5"Biz, Kîtâb'da İsrailoğullarına: «Sîzler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bîr kibre kapılacaksınız» diye bildirdik. Birincisinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir vaad idi. Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendınizedir. İki vaadden ikincisinin vakti gelince, yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz. Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder; ama siz dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır" İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “İsrâil oğullarına (yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaklarını ve azgınlık derecesinde kibre kapılacaklarını) bildirdik, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “İsrâil oğullarına (yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaklarını ve azgınlık derecesinde kibre kapılacaklarını) haber verdik, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: “Kendilerine (yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaklarını ve azgınlık derecesinde kibre kapılacaklarını) bildirdik, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “Biz, Kitâb'da İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız... diye bildirdik" âyetini açıklarken: “Bu bir öncekinin tefsiridir" dedi. İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre Tâvus der ki: “Kaderiyye mezhebinden bir kişi ile beraber İbn Abbâs'ın yanındaydım. Ben: “Bazı kişiler: «Kader yoktur» diyor" dediğimde, İbn Abbâs: “Toplumda öyle biri var mıdır?" diye sordu. Ona: “Eğer öyle biri olsaydı ona ne yapardın?" dediğimde: “Toplumda öyle biri olsaydı onun başını keserdim" karşılığını verdi. Sonra kendisine: “Biz, Kitâb'da İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik" âyetini okudum. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd der ki: “Yüce Allah, İsrâil oğullarına Tevrat'ta: “Siz yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız" diye bildirmiştir. Onların ilk iki fesatları Zekeriyya'nın (aleyhisselam) öldürülmesidir. Allah onlara Nabat kralını gönderdi. O, komutanları Perslerden olan çok kuvvetli ordularını gönderdi. İsrâil oğulları kalelerine çekilince, Buhtunnasar miskin ve yetim bir şekilde kendilerine gidip yemek istedi. Gizlice de şehirlerine girdi. Onların meclislerine geldiğinde onlar: “Eğer düşmanlarımız işlediğimiz günahlardan dolayı kalplerimize düşen korkuyu bilselerdi bizimle savaşmazlardı" diyordu. Buhtunnasar bunları işitince geri dönüp orduyu geri çekti ve geriye döndüler. Yüce Allah'ın: “Nihayet bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için) üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar evlerinizin arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir vaad idi" âyeti da bu mânâdadır. Sonra İsrâil oğulları toplanıp Nabatilerle savaştı ve onların bir kısmını öldürüp ellerindeki mallarını aldılar. Yine Yüce Allah'ın: “Sonra onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık" âyeti da bunu göstermektedir. İbn Asâkir'in Târih'te bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: “Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız" âyetini açıklarken: “Birinci fesatları Zekeriyya'yı (aleyhisselam), ikinci fesatları ise Yahya'yı (aleyhisselam) öldürmeleridir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: “Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız" âyetini açıklarken şöyle demiştir: “Birinci fesatlarında Allah, Câlut'u gönderdi ve kendilerini öldürdü. İkinci fesatlarında Yahya b. Zakeriyya'yı (aleyhisselam). öldürdüler. Bunun üzerine Yüce Allah kendilerine Buhtunnasar'ı gönderdi." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: “Allah (İsrâil oğullarının) birinci fesatlarında kendilerine Câlut'u gönderdi. O yurtlarını dolaştı ve onları aşağılayarak haraç ödemeleri hükmünü koydu. Allah'dan, yolunda savaşmak için kendilerine bir hükümdar göndermesini istediler. Bunun üzerine Allah kendilerine Tâlut'u gönderdi ve Câlut'Ia savaştılar. Allah, İsrâil oğullarını muzaffer kıldı ve Câlut, Dâvud'un (aleyhisselam) elinde öldü. Sonra İsrâil oğullarının malı kendilerine geri döndü. İkinci fesat çıkarmalarında Allah kendilerine Buhtunnasar'ı gönderdi. Mescidlerini harap edip yüksek binalarını yıktılar. Birinci ve ikinci fesatlarından sonra Yüce Allah: “Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz de (cezaya) döneriz..." buyurdu. Onlar bir daha fesat çıkarınca Allah onlara müminleri musallat kıldı. İbn Ebî Hâtim, Ebû Hâşim el-Abdî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildiriyor: Doğu ve batı arasındaki her yeri dört kişi hükmü altına aldı. Bunlardan ikisi mümin, ikisi de kâfirdi. İki kâfir Ferruhân ve Buhtunnasar'dı. Ebû Hâşim şöyle anlatmaya devam etti: Şam ahalisinden salih bir kişi vardı. O: “Biz, Kitâb'da İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik" âyetini okudu ve: “Ey Rabbim! Birincisini göremedim. Bana ikincisini göster" dedi. O namazgâhında otururken başına hafifçe dokunularak: “Sorduğun kişi Bâbil'dedir ve ismi Buhtunnasar'dır" denildi. Adam o zaman duasının kabul edildiğini anladı. İçinde dinarlar olan bir torba aldı ve Bâbil'e gitti. Ferruhan'ın yanına girip: “Ben bir miktar malla geldim. Bunu miskinler arasında taksim edeyim mi?" dedi. Ferruhan'ın emri üzerine orada inip konakladı. Miskin kişiler toplanınca, yanındakine isimlerini sorarak dinarları dağıtmaya başladı. Yanındaki miskinker bitince kendisine: “Bunlardan köylerde birkaç kişi daha kaldı" denildi. Yanındaki kişi hizmetçisini göndererek bu köylerdeki miskinleri çağırmaya başladı. Hizmetçi gece vakti geriye döndü ve çağırdığı kişilerin isimlerini tek tek saymaya başladı. Ancak Buhtunnasar (=Nebukadnezar)'ı zikredince, bu salih kişi: “Dur, dur, ne dedin?" dedi. Hizmetçi: “Butannasr" karşılığını verince: “Buhtunnasar nedir?" diye sordu. Hizmetçi: “Bu, en yoksul ve yatalak bir kişidir. Kervan yanından geçtiği zaman ona bazı kırıntılar verir, o da bunu istemeyerek alır" dedi. Salih kişi "Muhakkak onu ziyaret etmeliyim" deyince, diğer biri: “Bu kişi kendi çadırında bir şeyler konuşmaktadır. Beni bırak ta gidip onun çadırını toplayıp yıkayım" dedi. Salih kişi: “Dinarları da alıp git" deyince, bu kişi dinarları alıp giderek Buhtunnasar'a verdi. Sonra sahibinin yanına geri döndü ve beraber Buhtunnasar'ın yanına geldiler. Salih kişi çadıra girip ona: “Senin adın nedir?" dedi. O: “Buhtunnasar" cevabını verince: “Senin adını kim Buhtunnasar koydu?" dedi. O: “Annemden başka bana kim isim koyabilir ki?" karşılığını verdi. Salih kişi: “Kimsen var mı?" diye sorunca: “Hayır, vallahi kimsem yoktur. Gece beni burada kurtların yemesinden korkuyorum" dedi. Salih kişi: “İnsanlar içinde en güzel imtihan eden kimdir?" deyince: “Sensin" cevabını verdi. "Eğer sana bir gün hükümdarlık verilirse bana asi olmayacağına dair söz verir misin?" deyince: “Ey Efendim! Benimle alay etmemen sana bir zarar vermez" dedi. Salih kişi bir daha: “Eğer sana bir gün hükümdarlık verilirse