13"Gök gürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O'nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır." Ahmed, Tirmizî, Nesâî, İbnü'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş- Şeyh, İbn Merdûye, Ebû Nuaym Delâil'de ve Diyâ el-Muhtâre'de İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: Yahudiler Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gelip: “Ey Muhammed! Sana beş şeyi soracağız. Eğer bize bu beş şeyden haber verirsen peygamber olduğunu anlar sana tâbi oluruz" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Yâkub'un, oğullarından aldığı ahdi onlardan da alıp: “Sorun bakalım" buyurdu. Yahudiler: “Bize peygamberliğin alametlerinden haber ver" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gözleri uyur; ama kalbi uyumaz" karşılığını verdi. Yahudiler: “Bize, kadının nasıl dişi, nasıl erkek doğurduğunu bildir" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Erkek ve kadının suyu birleşince, erkeğin suyu kadının suyundan üstün gelirse kadın erkek doğurur, kadının suyu erkeğin suyuna üstün gelince ise dişi doğurur" cevabını verdi. Yahudiler: “İsrâil'in (Hazret-i Yâkub'un) kendine haram kıldığı şeyi söyle" deyince, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem); "Siyatik hastalığına yakalanmıştı. Deve sütünün kendisine iyi gelmediğini anladı ve deve etini kendine haram kıldı" cevabını verdi. Yahudiler: “Doğru söyledin" deyip: “Bize gök gürültüsünden haber ver" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Allah tarafından bulutlarla görevlendirilmiş bir meleğin elinde ateşten bir kamçı vardır. Bu melek elindeki kamçıyla bulutları Allah'ın emrettiği yöne sürer" karşılığını verince, Yahudiler: “Peki bu duyduğumuz ses nedir?" diye sordular. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bulutlarla görevli meleğin sesidir" cevabını verince, Yahudiler: “Doğru söyledin. Sadece bir sorumuz kaldı. Bu soru, cevap verdiğin takdirde sana tâbi olacağımız sorudur. Hiçbir peygamber yoktur ki, kendisine haber getiren bir melek olmasın. Sana haber getiren melek hangisidir?" diye dordular. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Cibrîl" cevabını verince, Yahudiler: “Cibrîl mi! O, savaş, öldürme ve azapla iner ve düşmanımızdır. Eğer sana inen meleğin, rahmet, yeşillik ve yağmurla inen Mîkâil olduğunu söyleseydin olurdu (iman ederdik)" dediler. Bunun üzerine: “De ki: «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kur'ân'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir" âyeti nazil oldu. İbn Ebi'd-Dünyâ Kitâbu'l-Matafda, İbn Cerîr, İbnü'l-Münzir, Sünen'de Beyhakî ve Harâitî Mekârimu'l-Ahlâk'ta, Alî b. Ebî Tâlib'in: “Gök gürültüsü bîr melektir. Şimşek ise bu meleğin, demirden kamçıyla bulutlara vurmasıdır" dediğini bildirir. İbnü'l-Münzir, Ebu'ş-Şeyh ve Harâitî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Gökgürültüsü, deve sürücüsünün, develeri sürerken şarkı söylediği gibi, bir meleğin bulutlan sürerken getirdiği tesbihlerdir" demiştir. Buhârî el-Edebu'l-Müfred'de, İbn Ebi'd-Dünyâ Kitâbu'l-Matar'da ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs gökgürültüsünü duyunca: “Onun tesbih ettiği Zatı tesbih ederim" derdi. İbn Abbâs: “Gökgürültüsü, çobanın sürüsünü sürdüğü gibi, meleğin bulutlan sürmesidir" demiştir. İbnü'l-Münzir ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'ın şöyle dediğini bildirir: “Gökgürültüsü, bu adı taşıyan bir melektir. Çıkardığı ses ise bu meleğin tesbihidir. Meleğin bağırması şiddetlenince bulutlar birbirine sürtünür ve korkudan titrer. Böylece bulutların içinden yıldırımlar çıkar." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Gökgürültüsü, meleğin tesbih ve tekbirle bulutlan sürmesidir" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Hureyre der ki: “Yüce Allah, bulutlardan daha hızlı sürülen bir şey yaratmamıştır. Bir melek onu sürer. Gökgürültüsü, meleğin ve bulutu sürdüğü kamçıların çıkardığı sestir. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Abdullah b. Amr'a, gökgürültüsü sorulunca: “Yüce Allah'ın, bulutları sürmekle görevlendirdiği melektir. Yüce Allah bulutların bir beldeye sürülmesini dileyince bu meleğe emreder ve melek bulutlan o beldeye sürer. Bulutlar dağılmak isteyince ise, sizden birinin bineğini yoluna çevirdiği gibi bu melek kamçısıyla bulutları toplamak için vurur" deyip: “Gökgürültüsü Allah'ı hamd ile tesbih eder" âyetini okudu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh, Mücâhid'in: “Gökgürültüsü, bulutları çıkaran melektir. Bu gürleme sesi onun sesidir" dediğini bildirir. İbnü'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh'in Dahhâk'tan bildirdiğine göre (.....) bir meleğin adıdır ve çıkan ses te bu meleğin tesbihidir. İbn Cerîr, Harâitî ve Ebu'ş-Şeyh'in Ebû Salih'ten bildirdiğine göre gökgürültüsü, meleklerden biridir. Abd b. Humeyd, İbnü'l-Münzir ve Sünen'de Beyhakî, İkrime'nin şöyle dediğini bildirir: “Gökgürültüsü meleklerden biridir ve tıpkı çobanın develeri sürdüğü gibi bulutlan sürmekle görevlendirilmiştir." Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Şehr b. Havşeb'in şöyle dediğini bildirir: “Gökgürültüsü, tıpkı çobanın develeri sürdüğü gibi bulutları süren bir melektir. Bir bulut yoldan çıkınca o bulutu tekrar yola sokar. Bulutları süren bu melek kızdığı zaman ağzından ateş çıkar, yıldırımlar işte bu ateştir." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre bir adam Mücâhid'e gökgürültüsünü sorunca: “Allah'a hamd ile tesbih eden bir melektir" cevabını verdi. Harâitî Mekârimu'l-Ahlâk'ta İbn Abbâs'ın: “Gökgürültüsü bir melek, şimşek ise sudur" dediğini bildirir. Harâitî, İkrime'den: “Gökgürültüsü, sesiyle bulutları süren bir melektir" dediğini bildirir. Harâitî, Mücâhid'den aynı rivâyette bulunmuştur. el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Amr b. Ebî Amr'dan, o da güvenilir kişilerden bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Şu, Allah'ın çıkardığı buluttur ve Allah ondan su çıkarır. Onun konuşmasından daha güzel bir konuşma ve gülmesinden daha güzel gülme yoktur" buyurup: “Onun konuşması gökgürültüsü, gülmesi ise şimşektir" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Süddî: “Gökgürültüsü, bulutları süren ve bulutlara dilediği yere yağmasını emreden bir melektir" demiştir. Ahmed ve Hâkim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Rabbiniz şöyle buyuruyor:: «Eğer kullarım bana itaat etseydi onlara gece yağmuru gönderir, gündüz güneşi çıkarırdım ve gökgürültüsünün sesini kendilerine duyurmazdım»" buyurmuştur. İbn Ebî Şeybe, Ahmed, Buhârî el-Edebu'l-Müfred'de, Tirmizî, Nesâî, İbnü'k Münzir, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn Merdûye ve Harâiti Mekârimu'l- Ahlâk'ta, İbn Ömer'in şöyle dediğini bildirir: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) gökgürültüsü ve şimşek sesini duyunca: “Allahım! Bizi öfkenle öldürme, bizi azabınla helak etme ve ondan önce bize afiyet