44"(Sonra Melike) dedi ki: «Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan (size danışmadan) hiçbir işi kestirip atmam.» Onlar, şu cevabı verdiler: «Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız; buyruk ise senindir; artık ne buyuracağını sen düşün.» Melike: «Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır. Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler» dedi. (Elçiler, hediyelerle) Süleyman'a gelince şöyle dedi: «Siz bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle (ben değil) siz sevinirsiniz. (Ey elçi!) Onlara dön; iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamıyacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!» (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: «Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?» Cinlerden bir ifrit: «Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz» dedi. Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: «Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm» dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: «Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.» (Süleyman devamla) dedi ki: «Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar arasında mı olacak.» Melike gelince: «Senin tahtın da böyle mi?» dendi. O şöyle cevap verdi: «Tıpkı o!» (Süleyman şöyle dedi): «Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk.» Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler (o zamana kadar tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkarcı bir kavimdendi. Ona: «Köşke gir!» dendi. Melike onu görünce derin bir su sandı ve eteğini yukarı çekti. Süleyman: «Bu, billûrdan yapılmış, şeffaf bir zemindir» dedi. Melike dedi ki: Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey ileri gelenler! Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Belkıs ülkesinin ileri gelenlerini topladı ve onlarla bulundukları durumu müşavere etti. Ortak görüşleri Süleyman (aleyhisselam) ile şavaşmak oldu. Bunun üzerine yola çıktılar. Süleyman'a (aleyhisselam) yakın bir yere gelince Belkıs: "Ona hediyelerle elçiler gönderin. Eğer hediyeyi kabul ederse o bir kraldır ve onunla savaşacağım. Eğer red ederse o bir peygamberdir" dedi. Belkıs'ın elçileri Süleyman'a (aleyhisselam) yetişmeden önce, Süleyman (aleyhisselam) bu elçilerin haberini aldı ve emri üzerine şeytanlar kendisine altın ile gümüşten kaplamalı bin köşk yaptı. Elçiler altın ve gümüşten kaplamalı köşkleri görünce: "Bu kişinin köşkleri altından ve gümüşten iken bizim hediyeyle ne yapacak ki?" dediler. Elçiler hediyelerle Süleyman'ın (aleyhisselam) huzuruna varınca: "Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz?" dedi. Sonra: "Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi. Kâtibi: "Yukarı bak" deyince, Süleyman (aleyhisselam) yukarı baktı ve göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir zamanda tahtın önünde olduğunu gördü. Süleyman (aleyhisselam): "Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin..." dedi. Bunun üzerine tahttaki değerli taşlan yaslanılacak yerlerini ve üzerinde bulunan diğer şeyleri söktüler. Belkıs'a: "...Senin tahtın böyle miydi..." diye soruldu. O: "...Sanki odur..." karşılığını verdi. Süleyman'ın (aleyhisselam) emri üzerine şeytanlar içinde balık maketleri bulunan camdan bir köşk yaptılar. Sonra Belkıs'a: "...Köşke gir..." denildi. Belkıs (onu su zannedip) ayaklarını açınca Süleyman (aleyhisselam) ayaklarının kıllı olduğunu gördü. Bunun üzerine hamam otunun yapılmasını emretti ve hamam otu yapıldı. Belkıs'a: "...Bu, camdan yapılmış, şeffaf bir zemindir..." denilince: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Züheyr b. Muhammed: "...Vereceğim emir hakkında bana fikrinizi söyleyin; siz benim yanımda bulunmadıkça, bir iş hakkında kesin bir hüküm vermem" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Belkıs: «Bana görüşünüzü söyleyin, sizin görüşünüzü almadan bir karar vermek istemiyorum» demek istemiştir." İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Sebe' kraliçesinin emrinde on iki bin kral vardı. Her kralın emri altında da yüz bin savaşçı bulunmaktaydı. İşte onlar: "...Biz güçlü kimseleriz ve çetin savaşçılarız..." diyenlerdir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Bize bildirildiğine göre Belkıs'ın müşavere ettiği kişiler üç yüz on iki kişiydi. Bunlardan her birinin emri altında on bin kişi bulunmaktaydı. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler..." âyetini açıklarken: "Krallar bir memleketi savaşla alırlarsa orayı harab ederler, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zuheyr b. Muhammed: ".. .Halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler..." âyetini açıklarken: "Onları kılıç zoruyla zelil ederler, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: Belkıs: "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler ve halkının ileri gelenlerini zelil hâle getirirler..."dedi. Yüce Allah da: "...