11"Âlemlere bîr uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kafirler, onu bırakıp, bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. İnkâr edenler: «Bu Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bîr şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. «Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler. De ki; «Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz o, bağışlayandır, merhamet edendir.» Onlar: «Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!» dediler. «Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı yal» dediler. Zalimler, (inananlara): «Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz» dediler. Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Tebâreke ifadesi, tefâale babından gelmektedir ve bereket, mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân'ı indiren Allah'ın şanı yücedir. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir. Kafirler, onu bırakıp, bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler. İnkâr edenler: «Bu Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular. «Kur'ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler. De ki: «Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz o, bağışlayandır, merhamet edendir.» Onlar: «Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!» dediler. «Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!» dediler" âyetlerini açıklarken şöyle dedi: "Allah, Kur'ân') indirerek helali, haramı, şeriatını, dinini bildirmiş ve hakkı batıldan ayırmıştır. Allah, Muhammed'i (sallallahü aleyhi ve sellem), insanları şiddetli azabından sakınmaları ve kendilerinden önce yaratmış olduğu kişilerin düştükleri durumları bildirmek için bir uyarıcı olarak göndermiştir. Allah bütün yaratıklarına kendileri için faydalı olan her şeyi göstermiş ve bunu belli bir ölçüyle yapmıştır. Fakat kafirler kendilerine tapılan putlar edinmişlerdi. Oysa yaratan ve rızık veren Allah'dır. Hâlbuki bu putlar bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, ne zarar ve ne de fayda verebilen, öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyenlerdir. İnkâr eden Arap müşrikleri: "Kur'ân, Muhammed'in uydurduğu yalandan başka bir şey değildir. Başka topluluklarda ona bu yalanlarında yardımcı olmuştur" dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular ve: "Kur'ân kendilerinden öncekilerin masallarıdır" dediler. Kafirler peygamberin yemek yemesine ve çarşılarda dolaşmasına şaşırıp: "Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya! Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!"demişti. Allah: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir" buyurarak, dedikleri hazîne ve bahçeden daha güzelini verebileceğini onlara bildirmiştir. Vallahi Cennete girecek kişi için eskimeyen ve yıkılmayan köşkler bulunmaktadır." İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Kur'ân'da diye geçen her ifade, yalan mânâsındadır" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...«Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir» dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular" âyetini açıklarken: "Burada Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yalan söylediğini iddia eden Yahudiler kastedilmektedir" dedi. İbn İshâk, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir, İbn Abbâs'tan bildirir: Utbe, Şeybe b. Rabîa, Ebû Süfyân b. Harb, Nadra b. el-Hâris, Ebu'l-Bahterî, Esved b. el- Muttalib, Umeyye, Umeyye b. Halef, Âs b. Vâil, Nubeyh b. el-Haccâc ve Münebbih b. el-Haccâc bir araya geldiler ve birbirlerine: "Muhammed'e bir heyet gönderin ve onunla konuşup tartışsınlar. Böylece daha sonra ona karşı mazur sayılırsınız" dedi. Bu şekilde: "Kavminin en ileri gelenleri seninle konuşmak için toplandı" diye haber gönderdiler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), bu kişilerin yanına gelip oturduğunda: "Ey Muhammed! Biz seni bir mazeretimiz kalmasın diye çağırdık. Eğer mal toplamak için öyle bir şeyle geldiysen, sana kendi mallarımızdan toplarız. Eğer bir makam içinse seni efendimiz kılarız. Eğer mülk istiyorsan seni kralımız ederiz" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben dediğiniz şeyler peşinde değilim. Ben size getirdiklerimle ne mallarınızı, ne bir makam, ne bir mülk istemek için gelmedim. Ancak Allah beni size elçi olarak gönderip bana kitap indirdi ve sizi müjdeleyip uyarmamı emretti. Ben de size Rabbimin emirlerini bildirip nasihatte bulundum. Eğer size getirdiklerimi kabul ederseniz bu, sizin dünyada ve âhiretteki nasibiniz olur. Eğer kabul etmeyip redderseniz Allah'ın emrine, Allah aramızda hükmedinceye kadar sabrederim" buyurdu. Onlar şöyle dediler: "Ey Muhammed! Eğer sana arzettiklerimizi kabul etmeyecek olursan, kendin için Rabbinden senin dediklerini tasdik edici ve bizi sana karşı tutumlarımızdan geri çevirecek bir melek göndermesini iste. Yine sana bahçeler, hazineler, altından ve gümüşten köşkler yapmasını iste ki aramakta olduğunu gördüğümüz şeylere ihtiyacın kalmasın. Sen çarşılarda dolaşıyor ve bizim gibi maişetin için uğraşıyorsun. Böylece senin Rabbinin yanındaki yerini ve dediğin gibi Peygamber olup olmadığını anlayabilelim" dediler. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben bunları yapacak değilim. Ben bunları Rabbimden isteyecek kişi de değilim. Ben size bununla gönderilmedim. Fakat Allah beni müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah bu deyişlerinden dolayı: "Dediler ki: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda, pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya... Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" âyetlerini indirdi. Burada Allah: "Sabrınızı ölçmek için sizi birbirinize imtihan aracı kıldık. Eğer ben bütün dünyanın Peygamberimle beraber olmasını dileseydim öyle ederdim ve ona muhalif olmazdınız" buyurmaktadır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Zalimler, (inananlara): «Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz» dediler" âyetini açıklarken: "Burada, Dâru'n-Nedve'de "Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" diyen Velîd b. el-Muğîre ve arkadaşları kastedilmektedir" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar" âyetini açıklarken: "Onları, sana vermiş oldukları misallerin içinden çıkaracak bir yol yoktur, mânâsındadır" dedi. "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir.." âyeti hakkında ise: "İçinden ırmaklar akan bahçeler ve duvarları sıvanmış binalar kastedilmektedir. Kureyşliler, büyük olsun küçük olsun taşla yapılan evlere köşk derdi." Vahidî ve İbn Asâkir, Cuveybir vasıtasıyla Dahhâk'tan, ö da İbn Abbâs'tan bildirir: Müşrikler, Resûlullah'ı (sallallahü aleyhi ve sellem) fakirliğinden dolayı ayıplayarak: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır..." dediler. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) üzülmüştü. Bunun üzerine Cibril inerek: "Rabbin sana selam etmekte ve: "Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir" buyurmaktadır" dedi. Sonra Cennetlerin hâzini Rıdvan beraberinde nurdan yapılmış parıldayan bir çantayla gelerek: "Bu dünya hazinelerinin anahtarlarıdır" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kendisine istişare edercesine Cibril'e bakmaya başladı. Cibril alçak gönüllü ol anlamında eliyle yere vurdu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Rıdvan! Benim bunlara bir ihtiyacım yoktur" buyurdu. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) gökyüzüne bak diye nida edildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gökyüzüne bakınca semalar Arş'a kadar kapılarını açtı. İlk olarak Cennet-i Adn'ı gördü. Orada da peygamberlerin yerini gördü ve hangi yerin kime ait olduğunu bildi. Kendi yeri bütün peygamberlerin yerinden daha yüksekteydi. Bunu gören Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Razı oldum" buyurdu. Görüldüğü kadarıyla "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyetini Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) Cennetlerin hâzini Rıdvan indirmiştir. Firyabî, İbn Ebî Şeybe Musannef’te, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Hayseme'den bildirir: Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer istersen sana, daha önce hiçbir peygambere verilmemiş ve senden sonra hiçbir peygambere verilmeyecek dünya hazinelerinin anahtarlarını verelim. Bunlar senin için Allah katında olan mükâfatından hiçbir şey eksiltmeyecektir. Eğer istersen bütün bunları sana âhiret gününde toplu olarak veririz" denildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar bana ahiret gününde toplu olarak verilsin" deyince, Yüce Allah: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyetini indirdi. İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Cibrîl, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanında iken kendisine: "Gökyüzünden inen bu melek daha önce yeryüzüne asla inmeyen bir melektir. Seni ziyaret etmek için Rabbinden izin istedi. Ona yanına girmesi için izin ver" dedi. Çok kısa bir süre geçmişti ki bu melek: "Allah'ın selamı üzerine olsun, ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah'ın selamı senin de üzerine olsun" karşılığını verince melek: "Allah, seni muhayyer bırakmaktadır. İstersen sana, daha önce hiç kimseye verilmemiş ve senden sonra hiç kimseye verilmeyecek bütün hazinelerden ve bütün anahtarlardan verilir. Bunlar senin için Allah katında olan mükâfatından hiçbir şey eksiltmeyecektir" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bunlar bana ahiret gününde toplu olarak verilsin" deyince: "Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana köşkler kurabilecek olan Allah'ın şanı yücedir. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır" âyeti nâzil oldu. |
﴾ 11 ﴿