4

"İman eden bîr kavim için, sana Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız. Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı."

İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Firavun rüyasında Beytü'l- Makdis'ten bir ateşin geldiğini ve Mısır'daki evlerin etrafını sarıp Kıbtileri yakıp, İsrâil oğullarını bıraktığını gördü. Bunun üzerine Firavun, büyücüleri, kâhinleri, iz sürenleri ve organlara bakarak kehanette bulunanları yanına çağırdı ve onlara görmüş olduğu rüyanın yorumunu sordu. Bu kişiler: "İsrâil oğullarının gelmiş olduğu şehirden (Beytü'l-Makdis'ten) Mısır'ın kendisiyle helak olacağı bir kişi gelecektir" dediler. Firavun, İsrâil oğullarından doğan her erkek çocuğun kesilmesini ve doğan her kız çocuğunun bırakılmasını emretti. Kıbtilere: "Dışarıda çalışan kölelerinizi şehir içine alın" dedi. Bunun üzerine İsrâil oğullarına bu kötü işi (çocukları öldürme işlerini) ve kölelerinin işlerini yaptırmaya başladılar. Aynı zamanda şehir dışında bulunan kölelerini de şehir içine aldılar. İşte o zaman Yüce Allah: "...Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimi eziyor..." buyurdu. Burada Firavun'un İsrâil oğullarını kötü işlerde kullanması kastedilmektedir.

Bundan sonra Firavun, İsrâil oğullarından doğan her erkek çocuğu kesmeye başladı ve küçük çocukların büyümesini de engelledi. Allah, İsrâil oğullarının büyüklerine ölüm indirmişti. Onlar hızlı bir şekilde yok olmaya başlamıştı. Kıbtilerin ileri gelenleri Firavun'un yanına girerek: "Bu kavmin üzerine ölüm inmiştir. Çocuklarını kesmemizden dolayı kölelerimizin işlerini bizim yapmaya başlamamız yakındır. Küçüklerin yetişip te büyüklere yardım etme durumu da yoktur. Eğer onların çocuklarından bir kısmını bıraksan" dediler. Bunun üzerine Firavun çocukların bîr yıl kesilmesini diğer yılda bırakılmasını emretti. Hârun (aleyhisselam) çocukların kesilmediği yılda doğmuş ve kesilmemişti. Çocukların kesildiği yılda ise Mûsâ'nın (aleyhisselam) annesi hamile kalmış ve onu doğuracağı zaman kesileceğinden dolayı üzülmüştü. Ancak onu doğurup emzirdikten sonra bir doğramacı çağırdı ve bir sandık çaktırdı.

Sandığın anahtarını iç taraftan yaptı ve Mûsa'yı (aleyhisselam) sandığın içine koyup Nil nehrine bıraktı. Dalgalar sandığı bir kaldırıp bir indirdi ve Firavun'un evinin yanında ağaçlık bir yere götürdü.

Firavun'un eşi Asiye'nin cariyeleri yıkanmak için nehre gidince sandığı buldular ve onu Asiye'ye götürdüler. Onlar sandıkta hazine olduğunu zannetmişti. Musa (aleyhisselam) kıpırdayınca Asiye sandığın içinde bir çocuk olduğunu gördü. Asiye onu gördüğü zaman içine merhamet düşmüş ve onu sevmişti. Bu durumu Firavun'a haber verdiği zaman Firavun onu kesmek istemiş ve Asiye'nin ısrarı üzerine onu kendisine bırakmıştı. Ancak Firavun: "Bunun İsrâil oğullarından, kendisiyle helak olacağımız kişi olmasından korkuyorum" demişti. Asiye onu oynatırken Firavun'a uzattı ve: "Al, ikimizinde gözü aydın olsun" dedi. Firavun: "Benim değil, senin gözün aydın olsun" karşılığını verdi. Abdullah b. Abbâs: "Eğer, Firavun: «Benim de gözüm aydın olsun» demiş olsaydı ona iman ederdi. Fakat o bunu kabul etmedi" dedi.

