9

"Yoksa sen Ashâb-ı Kehf'i ve yazılı levha sahiplerini bizim şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?"

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Kehf ifadesi vadideki mağara mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesi kitap mânâsındadır" dedi.

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in Ali (b. Ebi Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rakîm, Filistin dışında Eyle'ye yakın bir yerde bir vadidir" dedi.

İbn Cerîr'in, İbn Cüreyc vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: Rakîm, Ashâb-ı Kehf mağarasının bulunduğu dağdır" dedi.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Vallahi! Rakîm'in ne olduğunu bilmiyorum. O bir kitap mıdır, yoksa bir yapı mıdır bilmiyorum" dedi.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kimisi, Rakîm Ashâb-ı Kehf'in kıssası, kimisi de bir vadidir" demektedir.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Rakîm yazılı bir levhadır" dedi.

İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Rakîm taştan bir levhadır. Üzerine Ashâb-ı Kehf'in kıssası yazılmış ve mağaranın kapısına konulmuştur" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî der ki: Rakîm'de, kral, Ashâb-ı Kehf'in isimlerini yazdığı zaman, onların filan filan yerde Dekyûs mülkünde helak olduklarını da yazarak surlara koymuştur. O surlardan giren ve çıkan kişiler o levhayı okumaktaydı. Bu sebeple: "Ashâb-ı Kehf ve Rakîm" denilmektedir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Zeccâcî Emâli'de ve İbn Merdûye'nin, İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rakîm'in ne olduğunu bilmiyorum. Bunu Ka'b'a sorduğumda: "Bu Ashâb-ı Kehf'in kendisinden çıkarak terkettikleri köyün ismidir" dedi.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Dört şey dışında Kur'ân'da ne varsa hepsini bilmekteyim. Bunlar Ğıslîn, Hennân, Evvâh ve Rakîm'dir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Enes b. Mâlik: "Rakîm köpektir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yoksa sen Ashâb-ı Kehf'i ve yazılı levha sahiplerini bizim şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?" âyetini açıklarken: "Sana vermiş olduğum ilim, sünnet ve Kur'ân, Ashâb-ı Kehf'ten ve Rakîm'den daha üstündür, mânâsındadır" dedi.

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim bildirdiğine göre Mücâhid: "Yoksa sen Ashâb-ı Kehf i ve yazılı levha sahiplerini bizim şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?" âyetini açıklarken: "Onlar bizim şaşılacak âyetlerimizdendir. Ancak Kur'ân âyetlerinden daha fazla şaşılacak bir şey değildir" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Yoksâ sen Ashâb-ı Kehf i ve yazılı levha sahiplerini bizim şaşılacak âyetlerimizden mi sandın?" âyetini açıklarken: "Onlar bizim ayatlerimizden daha fazla şaşılacak şeyler değilir. Onlar kralların çocuklarından idiler" dedi.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Câfer: "Ashâb-ı Kehf, (meslek olarak) sarraflar idi" dedi.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin, Nu'mân b. Beşîr'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına, Ashâbu'r-Rakîm'i anlatıp şöyle buyurdu: "Üç kişi bir mağaraya girmişti. Dağdan bir kaya parçası düşerek mağaranın kapısını kapattı ve onları içeride mahsur bıraktı. İçlerinden bir kişi: «Güzel amellerinizden bir şeyler hatırlayın. Umulur ki Allah o amelinizden dolayı bize merhamet eder» dedi. Bunun üzerine biri şöyle anlatmaya başladı: «Evet, ben bir defa güzel bir şey yapmıştım. Benim yanımda işlerimi görmeleri için ücretle tuttuğum işçilerim vardı. Her kişinin günlüğü belli idi. Bir gün bana gün ortasında biri gelip iş istedi. O günden kalan zamanı diğer işçilerin günlüğü kadar bir ücretle çalışması üzere anlaştık ve işe başladı. Gün ortasında işe başladı diye onun günlüğünden bir şey kesmemiştim.» Diğer işçilerden biri: «Bu kişiye bana verdiği gibi bir ücret vermektedir. Oysa ben günün tamamını çalışırken o yarısını çalışmaktadır» dedi. Ona: «Ben seninle anlaştığım günlüğünden bir şey kesmiyorum. Ben malımı dilediğim gibi sarf ederim» dedim.

