82"Hani Mûsâ, beraberindeki gence şöyle demişti: «İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim.» Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını unuttular. Balık denizin içinde süzülüp gitti. Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence, «Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk» dedi. Genç: «Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti» dedi. Mûsâ: «Bizim aradığımız yer de orasıydı zaten» dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler. Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik. Mûsâ ona, «Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?» dedi. Adam: «Ey Mûsa! Ama benim yanında sabredemezsin» dedi. «İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?» Mûsâ, «İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim» dedi. O da: «Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın» dedi. Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, «Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!» dedi. Adam, «Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Mûsâ, «Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma!» dedi. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü, Mûsâ, «Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!» dedi. Adam, «Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Mûsâ, «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur» dedi. Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiklerinde köylülerden yemek istediler. Ancak köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar. Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. (Hızır) eliyle duvarı düzeltti. Mûsâ, «İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın» dedi. Adam, «İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım» dedi. O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı. Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur." İbn Asâkir'in, İbn Sim'ân vasıtasıyla bildirdiğine göre Mücâhid der ki: İbn Abbâs: "Hani Mûsa, beraberindeki gence şöyle demişti: (.....) âyetini açıklarken şöyle anlattı: Mûsa (aleyhisselam) iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da yetmiş güz (yıl) gideceğim" dedi. "İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşlardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "İkisi de iki denizin birleştiği yere ulaşınca balıklarını unutmuşlar ve hataya düşmüşlerdi. Onların sepet içinde taşıdıkları tuzlanmış bir balıkları vardı. Bu balık sepetin içinden suya atlamış ve denizin dibini boylamıştı. Şeytan, gencin balığı Mûsa'ya (aleyhisselam) hatırlatmasını unutturmuştu. Musa'nın (aleyhisselam) yanında olan genç Yûşa b. Nûn'du." "Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti" âyetini açıklarken: "Mûsa (aleyhisselam) balığın izine ve denize dalması karşısında şaşırmıştı" dedi. "İşte aradığımız bu idi" âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Mûsa (aleyhisselam): "Bana balığı kaybettiğim yerde Hızır'ı bulacağım haberi verilmişti." "Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler" âyetini açıklarken: "Mûsa ve Yûşa b. Nûn balığın bulunduğu sahile döndüler" dedi. "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Burada Hızır kastedilmektedir. Yüce Allah: "Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır" buyurmaktadır. Mûsa (aleyhisselam), Hızır ile yoldaş oldu. Onların kıssası da Allah'ın Kitâb'ında bildirmiş olduğu gibidir." Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: İbn Abbâs'a: "Nevf el-Bikâlî, Hızır'ın (yol) arkadaşı olan Mûsa'nın, İsrailoğullarının Mûsa'sı olmadığını iddia ediyor" dediğimde, İbn Abbâs şöyle dedi: "Allah'ın düşmanı yalan söylüyor! Zira Ubeyy b. Ka'b, bana Resûlullah'tan (sittu atyi vesekn) şöyle işittiğini bildirdi: "Mûsa, İsrail oğullarına hitap etmek için kalktığında kendisine: «En bilgili insan kimdir?» diye sordular. Mûsa: «Benim» deyince Yüce Allah, en iyi bilmeyi kendisine nisbet etmediği için ona sitem etti ve kendisine: «İki denizin birleştiği yerde senden daha âlim olan bir kulum var» diye vahyetti. Mûsa: «Rabbim! Ona nasıl ulaşabilirim?» diye sorduğunda, Yüce Allah: «Bir balık alır ve onu bir sepetin içinde taşırsın. Balığı kaybettiğin yerde de onu bulacaksın» buyurdu. Bunun üzerine Mûsa bir zenbilin içine balık koyarak yola çıktı. Yanında hizmetçisi Yûşa b. Nûn'u da aldı. Bir kayanın yanına geldiklerinde kafayı vurup yattılar. Sepetin içinde huysuzlaşan balık kendini sepetin dışına attı ve denize düştü. «Balık denizin içinde süzülüp giderken» Yüce Allah suyun akıntısını balık için durdurdu. Denizin suyu adeta bir kemer gibi (yanlara) açıldı ve balık gitti. Uyandıklarında Yûşa, Mûsa'ya balığın gittiğini söylemeyi unuttu. Gündüzün kalan kısmı ile gece boyunca yol aldılar. İkinci gün sabah olunca, Mûsa, hizmetçisine: "Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" dedi. Oysa Mûsa, Yüce Allah'ın gitmesini emrettiği o yere gelene kadar hiç yorulmamıştı. Hizmetçisi ona: «Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti» karşılığını verdi. Balık için (kurtuluş) olan kanal, Mûsa ve hizmetçisi için şaşılacak bir şey olmuştu. Bunun üzerine Mûsa: «Bizim aradığımız yer de orasıydı zaten!"dedi. Tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler.»" Süfyan der ki: "İnsanların iddia ettiğine göre o kayanın yanında hayat suyu vardı. Ona ölü biri değse bile canlanıyordu. Balığın da bir kısmı yenilmişti. Balığa bu sudan bir damla damlatılınca balık tekrar canlandı. Geldikleri yolu, izlerini takip ede ede geri döndüler. O kayanın yanına vardıklarında giysilere bürünmüş bir adamla karşılaştılar. Mûsa ona selam verince; Hızır: «Senin yurdunda nasıl selamette olunabilir ki?» karşılığını verdi. Mûsa: «Ben Mûsa'yım» deyince, Hızır: «İsrail oğullarının Mûsa'sı mı?» diye sordu. Mûsa: «Evet! Sana öğretilen doğru yolu bana da öğretmen için yanına geldim» dedi. Hızır: «Ey Mûsa! Ama benim yanında sabredemezsin.»Çünkü ben Yüce Allah'ın bana öğrettiği ancak senin bilmediğin şeyleri biliyorum. Sen de, Yüce Allah'ın sana öğrettiği ancak benim bilmediğim şeyleri biliyorsun" deyince, Mûsa: «İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim» karşılığını verdi. Bunun üzerine Hızır: «Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın» dedi ve denizin sahilinde yürümeye başladılar. Oradan bir gemi geçince, gemidekilerle konuşup kendilerini de almalarını istediler. Gemidekiler Hızır'ı tanıyınca ücretsiz olarak gemiye aldılar. Hızır gemiye biner binmez bir keser alıp geminin tahtalarından birini söktü. Mûsa: «Adamlar bizleri ücretsiz olarak gemilerine aldılar oysa sen gemide bir delik açarak gemidekileri suda boğmak istiyorsun! "Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!"» diye çıkıştı. Hızır: «Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?» deyince, Mûsa: «Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma» karşılığını verdi. Musa'nın ilk sabırsızlığı unutmaktan dolayı oldu. Sonra bir kuş gelip geminin kenarına kondu ve gagasıyla- denizden bir yudum su aldı. Hızır: «Benim ilmim ile senin ilmin, Yüce Allah'ın ilminin yanında şu kuşun denizden eksilttiği su kadardır» dedi. Sonra gemiden ayrıldılar. Yine sahilde yürürlerken, bir grup çocukla beraber oynayan bir çocuk Hızır'ın dikkatini çekti. Hızır o çocuğun başını eliyle tutup kopararak çocuğu öldürdü. Mûsa: «Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!» diye çıkışınca, Hızır: «Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Bu, birincisinden daha ağır olmuştu. Mûsa: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur!» dedi. «Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiklerinde köylülerden yemek istediler. Ancak köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar. Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır eliyle duvarı düzeltti...»Bunun üzerine Mûsa: "Bu köylüler bizlere yemek vermediler ve bizi ağırlamadılar. «Sen bu duvarı düzeltmene karşılık onlardan bir ücret alabilirsin» deyince, Hızır: «İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım» karşılığını verdi.»" Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) "İsterdik ki Mûsa sabretmiş olsaydı da Yüce Allah onların (devamında olacak) haberlerini bize anlatsaydı" buyurdu. Saîd b. Cübeyr der ki: "İbn Abbâs, Kehf Sûresinin 79. âyetini:"(=Çünkü önlerinde her sağlam gemiye zorla el koyan bîr hükümdar vardı)" lafzıyla okurdu. Kehf Sûresinin 80. âyetini de: "(=Çocuğa gelince, kendisi kafir, anası babası mümin insanlardı)" lafzıyla okurdu. Buhârî, Müslim, Tirmizî, Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin başka bir kanalla bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr der ki: İbn Abbâs'ın yanında, evindeydim. Bize: "Bana sorun!" dedi. Ben: "Ey Ebu'l- Abbâs! Yüce Allah beni sana feda kılsın! Kûfe'de Nevf adında bir kıssacı var, (Hızır'ın yanındaki Mûsa'nın) İsrâil oğullarının Mûsa'sı olmadığını söylüyor" dedim. İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Allah'ın düşmanı yalan söylemiş! Ubey b. Kâb, Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen bana şöyle bildirdi: "Allah'ın elçisi Mûsa bir gün insanlara Yüce Allah'ı hatırlattı. İnsanların gözleri dolup kalpleri de yumuşayınca dönüp gitti. Ardından bir adam ona yetişti ve: «Ey Allah'ıh elçisi! Yeryüzünde senden daha âlim olan biri var mı?» diye sordu. Mûsa: «Yok!» deyince; Yüce Allah, âlimliği kendisine nispet etmediği için Mûsa'ya sitem etti ve: «Bilakis var!» buyurdu. Mûsa: «Rabbim! Nerede?» diye sorunca, Yüce Allah: «İki denizin birleştiği yerde» buyurdu. Bunun üzerine Mûsa: «Rabbim! Bana onun yerini bilebileceğim bir işaret ver» dedi. Yüce Allah: «Yanına ölü bir balık al. Balık canlandığı yerde onu bulacaksın!» buyurdu. Mûsa bir balık alıp bir sepetin içine