15

"Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik"

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Hazret-i Yûsuf kuyudayken: «Kardeşlerin, bunun vahiy olduğunun farkına varmadan kendilerine yaptıklarını haber vereceksin» diye vahyedildi."

Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde, "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyetini açıklarken şöyle dedi:

“Hazret-i Yûsuf kuyudayken: «Kardeşlerin, bunun vahiy olduğunun farkına varmadan kendilerine yaptıklarını haber vereceksin» diye vahyedildi. Bu vahiy, kendisine yapılanların zor gelmemesini sağladı."

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyetinden kastedilen, Hazret-i Yûsuf'un kardeşlerinin, Yüce Allah'ın Yûsuf'a vahiy gönderdiğinin farkına varmamalarıdır.

İbn Cerîr'in İbn Zeyd'den bildirdiğine göre "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyetinden kastedilen, Hazret-i Yûsuf'un kardeşlerinin, Yûsuf'a gelen vahyin farkına varmamalandır.

İbn Cerîr'in İbn Cüreyc'den bildirdiğine göre "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyeti, "Bir zaman gelecek ki sen, kardeşlerine bu yaptıklarını anlatacaksın. Onlar, senin Yusuf olduğunu bilmeyecekler. Seni tanıyamayacaklar" mânâsındadır.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki:

“Hazret-i Yûsuf'un kardeşleri yanına girince, o kendilerini tanıdı, ama kendileri Hazret-i Yûsuf'u tanımadılar. Su kabı getirilince onu eline alıp, kaba vurdu. Su kabından ses çıkınca:

“Bu kâse, sizin, babanızdan olan Yûsuf adında bir kardeşiniz olduğunu ve babanızın onu kendisine sizden yakın tuttuğunu, sizin onu alıp kuyunun derinliklerine attığınızı, babanıza gelip:

“Onu kurt yedi" dediğinizi ve delil olarak ta üzerine başka bir kan bulaşmış gömleğini getirdiğinizi söylüyor" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Yûsuf'un kardeşleri birbirlerine:

“Bu kâse sizin durumunuzu kendisine bildiriyor" dediler. İbn Abbâs der ki:

“Bizce, "Biz ona, kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik" âyeti bu konuda nazil olmuştur."

İbn Merdûye'nin İbn Ömer'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Yûsuf kuyuya atıldığı zaman Cibrîl gelip:

“Ey çocuk! Seni bu kuyuya kim attı?” diye sordu. Hazret-i Yûsuf:

“Kardeşlerim attı” cevabını verince, Cibrîl:

“Neden?” diye sordu. Hazret-i Yûsuf:

“Babamın bana olan sevgisini kıskandıkları için” cevabını verince, Cibrîl:

“Buradan çıkmak ister misin?” diye sordu. Hazret-i Yûsuf:

“Bu, Yâkub'un ilahına kalmış bir şeydir” karşılığını verince, Cibrîl şöyle dedi:

“Şöyle dua et:

“Allahım! Açık ve gizli isimlerinle senden istiyorum. Ey gökleri ve yeri eşi ve benzeri olmayan bir mükemmellikte yaratan! Ey Celâl ve ikram sahibi! Senden, beni bağışlamanı ve merhamet etmeni, bulunduğum durumdan bana bir kurtuluş ve çıkış yolu göstermeni, umduğum ve ummadığım yerlerden beni rızıklandırmanı diliyorum.” Hazret-i Yûsuf bu duayı yapınca, Yüce Allah kendisine çıkış ve kurtuluş yolunu, gösterdi, ummadığı yerden kendisine Mısır'ın idaresini verdi.” Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem):

“Bu sözleri devamlı söyleyiniz. Çünkü bu sözler, seçilmiş ve hayırlı iki kişinin devamlı söylediği sözlerdir” buyurdu.

İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin Ebû Bekr b. Ayyâş'tan bildirdiğine göre Hazret-i Yûsuf kuyuda üç gün kalmıştır.

15 ﴿