Bunun üzerine bu kişi hiddetlenerek işi bıraktı ve ücretini almadan gitti. Durum böyle olunca onun ücretini (sonra gelir alır diye) bir müddet bir kenara ayırdım. Sonra yanımızdan bir sığır sürüsü geçti ve ona parasıyla sütten kesilmiş bir yavru aldım. Bu yavru büyümüş ve sayıları çoğalmıştı. Zamanında yanımda işi bırakıp ta giden kişi yaşlanmış ve zayıf bir şekilde yanıma gelmişti. Ben onu tanımamıştım. O: «Benim sende hakkım vardır» dedi. Ama ben onu yine hatırlamamıştım. Ancak bana meseleyi anlatınca onu tanıdım ve: «Evet. Hakkın vardır» deyip o yavrudan olan diğer hayvanları da göstererek: «Senin hakkın bu sığırlardır» dedim. Adam: «Ey Allah'ın kulu! Benimle alay etme, senden sadaka istemiyorum. Bana hakkımı ver» dedi. Ona: «Vallahi, seninle alay etmiyorum. Bunlar senindir» dedim ve o sığırları kendisine verdim. «Allahım! Biliyorsun,ki bunu senin için yaptım. Bu kaya parçasını kapıdan kaldır» dedi. Bunun üzerine kaya ışığı görecekleri kadar kıpırdadı ve etrafı görmeye başladılar.

Diğer bir kişi şöyle anlattı: Ben de bir defa iyilik etmiştim. Benim yanımda çok mal vardı ve insanlar yokluk çekmeye başlamıştı. Bir kadın yanıma gelip benim ona bir iyilikte bulunmamı istedi. Ben ona: «Hayır vallahi, ancak benimle birlikte olursan olur» karşılığını verdim. Kadın kabul etmeyip gitti. Sonra bir daha gelerek bana Allah'ı hatırlattı. Ben yine kabul etmeyip: «Hayır vallahi, ancak benimle olursan olur» dedim. Kadın yine kabul etmeyip durumu kocasına anlattı. Kocası: «Kendini ona teslim et ve çocuklarını doyur» dedi. Kadın durumun öyle olduğunu görünce benimle olmayı kabul etti. Ancak onunla olacağım sırada: «Ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkuyorum» dedi. Ben de: «Sen bu zorluk içindeyken Allah'tan korkuyorken beri böylesine bolluk içindeyken korkmuyorum ha!» diyerek kendisine ve çocuklarına yetecek bir şeyler verdim. «Allahım! Biliyorsun ki bunu senin için yaptım. Bu kaya parçasını kapıdan kaldır» dedi. Bunun üzerine kaya biraz daha yerinden oynadı. Işığı iyice gördüler ve kurtulacaklarına inandılar.

Üçüncü kişi anlattı: Ben de güzel bir şey yapmıştım. Benim yaşlanmış annem ve babam vardı. Aynı zamanda yanımda otlattığım bir koyun sürüsü de vardı. Hem anne babama bakar, hem de sürüyü otlatırdım. Anne babama yemek yedirip içirdikten sonra koyunlarımı otlatırdım. Günün birinde şiddetli yağmur yağmış ve beni anne babama gitmekten alıkoymuştu. Bu sebeple geç vakitte geri dönmüştüm. Ancak anne babamın yanına girmemiş ve önce koyunları sağmıştım. Sonra onlara sütlerini içirmek için yanlarına girdiğimde uyuduklarını gördüm. Onları uyandırmak bana ağır gelmişti. Koyunları bırakmak ta ağırıma gitmişti. Süt kabı elimde olmak üzere ikisi de uyanıncaya kadar yanlarında oturup bekledim. Uyandıkları zaman da onlara sütlerini içirdim. Allahım! Biliyorsun ki bunu senin için yaptım. Bu kaya parçasını kapıdan kaldır» dedi. Bunun üzerine Allah kayayı yerinden kaldırdı ve çıkıp ailelerine döndüler."

Ahmed ve İbnu'l-Münzir'in, Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki toplumlardan üç kişi çalışıp ailelerinin rızkını kazanmak için yola çıkmıştı. Yağmur yağınca bir mağaraya girdiler. Ancak mağaranın kapısına bir kaya parçası düştü ve dışarıyı görecekleri kadar bile bir delik kalmadı. Biri diğerlerine: «Kaya kapıya düştü ve izlerimiz silindi. Yerimizi Allah'tan başka kimse bilmemektedir. En güzel amellerinizi zikrederek Allah'a dua edin» dedi.