koydu. Hizmetçisine de: «Bu balığın senden ayrıldığı yeri bana bildirmekle seni sorumlu tutuyorum. Sana fazla da bir yükümlülük verilmiş değil» dedi. Islak toprağın (sahilin) bulunduğu yerde bir kayanın gölgesindeyken balık hareketlendi. Mûsa uyuyordu. Hizmetçisi: «Onu uyandırmayayım!» dedi. Ancak Mûsa uyanınca ona haber vermeyi unuttu. Balık hareketlenerek denize girdi. Yüce Allah suyun akıntısını balık için durdurdu. Öyle ki balığın izi taşa çıktı. Mûsa: «Bu yolculuğumuzda çok yorgun düştük» dedi. Allah, Mûsa'nın yorgunluğunu gidermişti. Geri döndüklerinde Hızır'la karşılaştılar. Hızır'ı elbisesine bürünmüş bir şekilde buldular. Giysinin bir ucu ayaklarının altında diğer ucu ise başındaydı. Mûsa ona selam verince Hızır yüzünü açtı ve: «Burada selam var mı ki? Sen kimsin?» diye sordu. Mûsa: «Ben Musa'yım» deyince, Hızır: «İsrâil oğlullarının Mûsa'sı mı?» diye sordu. Mûsa: «Evet!» deyince, Hızır: «Ne istiyorsun?» diye sordu. Mûsa: «Sana öğretilen ve hayra götüren bilgiyi bana da öğretmen için geldim» dedi. Hızır ise: «Ey Mûsa! Tevrat'ın ellerinin arasında olması ve sana vahiy inmesi, sana yetmiyor mu? Bende senin bilmemen gereken bir ilim var. Sende de benim bilmemem gereken bir ilim var» karşılığını verdi. O esnada bir kuş gagasıyla denizden bir yudum su alınca, Hızır: «Vallahi senin ilminle benim ilmim, Yüce Allah'ın ilmi karşısında su kuşun gagasıyla denizden aldığı su kadardır» dedi. Gemiye bindikleri zaman, insanlar bu kıyıdan öbür kıyıya taşıyan küçük kayıklar gördüler. Kayıktakiler onu tanıdılar ve: «Yüce Allah'ın salih kulu! Biz onu ücretsiz taşırız» dediler. Ancak Hızır kayığa binince, bir kazık çakarak kayığı deldi. Mûsa: «Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!» dedi." Bunun üzerine Hızır: «Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Musa'nın ilk sabredemeyişi unutarak oldu. İkincisi şart koşarak üçüncüsü ise kasıtlı olarak gerçekleşti. Sonra Mûsa: «Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma» dedi. Sonra bir çocukla karşılaştılar. Hızır oynayan çocuklar gördü. İçlerinden kafir ve güzel olan bir çocuğu aldı, yatırıp bıçakla kesti. Mûsa: «Bir cana karşılık olmadan, "Masum ve günahsız bir cana mı kıydın!"» dedi." Ravi der ki: "İbn Abbâs, âyetteki masum anlamına gelen "zekiyyeten" lafzını, "zâkiyeten müslımeten" şeklinde okudu. "Zeki çocuk" demen gibi." Saîd devam eder: Sonra yola devam ettiler. Hızır "Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır eliyle duvarı düzeltti" Müsa ona: "Sen bu duvarı düzeltmene karşılık onlardan bir ücret alabilirsin" dedi. Burada ücret olarak yiyecek kastedilmektedir. Arkalarında da (İbn Abbâs bu lafzı "önlerinde" diye okumuştur) bir kral vardı. (Bu hükümdarın adının Huded b. Beded, çocuğun ise Ceysûr olduğu söylenir.) "Bu kral her gemiyi zorla ele geçiriyordu." Hızır: "İşte bu gemi o kralın yanından geçtiği zaman içindeki delikten dolayı ele geçirmemesini istedim. Kralı geçtikten sonra da gemiyi onarır ondan faydalanırlar" dedi. Gemidekilerden bazıları deliği şişeyle kapatalım derken bazıları da ziftle onaralım, dediler. Hızır: "Çocuğa gelince, onun anne babası mümin kişilerdi" dedi. Ancak kendisi kafirdi. "Çocuğun onları azdırmasından ve inkara sürüklemesinden çekindik." Zira çocuğa olan sevgileri anne babasının onun dinine tâbi olmalarına sebep olabilirdi. Rablerinin Hızır'ın öldürdüğü o çocuktan daha temiz (Temiz bir cana kıydın, denildiği için) ve: "Onlara daha çok merhamet eden birini vermesini diledik." Saîd'in dışınraki raviler, o çocuk yerine anne babasına bir kız çocuğunun verildiğini söylerler. Abd b. Humeyd, Müslim ve İbn Merdûye başka bir kanalla Saîd b. Cübeyr'den bildirir: İbn Abbâs'ın evinde idik. Kavim, İbn Abbâs'a: "Şam'lı Nevf, ilim talebiyle yola çıkan kişinin İsrâil oğullarının Mûsa'sı olmadığını söylüyor" dedi. İbn Abbâs yastığına yaslanmıştı. Yerinden doğrularak şöyle dedi: "Nevf yalan söylemiş! Ubey b. Kâb, Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen bana şöyle bildirdi: "Allah'ın rahmeti bizim ve Musa'nın üzerine olsun. Mûsa acele edip arkadaşından utanmamış olsaydı ve utancından dolayı: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma...» demeseydi ondan çok acayip şeyler daha görecekti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir peygamber zikrettiği zaman önce kendinden başlar ve: "Allah'ın rahmeti bizim ve Salih'in üzerine olsun. Allah'ın rahmeti bizim ve kardeşim Âd'ın üzerine olsun" derdi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sonra şöyle devam etti: "Mûsa bir gün kavmine hutbe verirken onlara: «Yeryüzünde benden daha bilgili kimse yoktur» dedi. Yüce Allah ona: «Yeryüzünde senden daha bilgili kişi vardır. Tuzlanmış bir balık al. Balığı kaybettiğin yerde bu kişiyi bulacaksın» diye vahyetti. Mûsa tuzlu bir balık alarak hizmetçisiyle beraber yola çıktı. Emredilen yere gelmişlerdi. Kayanın dibine geldiklerinde Mûsa ihtiyaç gidermek için hizmetçiden ayrıldı. Hizmetçisi balığı kayanın üzerine koyunca sıçradı ve: «Balık denizin içinde süzülüp gitti.» Bunun üzerine hizmetçi: «Allah'ın Peygamberi geri döndüğü zaman ona durumu anlatırım» dedi. Ancak şeytan ona bunu unutturmuştu. Yollarına devam ettiler. Her sefere çıkan kişi gibi hizmetçi yorulmuştu. Oysa Mûsa Yüce Allah'ın gitmesini emrettiği o yere gelene kadar hiç yorulmamıştı. Mûsa, hizmetçisine: "Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" dedi. Hizmetçi: «Ey Allah'ın Peygamberi! "Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum"» Bunu sana söylemeyi unuttum. «Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti» dedi. Mûsa: «Bizim aradığımız yer de orasıydı zaten!» dedi. Bunun üzerine: «Tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler.» İzleri takip ederek kayanın yanına geldiler. Mûsa kayanın etrafında dönünce giysisine bürünmüş birini gördü ve ona selam verdi. Bu kişi başını kaldırıp: «Sen kimsin?» dedi. Mûsa: «Ben Mûsa'yım» deyince: Adam: «Hangi Mûsa?» diye sordu. Mûsa: «İsrâil oğullarının Musa'sı» karşılığını verince, Adam: «Ne istiyorsun?» diye sordu. Mûsa: «Sende ilimler olduğu haberini aldım, seninle dost olmak istiyorum» cevabını verdi. Adam: «Ama benim yanında sabredemezsin» dedi. Mûsa: «İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim» karşılığını verdi. Bunun üzerine adam: «Bilmediğin bir konuda nasıl sabredeceksin?» deyince, Mûsa: «Ben bununla emrolundum. İnşallah beni sabırlı bulacaksın» dedi. Bu kişi: «Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın» dedi ve «Yola koyuldular. Nihayet bir gemiye bindiler» Adamlar gemiden inerken bu kişi geride kalarak gemiyi deldi. Mûsa: «Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!» dedi." Bunun üzerine adam: «Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi Mûsa: «Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma» dedi. Sonra sahilde oynayan bir grup çocukla karşılaştılar. Adam çocukların içinde en güzel ve en temiz olan bir çocuğu alıp öldürdü. Mûsa bu durum karşısında hoşlanmayıp: «Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!» diye çıkışınca, adam: «Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Mûsa, arkadaşının karşısında mahcup olmuş ve utanarak: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur!» dedi. «Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiler...» Mûsa çok acıkmış ve köylüler kendilerini ağırlamamıştı. «Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır eliyle duvarı düzeltti...» Bunun üzerine Mûsa açlıktan dolayı: «Sen bu duvarı düzeltmene karşılık onlardan bir ücret alabilirsin» deyince, adam: «İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım» dedi. Mûsa adamın elbisesinden tutarak bana anlat" deyince o şöyle anlatı: «O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.» Kral geminin yaralanmış olduğunu görünce onu almaz ve (daha sonra) sahipleri onu tamir ederek ondan yine faydalanırlar. Çocuk ise, Allah onu yarattığı zaman kafir olarak yarattı. Ailesi de onu sevmekteydi. Eğer kendisine karşı gelecek olsalar onları küfre boğardı. Rabbin onu daha hayırlı ve daha merhametli bir çocukla değiştirmek istedi. Babası annesiyle beraber oldu ve ondan daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuğa hamile kaldı. «Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur» dedi." Abd b. Humeyd, Müslim ve İbn Merdûye başka ; bir kanalla Saîd b. Cübeyr'den bildirir: İbn Abbâs'ın yanında oturdum. Yanında da Ehl-i Kitab'dan bir grup vardı. Onlardan bazıları: "Nevf, Ka'b'dan naklederek ilmi taleb eden kişinin Mûsa b. Miyâş olduğunu söylüyor" dedi. Bunun üzerine İbn Abbâs şöyle dedi: "Nevf yalan söylemiş! Ubey b. Kâb, Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) naklen bana şöyle aktardı: "İsrâil oğullarından Mûsa, Rabbinden isteyerek: «Ey Rabbim! Eğer kulların arasında benden daha bilgili biri varsa bana onun yerini bildir» dedi. Rabbi: «Evet, kullarım arasında senden daha bilgili vardır» buyurdu ve onun yerini bildirip onunla görüşmesine izin verdi. Mûsa yanında hizmetçisiyle beraber tuzlanmış bir balık alarak yola çıktı. Ona: «Bu balık nerede canlanırsa aradığın dostun oradadır. İstediğini de bulacaksın» denildi. Bunun üzerine Mûsa ve hizmetçisi balığı alarak yola çıktılar. Yoruluncaya kadar yürüdüler ve bir kayanın yanına geldiler. Kayanın yanında hayat veren su vardı. Ondan içen kişi yaşlanmayıp uzun yaşar ve ona yaklaştırılan ölü dirilirdi. Orada konakladıklarında ve balık suya değdiğinde "Balık denizin içinde süzülüp gitti." Yollarına devam ettiler. Bayağı yol gittikten sonra Mûsa, hizmetçisine: «Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk» deyince, hizmetçisi: «Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti» karşılığını verdi." Mûsa (aleyhisselam) kayanın yanına gelene