14

"And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu «alaka» hâline getirdik. Alakayı da «mudğa» yaptık. Bu «mudğa»'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir!"

Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık..." âyetini açıklarken: "Âdem'in yaratılışı çamurdan olmuştur" demiştir. "Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik" âyetini açıklarken de: "Nutfe olarak sağlam yere yerleştirilenler Âdem'in zürriyetidir" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Süzme çamurdan kasıt, eline alıp sıktığın zaman suyu parmaklarının arasından akan ıslak çamurdur."

Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İkrime: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık..." âyetini açıklarken: "İnsan böylesi bir çamurdan süzülerek yaratılmıştır" demiştir.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Sülâle, çocuğun kendisinden olduğu saf ve arı sudur" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini açıklarken: "Sülâle'den kasıt Âdem'in menisidir" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, Hâlid b. Ma'dân'dan bildirir: "İnsan çamurdan yaratılmıştır. Bundan dolayı kışın kalpler yumuşar."

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık..." âyetini açıklarken: "Âdem süzme çamurdan, zürriyeti ise basit bir sudan yaratıldı" demiştir.

İbn Ebî Hâtim, İbn Mes'ûd'dan bildirir: "Nutfe rahme düştüğü zaman kıldan tırnağa kadar her tarafa yayılır. Bu şekilde kırk gün kaldıktan sonra da rahme tekrar geri döner ve kan pıhtısı halini alır."

Deylemî'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Kendisinden çocuk yaratılacak olan nutfe rahme düşmek üzere erkekten çıktığı zaman uzuvlar ve sinirler kasılıp sarsılır. "

Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: İbn Abbâs'a azil konusunu sorduğumuzda: "Önce gidin bunu diğer insanlara sorun. Sonra gelip dediklerini bana söyleyin" dedi. Bu konuyu insanlara sorduğumuzda: "Azil diri diri gömmenin küçük bir şeklidir" dediler. İbn Abbâs'a gelip insanların bu dediklerini söylediğimizde, İbn Abbâs: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" âyetlerini okudu ve şöyle dedi: "Bu aşamalardan henüz geçmeden nasıl diri diri gömülmüş sayılabilir?"

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib'e azil konusu sorulunca: "Diri diri gömmenin gizli şeklidir" dedi.

Abdurrezzâk'ın bildirdiğine göre İbn Mes'ûd azil konusunda: "Diri diri gömmenin gizli şeklidir" demiştir.

Taberânî, Ubeyd b. Rifâa'dan bildirir: İçlerinde Ömer, Ali ve Rifâa b. Râfi'nin de bulunduğu bir topluluk azil konusunu konuştular. Bazıları: "Azil yapmada bir sakınca yoktur" derken, bazıları: "Azil diri diri gömmenin küçük şeklidir" dediler. Ali b. Ebî Tâlib de şöyle dedi: "Yedi aşamadan geçmeden diri diri gömme sayılmaz. Zira Yüce Allah: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" buyurur." Ali'nin bu sözü üzerine oradan azil yapmanın bir sakıncası yoktur görüşü üzerinde dağıldılar.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs "...Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük..." âyetini: (.....) lafzıyla okurdu.

İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde "...Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik..." âyetini: (.....) lafzıyla okurdu.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim "...Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik..." âyetini: (.....) lafzıyla okumuştur.

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bambaşka yaratıktan kasıt, saçının ve dişlerinin çıkmasıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bambaşka yaratıktan kasıt saçının çıkmasıdır" demiştir. Hasan ise: "Erkek veya dişi olmasıdır" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bambaşka yaratıktan kasıt, içine ruhun üfürülmesidir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bambaşka yaratıktan kasıt, içine ruhun üfürülmesidir" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Mücâhid ile İkrime'den aynısını bildirir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bu aşamalardan geçtikten sonra genç hale gelmesidir" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken: "Bambaşka yaratıktan kasıt, saçının ve dişlerinin çıkmasıdır" demiştir. Kendisine: "Çocuk doğarken başında saçı olmuyor mu ki?" denilince de: "Koltuk altı ile kasıklarındaki kıllar da mı doğarken çıkmış oluyor?" karşılığını verdi.

İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, Sâlih Ebu'l-Halîl'den bildirir: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetleri Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) nazil olduğu zaman Ömer: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" dedi. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ömer! Canım elinde olana yemin olsun ki bu âyetler senin söylediğin bu söz ile bitirilmişti" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim, Vehb b. Münebbih'ten bildirir: Üzeyr şöyle dedi: "Rabbim! Emrederek suyu havada dondurdun. Havayı da yediye bölüp yedi gök olarak isimlendirdin. Sonra suyun toprağı yırtıp çıkmasını emrettin. Sonra toprağın sudan ayrılmasını istedin ki su ile toprak birbirinden ayrıldılar. Tüm topraklara yerler, tüm sulara da denizler adını verdin. Sonra topraktan kör olanı çıkarıp görür yaptın. Sağır olanı çıkarıp duyar yaptın, ölü olanı çıkarıp diri yaptın. Tüm bunları da tek bir sözle kıldın. Bunlardan kiminin hayatı suya bağlıyken kimi de suda dayanamaz. Yapıları, bedenleri ve renkleri farklı mahlûkatlar yarattın ve bunları tür tür, cins cins ve çift çift kıldın. Yarattığın her şeye de eşini ilham ettin. Sonra topraktan ve sudan yeryüzünün canlılarını, hayvanlarını ve böceklerini yarattın. Bunlardan kimisi karnı üzerinde sürünürken kimisi iki ayak üzerinde, kimisi dört ayak üzerinde yürür. Kimi iri, kimisi de küçüktür. Daha sonra kitapların ve hikmetinle bunlara öğütler verip yol gösterdin. Sonra bunlara mutlak olan ölümü takdir ettin. Ölümden sonra da ilk defasında olduğu gibi onları diriltip eski haline çevireceksin."

Yine şöyle demiştir: "Allahım! Tek sözünle tüm mahlûkatı yarattın. Hepsi de senin takdir ve dilemene boyun eğdi. Sonra tek bir sözle aynı toprakta yetişen ve aynı sudan sulanan her türlü bitkiyi bitirdin. Tüm bitkiler de senin takdir ve dilemene boyun eğdi. Bu bitkilerden her birinin meyvesi, rengi, tadı ve kokusu farklı farklı oldu. Kimi tatlı, kimi ekşi, kimi acıdır. Kiminin kokusu hoş ve güzel iken kiminin kokusu ise pis ve tiksindiricidir."

Yine şöyle demiştir: "Rabbim! Biz senin yarattıkların ve elinin işiyiz. Bedenlerimizi annelerimizin rahimlerinde yarattın ve bize dilediğin, takdir ettiğin şekli verdin. Bize omurgalar ve kemikler kıldın. Kulaklar ve gözler ihsan ettin. Anne karnındaki o karanlıktan sonra bizlere bir nur, o darlıktan sonra bize bir genişlik ve o sıkıntıdan sonra bir ruh verdin. Sonra her birimize, hayatımızı devam ettirebilmemiz için rızıklar takdir ettin. Tüm bunlar sana ne zor geldi, ne de seni yordu. Arş'ın su üzerinde, karanlıklar da havada idi. Melekler Arş'ını taşıyor, hamdinle seni tesbih ediyordu. Tüm mahlûkat sana itaat etmekte, korku ile sana boyun eğmekteydi. Senin nurundan başka nur, senin sesinden başka ses de yoktu. Sonrasında nurun da karanlığın da kapılarını açtın. Artık emrinle bu ikisi yer değiştirip gece ile gündüzü oluşturur oldular."

İbn Ebî Hâtim ve Ebu'ş-Şeyh Azeme'de Vehb b. Münebbih'ten bildirir: Yüce Allah, Âdem'i dilediği şekilde ve dilediği şeyden yarattı. "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir." Âdem toprak ile sudan yaratıldı. Âdem'in saçı, eti, kanı, kemikleri ve bedeni bunlardan oldu. Yüce Allah'ın Âdem oğlunu ilk yaratması işte bu şekilde olmuştur. Sonra Yüce Allah onun içine nefsi yerleştirdi. Bu nefisle oturup kalkar, işitip görür, diğer canlıların bildiğini bilir ve diğer canlıların korktuğu şeyden korkar. Daha sonra onun içine ruh yerleştirildi. Bu ruhla hakkı batıldan, doğruyu yanlıştan ayırır. Bu ruhla kendini geliştirir, giyinir, öğrenir ve tüm işlerini idare eder. Kuruluğu topraktan, ıslaklığı ise sudandır. Yüce Allah'ın dilediği ve takdir ettiği şekilde Âdem oğlunu ilk yaratması işte bu şekilde oldu. Daha sonra ise Yüce Allah Âdem oğluna, bedenini ayakta tutan dört ana sıvıyı yerleştirdi. Bunlar da siyah safra, sarı safra, kan ve balgamdır. Bedenin kuruluğu ve ısısı nefistendir ve bunların merkezi, yeri kandır. Bedenin soğukluğu da ruhtan dolayıdır ve bunun da merkezi, yeri balgamdır. Bu dört ana madde kişinin bedeninde eşit ve dengeli oldukları zaman her birinin bedendeki oranı dörtte bir olur. Bu şekilde dengeli olmaları halinde de kişinin bedeni sağlıklı ve dinç olur. Ancak biri diğerlerinden daha fazla olunca fazla olan diğerlerine üstün gelir ve kendi tarafından hastalığı bedene sokar. Aynı şekilde bunlardan biri diğerlerinden az olunca diğerleri buna üstün gelip yok etmeye çalışırlar. Bu şekilde de kişinin bedeni, gücü zayıflar, az olan madde tarafından hastalık başlar. Derdi de devayı da hakkıyla bilen doktor hastalığın kaynağını, nereden geldiğini, bu dört maddeden az veya çok olan madde tarafından kaynaklandığını da bilir."