Bunun üzerine içlerinden biri: «Allahım! Biliyorsun ki benim annem ve babam vardı. Ben onlar için kaplarına süt sağıyor ve yanlarına gidiyordum. Onları uyuyor bulduğum zaman uyandırmak istemediğim için uyanıncaya kadar başlarında bekliyordum. Uyandıkları zaman da onlara sütlerini içiriyordum. Allahım! Biliyorsun ki bunu senin rahmetini ümid edip, gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar» dedi ve kayanın üçte biri kadar bir yer açıldı.

Diğer biri: «Allahım! Biliyorsun ki ben zamanında işimi görmesi için bir işçi kiraladım. Ben hiddetli iken ücretini istemeye gelmiş ve ben onu azarlamıştım. Bu sebeple de ücretini almadan gitmişti. Ben de onun parasını çalıştırdım ve onunla her türlü mal satın aldım. Bu kişi ücretini istemeye geldiğinde bütün o malları kendisine verdim. Eğer isteseydim ona sadece kendi ücretini verirdim. Allahım! Biliyorsun ki bunu senin rahmetini ümid edip, gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar» dedi ve kayanın üçte ikisi açıldı.

Üçüncü kişi: «Allahım! Biliyorsun ki benim beğendiğim bir kadın vardı. Ona bir miktar para verdim. Ö benimle olmayı kabul edince, ben onu bıraktım. Allahım! Biliyorsun ki bunu, senin rahmetini ümid edip, gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar» dedi ve kayanın tamamı açıldı. Oradan çıkarak hızlı bir şekilde ailelerine geri döndüler. "

Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbnu'l-Münzir'in, İbn Ömer'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden önceki toplumlardan üç kişi yürürken yağmura tutuldular ve bir mağaraya girdiler. Mağaranın kapısı bir kaya parçasının düşmesiyle kapanınca birbirlerine: «Ey Sizler! Vallahi, sizi doğruluktan başka bir şey kurtarmayacaktır. Her biriniz işlemiş olduğu doğru bir ameli zikretsin» dedi.

İçlerinden biri: «Allahım! Biliyorsun ki benim bir ölçek pirinç karşılığında çalışan bir işçim vardı. Ancak ücretini almadan gitti. Ben de bu pirinci kendisi için ektim. Onun mahsülü ile sığırlar aldım. Bu kişi gelip ücretini isteyince: "Şu sığırları yanına git ve onları sürüp götür" dedim. O: "Benim, sende sadece bir ölçek pirincim var" karşılığını verdi. Ona: "Sen sığırların yanına git ve onları sür. Onları senin pirincin ile satın aldım" dedim. Allahım! Biliyorsun ki bunu, senin gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar" dedi ve kaya mağaranın kapısından biraz yana çekildi.

Diğer biri: «Allahım! Biliyorsun ki benim yaşlı annem ve babam vardı. Her gece onlara kendi koyunlarımdan süt götürürdüm. Bir gece onlara gelmekte gecikmiştim. Yanlarına geldiğimde onları uyuyor buldum. Ailem ve çocuklarım açlık içinde ağlaştığı halde annem babam içmeden kendilerine içirmedim. Çünkü onları uyandırmak istemedim. Sabaha kadar onların başı ucunda bekledim. Allahım! Biliyorsun ki bunu, senin gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar» dedi ve kaya mağaranın kapısından biraz daha yana çekildi ve gökyüzü görünmeye başladı.

Üçüncü kişi: «Allahım! Biliyorsun ki benim herkesten çok sevdiğim bir amcam kızı vardı. Onunla birlikte olmak istedim. O, kendisine yüz dinar vermem halinde bunu kabul etti ve bana teslim oldu. Ancak bacakları arasına oturduğumda: "Allah'tan kork ve mührü ancak hakkıyla kır" dedi. Ben de kendimi imtina ettim ve yüz dinarı kendisine bıraktım. Biliyorsun ki bunu senin gazabından korkarak yaptım. Bizi bu sıkıntıdan kurtar» dedi. Allah mağaranın kapısını tamamıyla açtı ve dışarı çıktılar. "

Buhârî Târih'te İbn Abbâs'tan aynısını bildirir.

9 ﴿