kadar gidip durdu. Kayanın yanında giysisine bürünmüş birini gördü ve ona selam verdi. Adam selama cevap verip: «Niye geldin ki? Senin kavminde bir sürü işin vardı» dedi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam): "Sana öğretilen doğru yolu bana da öğretmen için yanına geldim" dedi. Adam: "Ey Mûsa! Ama benim yanımda sabredemezsin." " -O gaybı bilen bir kişiydi. Çünkü ona gayb ilmi öğretilmişti- "Mûsa (aleyhisselam): «Hayır, sabrederim» deyince, adam: «İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?» Sen sadece açıkta olan şeyi bilebilirsin. Bana gayptan öğretilen şeyleri bilemezsin" karşılığını verdi. Mûsa (aleyhisselam): "İnşallah beni sabırlı bulacaksın. Bana muhalif şeyler yapsan bile senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim" dedi. Adam: «Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadık çabana hiçbir şeyi sormayacaksın» dedi. Sonra deniz sahilinde yürümeye başladılar. Onlar kendilerini kimin gemisine bindireceğine bakıyordu. Bu sırada yeni, güzel ve sağlam bir gemi geçti. Geçen gemilerin hiç biri onun gibi güzel ve sağlam değildi. Adam gemi sahiplerinden kendilerini bindirmelerini istedi. Onlar da kabul edip bindirdiler. Gemiye binip rahatladıktan sonra gemi yol almaya başladı. Adam çekiç keski alarak geminin bir ucuna gitti ve keskiyle gemiyi deldi. Sonra bir parça alarak deliği yamamak için oturdu. Mûsa (aleyhisselam): -vahim bir durum görmüştü- «Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!» Onlar bizi gemilerine bindirdi, biz de bu gemide barındık. Denizde onun gibi bir gemi yoktur. Onu niye deldin ki? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!" dedi. Adam: «Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Mûsa: «Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma!» dedi. Sonra gemiden indiler ve bir köye geldiler. Orada oynayan bir grup çocukla karşılaştılar. Fakat çocukların arasında diğerlerinden daha zarif ve daha temiz bir çocuk vardı. Adam onu elinden tuttu ve bir taş alarak çocuğun kafasına vurdu. Çocuğun beynini dağıtarak onu öldürdü. Mûsa (aleyh isse lam) korkunç bir şey görmüş ve sabrı kalmamıştı. Çünkü adam suçu olmayan küçük bir çocuğu öldürmüştü. Bunun üzerine: «Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!» dedi. Adam: «Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?» dedi. Mûsa: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur» dedi. "Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiklerinde köylülerden yemek istediler. Ancak köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar. Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler..." Adam duvarı yıkıp yeniden yapmaya başladı. Mûsa (aleyhisselam) adamın yaptıklarından sıkılmaya başlamış ve sabrı tükenmişti. Mûsa (aleyhisselam): "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" dedi. Biz onlardan yemek istedik vermediler. Onlara misafir olmak istedik kabul etmediler. Sen de onlara ücretsiz olarak duvarı mı yapıyorsun!" İsteseydin bu iş için onlardan bir ücret alırdın" dedi. Bunun üzerine adam şöyle dedi: "İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım. O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı." (Bu âyet Ubey b. Ka'b'ın kıraatında: (.....) lafzıyladır). "Ben de onu kralın almaması için deldim. Gemi yapmış olduğum yamadan dolayı alınmadı. "Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" İbn Asâkir başka bir kanalla Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn Abbâs'tan bildirir: Mûsa (aleyhisselam) İsrâil oğullarına hutbe veriyordu. Hutbede kendinden bahsedip kendisine verilen bilginin hiç kimseye verilmediğinden sözedince Allah, Mûsa'nın (aleyhisselam) içinden geçirdiğini bildi ve: "Ey Mûsa! Kullarım arasında sana vermemiş olduğum ilimleri verdiğim biri vardır" buyurdu. Mûsa (aleyhisselam): "Ondan öğrenmem için bana onun yerini bildir" dedi. Yüce Allah: "Azığının bir parçası sana onun yerini bildirecektir" buyurdu. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam) hizmetçisine: "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, ya da uzun zaman gideceğim" dedi. Mûsa (aleyhisselam) azığına tuzlanmış bir balık koymuştu. Sabah ve akşam yemeklerini ondan yiyordu. Sahil kenarında kayanın yanına ulaştığı zaman balığa sudan biraz değdi ve balık canlanarak sepetin içinde kıpırdamaya başladı. Sepet devrilince balık denize sıçradı ve süzülüp gitti. Yine yemek vakti gelince hizmetçisine: "Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" deyince, hizmetçisi durumu hatırlayıp: "Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti" karşılığını verdi. Mûsa da (aleyhisselam)!: "Azığının bir parçası sana onun yerini bildirecektir" şeklinde verilen ahdi hatırladı ve: "Bizim aradığımız yer de orasıydı zaten" dedi. "Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler." Sonunda balığın sıçrayıp ta denize daldığı kayanın yanına geldiler. Mûsa (aisyhisselarr) sahil boyunca suda balığın izini takip ederek sahil köylerinden bîr köye geldi. "Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik." Mûsa (aleyhissefam) ilim öğrenmek istediğini bildirerek: "Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?" deyince, adam: "Ey Mûsa! Ama benim yanımda sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?"karşılığını verdi. Mûsâ: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim" dedi. O da: "Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın" dedi. "Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ: "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!" dedi. Adam, "Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?" dedi. Mûsâ, "Unuttuğum bir şeyden dolayr beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma!" dedi. Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklar..." Deniz kenarında oynayan çocuklar vardı. Adam içlerinden en seçkin olanına doğru gidip onu aldı ve öldürdü. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam): "Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!" deyince adam: "Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?"karşılığını verdi. İbn Abbâs devam eder: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Allah'ın Peygamberi utandı ve: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur" dedi. Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiklerinde köylülerden yemek istediler. Ancak köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar. Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır eliyle duvarı düzeltti. Mûsâ, "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" deyince, adam şu karşılığı verdi: "İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor; dayanamadığın işlerin yorumunu sana anlatacağım. O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.»" (.....) âyeti Ubey b. Ka'b'ın kıraatında: (.....) şeklindedir. "Ben de onun kral almasın diye yaraladım. Kral onu bıraktığı zaman sahipleri onu tamir eder ve kullanır. "Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk. Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur." Rûyânî ve İbn Asâkir başka bir kanalla Saîd b. Cübeyr'den o da İbn Abbâs'tan bildirir: Mûsa (aleyhisselam) İsrâil oğullarına hatırlatmada bulununca içinden kendi kendine: "İnsanlar arasında benden daha bilgili kimse yoktur" dedi. Allah ona: "İçinden geçirdiğini biliyorum. Oysa kullarım arasında senden daha bilgili olan biri vardır. Bu kişi deniz sahilindedir. Ona git ve ondan öğren. Seni onun yanına götürecek olan hazırlamış olduğun azığındır. Onu nerede kaybedersem bu kişiyi de orada bulacaksın" diye vahyetti. Sonra Mûsa (aleyhisselam) ve hizmetçisi azık olarak sepete tuzlanmış bir balık alarak yola çıktılar. İkisi de yaya olarak yola koyulmuş, yorgunluk ve zorluk hissetmemişti. Ancak Hızır'ın kendisinden su içtiği (hayat) pınarın(ın) yanına geldiklerinde Mûsa (aleyhisselam) yoluna devam etti, hizmetçi ise su içmek için oturdu. Bu sırada balık sepetin içinden sıçrayarak çamurun içine düştü. Pınardan akan su da onu denize kadar götürdü. Allah'ın: "Balık denizin içinde süzülüp gitti" âyeti da bunu göstermektedir. Hizmetçi Mûsa'nın (aleyhisselam) arkasından gitti ve ona yetişti. Yanına vardığında Mûsa (aleyhisselam) yorulmuştu. Hizmetçisine: "Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" deyince, hizmetçisi: "Balığı kaybettik. "Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti" karşılığını verdi." Yani Mûsa'nın (aleyhisselam) hizmetçisi balığın gidişine şaşırmıştı. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam): "Bizim aradığımız yer de orasıydı zaten!" dedi. "Tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler" ve kayanın yanına geldiler. Mûsa (aleyhisselam) kayanın etrafında dönünce kimseyi görememişti. Kayanın üzerine çıkınca giysilerine sarınarak uyuyan birini gördü. Mûsa (aleyhisselam) ona selam verince, o başını kaldırıp: "Burada selam(et) var mıdır? Sen kimsin?" diye sordu. Mûsa (aleyhisselam): "Ben İsrâil oğullarının Mûsa'sıyım" karşılığını verdi. Adam: "Kavmini bırakıp ta bana gelmene sebep sedir?" diye sorunca, Mûsa (aleyhisselam): "Bana bu emredildi" dedi. Hızır: "Ama benim yanında sabredemezsin" deyince de: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim" karşılığını verdi. Hızır: "Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın" dedi. İkisi de yaya olarak yola çıkmış ve sahile gelmişlerdi. Denizi geçmek isteyen bir toplulukla beraber gemiye bindiler. Denizin bir kenarına gelince Hızır yanındaki demir parçasını alarak gemiyi deldi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam): "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!" deyince, Hızır: "Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?"karşılığını verdi. Mûsa da (aleyhisselam): "Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma" dedi. Yollarına devam ettiler ve oynayan çocuklarla karşılaştılar. Hızır bu çocukların içinden en güzelini ve en temiz olanını alarak öldürdü. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam): "Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın. Pek kötü bir iş yaptın!" dedi. Hızır: "Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?" deyince, Mûsa (aleyhisselam): "Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma" dedi. Yine yollarına devam ettiler; halkı alçak ve yaşantıları zor olan bir köye geldiler. İkisi de köylülerden yemek istemiş, ama köylüler vermemişti. Hızır yıkılmak üzere olan bir duvar gördü ve onu eliyle sıvazlayıp düzeltti. Mûsa (aleyhisselam): "Sen bu duvarı düzeltmene karşılık onlardan bir ücret alabilirsin."Bizim zor durumda olduğumuzu ve (yiyeceğe olan) ihtiyacımızı biliyorsun. Eğer onlardan bir ücret istemiş olsaydın verirlerdi. Biz de akşam yemeğini yerdik" deyince, Hızır: "İşte bu (durum), seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor..." karşılığını verdi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam), Hızır'ın giysisinden tutarak: "Aramızda olan dostluk hakkına soruyorum. Bana bu olayların içindeki sırları niye anlatmadın ki?" dedi. Hızır: "O gemi, denizde çalışan birtakım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı." Kral tarafından alınmasın diye öyle yaptım. Sahipleri onu (daha sonra) tamir eder ve onu kullanırlar. Çocuk ise Allah, onu kâfir olarak yoğurdu. Anne babası ise mümin kişilerdir. Eğer yaşasaydı onları küfre ve sapıklığa düşürürdü. "Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik. Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Avfî vasıtasıyla İbn Abbâs'tan bildirir: Mûsa (aleyhisselam) ve kavmi Mısır'a üstünlük sağlayınca kavmini oraya yerleştirdi. Yerleşme işleri tamamlanınca da Yüce Allah ona: "Onlara Allah'ın günlerini hatırlat diye vahiy indirdi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam) kavmine hutbe vererek Allah'ın kendilerine vermiş olduğu hayırları ve nimetleri hatırlattı. Yine onlara Allah'ın kendilerini Firavun ailesinden kurtarışını, düşmanlarının helak edilişini ve kendilerini o topraklarda halife kılışını hatırlattı. Sonra şöyle devam etti: "Allah, Mûsa Peygamberinizle doğrudan konuştu ve beni kendine (elçi) olarak seçti. Kendi katından üzerime bir sevgi indirdi. Size de istediğiniz her şeyden verdi. Peygamberiniz yeryüzünde en faziletli kişidir. Siz de Tevrat'ı okumaktasınız." Ravi: "Allah'ın onlara verdiği bütün nimetleri mutlaka kendilerine hatırlattı" dedi. İsrâil oğullarından bir kişi kalkıp: "Ey Allah'ın Peygamberi! Yeryüzünde senden daha bilgili kimse var mıdır?" diye sorunca: "Hayır, yoktur" karşılığını verdi. Bunun üzerine Allah, Cibril'i, Mûsa'ya (aleyhisselam) gönderdi ve Cibrîl: "Yüce Allah: "İlmimi nere indireceğimi nereden biliyorsun? Deniz kıyısında senden daha bilgili biri vardır" buyurmaktadır" dedi. —Ravi: "Bu kişi Hızır'dır" dedi.— Mûsa (aleyhisselam), Rabbinden bu kişiyi kendisine göstermesini istedi. Allah, Mûsa'ya (aleyhisselam): "Denize git, deniz kenarında bir balık bulacaksın. O balığı al ve hizmetçine ver. Sonra deniz kıyısında yoluna devam et. Balığı unutup kaybettiğin yerde bu salih kulu bulacaksın" diye vahyetti. Mûsa'nın (aleyhisselam) yolculuğu uzayıp yorgun düşünce hizmetçisine balığı sordu. Hizmetçi: "Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti" karşılığını verdi. Bu Mûsa'nın (aleyhisselam) hoşuna gitti ve o kayanın yanına gelene kadar geri döndü. Orada balığı buldu. Balık denizde gitmeye başlayınca Mûsa da (aleyhisselam) onu takip etti. Mûsa (aleyhisselam) asasını uzatarak suyu önünden çekiyor ve balığı takip ediyordu. O denizde neye dokunduysa o şey mutlaka kurudu. Allah'ın peygamberi bu durum karşısında şaşırıp kalmıştı. Adalardan bir adaya gelene kadar balığın peşinden gitti. Orada Hızır'ı buldu ve ona selam verdi. Hızır: "Sen kimsin?" deyince: "Ben Mûsa'yım" karşılığını verdi. Hızır: "İsrâil oğullarının Mûsa'sı mı?" diyerek onu karşıladı ve: "Seni buraya getiren nedir?" diye sordu. Mûsa (aleyhisselam): "Sana öğretilen doğru yolu bana da öğretmen için yanına geldim" dedi. Hızır: "Ama benim yanında sabredemezsin" deyince de: "İnşallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir emrine karşı gelmeyeceğim" karşılığını verdi. Bunun üzerine Mûsa'yı da (aleyhisselam) yanına alıp yola çıktılar. Hızır: "Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın" dedi. Allah'ın: "Sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın" âyeti da bunu göstermektedir. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hatîb ve İbn Asâkir, Hârûn b. Antere vasıtasıyla babasından, o da İbn Abbâs'tan bildirir: Mûsa (aleyhisselarn), Rabbine: "Ey Rabbim! Kulların arasında en fazla sevdiğin kimlerdir?" diye sorunca, Allah: "Beni zikredip de unutmayan kişilerdir" buyurdu. Mûsa (aleyhisselam): "Hangi kulların en fazla adil olandır?" diye sorunca da: "Hak üzere hüküm kılıp da nefsi hevâsına uymayan kişilerdir" buyurdu. Mûsa (aleyhisselam): "Hangi kulların en fazla bilgi sahibi olandır?" deyince: "İnsanların bilgisini alıp kendi bilgisi üstüne katandır. Belki insanlardan alacağı bir kelime onu hidayete erdirir, belki de bir yanlıştan geri çevirir" buyurdu. Mûsa (aleyhisselam) içinden kendisinden daha bilgili kimsenin olmadığını düşünmüştü. Ancak kendisine: "İnsanların bilgisini bilgisi üstüne katandır" denilince: "Ey Rabbim! Yeryüzünde benden daha bilgili kimse var mıdır?" diye sordu. Yüce Allah: "Evet, vardır" buyurunca, Mûsa (aleyhisselam): "Bu kişi nerededir?" diye sordu. Ona: "Yanında (hayat veren) suyun bulunduğu kayanın yanındadır" denildi. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam), Allah'ın sözetmiş olduğu gibi biri olmak için yola çıktı ve kayanın yanındaki bu kişinin yanına vardı. Birbirlerine selam verdiler ve Mûsa (aleyhisselam) ona: "Beni dost olarak kabul etmeni istiyorum" dedi. O: "Tamam, "Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın" dedi. Sonra beraber yola çıktılar ve iki denizin birleştiği yere geldiler. Denizin hiç bir yerinde orası kadar çok su yoktu. Allah bir kırlangıç gönderdi ve bu kırlangıç gagasıyla su içmeye başladı. Bu kişi Mûsa'ya (aleyhisselam): "Bu kırlangıcın sudan ne kadar aldığını görüyorsun?" diye sorunca, Mûsa (aleyhisselam): "Çok az bir şey aldı" karşılığını verdi. Bunun üzerine o: "Ey Mûsa! İkimizin ilmi Allah'ın ilmi karşısında denize oranla bu kırlangıcın sudan aldığı kadardır" dedi" -ve olayın tamamını zikrederek, gemiyi delmesini, çocuğu öldürmesini ve duvarı örmesini anlattı- "Mûsa'nin (aleyhisselam) duvar örme işinde dediği kendine dünyalık bir şey istemek içindi. Ancak gemi ve çocuk olayında dedikleri Allah içindi." Dârakutnî el-Efrâd'da ve İbn Asâkir'in, Mukâtil b. Süleyman vasıtasıyla Dahhâk'tan bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hızır, Âdem'in (aleyhisselam) öz oğludur. Onun ömrü Deccâl'ı tekzip etsin diye uzatılmıştır" dedi. Ahmed, Buhârî, Tirmizî ve İbn Ebî Hâtim'in, Ebû Hureyre 'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onun Hızır diye adlandırılmasının sebebi, kuru otlar üzerine oturmuş olması ve kalktıktan sonra o otların yeşerip sallanmaya başlamasındandır" buyurmuştur. İbn Asâkir'in, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onun Hızır diye adlandırılmasının sebebi, kuru otlar üzerinde namaz kıldıktan sonra o otların yeşerip sallanmaya başlamasındandır" buyurmuştur. Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onun Hızır diye adlandırılmasının sebebi, namaz kıldığı zaman etrafındaki kuru otların yeşermesindendir" dedi. İbn Asâkir, İbn İshâk'tan bildirir: Arkadaşlarımızın bize naklettiğine göre Âdem (aleyhisselam) vefat edeceği zaman çocuklarını topladı ve: "Ey oğullarım! Allah mutlaka yeryüzü ehline bir azap indirecektir. Cesedim sizinle beraber mağarada kalsın. Siz indiğiniz zaman beni çıkarın ve Şam topraklarında defnedin" dedi. Âdem'in (aleyhisselam) cesedi çocuklarıyla beraber mağaradaydı. Allah, Nuh'u (aleyhisselam) (peygamber olarak) gönderdiği zaman, Nuh (aleyhisselam) o cesedi yanına aldı. Allah tûfânı gönderdi ve yeryüzü bir süre sular altında kaldı. Nuh (aleyhisselam), Bâbil'e indiği zaman üç çocuğu olan Sâm, Yâfes ve Hâm'a cesedi alıp onu emredilen mağaraya defnetmelerini söyledi. Onlar: "Yeryüzü vahşetle doludur. Yolu soracak kimse yoktur ve biz yolu bulamayız. İnsanlar çoğalıp emniyette olana kadar bize zaman ver" dediler. Bunun üzerine Nuh (aleyhisselam) onlara: "Âdem (aleyhisselam) kendisini defnedecek kişinin ömrünün kıyamete kadar uzatılması için Allah'a dua etmiştir" dedi. Hızır gelip defnedene kadar Âdem'in (sieyhisselarn) cesedi hep orada kaldı. Bunun üzerine Yüce Allah vaad edileni yerine getirecek ve Hızır'ı dilediğince yaşatacaktır. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Saîd b. el-Müseyyeb: "Hızır'ın annesi Rum, babası ise Perstir" dedi. Hâkim'in, Ubey'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Mûsa (aleyhisselam), Hızır ile karşılaştığı zaman bir kuş geldi ve gagasını suya batırdı. Bunun üzerine Hızır, Mûsa'ya (aleyhisselam): «Bu kuşun ne dediğini biliyor musun?» diye sordu. Mûsa (aleyhisselam): «Ne diyor» deyince, Hızır: «Senin ilminle Mûsa'nın ilmi, Allah'ın ilminin yanında denize oranla gagamın ondan almış olduğu su miktarı kadardır» diyor" karşılığını verdi. Buhârî Târih'te, Tirmizî, Bezzâr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin, Ebu'd-Derdâ'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Altında onlara ait bir define vardı..."