bana asi olmayacağına dair söz verir misin?" deyince: “Bu şeyi sana karşı yapmam. Fakat sana hiç kimseye yapmayacağım ikramları yaparım" dedi. Salih kişi: “Bu altınları al" dedi ve kendi topraklarına çekip gitti. Diğer biri kalkıp yürüyerek gitti ve bir eşek ile birkaç tane yular aldı. Sonra onları teşhir edip satmaya başladı. Ne zamana kadar bu yırtık giysilerle kalacağım" dedi ve eşekle yularları satıp kendine yeni elbiseler aldı. Sonra kralın kapısına gelip onlara fikir vermeye ve konumunu yüceltmeye başladı. Ta ki üstü olan Ferruhan'ın kapıcısının yanına vardı. Ferruhan kapıcısına: “Bana yanında bir adamın bulunduğu söylendi, bu kişi nasıl biridir?" deyince, kapıcı: “Onun gibisini asla görmedim" karşılığını verdi. Ferruhan: “Onu bana getir" dedi. Ferruhan kendisiyle konuşunca onu beğendi ve: “Beytü'l-Makdis ve diğer şehirler bize asi olmaya başladılar. Bu sebeple oraları kontrol etmeleri için casuslar göndereceğim" dedi. O sırada İrb ve Mekîd ahalisinden olan birkaç kişiyi casus olarak gönderdi. Onlar oradan ayrılınca Buhtunnasar heybesini katırına koydu. Ona: “Nereye gidiyorsun?" denilince: “Casuslarla beraber gideceğim" cevabını verdi. Ferruhan: “Eğer benden izin isteseydin seni onlara lider yapardım" dedi. Buhtunnasar: “Hayır, istemem" karşılığını verdi. Gidecekleri ülkeye vardıklarında, onlara: “Birbirimizden ayrı olarak şehre girelim" dedi. Buhtunnasar şehrin en hayırlı kişisini sordu ve kendisine bu kişinin evini gösterdiler. Buhtunnasar heybesini adamın avlusunda indirdi ve: “Bana şehir halkından haber ver" dedi. Bunun üzerine adam: “Tam yerine geldin. Bu kavmin kutsal kitabı vardır; ama onunla amel etmezler. Peygamberleri vardır, ama ona uymazlar. Bu şehir halkı fırkalara ayrılmıştır" dedi. Buhtunnasar hayret etmiş gibi: “Kitapları var, onunla amel etmezler. Peygamberleri var ona uymazlar. Ayrıca fırkalara ayrılmış durumdalar ha!" dedi ve bunları bir kağıda yazıp heybeye koydu ve beraber geldiği adamlara: “Haydi gidelim" dedi. Yola çıktılar ve Ferruhan'ın yanına geldiler. Ferruhan teker teker her kişiye sormaya, onlar da: “Şu şehre gittik, orada şöyle kaleler, şöyle nehirler ve şöyle şöyle şeyler buklunmaktadır" demeye başladı. Sonra: “Ey Buhtunnasar! Sen ne diyorsun?" deyince: “Biz kitapları olup da onunla amel etmeyen, peygamberleri olup da ona uymayan, fırkalara ayrılmış bir kavmin yanına gittik" cevabını verdi. Ferruhan durumdan emin oldu ve başlarında Buhtunnasar'ı komutan kıldığı yetmiş bin askeri toplayıp gönderdi. Gidecekleri yere vardıklarında, bir haberci gelip: “Ferruhan öldü ve arkasında bir halife bırakmadı" dedi. Buhtunnasar oradakilere: “Olduğunuz yerde kalın" diyerek haberciye dönüp: “Siz ne yaptınız?" diye sorunca, haberci: “Sen olmadan bir şey yapmak istemedik" karşılığını verdi. Buhtunnasar: “Halk bana biat etti" deyince, haberci ve yanındakiler kendisine biat ettiler. Sonra birini halife olarak seçti ve onlarla bir ahitname yazdı. Sonra da süratle arkadaşlarının yanına gitti. Onlara ahitnameyi gösterince onlar da: “Biz seni istemiyorduk" diyerek kendisine biat ettiler. Buhtunnasar ve adamları yollarına devam ettiler. Beytü'l-Makdis ahalisi bunların geldiğini işitince fırkalara ayrılıp yıldızların altında kaçmaya başladılar. Oradaki her şey de (yıkılıp) bozuldu, öldürülen öldürüldü, Beytü'l-Makdis te harab edildi ve peygamberlerin çocukları esir alındı. Esirlerin arasında Danyâ.l da bulunmaktaydı. Buhtunnasar'a altınları veren kişi bunu işitip yanına geldi