76"Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve «Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme» dedi. (Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu; (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: «Ey kafile! Siz hırsızsınız!» diye seslendi. (Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: «Ne arıyorsunuz?» dediler. «Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var» dediler. (İçlerinden biri:) «Ben buna kefilim» dedi. «Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz» dediler. (Yusuf'un adamları) dediler ki: «Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?» «Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız» dediler. Bunun üzerine kardeşinin yükünden önce onların yüklerini aratmaya başladı. Sonra kabı kardeşinin yükü arasından çıkardı. İşte biz Yûsuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyabilecek değildi. Allah'ın dilemesi müstesna. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde der ki: “Hazret-i Yusuf kardeşini bağrına basıp yanma aldı ve: “Onların yaptıklarına üzülme ve ümtisizliğe düşme" dedi. Onların ihtiyaçlarını verip yiyecek maddelerini yükleyince kralın içtiği kabı kardeşinin eşyaları arasına koydu." İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî'nin el-Mesâhifte İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi, maşraba mânâsındadır. Kendisiyle herhangi bîr şey içilen her kaba maşraba denir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: “Sikâye ve Suvâ, aynı şeydir. Hazret-i Yusuf'un su kabına bu iki isim de verilebilir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in İkrime'den bildirdiğine göre, kaybolan kab, Hazret-i Yusuf'un su içtiği kaptı ve gümüştendi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd, (.....) su içilen kaptır ve zikredildiğine göre bu kab altın bir bardaktı. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi" âyetini açıklarken: “Kafiledeki yük hayvanları eşeklerden oluşmaktaydı" demiştir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbnu'l-Enbârî, Ebu'ş-Şeyh, İbn Mende, Ğarâibu Şu'be'de, İbn Merdûye ve Diyâ'nın bildirdiğine göre İbn Abbâs, (.....) âyetini açıklarken: “Bu kab, gümüşten içmek için kullanılan bir tastı" demiştir. İbnu'l-Enbârî, el-Vakf ve'l-İbtidâ'da ve Tastî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Nâfi b. el-Ezrak ona: “Bana yüce Allah'ın, âyette geçen (.....) sözünün mânâsını söyle" deyince, İbn Abbâs: “İçmek için kullanılan bardak" demektir" cevabını verdi. Nâfi: “Peki, Araplar öylesi bir ifadenin ne anlama geldiğini biliyorlar mı ki?" diye sorunca da, İbn Abbâs şöyle demiştir: “Tabi ki! Yoksa el-A'şâ'nın: Onun başında beyaz unu var ve içilecek kaplar Ve tencereleri, bir de aşçısı var ve büyükçe kaplar ile gümüşten masalar" dediğini bilmez misin? İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, (.....) sözünü açıklarken: “Bu, Farisilerin kullandığı üst tarafı dar olan bir tastır ve Acemler bununla içerlerdi" demiştir. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in İkrime'den bildirdiğine göre kralın su kabı gümüştendi. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre kralın su kabı bakırdandı. Ebû Ubeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, bu âyeti (.....) şeklinde okurdu. Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Ebû Hureyre bu âyeti (.....) şeklinde okurdu. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Yahya b. Ya'mer bu âyeti (.....) şeklinde okur ve: “Bu, altın veya gümüşten işlenmiş bir kaptı ve kral bununla içerdi" derdi. İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Ebû Recâ bu âyeti (.....) şeklinde okumuştur. Abdullah b. Avn'ın bildirdiğine göre Ebû Recâ bu âyeti, (.....) şeklinde okurdu. Saîd b. Cübeyr'in de bu âyeti, (.....) şeklinde okuduğu nakledilmiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Mücâhid'den bildirdiğine göre (.....) âyeti açıklarken şöyle dedi: “Bir eşek yükü yiyecek" mânâsındadır ve bazı dillerde bu ifade eşek yükü için kullanılmaktadır. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in Katâde'den bildirdiğine göre (.....) âyeti, bir deve yükü mânâsındadır. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre kelimesi, kefil anlamındadır. İbn Cerîr; Saîd b. Cübeyr, Mücâhid, Katâde ve Dahhâk'tan aynı rivayette bulunmuştur. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre âyette geçen (.....) sözünden, "Ey kafile! Siz hırsızsınız!" diye seslenen tellal kastedilmiştir. İbnu'l-Enbârî el-Vakf ve'l-İbtidâ'da ve Tastî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Nâfi b. el-Ezrak ona: “Bana, âyette geçen (.....) kelimesinin mânâsını söyle" deyince, İbn Abbâs: “Kefil demektir" cevabını verdi. Nâfi: “Peki, Araplar öylesi bir ifadenin ne anlama geldiğini biliyorlar mı ki?" diye sorunca da, İbn Abbâs şöyle demiştir: “Tabi ki! Yoksa Ferve b. Museyk'in: Kuvvetli ve büyük atlı bir orduyla Ben her yıl kefiliniz olurum" dediğini bilmez misin? İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Rabî b. Enes'in, (.....) âyetini: “Biz yeryüzünde isyan etmek için gelmedik" şeklinde açıkladığını bildirir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd, "Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Hazret-i Yusuf'un kardeşleri, kendi dinlerine göre hırsızın cezasının ne olduğunu biliyorlardı. Bu sebeple, "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır" dediler. Peygamber olan Hazret-i Yâkub ve oğullarına göre hırsızın cezası, hırsızın çaldığına karşılık köle olarak alıkonmasıydı." Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Kelbî der ki: Kardeşleri, Hazret-i Yusuf'a memleketlerinde hırsızın cezasının, köle olarak alıkonması olduğunu söylediler ve: “Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır" dediler. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Katâde'nin, "Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı" âyetini açıklarken şöyle dediğini bildirir: “Bildirildiğine göre, her birinin eşyasını açarken yaptığının kötü bir şey olması sebebiyle iftiğfar etti. En sona kardeşinin eşyaları kalınca: “Bunun bir şey aldığını zannetmiyorum" dediğinde, kardeşleri: “Hayır, bunu da ara" dediler." İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk, "İşte biz Yusuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyabilecek değildi" âyetini açıklarken şöyle dedi: Kralın kanunlarına göre hırsızlık yapan kişiden çalmış olduğu mal ve onun bir katı kendisinden alınıp, malı çalınana verilirdi." İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Kralın kanunları" mânâsındadır. İbn Cerîr, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'nin, bu âyet hakında şöyle dediğini bildirir: “Kralın kanunlarına göre hırsızlık yapan köle olarak alınmazdı. Ama Yüce Allah, Hazret-i Yusuf'un kardeşlerini konuşturdu ve söyledikleri söz üzerine Hazret-i Yusuf kardeşini yanında alıkoydu. Kralın kanunlarında böyle bir uygulama yoktu." Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Katâde, "İşte biz Yûsuf'un lehine böyle bir takdirde bulunduk. Yoksa o kralın dinine göre kardeşini alıkoyabilecek değildi" âyetini açıklarken şöyle dedi: “Kralın dinine göre hırsızın köle yapılması gibi bir hüküm yoktu." Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in Kelbî'den bildirdiğine göre kralın kanunlarına göre hırsıza çaldığının iki katı tazminat ödetilirdi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Mücâhid, "Allah'ın dilemesi müstesna" âyetini açıklarken: “Yani ancak yüce Allah su kabı gerekçe olsun ve bu uygulamada ona mazeret olsun diye, Bünyamin'in yükü arasına koymasını dilemesi suretiyle olmuştur" demiştir. İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh, Mâlik b. Enes vasıtasıyla, Zeyd b. Eslem'in, "Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz" âyetini açıklarken: “Yüce Allah, dilediği kişinin dünyadaki derecesini ilimle yükseltir" dediğini bildirir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc, "Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz" âyetini açıklarken: “Hazret-i Yusuf ve kardeşlerine ilim verilmiş, ilim yönünden Hazret-i Yusuf onlardan bir derece üstün kılınmıştır" demiştir. Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî, el- Esmâ ve's-Sifât'ta, İbn Abbâs'ın, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" âyetini açıklarken: “Kimi diğerinden daha bilgili olabilir, Yüce Allah ise her ilim sahibi üstünde daha iyi bilendir" demiştir. Abdurrezzâk, Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: İbn Abbâs'ın yanındayken, İbn Abbâs bir konuyu anlatınca, bir adam (hayrete düşerek): “Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" dedi. İbn Abbâs: “Söylediğin şey ne kadar kötüdür. Her şeyi bilen ve haberdar olan ve her bilgi sahibinin üstünde olan Allah'tır" karşılığını verdi. İbn Cerîr'in, Muhammed b. Ka'b'dan bildirdiğine göre btr adam Hazret-i Ali'ye bir meseleyi sorup, Hazret-i Ali cevabı verince, adam: “Mesele dediğin gibi değil, şöyledir" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Ali: “Sen doğru söyledin, bense yanıldım. "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin el- Esmâ ve's-Sifat'ta bildirdiğine göre İkrime, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" âyetini açıklarken: “Allah'ın ilmi, her âlimin ilminin üzerindedir" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" âyetini açıklarken: “Allah, herkesten daha âlimdir" demiştir. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Hasan, bu âyet hakkında: “Her âlim mutlaka ondan daha bilgili bîr âlim vardır. Yüce Allah ise her ilim sahibinin üstündedir" demiştir. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Dahhâk, Yüce Allah'ın, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" buyruğuyla kendi nefsini kasdettiğini söylemiştir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Yüce Allah'a varıncaya kadar hiç bir âlim yoktur ki, onun üzerinde bir âlim olmasın. İlim Yüce Allah'tan başlamıştır ve ona döner." Abdullah bu âyeti (.....) şeklinde okumuştur. İbnu'l-Münzir, Mücâhid'in, Ebu'ş-Şeyh, İbn Cüreyc'in, "Her ilim sahibi üstünde daha iyi bir bilen vardır" âyetini açıklarken: “Hazret-i Yusuf, ilim yönünden kardeşlerinden üstündür" dediklerini bildirir. |
﴾ 76 ﴿