacak olsa: «Bana (nimetinin) tadını tattıran, faydalı kısmını bende bırakıp, eza veren kısmını çıkaran Allah'a hamd olsun» derdi. "

Buhârî, Tarih'te, İbn Mes'ûd'un şöyle dediğini bildirir:

“Yüce Allah, Hazret-i Nûh'u gönderdi ve onun kavminin helakına zındıklardan başkası sebep olmadı. Sonra peygamberler peş peşe geldiler. Vallahi bu ümmetin de helakına zındıklardan başkası sebep olmayacaktır."

Ebu'ş-Şeyh, Sa'd b. Hasan'ın şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh'un kavmi, ayda iki defa ekim yaparlardı. Kadın, günün başlangıcında doğum yapar, günün sonunda bu çocuk annesinin peşinden gelecek duruma yetişirdi."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd der ki:

“Hazret-i Nûh'un kavmi, ovaların ve dağların hepsine bina yapılmadan ve bu ova ve dağların hepsine insanlar sahip olmadan helak olmadılar."

İbn Ebî Hâtim'in Zeyd b. Eslem'den bildirdiğine göre Hazret-i Nûh zamanında, ovadakilere ve dağdakilere bulundukları yerler dar gelmeye başladı. Hatta ovadakiler dağa çıkamaz, dağdakiler de ovaya inemez oldular.

Ebû Nuaym, el-Hilye'de  ve İbn Asâkir, Vehb b. Münebbih'in şöyle dediğini bildirir:

“Hazret-i Nûh, zamanının en güzel insanıydı ve yüzünü peçeyle örterdi. Gemide aç kaldıklarında, Hazret-i Nuh gemidekilere yüzünü gösterirdi ve bunun üzerine gemidekiler doyardı."

Beyhakî, Şu'abu'î-İmân'da ve İbn Asâkir, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hac yaptığı zaman Usfân vadisinden geçerken:

“Bu vadiden, Hûd, Salih ve Nûh, yularları liften olan kırmızı develer üzerinde geçtiler. Onların abalarını izar, siyah yün bir kumaşı da rida olarak kullanır ve telbiye getirerek Kabe'yi tavaf ederlerdi" buyurdu.

İbn Asâkir'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Nuh, Ramazan ve Kurban bayramı dışında bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Dâvud senenin yarısını, İbrâhim her aydan üç gün oruç tutardı. Bu şekilde yılın yarısını oruç tutarak, yarısını da tutmayarak geçirmiş sayılırdı."

Ahmed, Buhârî, el-Edebu'l-Müfred'de , Bezzâr, Taberânî, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sifât' ta, Abdullah b. Amr'dan, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleder:

“Hazret-i Nûh vefat edeceği zaman oğluna şöyle dedi: «Ben sana vasiyyetimi söylüyorum: Sana iki şeyi emrediyorum ve iki şeyi yasaklıyorum. Sana, Lâ ilahe illallah'ı emrediyorum. Çünkü yedi kat göklerle yedi kat arz eğer bir terazi kefesine ve Lâ ilahe illallah da diğer bir kefeye konsa, bu kelime onlara daha ağır basardı. Eğer yedi kat göklerle yedi kat arz, uçsuz bucaksız bir çember olsalar, onları Lâ ilahe illallah ve Sübhânallahi ve-bihamdihi kelimeleri kırardı. Çünkü bu kelimeler her yaratığın duâsıdır ve bunlarla her şey rızıklamr. Bir de Allah'a ortak koşmaktan ve kibirlenmekten menederim.»" Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Ey Allah'ın Resulü! Kibirlenmek nedir? Birimizin güzel elbisesi olup onu giymesi veya güzel bir atı olup onu beğenmesi midir?" diye sorulunca, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hayır. Kibir, hakkı çiğnemek ve insanları küçük görmektir" buyurdu.

İbn Ebî Şeybe'nin Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Hazret-i Nuh'un, oğluna öğrettiğini size öğreteyim mi?" diye sorunca, sahabe:

“Evet" karşılığını verdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

"Hazret-i Nûh, oğluna şöyle dedi: «Allah'tan başka ilah yoktur, O tektir, O'nun ortağı yoktur, mülk O'nundur, hamd O'na aittir. O, herşeye kadirdir» demeni vasiyet ediyorum. Eğer gökler bir kefede olsa, bu kelime bir kefede olsa, bu kelime semadan daha ağır basardı. Eğer sema bir uçsuz bucaksız bir çember olsaydı, bu kelime onu kırardı. Sana, Sübhânallahi ve-bihamdihi(=Allah'ı hamd ile tesbih ederim) kelimelerini söylemeni vasiyet ediyorum. Çünkü bu kelimeler her yaratığın duâsı ve tesbihidir. Bütün yaratılmışlar bununla rızıklamr."

59 ﴿