Firavun, Musa'yı (aleyhisselam) kucağına alınca Musa (aleyhisselam) onun sakalını yolmaya başladı. Bunun üzerine Firavun: "Onu mutlaka keseceğim, bu çocuk o (korktuğumuz) kişidir" dedi. Asiye: "Onu öldürme, belki bize ileride yardımcı olur veya onu evlatlık edinelim, o aklı ermeyen biridir. Çocukluğundan ötürü öyle bir şey yaptı. Ben onun önüne yakuttan süs eşyası ve bir kor koyacağım. Eğer yakutu alırsa aklı kesiyor demektir. O zaman onu kesersin. Eğer koru alırsa aklı kesmiyor demektir" dedi. Ona bir yakut ve içi kor dolu bir leğen getirdi. Cibrîl gelip eline bir kor verdi ve Musa (aleyhisselam) koru ağzına atıp dilini yaktı. Bunun üzerine ona sütanne aramaya başladılar. O, hiçbir kadının memesini almıyordu. Kadınlar sütannelik için Firavun'un evine toplatılıyordu. Ama o hiç birinin memesini almıyordu.

Musa'nın (aleyhisselam) kız kardeşi gelince: "...Size onun bakımını, sizin adınıza üstlenecek ve ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?" dedi. Bunun üzerine onu aldılar ve: "Sen bunu tanıdın, bize bunun ailesini göster" dediler. Musa'nın (aleyhisselam) kız kardeşi: "Ben onu tanımıyorum, fakat onlar krala karşı iyi kişilerdir" dedi. Mûsa'nın (aleyhisselam) annesi gelince onu almış ve: "Bu oğlumdur" demeye korkmuştu. Çünkü Allah, onu bundan korumuştu.

"...Allah'ın vaadine iyice inanması için kalbini pekiştirmeseydik, neredeyse saraya alınan çocuğun kendi oğlu olduğunu açığa vuracaktı" buyruğuda bunu göstermektedir. Mûsâ'nın (aleyhisselam) annesi müminlerden idi. Fakat kendisine: "...Çünkü biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız..." diye ilham edilmişti. Mûsâ'nın (aleyhisselam), Musa diye adlandırılmasının sebebi suda ve ağaçlık bir yerde bulunmasından dolayıdır. Çünkü Kıbtice'de su, Mu demek, ağaçlık ta Sa demektir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "İman eden bir kavim için, sana Musa ve Firavun olayını olduğu gibi anlatacağız" âyetini açıklarken: "Onların haberi bu Kur'ân'da vardır, mânâsındadır" dedi. "Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde (ülkesinde) büyüklük taslamış ve ora halkını sınıflara ayırmıştı..." âyeti hakkında ise: "Firavun yeryüzünde zorbalık yapmış ve halkını sınıflara ayırmıştır, mânâsındadır" dedi.

Firyabî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...Halkını sınıflara ayırmıştı..." âyetini açıklarken: "(Ülkesinde bulunanların) arasını ayırmıştı, mânâsındadır" dedi.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "...Halkını sınıflara ayırmıştı..." âyetini açıklarken: "Bir kısmını köle olarak kullanırken bir kısmını bırakıyordu. Bir kısmını keserken bir kısmını sağ bırakıyordu" dedi.

İbn Ebî Hâtim, Mücâhid'den bildirir: Bize ulaştığına göre Firavun'un emri üzerine kamışlar getirilip parçalar halinde yarılarak jilet gibi yapılıyor ve bu kamışlar, üstüne basıldığında ayaklan kesecek bir şekilde diziliyordu. Sonra İsrâil oğullarından hamile kadınlar getirilip bu kesici kamışların üzerinde durduruluyordu. Kadın kamışların üzerinde duramayıp sürekli olarak hareket edince çocuk ayakları arasına düşüyordu. Sonra da ayakları acıyan kadın bu acıdan dolayı kendi çocuğunun üzerine basıyordu. Bu durum devam edip İsrâil oğullarının yok oluşu yaklaşınca, Firavun'un yanma çıktılar ve: "İnsanları yok edip nesillerini tükettin. Onlar senin hizmetçilerin ve işçilerindir. Bu sebeple bir yıl kesilmelerini bir yıl da bırakılmalarını emredersen nesillerini tüketmemiş olursun" dediler. Hârun (aleyhisselam) çocukların kesilmediği yılda, Musa (aleyhisselam) ise çocukların kesildiği yılda doğmuştu. Hârun (aleyhisselam), Musa'dan (aleyhisselam) bir yaş büyüktü. Allah, Mûsa'yı (aleyhisselam) Peygamber ve İsrâil oğullarının bu beladan kurtarıcısı olarak göndermek istediği zaman Musa'nın (aleyhisselam) annesine: "...Onu emzîr..." diye vahyetti.

4 ﴿