ve: “Beni tanıdın mı?" dedi. Buhtunnasar: “Evet, tanıdım" dedi ve onu meclisinde oturttu. Fakat kimseye aracı olmasına izin vermedi. Sonra Bâbil'e geri döndü ve hiçbir görüşü red edilmez oldu. Bu bir süre öyle devam etti. Sonra korkunç bir rüya gördü. Sabahladığında gördüğü rüyayı unutunca: “Bana sihirbazları ve kâhinleri getirin" dedi. Onlara: “Bana bu gece gördüğüm rüyayı tefsir edin, yoksa sizi öldürürüm" dedi. Onlar: “Rüyanda ne gördün?" diye sorunca: “Ben gördüğüm rüyayı unuttum" karşılığını verdi. Bunun üzerine onlar: “Bu konuda bir bilgimiz yoktur. Ancak sen bunu peygamberlerin çocuklarına sor" dediler. Buhtunnasar bu çocukları çağırıp: “Bana gördüğüm rüyayı tefsir edin" dedi. Onlar: “Rüyanda ne gördün?" diye sorunca: “Ben gördüğüm rüyayı unuttum" karşılığını verdi. Onlar: “Bu gayptır, gaybı da ancak Allah bilir" dediler. Buhtunnasar: “Ya bana rüyamı tefsir edersiniz ya da boynunuzu vururum" dedi. Bunun üzerine: “Abdest alıp, namaz kılmak ve Allah'a dua etmek için bize izin ver" dediler. Buhtunnasar: “Tamam, dediğinizi yapın" diyerek onlara izin verdi. Onlar da gidip güzelce abdest aldılar, temiz topraklı bir yere gittiler ve Allah'a dua ettiler. Durumdan haberdar olduklarında Buhtunnasar'a geldiler ve: “Sen rüyanda başının altın, göğsünün pişmiş çamura benzeyen balçık, karnının bakır ve ayaklarının demirden olduğunu gördün" dediler. Buhtunnasar: “Evet, öyle gördüm. Bana bu rüyanın anlamını söyleyin, yoksa sizi öldürürüm" dedi. Onlar yine: “Allah'a dua etmek için bize izin ver" dediler. Buhtunnasar: “Tamam, gidin" diyerek onlara izin verdi. Onlar da gidip Rablerine dua ettiler, Rableri de dualarını kabul buyurdu. Tekrar Buhtunnasar'ın yanına dönerek: “Başının altın olduğunu görmen mülkünün bu günden sonra bir yıla kadar yok olacağını göstermektedir" dediler. Buhtunnasar: “Sonra ne olacak?" diye sorunca: “Sonra millete karşı büyüklenecek bir kral gelecek. Sonra şiddetiyle insanları korkutan bir kral gelecek. Sonra hiç kimsenin kaldıramayacağı demir gibi bir kral gelecek. Yani İslam gelecek" dediler. Bunun üzerine Buhtunnasar yüksek bir kale yapılmasını emretti. Sonra da her yerine muhafızlar yerleştirerek onlara: “Bu gece yanınıza kim gelirse gelsin, hatta gelen kişi size Buhtunnasar olduğunu söylese bile onu olduğu yerde öldürün" dedi. Her kişi korumakla mükellef olduğu yerde oturdu. Gece vakti Buhtunnasar'ın tuvalet sorunundan dolayı karnında ağrılar olunca oturduğu yerde ihtiyacını gidermek istemedi. Nöbetçiler derin uykuya dalınca dışarı çıkıp ihtiyacını giderdi. Geri dönerken uyanan bazı kişiler: “Kimdir o?" deyince: “Ben Buhtunnasar'ım" karşılığını verdi. Nöbetçiler: “Bu gece özellikle bizden istenen de buydu" dediler ve onu vurup öldürdüler. Bu iğrenç kişi de böylece ölü olarak sabahladı. İbn Cerîr, Saîd b. Cübeyr'den, Süddî'den ve Vehb b. Münebbih'ten kısa metinli olarak buna benzer bir rivayette bulundu. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb der ki: Buhtunnasar (=Nebukadnezar), Şam topraklarına gitti ve Beytü'l-Makdis'i tahrib etti. Sonra Şam'a geldiğinde çöplükte bir damla kanın kaynadığını gördü ve: “Bu kaynayan kan nedir?" diye sordu. Onlar: “Bu, atalarımız zamanından beri böyledir. O her kötü olaylar olmasında kaynar" dediler. O kan için Müslümanlardan ve başkalarından yetmiş bin kişiyi öldürdüler ve kanın kaynaması durdu. İbn Asâkir, Hasan(-ı Basrî)'den bildiriyor: Buhtunnasar, İsrâil oğullarını öldürdüğü ve Beytü'l-Makdis'i yıktığı zaman İsrâil oğullarından