İşte onlar böyle yaparlar" buyurmaktadır. İbn Ebî Şeybe Musannef’te İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ben onlara bir hediye gönderip, elçilerin ne haber ile döneceklerine bakacağım" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Belkıs hediye olarak, Süleyman'a (aleyhisselam) altın bir kerpiç göndermişti. Elçiler Süleyman'ın (aleyhisselam) memleketine varıp şehrin duvarlarının altından olduğunu gördüler. "...Siz beni mal ile desteklemek (ve böylece etkilemek) mi istiyorsunuz? Oysa Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır. Fakat hediyenizle ancak siz sevinirsiniz" âyeti da bunu ifade etmektedir. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Belkıs: "Ben ona kendi malımdan hediye göndereceğim ve onların dünyalık peşinde olup olmadıklarını öğreneceğim" dedi. Ona saf ipekler içinde altından bir kerpiç gönderdi. Bu haber Süleyman'a (aleyhisselam) yetişince altından bir kerpiç yapılmasını emretti ve onu elçilerin geçecekleri yolda hayvanların altına attırdı. Hayvanlar idrarını ve pisliğini onun üzerine yapıyordu. Elçiler gelip altın kerpici hayvanların altında görünce, getirdikleri hediyelerin değersiz olduğunu anladılar. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Sabit el-Bunânî'den bildirir: Belkıs, Süleyman'a (aleyhisselam) hediye olarak ipekler içinde altından levhalar göndermişti. Bu haber Süleyman'a (aleyhisselam) verilince emri üzere cinler kiremit tuğlaları altınla kaplayarak yola attılar. Belkıs'ın elçileri gelip altın tuğlaların yola ve her yere atıldığını görünce: "Hediye olarak getirdiğimiz şeylerin burada yola atılmış olduğunu ve kimsenin onlarla ilgilenmediğini görüyoruz" dediler. Bu sebeple de getirdikleri hediyelerin değersiz olduğunu anladılar. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Ebû Hureyre, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de..." âyetini açıklarken: "Belkıs'ın hediyeleri köle elbiseleri giyen cariyeler ve cariye elbiseleri giyen kölelerdi" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: Belkıs, seksen köle ve cariyenin saçlarını traş ederek hediye olarak Süleyman'a (aleyhisselam) gönderdi ve: "Eğer cariyeleri kölelerden ayırt edebilirse o peygamberdir. Aksi takdirde peygamber değildir" dedi. Süleyman (aleyhisselam) abdest almaları için su istedi ve: "Kölelerle cariyelere abdest alın" dedi. Köle ellerini dirseklerden aşağı doğru yıkarken cariye ise avucuyla su alıp avuçlarından dirseklerine doğru yıkamaya başladı. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselam) bu şekilde onları ayırt ederek: "Bunlar cariyeler, bunlar da kölelerdir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İkrime'den bildirir: Belkıs'ın Süleyman'a (aleyhisselam) hediyesi iki yüz at idi. Her at üzerinde her ikisi de aynı şekilde olan bir köle ve cariye vardı. Ne köle cariyeden, ne de cariye köleden ayırt edilebiliyordu. Bir atın üzerinde olan renk diğer bir atın üzerinde yoktu. Hediye kafilesinin ön tarafı Süleyman (aleyhisselam) yanında iken, arka tarafı Belkıs'ın yanında idi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre îkrime: "Belkıs'ın, Süleyman'a (aleyhisselam) hediyesi köleler, cariyeler ve altından bir kerpiç idi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Belkıs'ın, Süleyman'a (aleyhisselam) hediyesi mücevher idi" dedi. İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Hediyeler, Süleyman'a (aleyhisselam) gelince abdest ile kölelerle cariyeleri birbirlerinden ayırt etmiştf. Köleler ellerini dirsekten aşağı doğru önce dış taraftan yıkarken cariyeler ise iç taraftan yıkamaya başlamıştır. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Belkıs: "Eğer o, hediyeleri kabul ederse topraklarınızı koruyarak onunla savaşın. Eğer red ederse o, peygamberdir, onunla savaşmaya güç yetiremezsiniz" dedi. Ona takılarıyla beraber cariyeler gibi olan köleler ve giyim kuşamları köleler gibi olan cariyeler gönderdi. Aynca altından kerpiçler, muhtelifdelikleri olan bir boncuk, bir bardak ve bir bilmece gönderdi. Süleyman'a (aleyhisselam) hediyelerden haber verilince, emri üzere şeytanlar şehrin duvarlarını altın ve gümüş kaplama yaptılar. Elçiler şehrin duvarlarını görünce: "Onların duvarları altından ve gümüşten iken bu kerpiçlerle nereye gidiyoruz?" dediler. Bunun üzerine kerpiçleri bir tarafa bırakarak diğer hediyeleri yanına soktular. Sonra, Süleyman'a (aleyhisselam): "Köleleri cariyelerden ayırd et" dediler. Süleyman (aleyhisselam) köleler ve cariyelere abdest