âyetini açıklarken: "Burada altın ve gümüş kastedilmektedir" buyurdu. Taberânî'nin bildirdiğine göre Ebu'd-Derdâ: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken: "Onlara defineler helal, ganimetler ise haram kılınmıştır. Bizlere ise ganimetler helal, defineler haram kılınmıştır" dedi. Bezzâr, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Ebû Zer'den hadisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak şöyle dedi: "Yüce Allah'ın Kitâb'ında zikredilen define, üzerinde: «Kadere inanıp da yorulan kişinin niçin yorulduğuna şaştım. Cehennemi anıp ta gülen kişinin niçin güldüğüne şaştım. Ölümü hatırlayıp da gafil olan kişinin niçin gafil olduğuna şaştım. La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah» yazısı bulunan altından bir levhadır." Şîrâzî'nin Elkâb'da, Atâ' b. Ebî Rabâh vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Allah'ın Kitâb'ında: "Altında onlara ait bir define vardı..."diye zikretmiş olduğu define, üzerinde: «Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Kaderin hak olduğunu bilip de üzülen kişiye şaşarım. Ölümün hak olduğunu bilip de gülen kişiye şaşarım. Dünyanın aldatıcılığını ve ehliyle beraber dönüşünü gören kişinin nasıl ondan mutmain olduğuna şaşarım. La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah» yazısı işlenmiş taştan bir levhadır." Harâitî Kam'u'l-Hars'ta, Beyhakî Zühd'de ve İbn Asâkir'in, Ebû Hâzım vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu, üzerinde şöyle bir yazı bulunan levhadır: «Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Ölümü bilip de sevinen kişiye şaşarım. Cehennemi bilip de gülen kişiye şaşarım. Dünyanın aldatıcılığını ve ehliyle beraber dönüşünü gören kişinin nasıl ondan mutmain olduğuna şaşarım. Kadere iman edip te rızık istemekten yorulan kişiye şaşarım. Hesap gününe iman edip te hata işleyen kişiye şaşarım. La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah." İbn Merdûye'nin, Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken şöyle buyurdu: "Bu define üzerinde: «Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şahitlik ettim. Kadere inanıp da üzülen kişiye şaştım. Ölüme inanıp da sevinen kişiye şaştım. Gece ile gündüzün dönüşünü düşünüp de onun ani olarak değişik hallerde olduğunu bildiği halde kişinin nasıl ondan mutmain olduğuna şaştım» yazısı olan altından bir levhadır. " İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken: "Burada ilim kastedilmektedir" dedi. Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken: "Bu define ne altın ne de gümüştü. İçinde ilim bulunan sahifelerdi" dedi. Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Bu define üzerinde: "La ilahe illallah Muhammedun Resûlullah. Ölümün hak olduğunu zikredip de sevinen kişiye şaşanm. Cehennemin hak olduğunu zikredip de gülen kişiye şaşarım. Kaderin hak olduğunu zikredip de üzülen kişiye şaşarım. Dünyayı gören ve dünyanın içindekileri nasıl halden hale çevirdiğini görüp de ona karşı mutmain olan kişiye şaşanm" yazısı olan altından bir levhadır." Huttelî'nin ed-Dîbâc'de bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Define altından bir levha idi. Bir tarafında: "La ilahe illallah! O, tektir ve Samed'dir. O doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur" yazılıydı. Diğer tarafında ise: "Ölümün hak olduğuna inanan kişinin nasıl sevindiğine şaşarım. Cehenneme inanan kişinin nasıl güldüğüne şaşarım. Dünyayı gören ve dünyanın içindekileri nasıl halden hale çevirdiğini görüp de ona karşı mutmain olan kişiye şaşarım. Hesabın olduğuna inanıp da amel etmeyen kişiye şaşarım" yazılıydı. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Babaları da iyi bir insandı..." âyetini açıklarken: "O, emanetleri sahiplerine verirdi" dedi. İbnu'l-Mübârek, Saîd b. Mansûr, Zühd'de Ahmed, Müsned'de Humeydî, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Babaları da iyi bir insandı..." âyetini açıklarken: "O çocuklar babalarının salih biri olmasından dolayı korunmuşlardır. Ancak onların iyiliğinden söz edilmemiştir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Yüce Allah kişinin salih olmasıyla çocuğunu ve çocuğunun çocuğunu ıslah eder. Onun evciğini ve etrafındaki evcikleri ıslah eder. Onlar, Allah tarafından sürekli olarak bir örtü (koruma) ve afiyettedirler." İbn Merdûye'nin, Câbir'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Yüce Allah kişinin salih olmasıyla çocuğunu ve çocuğunun çocuğunu ıslah eder. Onun ev halkını ve etrafındaki evlerin halkını ıslah- eder. Bu salih kişi aralarında olduğu müddetçe Allah'ın koruması altında kalırlar" buyurmuştur. İbnu'l-Mübârek, İbn Ebî Şeybe ve Müsned'de Humeydî, Muhammed b. el- Münkedir kanalıyla Câbir'in sözü olarak aynısını bildirir. Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre Ka'b: "Allah mümin kulunun (ölümünden sonra) zürriyetini onun yerine seksen yıl koruması altına alır" dedi. Beyhakî'nin, el-Esmâ ve's-Sıfât'ta bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Mûsa (aleyhisselam), Hızır ile konuşurken Hızır, kendisine: "Sen İsrâil oğullarının peygamberi değil misin? Sen sana yetecek kadar bilgiyi edinmedin mi?" diye sordu. Mûsa (aleyhisselam) ise: "Ben seni takip etmekle emrolundum" cevabını verdi. Bunun üzerine Hızır: "Sen benim yanımda sabredemezsin" dedi. Hızır, Mûsa (aleyhisselam) ile konuşurken bir kuş geldi ve deniz kenarına kondu. Sonra gagasını suya batırarak uçup gitti. Hızır, Mûsa'ya (aleyhisselam): "Ey Mûsa! Kuşun denizden ne kadar su aldığını gördün mü?" diye sordu. Mûsa (aleyhisselam): "Evet, gördüm" deyince, Hızır: "İkimizin aldığı ilim Allah'ın ilmi karşısında bu denize oranla kuşun gagasıyla aldığı su miktarı kadardır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) âyetini açıklarken "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım, mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "İki denizin birleştiği yer..." âyetini açıklarken: "Burada Rum ve Pers denizleri kastedilmektedir. Bunlar doğu ve batı denizidir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Rabî' b. Enes'ten aynısını bildirir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "İki denizin birleştiği yer..." âyetini açıklarken: "Bu birleşme yeri Afrika'dır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Ka'b: "İki denizin birleştiği yer..." âyetini açıklarken: "Bu birleşme yeri Tanca'dır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "İki denizin birleştiği yer..."âyetini açıklarken: "Burada Tiflis ve Rass nehrinin denize döküldüğü yer kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Ya da uzun zaman gideceğim " âyetini açıklarken: "Burada bir asır kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Ya da uzun zaman gideceğim" âyetini açıklarken: "Burada yetmiş yıllık bir zaman kastedilmektedir" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "Onlar iki denizin birleştiği yere varınca, balıklarını denizde kaybettiler" dedi. "Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti" âyetini açıklarken: "Mûsa (aleyhisselam) balığın denizdeki izine ve gittiği zamanki dönüşlerine şaşırmıştı" dedi. "Tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler" âyeti hakkında ise: "Mûsa (aleyhisselam) ve hizmetçisi denizin ikiye ayrıldığı yerde balığın izini takip ederek (kayanın yanına) geri döndüler" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Balıklarını unuttular..." âyetini açıklarken: "Bu balık tuzlanmış ve kamı yarılmış idi" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Balık denizin içinde süzülüp gitti" âyetini açıklarken: "Balığın izi, denizde sanki taş üzerindeymiş gibi kurumuştu" dedi. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İnsanlar oldu olalı bu balık olayında olduğu gibi su böyle yarılıp durmamıştı. Balığın gittiği yer, pencere gibi açılmış ve bir delik olarak kalmıştı. Mûsa (aleyhisselam) dönüp bu deliği gördü ve: "Bizim aradığımız yer de burasıydı zaten" dedi «Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler» Yani balığın girdiği yere ulaşana kadar balığın izini takip ettiler." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Balık denizin içinde süzülüp gitti" âyetini açıklarken: "Mûsa (aleyhisselam) geldiğinde balığın suya sıçrama zamanında (düşen) yüzgeçlerini çamurun üzerinde gördü" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Zeyd: (.....) âyetini açıklarken şöyle dedi: "Balık ölümünden sonra Allah tarafından karada tekrar diriltildi. Sonra denize ulaşıncaya kadar bir yol tutup gitti. Sereb ifadesi de yol mânâsındadır. Balık karada suya yetişene kadar hep iz bırakmıştı. O, Mûsa'nın (aleyhisselam) azığı olup da uzun bir müddet kendisinden yenilmişken Allah onu tekrar diriltti." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Mûsa (aleyhisselam) balığı yarıp onu tuzladı. Sonra ondan sabah ve akşam yemeğini yedi. (İkinci gün) Sabah yemeği zamanında hizmetçisine: "...Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu âyet Ubey'yin kıraatında: (.....) şeklindedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Balık hayat suyu denilen bir pınarın yanına getirildi. O pınarın suyu kendisine değdiği zaman Allah onu tekrar canlandırdı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Tekrar izlerini takip ederek gerisingeri döndüler" âyetini açıklarken: "Onların ilk çıktıkları yere geri dönmeleri kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Derken kullarımızdan bir kul buldular..." âyetini açıklarken: "Mûsa (aleyhisselam), âlim olan ve kendisine: "Hızır" denilen kişiyi buldu" dedi. İbn Asâkir'in, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: İsrâ gecesi götürüldüğüm zaman güzel bir koku koklamıştım: «Ey Cibrîl! Bu güzel koku da nedir?» diye sordum. Cibrîl: «Bu Firavun kızının saçlarını tarayan kadının oğlunun ve kocasının mezarının kokusudur. Bu meselenin başlangıcı şöyledir» diyerek anlatmaya başladı: Hızır; İsrâil oğullarının eşrafındandı. O manastırda bir rahibin yanına gider ve rahip ona İslam'ı öğretirdi. Ancak rahip kendisine bu ilmi kimseye Öğretmemesi şartını koşmuştu. Sonra babası onu bir kadınla evlendirdi ve Hızır ona İslam'ı öğretti. Ancak bu ilmi kimseye öğretmemesi şartını koştu. O, kadınlara yaklaşmazdı. Babası onu bir daha evlendirdi. Hızır ona da İslam'ı öğretti. Ona da bu ilmi kimseye öğretmemesi şartını koştu ve onu boşadı. Boşanan kadın onun durumunu ifşa etti. Diğer kadın ise kimseye söylemedi. Bunun üzerine Hızır bir adaya varana kadar kaçtı. Onu iki kişi gördü. Biri onu gördüğünü söylerken, diğeri kimseye söylemeyip gizli tuttu. Hızır'ı gördüğünü söyleyen kişiye: "Seninle beraber onu kim gördü?" diye sordular. O zaman da dinlerine göre yalan söyleyen kişi öldürülürdü. Diğer adama, Hızır'ı görüp görmediğini sorduklarında görmediğini söyledi. Onu ifşa eden kişi de öldürüldü. Sonra Hızır'ı görmediğini söyleyen kişi sır sahibi kadınla evlendi. Bu kadın Firavun'un kızını tararken tarağı elinden düştü. Bunun üzerine: "Firavun kahrolsun" dedi. Kız durumu babasına haber verince Firavun, kadını, oğlunu ve kocasını getirtti. Onlara dinlerinden geri dönmelerini söyledi. Onlar da kabul etmeyince, Firavun: "O zaman sizi öldüreceğim" dedi. Onlar: "Eğer bizi öldürürsen bizi bir mezarda gömmeni isteriz" dediler. Firavun onları öldürdü ve bir mezarda gömdü." Ben Cennette girmeme rağmen o kokudan daha güzelini koklamadım. " İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "Onun Hızır diye adlandırılmasının sebebi bir yerde oturduğu zaman etrafındaki kuru otların yeşermesindendir. Onun elbiseleri de yeşildi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Onun Hızır diye adlandırılmasının sebebi, o bir yerde durduğu zaman otların ayaklarının altından ayaklarını kapatacak kadar yeşerip çıkmasıdır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik..." âyetini açıklarken: "Ona hidayet ve peygamberlik verdik, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Bir gemiye bindiklerinde..."âyetini açıklarken: "Bu gemi Tiflis nehrinde bir fersahlık mesafede yolcu taşıyan bir gemiydi" dedi. İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde (ye) ile okumuştur. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!" âyetini açıklarken: "Kötü bir şey yaptın, mânâsındadır" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Şaşılacak bir şey yaptın!" âyetini açıklarken: "Kötü bir şey yaptın, mânâsındadır" dedi. Abdullah b. Ahmed Zühd'de ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Şaşılacak bir şey yaptın!" âyetini açıklarken: "Acâip bir şey yaptın, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Sahr: "Şaşılacak bir şey yaptın!"âyetini açıklarken: "Büyük bir şey yaptın, mânâsındadır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma..." âyetini açıklarken: "Mûsa (aleyhisselam) unutmamıştır. Ancak konumunu değiştirmek (hatasını örtmek) için Öyle demiştir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma..." âyetini açıklarken: "Bu, kişinin içinde bulunduğu durumu değiştirmek (hatayı örtmek) için söylenen bir sözdür" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in, Hammâd b. Zeyd vasıtasıyla Şuayb b. el- Hebhâb'tan bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye der ki: "Hızır gözlerin görmediği bir kuldu. Ancak Allah'ın görmesini dilediği kişiler onu görürdü. Kavimden onu sadece Mûsa (aleyhisselam) görüyordu. Eğer kavim onu görüyor olsaydı gemiyi delmesine ve çocuğu öldürmesine engel olurlardı. Hammâd: "Ani ölüm de böyle bir şeydir (Hızır'ın öldürmesi gibidir)" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Abdilazîz: "Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında..." âyetini açıklarken: "Bu kişi yirmi yaşında bîri idi" dedi. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Hızır çocuğu öldürdüğü zaman Mûsa (aleyhisselam) kötü bir şekilde korkmuştu" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Burada tövbe etmiş biri kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Saîd b. Cübeyr vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Saîd: (.....) ifadesi Müslüman mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) âyetini açıklarken: "Burada hata işleyecek yaşa ermemiş kişi kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye bu âyeti: (.....) şeklinde okur ve: "Burada tövbe eden kişi kastedilmektedir" derdi. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) ifadesini açıklarken: "Tövbe etmiş kişi mânâsındadır" dedi. Yani buluğ çağına ermemiş kişi kastedilmektedir. Zühd'e zevâid olarak Abdullah b. Ahmed ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: (.....) ifadesini açıklarken: "Kötü bir şey yaptın, mânâsındadır. Nukr ifadesi şaşılacak şeyden daha kötüdür" dedi. Ahmed'in bildirdiğine göre Atâ der ki: "Necde el-Harûrî, İbn Abbâs'a çocukların öldürülme konusunu soran bir mektup yazdı. İbn Abbâs cevaben: "Eğer Hızır gibi mümini kâfirden ayırt edebiliyorsan onları öldür" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Yezîd b. Hürmüz der ki: Necde, İbn Abbâs'a çocukların öldürülme konusunu soran bir mektup yazdı ve mektubunda: "Mûsa'nın (aleyhisselam) dostu çocuk öldürdü" dedi. Ben de İbn Abbâs'ın cevabını kendi elimle: "Çocukları öldürme konusunu soruyor ve mektubunda: «Mûsa'nın (aleyhisselam) dostu çocuk öldürdü» diyorsun. Eğer çocuklar hakkında o bilgili kişinin öldürdüğü çocuk hakkında bildiğini biliyorsan öldürebilirsin. Ancak öyle bir bilgin yoktur. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) çocuk öldürmeyi yasaklamıştır, onları bırak" şekilinde yazdım. İbn Ebî Hâtim ve Hâkim'in bildirdiğine göre İbn Ebî Muleyke der ki: İbn Abbâs'a çocuklar soruldu ve: "Onlar Cennette midir?" denildi. İbn Abbâs: "Mûsa'nın (aleyhisselam) ve Hızır'ın hakkında husumet ettiği çocuk sana yeter" karşılığını verdi. Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, Müsned'e zevâid olarak Abdullah b. Ahmed ve İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hızır'ın Öldürdüğü çocuk yaratıldığı gün kâfir olarak yaratıldı. Eğer o yaşasaydı anne babasını sapıklığa ve küfre sürüklerdi" buyurdu. Saîd b. Mansûr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hızır'ın öldürdüğü çocuk kâfir olarak doğmuştu. Eğer o yaşasaydı anne babasını sapıklığa ve küfre sürüklerdi" dedi. İbn Hibbân, Hâkim ve İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklînde iki hemze ile okumuştur. Ebû Dâvud, Tirmizî, Abdullah b. Ahmed, Bezzâr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde şeddeli olarak okumuştur. İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir köye geldiklerinde..." âyetini açıklarken: "Bu köyün adı Bâcervân idi ve halkı rezil bir halktı" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Muhammed b. Şîrîn: "Bu köy, semadan (ilahi rahmetten) en uzak olan bir köydür" dedi. İbn Ebî Hâtim'in, Katâde vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bir köye geldiklerinde..." âyetini açıklarken: "Burası Ebraka'dır. Başka biri de bana buranın Antakya olduğunu söyledi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Eyyûb b. Mûsa der ki: "Bana bildirildiğine göre istemek, ihtiyaç sahibi bir kişi için sevaptır. Mûsa'nın (aleyhisselam) ve dostunun o köy halkından yemek istediğini işitmedin mi?" dedi. İbn Merdûye'nin, Ubey'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde şeddeli olarak okumuştur. Nesâî, ibn Merdûye ve Deylemî'nin hadisi Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) dayandırarak bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b: "Köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar..." âyetini açıklarken: "Bu köy ahalisi alçak idi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) âyetini açıklarken: "Yıkılmak üzere olan bir duvar kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Enbârî Mesahif'te ve İbn Merdûye'nin, Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. Ebû Ubeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: (.....) ifadesini açıklarken: "(Hızır) duvarı eliyle örüp düzeltti" dedi. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hârun: Bu âyet Abdullah'ın kıraatında: (.....) şeklindedir" dedi. Firyâbî, İbn Hibbân, Hâkim ve İbn Merdûye'nin, Ubey'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde şeddesiz olarak okumuştur. İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Ka'b el-Kurazî vasıtasıyla bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu olayı onlara anlatıp bitirdiği zaman Ömer b. el-Hattâb: "Allah'ın rahmeti Musa'nın üzerine olsun. Eğer sabretmiş olsaydı (Allah bize kitabında) bu olayı tam olarak anlatırdı" dedi. İbn Ebî Şeybe, Ebû Dâvud, Tirmizî, Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin, İbn Abbâs kanalıyla Ubey b. Ka'b'dan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın rahmeti bizim ve Musa'nın üzerine olsun" - Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) duaya kendi nefsinden başladı- "Eğer sabretmiş olsaydı (Allah, Kitab'ında) bize onun kıssasını (başka acayip olayları da) anlatırdı. Fakat Mûsa: «Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma...» dedi." Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onu yaralamak istedim..." âyetini açıklarken: "Onu delmek istedim, mânâsındadır" dedi. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin, İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. İbnu'l-Enbârî'nin bildirdiğine göre Ubey b. Ka'b bu âyeti: (.....) şeklinde okumuştur. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu âyet önceleri:(.....) şeklinde okunurdu. Kral da sadece güzel gemileri alırdı" dedi. Ebû Ubeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebu'z-Zâhiriyye: "Hazret-i Osman bu âyeti: (.....) şeklinde yazmıştır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şuayb el-Cubâî: "Hızır'ın öldürmüş olduğu çocuğun adı Ceysûr'du" dedi. Ebû Ubeyd, Saîd b. Mansûr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbnu'l- Enbârî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (=Çocuğa gelince, kendisi kafir, anası babası mümin insanlardı)" şeklinde okurdu. Abdurrezzâk ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Bu âyet Ubey b. Ka'b'ın kıraatında: (=Çocuğa gelince, kendisi kafir, anası babası mümin insanlardı şeklindedir)" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: (.....) ifadesini açıklarken: "Şefkat gösterdik" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde:"Bu âyet Abdullah'ın mushafında: (.....) şeklindedir" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk" âyetin açıklarken: "Ona olan sevgilerinden dolayı onun dinine tâbi olmalarından korktuk" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Matar bu âyet hakkında: "Eğer çocuk yaşamış olsaydı anne babası onun sevgisiyle tümden helak olurdu" dedi. İbn Ebî Hâtim ve Beyhakî'nin Şuab'da Katâde'den bildirdiğine göre Mutarrif b. eş-Şıhhîr der ki: "Bu çocuk doğduğu zaman anne babasının sevindiğini ve öldürüldüğü gün üzüldüklerini biliyoruz. Eğer çocuk yaşamış olsaydı onları helak edecekti. Ancak adam Allah'ın kendisine takdir etmiş olduğu şeye razı olmuştu. Allah'ın mümin kişiye takdir ettiği, kişinin kendi nefsine takdir ettiği şeyden daha hayırlıdır. Allah'ın sana sevmediğin şeyi takdir etmesi sevdiğin şeyi takdir etmesinden daha hayırlıdır." Ebû Ubeyd'in ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Daha hayırlı... bir çocuk..." âyetini açıklarken: "Burada müslümanlığı daha iyi yaşayan bir çocuk kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Atiyye: "...Daha hayırlı... bir çocuk..." âyetini açıklarken: "Burada daha dindar bir çocuk kastedilmektedir" dedi. "...Daha... merhametli bir çocuk..." âyetini hakkında ise: "Onlar çocuklarına karşı, çocuklarının kendilerine olan merhametinden daha fazla merhametlidir" dedi. Başka bir lafızda: "Anne babanın iyiliğine karşılık onlara peygamber doğuran bir kız verildi" şeklindedir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Daha hayırlı... bir çocuk..." âyetini açıklarken: "Burada daha dindar bir çocuk kastedilmektedir" dedi. "...Daha... merhametli bir çocuk..." âyeti hakkında ise: "Bu daha sevecen mânâsındadır. Çünkü onlara peygamber doğuran bir kız verildi" dedi. İbnu'l-Münzir'in, Bestâm b. Cemîl vasıtasıyla bildirdiğine göre Yusuf b. Ömer bu âyet hakkında: "Allah o çocuk yerine kendilerine iki peygamber doğuran bir kız çocuğu ihsan etti" dedi. Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Altında onlara ait bir define vardı..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Defineler bizden öncekiler içindi. Ancak bize haram kılınmıştır. Fakat ganimet bizden öncekilere haram kılınırken bize helal kılınmıştır. Kişi taaccüp ederek: "Definenin bizden öncekilere helal kılınıp bize haram kılınmasının sebebi nedir?" demesin. Zira Allah dilediğini helal, dilediğini de haram kılar. Bu da sünnet ve farzlardır ki, bazı ümmetlere helal, bazı ümmetlere haram kılınırlar." İbn Ebî Şeybe, Zühd'de Ahmed ve İbn Ebî Hâtim, Hayseme'den bildirir: İsa b. Meryem (aleyhisselam): "Mümin kişinin zürriyetine ne mutlu! Ne mutlu! Ondan sonra(ki nesli) nasıl da korunuyorlar" dedi. Sonra Hayseme: "...Babaları da iyi bir insandı..." âyetini okudu. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Vehb: "Allah, salih bir kul sebebiyle insanlardan bir topluluğu korur" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in Bakiyye vasıtasıyla bildirdiğine göre Süleyman b. Süleym Ebu Seleme der ki: "Tevrat'ta: «Allah bir nesil sebebiyle diğer bir nesli hatta yedi nesli korur. Bir nesil sebebiyle de diğer bir nesli hatta yedi nesli helak eder» yazılıdır." Ahmed Zühd'de Vehb (b. Münebbih)'den bildirir: "Yüce Allah'ın, İsrâil oğullarına buyurdukları arasında şunlar da vardı: "Eğer bana itaat ederseniz sizden razı olurum. Sizden razı olursam sizi bereketli kılarım. Bereketimin de sonu yoktur. Bana karşı asi olursanız, öfkelenirim. Öfkelenirsem, sizi lanetlerim. Lanetim de çocuklardan yedi göbeğe kadar ulaşır." Ahmed'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) şöyle demiştir: "Yüce Allah: «Öfkemden sakının. Zira öfkem üç ataya kadar ulaşır. Rızamı da sevin. Zira rızam bütün ümmete yetişir» buyurmaktadır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım..." âyetini açıklarken: "O, Allah'ın emrine itaat eden görevli bir kuldu" dedi. İbn Ebî Hâtim, Rabî' b. Enes'ten bildirir: Mûsa (aleyhisselam), hizmetçisi Yuşa' b. Nûn'a: "İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım..."demişti. Mûsa (aleyhisselam) bir balık avlayıp onu azık edindi. Yanına tatlı su alarak yola çıktı. İstediği kayanın dibine yetişti. Bir rüzgar çıktı ve o yerin gitmek istediği yer olup olmadığı hakkında şüpheye düştü. Balığı orada unutarak yola devam ettiler. Canı yemek isteyince hizmetçisine: "Yemeğimizi getir! Zira bu yolculuğumuzda epeyce yorulduk" deyince, hizmetçisi: "Yanında dinlendiğimiz o kaya vardı ya, balığı işte orada unuttum. Onu bana unutturan da şeytandan başkası değil. Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitti" karşılığını verdi. İbn Abbâs'tan işittiğimize göre kendisi, bu konuyu Ehl-i Kitab'dan bazı âlimlerle konuşmuştu. Mûsa (aleyhisselam), Rabbine dua ederek (kendisinden daha bilgili kişiyle görüşmek) istemişti. Su kabında da tatlı su vardı. O sudan denize döktü ve balığın izinden gitmeye başladı. İz denizin içinde beyaz taş gibi olmuştu. Mûsa (aleyhisselam) bu izi takip ederek tekrar o kayanın yanına kadar vardı. Kayanın üstüne çıktı ve elini kaşlarının üzerine koyarak: "O adamı görebilir miyim?" diyerek bakmaya başladı. Artık kötü şeyler düşünmeye başlamıştı. Sonra onu gördü ve: "Ey Hızır! Allah'ın selamı üzerine olsun" dedi. Hızır: "Allah'ın selamı senin de üzerine olsun ey Mûsa!" karşılığını verdi. Mûsa (aleyhisselam): "Benim Mûsa olduğumu sana kim söyledi?" diye sorunca: "Sana Hızır olduğumu söyleyen kişi söyledi" dedi. Mûsa (aleyhisselam): "Ben seninle dost olmak istiyorum. "Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı?" deyince, Hızır kendisine yaklaşarak ona nasihatte bulundu ve: "Ey Mûsa! Ama benim yanımda sabredemezsin. İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?" Kişi asla görmediği bir şey gördüğü ve ona şahit olduğu zaman sabredemeyip bu nedir diye sorar" dedi. Mûsa (aleyhisselam) bunu kabul etmeyip ısrarla dostluğunu isteyince, Hızır: "Bana tâbi olacaksan, sana anlatmadıkça bana hiçbir şeyi sormayacaksın." Üç konuda acele edip bana karıştığın zaman seni bırakırım" dedi. Onlar durmuş etrafa bakınırken kasabaya giden bir gemi gördüler. Hızır: "Ey gemidekiler! Gelin bizi de geminize alın" diye çağırdı. Gemidekiler arkadaşlarına: "Biz korkunç bir yerde adamlar görmekteyiz. Orada hırsızlar olabilir, onları gemiye almayalım" dediler. Gemi sahibi: "Ben onların yüzünde nur görmekteyim. Onları gemiye alacağım" dedi. Hızır gemi sahibine: "Bu yolcuları ne kadar bir ücretle bindirdin? Her bîrimiz onların iki katı kadar ücret veririz" dedi. Bunun üzerine onları gemiye alıp yollarına devam ettiler ve sonunda kara göründü. O kasaba sahibi de buradan geçen güzel ve kusursuz bir gemi olursa ona benim için el koyun" demişti. Hızır'a da gemiyi almamaları için kusurlu bir hale getirmesi emredilmişti. Hızır gemiyi deldi ve gemi içine su almaya başladı. Bunun üzerine Mûsa (aleyhisselam) öfkelenerek: "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir şey yaptın!"dedi. Giysilerinden tutarak Hızır'ı denize atmak istedi ve: "Onların helak olmasını mı istiyorsun? Biliyorsun ki ilk helak olacak kişi sensin" dedi. Mûsa'nın (aleyhisselam) öfkesi arttıkça deniz kabarıyor, öfkesi azaldıkça da sakinleşiyordu. Yuşa' b. Nûn, Mûsa'ya (aleyhisselam): "Verdiğin sözü hatırlamıyor musun?" dedi. Hızır geldi ve: "Ben sana, yanımda sabredemezsin demedim mi?" dedi. Bunun üzerine Mûsa'nın (aleyhisselam) aklına (öğrenmek istediği) ilim geldi ve: "Unuttuğum bir şeyden dolayı beni sorumlu tutma ve işimi de zorlaştırma!" karşılığını verdi. Kasabaya vardıkları zaman Hızır: "Ancak batma korkusuyla size yetişebildiler" dedi. Sonra gemi sahibine dönerek: "Ben senin için hayırlı olanı istedim" dedi. Onlar da bu olayın sonunda Hızır'ın görüşünü takdir ettiler. Allah da gemiyi öncesi gibi yaptı. Sonra yollarına devam ettiler. Bir gençle karşılaştılar. Hızır'a onu öldüreceksin diye emredildi ve onu öldürdü. Mûsa (aleyhisselam): "Suçsuz bir cana, kısas olmaksınız kıydın!" dedi. Hızır: "Benim yanımda sabredemezsin demedim mi?" dedi. Mûsâ: "Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana yoldaş olma ve bu konuda haklı olarak bir mazeretin olur" dedi. "Tekrar yola koyuldular. Bir köye geldiklerinde köylülerden yemek istediler. Ancak köylüler onları ağırlamaktan kaçındılar. Köyde eğilmiş, yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır eliyle duvarı düzeltti. Mûsâ: "İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın" dedi. Bunun üzerine Hızır: "Ben senin için vermiş olduğum sözleri yerine getirdim. "İşte bu, seninle benim ayrılmamızı gerektiriyor..." Çocuğa gelince onun babası mümin bir kişiydi. O birine öfkelendiği zaman mutlaka öfkelendiği kişiye ve babasına beddua ederdi. Allah çocuğu öldürterek anne babasını bedduadan korudu. Daha sonra onu anne babasına karşı daha iyi daha şefkatli bir çocukla değiştirdi. "Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bîr define vardı..." dedi. İşittiğimize göre o define ilim idi. O çocuklar da o ilmi aldılar. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Hasan b. Urnâra, babasından şöyle bildirir: İbn Abbâs'a: "Mûsa'nın (aleyhisselam), beraberinde olan hizmetçisini daha sonra zikrettiğini görmüyoruz" denilince, İbn Abbâs bu hizmetçinin kıssasını anlattı ve şöyle dedi: "Bu hizmetçi bir sudan içince ölümsüz oldu. Âlim (Hızır) onu alıp gemiye bindirdi ve bu gemi denize açıldı. Cemi kıyamet gününe kadar dalgaların içinde yol alıp duracaktır. Çünkü o sudan içmemesi gerekiyordu." İbn Kesîr: "Ravi Hasan metruk biridir. Babası ise tanınmayan biridir" demiştir. İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Yusuf b. Esbât der ki: Bana nakledildiğine göre Hızır, Musa'dan (aleyhisselam) ayrılmak istediği zaman ona: "Ey Mûsa! İlmi onunla amel etmek için öğren. Onunla konuşmak için öğrenme" dedi. Yine bize bildirildiğine göre Mûsa (aleyhisselam), Hızır'a: "Bana dua et" deyince, Hızır: "Allah sana itaati müyesser eylesin" diye,dua etti. Ahmed'in Zühd'de bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki: "Hızır, Mûsa (aleyhisselam) ile karşılaştığı zaman: "Ey Mûsa! Husumeti içinden at. Bir ihtiyacın olmadan bir yere gitme. Gülünecek bir şey olmadan gülme, evinde kal ve günahların için ağla" dedi. İbn Ebi'd-Dünyâ, Şuabu'l-İmân'da Beyhakî ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ebû Abdillah el-Malatî der ki: "Mûsa (aleyhisselam), Hızır'dan ayrılacağı zaman: "Bana tavsiyede bulun" dedi. Bunun üzerine Hızır: "Faydalı biri ol ve zararlı biri olma. Güler yüzlü ol ve asık suratlı olma. Husumeti içinden at ve bir ihtiyacın olmadan bir yere gitme. Kimseyi günahından dolayı ayıplama ve günahların için ağla ey İmrân'ın oğlu!" dedi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Vehb (b. Münebbih) der ki: "Hızır, Mûsa'ya (aleyhisselam): "Ey Mûsa! İnsanlar dünyada, ona önem verdikleri kadar azap görürler" dedi. Ukaylî'nin bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Hızır en yüksek ve en alçak denizler arasında bir minber üzerindedir. Denizdeki bütün canlılara onu işitip itaat etmeleri emredildi. Sabah akşam ruhlar ona arz edilir" dedi. İbn Şâhîn'in bildirdiğine göre Husayf: "Peygamberlerden dördü diridir. Bunlardan İsa ve Idrîs (aleyhimesselam) gökyüzündedir. Hızır ve İlyâs (aleyhimesselam) - yeryüzündedir. Hızır denizde, arkadaşı ise karadadır" dedi. Hatîb ve İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib der ki: Ben Kâbe'de tavaf ederken bir kişi Kabe'nin örtüsüne tutunmuş ve: "Ey işittiği hiçbir şey kendisini diğer şeyi işitmekten alıkoymayan! Ey isteklerin çokluğu kendisini yanlışlığa sevk etmeyen! Ey ısrarla isteyenlerin istekleri karşısında aciz kalmayan, Allahım! Bana affının serinliğini ve rahmetinin tadını tattır" diye dua ediyordu. Ona: "Ey Allah'ın kulu, bu sözleri tekrar et" dediğimde: "Sen bunları işittin mi?" dedi. "Evet, işittim" dedim. Bunun üzerine o: "Hızır'ın canı elinde olana yemin olsun ki, bu sözleri farz namazdan sonra söyleyen bir kişinin günahları Âlic çölü kumu taneleri sayısınca, yağmur taneleri sayısınca ve ağaçların yaprakları sayısınca olsa bile mutlaka hepsi bağışlanır" dedi. Bu kişi de Hızır idi. Ebu'ş-Şeyh el-Azame'de ve Ebû Nuaym'ın Hilye'de bildirdiğine göre Ka'bu'l-Ahbâr der ki: Hızır b. Âmîl bir grupla beraber binerek Hind denizine (Çin denizine) geldi ve dostlarına: "Ey dostlarım! Beni denize indirin" dedi. Dostları da onu denize indirdi. O günlerce denizde kaldı ve sonra geri çıktı. Dostları ona: "Ey Hızır! Ne gördün? Zira Allah sana ikramda bulundu ve seni suyun bu derin yerinde korudu" dediler. Hızır şu karşılığı verdi: "Beni meleklerden bir melek karşıladı ve bana: "Ey günahkâr insanoğlu! Nereden gelip nereye gidiyorsun?" dedi. Ben: "Bu denizin derinliğini görmek istedim" dedim. Bunun üzerine melek: "Dâvud (aleyhisselam) zamanında biri bu denizin dibine doğru inmişti. Şu ana kadar ancak üçte birini inebildi. Tam üç yüz yıl önce inmişti" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Bakiyye der ki: Ebû Sâid bana anlattı ve: "İşittiğime göre Hızır'ın, Mûsa'dan (aleyhisselam) ayrılacağı zaman ona tavsiye ettiği son şey: «Günahkâr birini günahından dolayı ayıplamaktan sakın. Yoksa sen de aynı duruma düşersin» cümlesiydi" dedi. Taberânî ve İbn Asâkir'in, Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbına: "Size Hızır'dan bahsedeyim mi?" diye sordu. Ashâb: "Olur yâ Resûlullah!" deyince, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir gün Hızır; İsrâil oğulları çarşısında yürürken mükâteb biri kendisini gördü ve: «Bana tasaddukta (maddi yardımda) bulun, Allah seni mübarak kılsın» dedi. Hızır: «Allah'a iman ettim. Allah'ın dediği olur. Sana verecek bir şeyim yoktur» karşılığını verdi. Fakir: «Ben senden Allah rızası için istedim. Bana niye tasaddukta bulunmadın ki? Ben senin simana baktım ve yüzünde bereket gördüm» dedi. Bunun üzerine Hızır: «Allah'a iman ettim. Beni alıp satman dışında sana verecek bir şeyim yoktur» dedi. Fakir: «Bû doğru ölür mu?» deyince: «Evet olur, ben hakkı söylüyorum. Sen benden çok büyük bir şey adına istedin. Ben de seni Rabbimin vechi hürmetine boş çevirmek istemiyorum. Beni sat» dedi. Sonra çarşıya gittiler ve Hızır'ı dört yüz dirheme sattı. Hızır uzun bir süre kendisini satın alan kişinin yanında kalmış ancak sahibi kendisini hiçbir işte çalıştırmamıştı. Hızır sahibine: «Beni bir şeyler kazanmak için satın aldın. Bana bir iş göstersen» deyince, adam: «Sana ağır bir iş yaptırmak istemiyorum. Sen yaşlı ve zayıf birisin» dedi. Hızır: «Bana ağır gelmez» deyince: «O zaman kalk ve şu taşları taşı» dedi. O taşları da altı kişi ancak bir günde taşıyabilirdi. Adam bir ihtiyacından dolayı bir yere gitti. Geri geldiğinde bir saat içinde taşların taşınmış olduğunu görünce: «İyi yaptın, güzel yaptın ve güç yetiremezsin sandığım şeye güç yetirdin» dedi. Sonra adamın bir sefere çıkması gerekti. Bunun üzerine Hızır'a: «Seni emin biri olarak görüyorum ve ailem için seni güzel bir vekil olarak bırakıyorum» dedi. Hızır. «Bana bir iş göster» dedi. Adam yine: «Sana ağır bir iş vermek istemiyorum» karşılığını verdi. Hızır: «Bana ağır gelmez» deyince: «O zaman ben geri dönünceye kadar ev yapmam için kerpiç yap» dedi. Adam sefere çıktı ve geri döndüğünde inşa edilen evini gördü. Hal böyle iken Hızır'a: «Sana Allah için soruyorum. Senin yolun ve durumun nedir?» diye sordu. Hızır: «Bana Allah için sordun. Allah'ın rızası beni köle durumuna düşürdü. Ben önceden işitmiş olduğun Hızır'ım. Fakir biri benden bir sadaka istedi. Ancak benim ona verecek hiçbir şeyim yoktu. Fakat benden Allah rızası için istemişti. Ben de ona kendimi verdim ve beni sattı. Sana şunu bildireyim. Kimden, Allah rızası için bir şey istenir de yanında olduğu halde vermezse kıyamet gününde bu kişi etsiz kemiksiz ses çıkaran kuru bir deri olarak huzurda duracaktır» dedi. Adam: «Allah'a iman ettim. Bilmeden sana ağır işler yaptırdım ey Allah'ın Peygamberi» dedi. Hızır: «Sorun değil, sen güzel ve hoş davrandın» karşılığını verdi. Adam: «Annem babam sana feda olsun ey Allah'ın Peygamberi! Malımı ve ailemi Allah'ın sana bildirmiş olduğu şekilde kullanmak ve kendini azat etmek arasında seni muhayyer bırakıyorum» dedi. Hızır: «Beni azat etmeni ve Rabbime ibadet etmeyi isterim» dedi. Bunun üzerine adam Hızır'ı azat edince, Hızır: «Beni köleliğe düşüren sonra da ondan kurtaran Allah'a hamd olsun» diye dua etti. Beyhakî'nin Şuabu'l-İmân'da Haccâc b. Farâfisa'dan bildirir: İki kişi Addullah b. Ömer'in yanında alışveriş yapıyordu. Bunlardan biri çok yemin ediyordu. Hal böyle iken oradan biri geçti ve yanlarında durarak çok yemin eden kişiye: "Ey Allah'ın kulu! Allah'tan kork ve çok yemin etme. Çok yemin etmen rızkını arttırmaz. Yemin etmemen de rızkını azaltmaz" dedi. Yemin eden kişi: "Seni ilgilendiren işine bak" deyince, adam üç defa: "Bu beni ilgilendiren bir şeydir" diyerek ona cevap verdi. Gideceği zaman da: "Doğru söylemek sana zarar verecek olsa da onu sana fayda verecek yalana tercih etmen imanın alâmetindendir. Yaptığın şeyden fazlasını da söyleme" dedi ve gitti. Abdullah b. Ömer: "Bu kişiye yetiş te söylediği bu sözleri yaz" dedi. (Yemin eden bu kişiye yetişince): "Ey Allah'ın kulu! Bana söylediğin bu sözleri yazdır. Allah'ın rahmeti üzerine oldun" deyince, adam: "Allah'ın takdir etmiş olduğu yerine gelecektir" diyerek bu sözleri ona ezberletene kadar tekrar etti. Sonra yoluna devam etti. Ayağının birini mescide koyduğu zaman anlayamadım, yeryüzü onu yalayarak yok mu etti yoksa gökyüzüne mi çıktı?" Ravi der ki: Öyle görünüyor ki onlar ya Hızır'ı, yada İlyas'ı (alayhimesselam) görmüşlerdi. Hâris b. Ebî Usâme'nin Müsned'de zayıf bir isnâdla Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hızır denizde, Elyesa' ise karadadır. İkisi de her gece Zülkarneyn'in, insanlar ile Yecûc ve Mecûc arasında yapmış olduğu şedde buluşur. Her yıl hac ve umre ederek bir yıl sonrasına yetecek kadar zemzemden içerler. " İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Ebû Revvâd: "İlyas ve Hızır (aleyhimesselam), Ramazan ayı orucunu Beytü'l-Makdis'te tutarlar. Her yıl hac ederek diğer yıla yetecek kadar zemzem suyundan içerler" dedi. Ukaylî, el-Efrâd'da Dârakutnî ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Hızır ve İlyas her yıl hac mevsiminde buluşur. Her biri diğer arkadaşının başını traş eder ve şu kelimeler üzeri ayrılırlar: «Allah'ın ismiylemaşallah. Hayrı Allah'tan başka kimse getiremez, maşallah. Kötülüğü Allah'tan başka kimse gideremez, maşallah. Ne kadar nimet varsa Allah'tandır, maşallah. "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh (=Güç ve kuvvet ancak Allah'a mahsustur)"»" İbn Abbâs: "Kişi bu sözleri sabah akşam üçer defa söylerse Allah onu, suda boğulmaktan, yanmaktan, hırsızlıktan, şeytandan, (zalim) idareciden, yılan ve akrep sokmasından koruması altına alır" dedi. |
﴾ 82 ﴿