ver" derdi. İbnü'l-Münzir, İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gökgürültüsünü duyunca: “Gökgürültüsünün hamd ile tesbih ettiğini tesbih ederim" derdi. İbn Merdûye'nin Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), rüzgâr esince veya gökgürültüsünü duyunca rengi değişir ve bu durumu yüzünden belli olurdu. Sonra gökgürültüsüne: “Senin tesbih ettiğini tesbih ederim" derdi. Rüzgâra da: “Allahım! Onu (rüzgârı) rahmet yap, azab yapma" derdi. Şâfîî, Muttalib b. Hantab'ın şöyle dediğini bildirir: “Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), şimşek çaktığı veya gök gürlediği zaman rengi atar ve bu yüzüne bakan bunu anlardı. Yağmur yağınca ise memnun olurdu." Taberânî, Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gökgürüîtüsünü duyduğunuzda Allah'ı zikredin. Gökgürültüsü Allah'ı zikredene zarar vermez" buyurmuştur. Ebû Dâvud Merâsîl'de, Ubeydullah b. Ebî Câfer'den bildirir: Bir topluluk gökgürüîtüsünü duyup tekbir getirince Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gökgürüîtüsünü duyduğunuz zaman Allah'ı tesbih edin, tekbir getirmeyin" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs gökgürüîtüsünü duyunca: “Allah'ı hamd ile tesbih ederim, yüce Allah noksanlıklardan münezzehtir" derdi. İbn Cerîr, Hazret-i Ali'nin gökgürüîtüsünü duyunca: “Senin tesbih ettiğini tesbih ederim" dediğini bildirir. Mâlik, İbn Sa'd, İbn Ebî Şeybe, Ahmed Zühd'de, Buhârî el-Edebu'l- Müfred'de, İbnü'l-Münzir, Harâitîve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh bildirir: Abdullah b. ez-Zübeyr gökgürüîtüsünü duyunca konuşmasını keser ve: “Gökgürültüsünün hamd ile ve meleklerin de korkuyla tesbih ettiğini tesbih ederim" dedikten sonra: “Doğsuru bu, yeryüzü halkı için büyük bir tehdittir" derdi. İbn Ebî Hâtim, Ali b. el-Hüseyn'den Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gökgürültüsü, Allah'ın bir tehdididir. Gökgürüîtüsünü duyduğunuz zaman konuşmayı kesiniz" buyurduğunu nakleder. Saîd b. Mansûr ve İbnü'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Gökgürüîtüsünü duyup: “Gökgürültüsünün hamd ile ve meleklerin de korkuyla tesbih ettiğini tesbih ederim. Onun her şeye gücü yeter" diyen kişiye yıldırım çarparsa, diyetini ben ödeyeceğim." İbn Ebî Şeybe, îbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Abdulah b. Ebî Zekeriyyâ der ki: Bana ulştığına göre gökgürültüsünü duyunca: “Yüce Allah'ı hamd ile tesbih ederim" diyene yıldırım isabet etmez. Harâitî Mekârimu'l-Ahlâk'ta, Ahmed b. Davud'un şöyle dediğini bildirir: Süleyman b. Dâvud (aleyhisselam) çocukken babasıyla yürürken gökgürültüsünü duyunca yere kapanıp babasının baldırına yapıştı. Babası Hazret-i Dâvud (aleyhisselam): “Evladıml! Bu, Allah'ın rahmetinin öncüleridir. Ya gazabının öncülerinin sesini duysaydın ne yapardın?" dedi. el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Ka'b(u'l-ahbâr)'ın şöyle dediğini ildirir: "Gökgürültüsünü duyunca üç defa: «Gökgürültüsünün hamd ile ve meleklerin de korkuyla tesbih ettiğini tesbih ederim» diyen, gökgürültüsünün vereceği zarardan muaf tutulur." İbn Merdûye, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini bildirir:: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile beraber otururken gökgürültüsünü duyunca: “Gökgürültüsünün ne dediğini biliyor musunuz?" diye sordu. Biz: “Allah ve Resûlü daha iyi bilir" karşılığını verince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): “Gökgürültüsü: «Gideceğin yer falan şehirdir» diyor" buyurdu. Müslim'in Ebû