İbn Ebî Hâtim, Hazret-i Ali'den bildirir: "Nutfe rahimde dört ay boyunca kalıp geliştikten sonra bir melek gönderilir ve bu melek nutfenin her üç aşamasında da ona ruhu üfler. İşte: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" buyruğunda kastedilen budur, yani nutfeye ruhun üfürülmesidir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yaratıldıktan sonra annesinin karnından çıkar. İlk aşamadan sonra diğer bir yaratılışı da ses çıkarmaya başlamasıdır. Bu yaratılıştan biri de annesinin memesine yönlendirilmesidir. Diğerleri de ayaklarını uzatabilmesi, sonra oturabilmesi, sonra emeklemesi, sonra ayaklarının üzerinde durabilmesi, sonra yürüyebilmesi, sonra sütten kesilmesi, sonra nasıl yiyip nasıl içeceğini öğrenmesidir. Daha sonra ergenliğe erip yeryüzünde istediği yerde dolaşabilmesidir."

Abdurrezzâk ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: : "...Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bazıları bundan kastın saçının bitmesi olduğunu söylerken, bazılarına göre bundan kasıt içine ruhun üfürülmesidir."

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" âyetini açıklarken: "Herkes bir şeyler yapar, Yüce Allah da bir şey yapar. Ancak Yüce Allah yapanların en hayırlısıdır" demiştir.

İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" âyetini açıklarken: "Zira İsa b. Meryem de yaratırdı" demiştir.

Tayâlisî, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in Enes'ten bildirdiğine göre Hazret-i Ömer şöyle demiştir: Rabbimle dört konuda tevafuk ettim. Birincisi, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Makâm'ın arkasında namaz kılsak?" dedim. Bunun üzerine: "...Siz de İbrâhîm'in makamından bir namaz yeri edinin..."âyeti nazil oldu. İkincisi, Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): " Resûlallah! Eşlerin için bir perde edinsen,, zira yanına iyi olan da kötü olan da giriyor" dedim. Bunun üzerine: "...Peygamber'in eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin..." âyeti nazil oldu. Üçüncüsü, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) eşlerine (aşırı kıskançlıklarından dolayı): "Şayet bundan vazgeçmezseniz Yüce Allah sizin yerinize ona daha hayırlı eşler verecektir!" dedim. Bunun üzerine: "Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir" âyeti nazil oldu. Dördüncüsü, "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetleri nazil olduğu zaman: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" dedim. Bunun üzerine: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" âyeti nazil oldu.

İbn Râhûye, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî M. el-Evsat'ta ve İbn Merdûye, Zeyd b. Sâbit'ten bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetlerini yazdırdı. Muâz b. Cebel bunları duyup: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" deyince Allah Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü. Muâz: " Resûlallah! Neden güldün?" diye sorunca, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Çünkü bu âyetler: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir'" buyruğuyla bitiyordu."

Taberânî, Ebû Nuaym Fadâilu's-Sahâbe'de ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: "And olsun ki insanı süzme çamurdan yarattık. Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra bu az suyu 'alaka' hâline getirdik. Alakayı da 'mudğa' yaptık. Bu 'mudğa'yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık..." âyetleri nazil olduğu zaman Hazret-iÖmer: "Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir" dedi. Bunun üzerine: "...Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şânı ne yücedir"' âyeti nazil oldu.

14 ﴿