almalarını emretti ve bununla cariyeleri kölelerden ayırd etti. Çünkü cariyeler suyu ellerine dökerken köleler avuçluyordu. Elçiler: "Şu boncuğa bir ip sapla" deyince, Süleyman (aleyhisselam) kırmızı bir kurt çağırttı ve ipi ona bağlayarak boncuğun deliğine bıraktı. Kurtta boncuğun bir tarafından girip öbür tarafından çıktı. Elçiler: "Bize bu bardağı gökyüzü ve yeryüzünden olmayan su ile doldur" dedi. Süleyman (aleyhisselam) bir at getirilmesini emretti ve terleyinceye kadar atı koşturdu. Sonra atın terini silerek bardağı doldurdu. Elçiler geri dönüp Belkıs'a Süleyman'ın (aleyhisselam) hediyeleri kabul etmediğini haber verince Süleyman'a (aleyhisselam) bir grup gönderdi. Tahtının iç içe olan yedi odadan sonuncusuna konulmasını emretti ve kapıları kilitleyip anahtarları yanına aldı. Belkıs'ın tahtını bu şekilde muhafaza ettiği Süleyman'a (aleyhisselam) haber verilince, Süleyman (aleyhisselam): "Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Onlara dön..." âyetini açıklarken: "Gördüğümüz kadarıyla burada elçiler kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim, Züheyr b. Muhammed'den bildirir: Hüdhüde: "Andolsun, biz onlara, karşı koyamayacakları ordularla varacağız..." denildi. Burada insanlardan ve cinlerden oluşan ordular kastedilmektedir. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Salih: (.....) âyetini açıklarken: "Burada karşı koyamayacakları ordular kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Süleyman'a (aleyhisselam), Belkıs'ın geldiği haberi verilince tahtı da zikredilmiş ve Süleyman (aleyhisselam) tahtı beğenmişti. Belkıs'ın tahtı, altından olup ayaklan inci ve cevherden idi. O, saf ipeklerle örtülmüş ve iç içe olan yedi odadan sonuncusuna konularak kapıları kilitlenmişti. Süleyman (aleyhisselam) onların Müslüman olmasından sonra tahtı almayı uygun görmemişti. Allah'ın Peygamberi Süleyman (aleyhisselam) onların Müslüman olduktan sonra mallarının ve kanlarının haram olacağını biliyordu. Yani onlar Müslüman olmadan önce tahtı ele geçirmek istemişti. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselam): "Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?"dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" âyetini açıklarken: "Burada üzerinde cibinlik olan bir taht kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in Ali (b. Ebî Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Bana teslim olmalarından önce..." âyetini açıklarken: "İtaatkâr olmadan önce mânâsındadır" dedi. Firyabî, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Cinlerden bir ifrit: «Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm...» dedi" âyetini açıklarken şöyle dedi: "Azgın bir cin: «Sen oturduğun yerden kalkmadan ben onu sana getiririm» demiştir;" Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ye İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Cinlerden bir ifrit..." âyetini açıklarken: "Bu ifrit dağ gibi büyüktü" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Şuayb el-Cubâî: "Bu ifritin adı Kûzen'dir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Yezîd b. Rûmân: "Bu ifritin adı Kûzî'dir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in Ali (b. Ebî Talha) vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Cinlerden bir ifrit... «Şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim» dedi" âyetini açıklarken: "Bu ifrit Sahr el- Cinnî'dir. Bu ifrit tahtı taşıyıp getirebileceğini ve emaneti muhafaza edebileceğini söylemiştir" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: "Sen oturduğun meclisten kalkmadan önce ben onu sana getiririm, mânâsındadır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Züheyr b. Muhammed: "...Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Hüküm verdiğin meclisinden kalkmadan önce ben onu sana getiririm, mânâsındadır. Süleyman (aleyhisselam) hüküm vermek için oturduğu zaman güneş zeval vaktini geçmeden yerinden kalkmazdı." İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Şüphesiz ben, buna güç yetirecek güvenilir biriyim" dedi" âyetini açıklarken: "Mücevherini muhafaza edebilirim" mânâsındadır dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbnu'l-Münzir, Mücâhid'den bildirir: İfrit: "...Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm..." deyince, Süleyman (aleyhisselam): "Ben bundan daha hızlı bir şekilde getirilmesini istiyorum" dedi. Bunun üzerine: "Kitaptan bilgisi olan biri: «Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm» dedi..." Sonra taht yeraltında bir tünelden çıkarıldı." Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hammâd b. Seleme: Ben bu âyeti Ubey b. Ka'b'ın mushafında: (.....) şeklinde okudum" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kitaptan bilgisi olan biri..." âyetini açıklarken: "Burada Süleyman'ın (aleyhisselam) kâtibi Âsaf kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Yezîd b. Rûmân: "Bu kişi Âsaf b. Berhiya'dır. O, İsm-i A'zam'ı bilen sıddîk bir kişi idi" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Bu kişinin ismi Astûma'dır" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Lehîa: "Bu kişi Hızır'dır (aleyhisselam)" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Züheyr b. Muhammed: "Bu kişi kendisine Zu'n-Nûr denilen insanlardan bir kişidir" dedi. İbn Asâkir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Bu kişi Âsaf b. Berhiya b. Muşmi'yâ b. Menkîle'dir. Annesi ise İsrâil oğullarından Bâtûra'dır" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Kitaptan bilgisi olan biri..."âyetini açıklarken: "Bu kişinin adı Belîhâ'dır" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Kitaptan bilgisi olan biri..."âyetini açıklarken: "Bu kişinin kitaptan bildiği şey kendisiyle dua edildiğinde kabul edilecek İsm-i A'zam'dır. O da: "Yâ zelcelâli vel-ikram'dır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Kitaptan bilgisi olan biri..." âyetini açıklarken: "Bu kişi, Allah'ın, kendisiyle duaları kabul ettiği İsm-i A'zam'ı bilen İsrâil oğullarından bir kişidir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm"' dedi..." âyetini açıklarken: "Burada kişinin gözünün yorgun düşüp kapatıncaya kadar bakışını devam ettirmesi kastedilmektedir" dedi. Ebû Ubeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Bu âyet İbn Mes'ûd'un kıraatında: (.....) şeklindedir. Bu da: "Bilgili kişi öyle şeyler söyledi ki, taht yeraltında bir tünele girdi ve yanlarından çıktı" mânâsındadır. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "...Gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm" dedi..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Bu bilgin kişi Süleyman'a (aleyhisselam): "Gökyüzüne bak" dedi. Süleyman (aleyhisselam) gökyüzüne bakıp daha gözlerini açıp kapamadan taht önünde olmuştu." Abd b. Humeyd, İbn Abbâs'tan aynısını bildirir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Zührî'den bildirir: Kitaptan bilgisi olan kişi: "Ey bizim ve her şeyin ilahı olan tek ilah! Senden başka ilah yoktur. Bana onun tahtını ver" diye dua etti. Bunun üzerine taht önünde oldu. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Asâkir, İbn Abbâs'tan bildirir: Sebe' kraliçesinin tahtı yeryüzü ve gökyüzü arasında gelmemiştir. Yeryüzü onun için yarılmış ve taht yeraltından gelerek Süleyman'ın (aleyhisselam) önünde ortaya çıkmıştır. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir, İbn Sâbit'ten bildirir: Bu kişi İsm-i A'zam'Ia dua edince, yeraltında bir tünel oluştu ve taht bu tünelden Süleyman'ın (aleyhisselam) önüne geldi. İbn Ebî Hâtim, İbn Zeyd'den bildirir: Bu kişi Allah'ın isimlerinden bir isimle dua edince, taht Süleyman'ın (aleyhisselam) gözleri önünde kendisine geldi. Ancak kendisine dua edilen bu ismin ne olduğu bildirilmedi ve kendisine verilecek şey verildi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Süddî: "Kitaptan bilgisi olan biri: "Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm" dedi.." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Kendisiyle dua edildiği zaman kabul edilen ve kendisiyle istediğinde istediği verilen İsm-i A'zam'ı bilen İsrâil oğullarından biri vardı. Göz açıp kapama ise devamlı olarak bir yere bakması ve sonra gözlerini kapatıp açmasıdır. Bu kişi Allah'a dua edince Süleyman (aleyhisselam) tahtı yanında buldu. Bunun üzerine üzülerek: "Bu kişi Allah'ın yanında olana erişmekte benden daha kuvvetlidir öyle mi!" dedi. ; İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Süleyman (aleyhisselam): "Tahtın bana verildiği ve dünyada benden aşağı olan birinin benden daha bilgili olduğunu gördüğüm zaman, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye Rabbim beni sınamaktadır" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Belkıs'ın aklını ölçmek için tahta bazı şeyler eklenirken bazı şeyler de kaldırıldı. Ancak Belkıs aklıselim biri çıkmıştı." Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı..." âyetini açıklarken: "Belkıs tahtını bilir mi, bilmez mi diyerek tahtta bazı şeyleri değiştirin, mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin..."âyetini açıklarken şöyle dedi: "Tahtı tanımayacağı hale getirmeleri, tahtın en alçak yerinde olanları en yüksek yerine koymaları, önde bulunan şeyleri arka tarafa koymaları ve ona bazı şeyler ekleyip bazı şeyleri de kaldırmalarıydı. Belkıs geldiği zaman ona: "...Senin tahtın da böyle mi..."dendi. Belkıs: "...Sanki odur..." karşılığını verdi. O bu tahtı kendi tahtına benzetmişti. Çünkü Belkıs tahtını geldiği yerde bırakmış, ama burada onu önünde bulmuştu. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Belkıs geldiği zaman tahtın süslerinin, döşemelerinin yerleri değiştirilmiş ve tanınmaz hale getirilmişti. Ona: "...Senin tahtın da böyle mi..." denilince: "Evet, odur" demeye korkmuştu. Çünkü onlar: "Senin tahtının ne süsleri, ne de döşemesi öyle değildir" diyebilirdi. Belkıs: "Bu benim tahtım değildir" demeye de korkmuştu. Çünkü onlar: "Bu senin tahtındır. Biz onda bazı değişiklikler yaptık" diyebilirdi. Bu sebeple: "...Sanki odur..." dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Zuheyr b. Muhammed: "...Daha önce bize bilgi verilmişti..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Süleyman (aleyhisselam): "Allah'ı bilmek ve tevhid etmek hakkında bize bilgi verilmiştir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Daha önce bize bilgi verilmişti..."âyetini açıklarken: "Bunu Süleyman (aleyhisselam) söylemektedir" dedi. "Daha önce Allah'dan başka taptığı şeyler ona engel olmuştu..." âyeti hakkında ise: "Onun küfrü puta tapması ve Allah'a iman etmemesiydi. Bu da onu hakka hidayetten alıkoymuştu" dedi. "Ona: «Köşke gir» dendi..."âyetini açıklarken: "Burada Süleyman'ın (aleyhisselam) üzerine cam döşettiği havuz kastedilmektedir. Belkıs kıllı ve ayak tırnakları eşek toynağı gibi olan birisiydi. Annesi de cinlerden idi" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "...Onu görünce derin bir su zannetti..." âyetini açıklarken: "Onu deniz zannetti" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim Ebû Salih'ten bildirir: Süleyman'ın (aleyhisselam) yaptırdığı köşkün salonu camdan idi. Ona balık maketleri konulmuştu. Belkıs bunu görünce kendisine: "Köşke gir" denildi. Belkıs onu su zannedip ayaklarını açtı. Âyetteki "Mumerred" ifadesi ise uzun anlamındadır. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Belkıs'ın görünümü Süleyman'a (aleyhisselam) anlatılmış, bu sebeple de Süleyman (aleyhisselam), onun bacaklarını görmek istemişti. Ona: "Köşke gir" dedi. Belkıs salona gireceği zaman onu su zannedip ayaklarını açtı. Süleyman (aleyhisselam) onun bacaklarının çok kıllı olduğunu gördü ve gözünden düşüp onu istemedi. Bunun üzerine şeytanlar: "Biz bu kılları götürecek bir şey icat ederiz" dediler ve hamam otu yaptılar. Onunla da bu kılları giderdiler. Sonra Süleyman (aleyhisselam), Belkıs'la evlendi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "...Kıraliçe: "Rabbim! Şüphesiz ben kendime yazık etmişim..." âyetini açıklarken şöyle dedi: "Belkıs salonu su zannedip Süleyman'ın (aleyhisselam) kendisini öldüreceğini sanmıştı. Bu sebeplede: "O beni öldürmek istedi, vallahi, ben de bu suya gireceğim" dedi. Ancak onun cam olduğunu görünce Süleyman'a (aleyhisselam) zulmettiğini anladı. "...Ben kendime yazık etmişim..." âyeti da bunu ifade etmektedir. Bu, Süleyman'ın (aleyhisselam) bir hilesi idi. Cinler kendi aralarında konuşarak: "Şimdi Süleyman'ın gafletinden faydalanabiliyorsunuz. Eğer bu kadınla evlenecek olursa cinlerin fikri ile vahiy birleşir ve öyle bir şeyden faydalanamazsınız" dediler. Sonra Süleyman'a (aleyhisselam) gelerek: "Bizim sana nasihat etmemiz haktır. Belkıs'ın ayak tırnakları eşek toynağı gibidir" dediler. İşte o zaman Süleyman (aleyhisselam) köşkün salonunu camla döşetmiş ve Belkıs oradan geçerken ayaklarını açarsa ayaklarının nasıl olduğuna bakmaları için İsrâil oğulları'ından bazı kadınlar göndermişti. Bu kadınlar baktılar ki o, insanlar arasında en güzel bacaklara sahip. Bacakları kıllıydı, ama ayakları insan ayağı gibiydi. Bunun üzerine Süleyman'ı (aleyhisselam) müjdelediler. Süleyman (aleyhisselam), bacaklarının kıllı olmasından hoşlanmamış ve cinlere hamam otu yapmalarını emretmişti. Hamam otu da ilk defa o zaman yapılmıştı. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: Süleyman (aleyhisselam) bir sefere çıkacağı zaman tahtına oturur ve tahtının sağına soluna sandalyeler konulurdu. Bu sandalyelere önce insanların, sonra cinlerin, sonra da şeytanların oturmasına izin verilirdi. Sonra Süleyman (aleyhisselam) kuşa haber gönderir ve kuş onlara gölgelik yapardı. Sonra da rüzgara emreder ve kendisi tahtında diğerleri de sandalyelerinde olmak üzere rüzgar onları istediği yere götürürdü. Rüzgar onları istedikleri yönde sabah vakti bir aylık, akşam vakti de bir aylık bir mesafe götürürdü. Bu rüzgar sert bir rüzgar veya yumuşak bir rüzgar değil de ikisi arasında bir şeydi. Süleyman (aleyhisselam) her tür kuştan birini seçip kendi türünden olan diğer kuşlara başkan kılıyordu. Bir kuşa bir şey sormak istediğinde lider olarak seçmiş olduğu kuşa soruyordu. Süleyman (aleyhisselam) bir yokluğunda iken geniş ve susuz bir çölde konakladı. İnsanlara: "Buradaki su kaç metre derinliktedir?" diye sorduğunda: "Bilmiyoruz" dediler. Şeytanlara sorduğunda, onlar da: "Bilmiyoruz" dediler. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselam) öfkelenerek: "Buradaki suyun kaç metre derinlikte olduğunu öğrenmeden buradan ayrılmayacağım" dedi. Şeytanlar: "Ey Allah'ın Elçisi! Öfkelenme, eğer bunu bilen varsa o da hüdhüddür" dediler. Süleyman (aleyhisselam): "O zaman bana hüdhüdü getirin" dedi. Hüdhüd bulunamayınca Süleyman (aleyhisselam) bir daha öfkelendi ve: "Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim" dedi. Çünkü hüdhüd Süleyman'ın (aleyhisselam) bu seferine katılmamıştı. Hüdhüd, Belkıs'ın köşküne uğramış ve köşkünün arkasında bir bahçesinin olduğunu görmüştü. O, yeşilliğe doğru yöneldi ve oraya indi. Bahçede başka bir hüdhüdle karşılaştı. Süleyman'ın (aleyhisselam) hüdhüdü: "Senin Süleyman'dan (aleyhisselam) haberin yok mu, burada ne yapıyorsun?" diye sordu. Belkıs'ın hüdhüdü: "Süleyman da kimdir?" karşılığını verdi. O: "Allah, Süleyman adında birini peygamber olarak gönderip, cinleri, insanları, rüzgarı ve kuşları hizmetine verdi" dedi. Belkıs'ın hüdhüdü: "Sen neden bahsediyorsun?" deyince: "Durum işittiğin gibidir" dedi ve şöyle devam etti: "Bu şaşılacak bir şeydir. Bundan daha fazla şaşılacak şey de kavmin bu kadar çok olmasına rağmen onlara, kendisine her şeyden verilen ve büyük bir tahtı olan bir kadının hükmetmesiydi. Allah'a şükredecekleri yerde güneşe secde etmektedirler." Hüdhüd, Süleyman'ı (aleyhisselam) hatırlayınca diğer hüdhüdü bıraktı ve havalandı. Hüdhüd askerlerin yanına vardığında diğer kuşlar onu karşılayıp: "Allah'ın Resûlü seni cezalandıracağını söyledi" diyerek durumu kendisine bildirdiler. Süleyman'ın (aleyhisselam) hüdhüdü cezalandırması, hiç uçamayacağı bir şekilde tüylerini yolup yeryüzündeki haşerelerle beraber güneşte bırakmaktı. Veya onu kesmek ve neslini kurutmaktı. Hüdhüd: "O, bir şey istisna etmedi mi?" deyince şöyle dediler: "Evet etti, o: "Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim" dedi." Hüdhüd, Süleyman'ın (aleyhisselam) yanına gidince, Süleyman (aleyhisselam): "Seni bu seferimden alıkoyan nedir?" diye sordu. Hüdhüd bir mazeret göstererek Belkıs'ı ve diğer hüdhüdün anlattıklarını bildirdi. Süleyman (aleyhisselam): "Mazeretini söyledin: "Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, göreceğiz. Şu mektubumu götür, onu kendilerine ver..." dedi. Süleyman (aleyhisselam): "Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Bu Belkıs'adır. Bana karşı büyüklenmeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye yazdı. Hüdhüd mektubu Belkıs'a attığı zaman, Belkıs bu mektubun şerefli bir mektup olup Süleyman'dan (aleyhisselam) olduğunu anladı. Süleyman'ın (aleyhisselam) mektupta: "Bana karşı büyüklenmeyin ve bana Müslüman olarak gelin" demesinden dolayı Belkıs'ın adamları: "Biz güç sahibiyiz" dediler. Belkıs: "Krallar bir memlekete girdi mi, orayı harap ederler. Ben ona bir hediye göndereceğim" dedi. Hediye Süleyman'a (aleyhisselam) getirilince: "Bana mal ile yardım mı ediyorsunuz? Geri dönün" dedi. Elçiler geri döndüğünde Belkıs korkuya kapılmış ve beraberinde bin komutan ve her komutanla yüz bin kişi olmak üzere yola çıkmıştı. Süleyman (aleyhisselam) insanlar arasında heybetli bir kişiydi. Bir iş yapacağı zaman, o iş hakkında bizzat kendisi sorup bilgi edinmeden o işe kalkışmazdı. O, bir gün tahtına oturdu ve yakın bir yerde bir toz kitlesi gördü. "Bu nedir?" diye sorduğunda: "Bu, Belkıs'tır ey Allah'ın Elçisi!" dediler. Süleyman (aleyhisselam): "O bize bu kadar yakın bir mesafeye indi öyle mi?" dedi. Süleyman (aleyhisselam) toz kitlesini gördüğü zaman Sebe' kraliçesi ile kendi arasında Küfe ve Hîre arası kadar bîr mesafe vardı. Süleyman (aleyhisselam) askerlerine doğru dönerek: "Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" dedi. Süleyman (aleyhisselam) toz kitlesine baktığı zaman kendisiyle Belkıs'ın tahtı arasında iki aylık bir mesafe vardı. Cinlerden bir ifrit: "...Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm..." dedi. Kralların oturduğu gibi Süleyman'ın da (aleyhisselam) insanların işleri ile meşgul olmak üzere oturduğu bir meclisi vardı. Süleyman (aleyhisselam): "Ben bundan daha çabuk getirilmesini istiyorum" deyince: "Kitaptan bilgisi olan biri: "Ben Rabbimin kitabına bakarım ve onu: "...Gözünü kapayıp açmadan önce onu sana getiririm" dedi..." dedi. Süleyman (aleyhisselam) bu kişiye baktı. Bu kişi sözünü bitirdiğinde Süleyman (aleyhisselam) gözünü geri çevirdi ve ayaklarının dibinde kendisine basıp ta tahtına çıktığı kürsünün altından Belkıs'ın tahtının çıktığını gördü. Süleyman (aleyhisselam) tahtın yanında olduğunu görünce: "...Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır..." Zira tahtı bana göz açıp kapamadan önce getirdi. Hükmüm altında olan kişi onu getirmekte benden daha muktedirdir" dedi. Sonra Süleyman (aleyhisselam): "...Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin..." dedi. "Belkıs gelince..." onu Süleyman'ın (aleyhisselam) yanına götürdüler. Ona: "...Senin tahtın da böyle mi.." diye soruldu. Belkıs: "...Sanki odur..." karşılığını verdi ve kendi kendine: "Ben onu köşkümde etrafında askerlerim olduğu halde bıraktım. Bu nasıl buraya getirildi?" dedi. Sonra da: "Ey Süleyman! Ben sana bir şey sormak istiyorum, bana bunun cevabını ver" dedi. Süleyman (aleyhisselam): "Sor" deyince: "Ne gökyüzünden, ne de yeryüzünden olmayan bir su istiyorum" dedi. Süleyman (aleyhisselam) bilmediği bir şeyle karşılaştığı zaman onu insanlara sorardı. Onlar da bilmezse cinlere sorardı. Onlar da bilmezse şeytanlara sorardı. Şeytanlar: "Bu ne kadar kolaydır Ey Allah'ın Elçisi! Bir atın koşturulmasını emret, sonra da onun terinden kabı doldur" dediler. Bunun üzerine Süleyman (aleyhisselam), Belkıs'a: "Bu at teridir" dedi. Belkıs: "Doğru söyledin" karşılığını verdi. Sonra: "Bana Rabbin rengini söyle" dedi. Süleyman (aleyhisselam) tahtından sıçrayarak secdeye kapandı. Bunun üzerine Belkıs yanından gitti. Kendi askerleri de dağılıp gitti. Sonra Allah'ın elçisi gelip: "Ey Süleyman! Rabbin sana: «Sana ne oluyor?» diye sormaktadır" dedi. Süleyman (aleyhisselam): "Ey Rabbim! Sen onun ne sorduğunu daha iyi bilensin" deyince, Allah'ın elçisi: "Rabbin tahtına geri gidip oturmanı, Belkıs'a, onun askerleriyle senin askerlerine haber salıp buraya getirmeni, sonra da Belkıs'a ve bütün askerlere sana ne sorduğunu sormanı emrediyor" dedi. Süleyman da (aleyhisselam) öyle yaptı. Herkes yanına girdiği zaman, Belkıs'a: "Bana ne sordun?" dedi. Belkıs: "Ne gökyüzünden, ne de yeryüzünden olmayan bir su istiyorum" dedim" cevabını verince, Süleyman (aleyhisselam): "Ben de sana: «At teridir» dedim" karşılığını verdi. Belkıs: "Doğru söyledin" dedi. Süleyman (aleyhisselam): "Başka ne sordun?" diye sorunca, Belkıs: "Ben sana bundan başka bir şey sormadım ki" cevabını verdi. Süleyman (aleyhisselam): "Peki ben niye tahtımdan inip secdeye kapandım?" deyince: "Onu niçin yaptığını bilmiyorum" dedi. Aynı şeyleri askerlere de sorunca, onlar da aynı şeyleri söylediler. İnsanlardan ve cinlerden olan askerlerine, kuşlara ve orada hazır bulunan herkese aynı şeyleri sorunca: "Ey Allah'ın Elçisi! O sana, ne gökyüzünden, ne de yeryüzünden olmayan sudan başka bir şey sormadı" dediler. Allah'ın elçisi ona bir daha: "Allah sana: Yerine geri dön. Ben onlara yettim" buyurdu" dedi. Süleyman (aleyhisselam), şeytanlara: "Bana, Belkıs'ın içinden geçipte yanıma geleceği bir köşk yapın" dedi. Şeytanlar birbirlerine: "Süleyman, Allah'ın Peygamberidir. Allah, onun hizmetine vereceği şeyi vermiştir. Belkıs Sebe' kraliçesidir. Süleyman onunla evlenir ve Belkıs ona bir çocuk doğurur. O zaman ona kölelikten asla kurtulamayız" dedi. Belkıs bacakları kıllı birisiydi. Şeytanlar: "Ona öyle bir köşk yapın ki onun bu özrünü görsün ve onunla evlenmesin" dediler. Bunun üzerine ona camdan bir köşk yaptılar. Salonu da kat kat camdan yaptılar ki, sanki su havuzu gibiydi. Her katın arasına denizde yaşayan balık ve başka şeylerin maketi konuldu. Sonra onu bir daha camla kapattılar. Süleyman'a (aleyhisselam), "Köşke gir" denildi. Sandalye salonun kenarına konulmuştu. Süleyman (aleyhisselam) salona girip sandalyenin yanına giderek üzerine çıktı ve: "Belkıs'ı yanıma gönderin" dedi. Bunun üzerine Belkıs'a: "...Köşke gir..." denildi. O içeri girmek için gittiği zaman balıkları ve diğer hayvanları gördü. "...Onu derin bir su zannetti ve eteğini çekti..." Ayaklarının kılları bacakları üzerine yatmıştı. Bunu gören Süleyman (aleyhisselam) başka bir tarafa bakarak: "...Bu, camdan yapılmış, şeffaf bir zemindir..." dedi. Bunun üzerine Belkıs eteğini bırakarak: "...Şüphesiz ben kendime yazık etmişim. Süleyman'la beraber, Alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum" dedi. Süleyman (aleyhisselam) insanları çağırıp: "Bu ne kötü bir şeydir! Bunu ne giderir?" diye sordu. Onlar da: "Ey Allah'ın Elçisi! Onu ustura giderir" dediler. Süleyman (aleyhisselam): "Ustura kadının bacağını keser" dedi. Sonra şeytanları çağırdı ve insanlara demiş olduğu şeyleri söyledi. Şeytanlar etrafında toplandılar ve hamam otu yaptılar. O, hamam otunun görüldüğü ilk gündü. Sonra Süleyman (aleyhisselam) onunla evlendi, İbn Ebî Hâtim'e göre Ebû Bekr b. Ebî Şeybe: "Bu, hasen hadistir" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, Musannef’te İbn Ebî Şeybe İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Abdullah b. Şeddâd'dan bildirir: Süleyman (aleyhisselam) bir yere gitmek istediği zaman kürsüsünü koyar ve yanına insanlardan ve cinlerden istediğini alıp rüzgara kendilerini taşıması için emrederdi. Sonra kuşa emreder ve kuş onlara gölgelik yapardı. Bir gün seyir halinde iken yanındakiler susayınca: "Suyun kaç metre derinlikte olduğunu biliyor musunuz?" dedi. Onlar: "Bilmiyoruz" deyince hüdhüdü aradı ve bulamadı. Konakladığı yerde ondan başka kuş ta yoktu. Bunun üzerine: "...Hüdhüd'ü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı. Kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım..." dedi. Süleyman'ın (aleyhisselam) kuşları cezalandırması, onun tüylerini yolup güneşe bırakmasıydı. Bu sebeple: "Bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirmedikçe kesinlikle onu ağır bir şekilde cezalandıracağım, ya da kafasını keseceğim" dedi. Hüdhüd geldiği zaman kuşlar onu karşılayıp: "Süleyman seni cezalandıracağını söyledi" dediler. Hüdhüd: "O, bir şey istisna etmedi mi?" deyince: "Evet etti, o: «Bana mazeretini gösteren apaçık bir delil getirmezse onu cezalandıracağım» dedi" diye haber verdiler. Hüdhüd, Süleyman'ın (aleyhisselam) yanına Sebe' kraliçesinden bir haberle gelmişti. Süleyman (aleyhisselam): "...Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle. Bana karşı büyüklenmeyin ve bana Müslüman olarak gelin" diye mektup yazdı ve hüdhüdle onu Belkıs'a gönderdi. Belkıs ordusunun toplamış ve yola çıkmıştı. Süleyman (aleyhisselam) ile Belkıs arasında bir fersaha yakın bir mesafe kalmıştı ki, Süleyman (aleyhisselam): "...Hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?" diye sordu. Cinlerden bir ifrit: "Sen yerinden kalkmadan ben onu sana getiririm..." dedi. Süleyman (aleyhisselam): "Ben daha hızlı bir şekilde getirilmesini istiyorum" dedi. Bunun üzerine kitaptan bilgisi olan biri: "Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm" dedi..." Sonra taht yeraltından bir tünelden çıkarılarak getirildi. Süleyman (aleyhisselam): "Onun tahtını tanıyamayacağı bir hale getirin" dedi. Belkıs gelince kendisine: "...Senin tahtın da böyle mi..." diye soruldu. Belkıs bu kadar zamanda tahtının getirilemeyeceğini düşündü, ama tahtı görünce: "...Sanki odur..."karşılığını verdi. Kendisine: "...Köşke gir..." denildi. O, salonu görünce "...Onu derin bir su zannetti ve eteğini çekti..." Süleyman (aleyhisselam) onun bacaklarının kıllı olduğunu görünce: "Bunu ne giderir?" diye sordu. Cinlerden bir kişi: "Ben bunu gideririm" dedi ve hamam otu yaptı. Hamam otu ilk olarak o zaman yapılmıştı. Hadiste adı geçen kadın Belkıs'tı. İbn Asâkir, İkrime'den bildirir: Süleyman (aleyhisselam), Belkıs'la evlenince, Belkıs: "Şu ana kadar kılları gidermek için asla demir (kesici bir şey) kullanmadım" dedi.' Süleyman (aleyhisselam): "Bakın bakalım, bu kılları demirden başka ne giderir?" dedi. Bunun üzerine ona hamam otu yaptılar. Hamam otunu ilk çıkaran kişi Süleyman'ın (aleyhisselam) şeytanlarından biridir. Târih'te Buhârî ve Ukaylî'nin Ebû Mûsa el-Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kendisi için hamamlar yapılan ilk kişi Süleyman'dır" buyurmuştur. Taberânî, el-Kâmil'de İbn Adiy ve Şuab'da Beyhakî'nin Ebû Mûsa el- Eş'arî'den bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hamama giren ilk kişi Süleyman'dır. O hamamın sıcaklığını hissedince: «Eyvah, Allah'ın azabından» dedi" buyurmuştur. Ebû Nuaym Hilye'de Mücâhid'den bildirir: Sebe kraliçesi Süleyman'ın (aleyhisselam) yanına varınca kuru odun gördü ve Süleyman'ın (aleyhisselam) kölesine: "Efendin bu odunun dumanının ağırlığını bilir mi?" diye sordu. Bunun üzerine köle: "Bunu ben bilirim, efendim nasıl bilmesin ki?" karşılığını verdi. Kraliçe: "Peki, bu odundan ne kadar duman çıkar?" diye sorunca, köle: "Önce odun tartılır, sonra da yakılır. Sonra geriye kalan kül tartılır. Kül ile odunun arasındaki ağırlık farkı dumanın ağırlığıdır" cevabını verdi. Beyhakî Zühd'de Evzaî'den bildirir: Tedmür kalelerinden biri fethedilince, çok güzel, kara gözlü, düzgün vücutlu olan, elbiseleri kitap sayfaları gibi kat kat olan bir kadını esir aldılar. Kadının üzerinde seksen arşın uzunluğunda bir sarık vardı. Atkının bir ucuna altın harflerle şöyle yazılıydı: "Rahman ve rahim olan Allah'ın ismiyle. Ben Sebe' kraliçesi ve Süleyman'ın (aleyhisselam) eşi Belkıs'ım. Ben kafir olarak ta, mümin olarak ta daha önce ye daha sonra kimsenin hükmetmediği bir şekilde dünyaya hükmettim. Ey dünya nimetleri peşinde koşanlar! (Dünyadan) Sakının!" İbn Asâkir, Seleme b. Abdillah b. Rab'iden bildirir: Belkıs müslüman olduğu zaman Süleyman (aleyhisselam) onunla evlendi ve Şam topraklarında olan Ba'l bek'i ona mehir olarak verdi. |
﴾ 44 ﴿