Hureyre'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “Sahrada olan bir adam bir buluttan: «Falan kişinin bahçesini sula» diye bir ses duydu. Bulut bir taşlığa çekilip suyunu oraya bıraktı. Bu taşlıktaki bir kanal yağan bütün yağmuru içinde topladı. Adam suyun aktığı kanalı takib edince, bir adamın, bahçede çapasıyla suyu çevirdiğini (bahçeyi suladığını) gördü ve: «Ey Allah'ın kulu! Adın nedir?» diye sordu. Adam: «Ben falan kişiyim» deyip buluttan gelen sesteki ismi söyleyip: «Ey Allah'ın kulu! Neden adımı sordun?» diye sordu. Adam: «Bu suyu indiren buluttan, senin adını söyleyerek: “Falan kişinin bahçesini sula" diye bir ses duydum. Sen bununla ne yapıyorsun?» karşılığını verdi. Bahçe sahibi: «Eğer ne yaptığımı soruyorsan söyleyeyim. Çıkan ürünün üçte birini tasadduk ediyorum, üçte birini çocuklarımla yiyorum, kalan üçte birini de bahçeye iade ediyorum»" dedi. Nesâî, Bezzâr, Ebû Ya'lâ, İbn Cerîr, İbnü'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Ebu'ş- Şeyh, Taberânî M. el-Evsat'ta, İbn Merdûye ve Beyhakî Delâil'de, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), âshâbından birini müşriklerin liderlerinden birinin yanına gönderince, müşrik: “Beni, kendisine iman etmeye davet ettiğin ilah, altından mı, gümüşten mi yoksa bakırdan mı?" diye sordu. Müşriğin bu sözü sahabinin ağırına gitti ve Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dönüp olanları bildirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Sahabiye: “Geri dön!" buyurunca, sahabi geri döndü ve müşrik kendisine aynı şeyleri tekrar etti. Sahabi tekrar Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dönünce, Allah'ın Resûlü onu üçüncü defa gönderdi. Sahabiyle müşrik konuşurlarken yüce Allah müşriğin başının üstüne bir bulut gönderdi ve bulut gürleyip şimşek çakınca yıldırım düşüp adamın kafatasını alıp götürdü. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr ve Harâitî'nin Mekârimu'l-Ahlâk'ta Abdurrahman b. Suhâr el- Abdî'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir zorbaya birini gönderip kendisini İslam'a davet edince, bu zorba: “Sizce Rabbiniz altından mı, gümüşten mi yoksa inciden mi?" diye sordu. Zorba, kendisine gelenlerle bu konuda tartışırken gök gürledi ve Allah kendisine bir yıldırım gönderdi ve bu yıldırım adamın kafatasını alıp götürdü. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. Hakîm et-Tirmizî, İbn Cerîr, İbnü'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Mücâhid'den bildirdiğine göre bir Yahudi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek: “Bana Rabbinden haber ver. O neden yapılmıştır? İnciden mi yoksa yâkuttan mı?" diye sorunca, bir yıldırım gelerek onu alıp götürdü. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr'in Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre bir adam Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Ey Muhammed! Bana, kendisine davet ettiğin ilahından bahset. O, yakuttan mı? Altından mı, neden yapılmıştır?" diye sorunca, soruyu sorana bir yıldırım inip kendisini yaktı. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. İbn Ebî Hâtim'in Ebû Ka'b el-Mekkî'den bildirdiğine göre Kureyş'in pisliklerinden biri: “Bize Rabbinizden haber verin. O, altından mı, gümüşten mi yoksa bakırdan mı yapılmıştır?" deyince gök gürledi ve adamın kafatasının önüne düştüğü görüldü. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken Or yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr ve Harâitî, Katâde'nin öyle dediğini bildirir: “Bize ulaştığına göre bir adam Kur'ân'ı inkar edip Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) yalanlayınca Allah bir yıldırım gönderip adamı helak etti. Bunun üzerine: “Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti nazil oldu. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Cüreyc'den bildirdiğine göre "Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır" âyeti Âmir b. et- Tufayl ve Erbid b. Kays hakkında nazil olmuştur. Amir Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip: “Senden bir isteğim var" deyince, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: “Yaklaş" buyurdu. Âmir Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dokunacak kadar yaklaştı. Bu sırada Erbid kılıcını yarıya kadar çekti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) kılıcın parıltısını görünce daha önce kendisiyle Allah'a sığındığı bir istiâze âyetini okudu ve Erbid'in eli kılıcın üzerinde kurudu. Yüce Allah da (daha sonra) ona bir yıldırım gönderdi ve yıldırım onu yaktı. Erbid'in kardeşinin şu sözü buna işaret etmektedir: Erbid için ölümden korkardım ama, Balık ve aslan yıldızlarının ona bela vereceğinden korkmazdım. Gök gürültüsü ve yıldırım canımı yaktı, O sıkıntılı günlerde imdada yetişen kahraman atlının ölümüne sebeb olarak. İbn Ebî Hâtim, Harâitî ve el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Ebû İmrân el-Cevnî'nin şöyle dediğini bildirir: “Arş'ın altında ateşten denizler vardır ve yıldırımlar ondan çıkmaktadır. Ebu'ş-Şeyh'in Süddî'den bildirdiğine göre yıldırımlar ateştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süfyân der ki: “Yıldırımlar, zehirli ateştendir. Onların çıkardığı ses ise, onlarla aramızda denizden engeller olan bekçilerinin bulutları sürerken çıkardığı sestir." Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre Amr b. Dînâr der ki: “Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır" âyeti sebebiyle, şimşeğin, hiç kimsenin gözlerini aldığını duymadım. Yıldırımlar ise, Yüce Allah'ın, "O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar" âyeti sebebiyle yakarlar. Ebu'ş-Şeyh'in bildirdiğine göre İbn Ebî Necîh: “Bir yıldırımın Arafat'ta, iki hurma ağacını çarpıp yaktığını gördüm" demiştir. İbnü'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Câfer'in: “Yıldırım, mümine de kafire de isabet eder; ancak Allah'ı zikredene isabet etmez" dediğini nbildirir. Ebu'ş-Şeyh, Nasr b. Âsim es-Sekafî'nin: “Sübhâne Şedîdu'l-Mihâl (=Azabı şiddetli olan Allah noksanlıklardan münezzehtir), diyeni yıldırım çarpmaz" dediğini bildirir. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Güç ve kuvveti çetin olan" mânâsındadır. İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Hilesi ve düşmanlığı şiddetli olan" mânâsındadır. İbn Cerîr'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Gücü şiddetli olan" mânâsındadır. İbn Cerîr'in Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre (.....) âyeti: "Yakalaması şiddetli olan" mânâsındadır. İbn Ebî Hâtim'in Mücâhid'den bildirdiğine göre (.....) âyeti: “İntikamı şiddetli olan" mânâsındadır. Ebu'ş-Şeyh'in İkrime'den bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Düşmanlığı şiddetli olan" mânâsındadır. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh'in Katâde'den bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Güç ve hilesi şiddetli olan" mânâsındadır. Ebu'ş-Şeyh'in Siîddî'den bildirdiğine göre (.....) âyeti: “Güç ve kuvveti şiddetli olan" mânâsındadır. |
﴾ 13 ﴿