olan esirlerle beraber Bâbil'e gitti. Onlara en kötü eziyetleri yaptı. Gökyüzüne çıkmak istedi ve yüksek bir kule yapılmasını emretti. Yüce Allah ona bir sivrisinek musallat etti ve burnundan içeri gidip beynine ulaştı. O ölene kadar sürekli beynini yiyen sivrisinekten dolayı başına taşlarla vurup durdu. İbn Cerîr'in, Huzeyfe b. el-Yemân'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: “İsrâil oğulları cumartesi gününe saygısızlık edip peygamberlerini öldürdükleri zaman Allah kendilerine Perslerin kralı Buhtunnasar'ı gönderdi. Allah ona yedi yüz yıl hüküm kıldırdı. Buhtunnasar, İsrâil oğullarının üzerine yürüyüp Beytü'l-Makdis'e girdi ve onları kuşatıp orayı fethetti. Zekeriyya'mn kanından dolayı yetmiş bin kişiyi öldürdü. Sonra oranın ahalisini ve çocuklarını esir aldı. Beytü'l-Makdis'in eşyalarımdan yüz yetmiş bin araba zinet eşyası çıkarıp Bâbil'e götürdü." Huzeyfe: “Yâ Resûlallah! Beytü'l-Makdis, Allah katında muazzam bir yer değil midir?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle devam etti: “Evet, Süleyman b. Dâvud onu altın, inci, yakut ve zeberced ile inşa etmiştir. Oranın bir döşemesi altından, bir döşemesi gümüşten idi. Bütün direkleri de altından idi. Yüce Allah kendisine bunları verip şeytanları hizmetinde kıldı. Şeytanlar bu şeyleri göz açıp kapayıncaya kadar kendisine getiriyordu. Buhtunnasar bütün bunları alıp Bâbil'e götürdü. İsrâil oğulları yüz yıl boyunca onun hükmü altında kaldılar. Mecusiler ve Mecusilerin çocukları onlara hep eziyet etti. Aralarında peygamberler ve peygamberlerin çocukları bulunmaktaydı. Sonra Allah kendilerine merhamet edip Perslerin Kürus denilen mümin kralına: «İsrâil oğullarından kalan kişilerin yanına git ki onları kurtarasın» diye vahyetti. Kûrus, İsrâil oğulları ve zinet eşyalarıyla Beytü'l-Makdis'e gitti. Bunun üzerine İsrâil oğulları yüz yıl boyunca Allah'a itaat eder bir şekilde kaldılar. Sonra tekrar masiyetlere döndüler. Allah onlara İbtanâ Nahûs'u musallat etti. Buhtunnasar ile savaşanlar onlarla da savaşmaya başladı. Bu kişiler Beytü'l-Makdis'e gelene kadar İsrâil oğulları ile savaştılar. Bunlar oranın ahalisini esir alıp Beytü'l-Makdis'i yaktılar. Sonra, da: «Ey İsrâil oğulları! Eğer masiyetlere devam ederseniz sizi bir daha esir almaya geliriz» dediler. İsrâil oğulları yine masiyetler işlediler ve Allah kendilerine Roma kralı Kâkus b. İsbâyus'u gönderdi ve üçüncü defa esir alındılar. İsrâil oğulları ile karada, denizde savaştılar ve onları esir aldılar. Beytü'l-Makdis'inde eşyalarını alıp orayı ateşlerle yaktılar." Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): “Bu, Beytü'l- Makdis'in zinet eşyalarının kalıntılarındandır. Mehdi bu eşyaları Beytü'l- Makdis'e geri getirecektir. Bu eşyalar bin yedi yüz gemi ile getirilecektir. Gemiler Beytü'l-Makdis'e götürülene kadar Yâfa'da demir atacaktır. O zaman Beytü'l-Makdis'te öncekiler ve sonrakiler toplanacaktır" buyurdu. İbn Cerîr, İbn Zeyd'den bildiriyor: Onların yeryüzünde iki defa fesat çıkarmaları Zekeriyya ve Yahya b. Zekeriyya'yı (aleyhimesselam) öldürmeleridir. Allah onlara Zekeriyya (aleyhisselam) tarafından Pers kralı Sâbur'u musallat etti. Yahya (aleyhisselam) sebebiyle de Buhtunnasar'ı musallat etti. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: “Birincisinin zamanı gelince..." âyetini açıklarken: “O iki tanenin birincisi geldiğinde İsrail oğullarına: “Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız" diye bildirdik" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: “...Üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik..." âyetini açıklarken şöyle dedi: “Burada kendilerinden haber alıp konuştuklarını dinlemek için Perslerden gelen casus askerler kastedilmektedir. Bunların arasında Buhtunnasar (=Nebukadnezar) da bulunmaktaydı. O arkadaşları arasında konuşulanları öğrendi ve öldürme olmadan geri döndüler. İsrail oğulları onlara karşı muzaffer oldu. Bu ilk vaadleridir. İkinci vaadleri ise Pers kralı Buhtunnasar'ın komutasında bir orduyu Bâbil'e göndermesidir. Onlar İsrâil oğullarını helak edip yok ettiler. Bu da ikinci vaadleridir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: ifadesini açıklarken: “(Onlar evlerin arasında) yürüdüler (ve araştırdılar) mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildiriyor: Allah, İsrâil oğullarının birinci fesatlarında Tâlut ile beraber Dâvud'u (aleyhisselam) gönderene kadar onlara Câlut'u musallat etti. Dâvud (aleyhisselam), Câlut'u öldürdü. Sonra İsrâil oğullarının: “...Sayınızı daha da çoğalttık..." buyruğunda olduğu gibi sayılarını arttırdı. Bu, Dâvud'un (aleyhisselam) zamanındaydı. "İki vaadden ikincisinin vakti gelince yüzünüzü üzüntüye sokmaları, kötülük yapmaları, önceden Mescid'e girdikleri gibi girmeleri, ele geçirdikleri yerleri harap etmeleri için onları tekrar göndereceğiz" âyeti hakkında şöyle dedi: “Yüzlerini bozmak ve düşmanlarının önceden mescide girdikleri gibi ele geçirdiklerini harab etmeleri için, Allah onlara ikinci fesatlarında Bâbil'Ii mecusi Buhtunnasar'ı gönderdi. Bu kişi Allah'ın en fazla buğzettiği kişidir. Bu kişi esir alıp öldürüp, Beytü'l-Makdis'i harab ederek esirlere en kötü eziyetleri yapmıştır." İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Zeyd bu âyeti açıklarken şöyle dedi: İkinci fesatları birinci fesatlarından çok daha şiddetliydi. Birinci fesatları hezimetten ibaretti. İkinci fesatları ise helak edilip Buhtunnasar tarafından bir harf kalmayıncaya kadar Tevrat'ın yakılması ve mescidin tahrib edilmesidir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: “Bu ifade helak etmek, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesi Nebatîcedir ve helak etme mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtimîn bildirdiğine göre Dahhâk: “Umulur ki Rabbiniz size merhamet eder..." âyetini açıklarken: Allah'ın onlara merhamet etmesi, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) göndereceğini vaad etmesidir" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: “...Ama siz dönerseniz biz de döneriz..." âyetini açıklarken: “Onlar geri döndüler. Bunun üzerine Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem) gönderdi ve İsrâil oğulları alçalmış bir şekilde cizye vermeye başladı" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır" âyetini açıklarken: “Cehennemi, inkarcılara bir hapishane kılmışızdır, mânâsındadır" dedi. İbn Neccâr'ın Târih'te bildirdiğine göre Ebû İmrân el-Cevnî: “...Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır" âyetini açıklarken: “Cehennemi, inkarcılara bir hapishane kılmışızdır, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: “...Cehennemi, inkarcılara bir zindan kılmışızdır" âyetini açıklarken: “Allah orayı kendileri için iskan edinecekleri bir yer kılmıştır" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: “(İsrâil oğulları Cehennemde) kuşatılırlar, mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini açıklarken: “Yatak ve örtü mânâsındadır" dedi. |
﴾ 5 ﴿