12"Ey iman edenleri Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görendir. Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resulü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" Hâkîm, İbn Merdûye, Delâil'de Ebû Nuaym, Delâil'de Beyhakî ve İbn Asâkir değişik kanallarla Huzeyfe'den bildirir: Biz Ahzâb günü saflar halinde oturmuştuk. Ebu Süfyan ve yanındakiler üst tarafımızda, Kureyza Yahudileri ise alt tarafımızda bulunuyordu. Onların çocuklarımıza bir kötülük yapmalarından korkuyorduk. Şimdiye kadar böylesine karanlık ve böylesine fırtınalı bir gece ile asla karşılaşmamıştık. Fırtınanın sesi sanki şimşekler gibiydi ve o kadar karanlıktı ki kişi kendi parmağını bile göremez olmuştu. Bunun üzerine münafıklar Hazret-i Peygamber'den (sallallahü aleyhi ve sellem) izin isteyip: "Evlerimiz açık (korumasız) yerdedir" demeye başladılar. Oysa evleri açık (korumasız) yerde değildi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), onlardan izin isteyen herkese izin vermiş ve münafıklar birer birer gitmişti. Biz üç yüz veya buna yakın bir sayıdaydık, Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize doğru yönelip adamları birer birer geçerek yanıma geldi. Beni düşmandan koruyacak bir kalkanımın olmadığı gibi dizlerime yetişmeyen hanımımın hırkası dışında soğuktan koruyacak bir şey de yoktu. Ben diz üstü çökmüştüm. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu kimdir?" diye sorunca: "Ben Huzeyfe'yim" dedim. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Huzeyfe'mi?" buyurunca, ben daha da yere çökerek: "Evet, yâ Resûlallah!" dedim. (Elbisenin kısalığından dolayı) kalkmak İstememiştim. Resulullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Kalk!" deyince kalktım. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Düşmanlarda neler olup bitmektedir öğren ve bana haber ver" buyurdu. Ben de insanlar içinde en fazla korkan ve en çok üşüyen kişiydim. Yola çıkacağım anda Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allahtm! Onu önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden ve altından koru" diye dua etti. Vallahi, işte o zaman Allah'ın içimde yaratmış olduğu korku ve üşüme yok oldu ve onlardan geriye hiçbir eser kalmadı. Düşmana doğru yöneldiğimde: "Ey Huzeyfe! Yanıma geri dönünceye kadar hiç bir şey yapma" buyurdu. Yola çıktım ve askerlerin yanına yaklaştım. Yakmış oldukları ateşin sayesinde iriyarı siyah bir adamın ellerini ateşte ısıtarak böğrünü ovuşturduğunu gördüm. O: "Buradan gideceğiz, buradan gideceğiz" diyordu. Sonra askerlerin arasına sızdım ve Âmir oğullarını gördüm. Onlar birbirlerine: "Ey Âmir oğulları! Gidelim, gidelim, artık burada kalacak yerimiz yoktur" diyordu. Bir de baktım ki fırtına düşman askerlerinden öbür tarafa bir karış bile geçmiyordu. Vallahi fırtınanın kaldırdığı taşların eşyalarına çarparak çıkardığı sesi işitiyordum. Sonra Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) doğru yola çıktım. Hemen hemen yarı yolda iken sarıklar sarınmış yaklaşık yirmi atlı gördüm. Onlar: "Dostuna haber ver ve: «Allah düşmanın hakkından geldi» de" dediler. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geldiğimde o, örtüsüne bürünmüş namaz kılıyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) zor durumda kaldığı zaman namaz kılardı. Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmanın geri dönmek için hazırlandığını haber verdim. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı görendir" âyetini indirdi. Rûyânî ve İbn Asâkir, İbrâhîm et-Teymî'den, o da babasından bildirir: Bir kişi: "Eğer ben Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) yetişmiş olsaydım onun hizmetinde bulunurdum" dedi. Bunun üzerine Huzeyfe şöyle anlattı: "Biz Ahzâb günü Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) İle beraber İdik. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) gece vakti soğukta gece namazı kılıyordu. Bundan ne daha önce ne de daha sonra öylesi bir soğuk görmemiştik. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana doğru bakarak: "Düşmanların yanına gidip te bana onların haberini getirecek biri yok mudur ki Allah onu kıyamet gününde benimle beraber kılsın!" buyurdu. Aramızdan hiç kimse kalkmamıştı ve herkes susmuştu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) sorusunu tekrar edince yine herkes sustu. Sonra: "Ey Ebû Bekr!" diye seslendi. Ebû Bekr Allah'a istiğfar ve tövbe edip: "Dilersen giderim" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Ömer!" diye seslenince, Ömer de Allah'a istiğfar ve tövbe etti. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Huzeyfe!" diye seslendi. Ben: "Emrindeyim" dedim ve kalkıp yanına gittim. İki tarafım da soğuktan titriyordu. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) başımı ve yüzümü sıvazlayarak: "Düşmanların yanına git ve bize onların haberini getir. Geri dönene kadar hiç bir şey yapma" buyurdu. Sonra da: "Allahım! O, geri dönene kadar onu önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden ve altından koru" diye dua etti. Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) bu şekilde dua etmesi benim için dünya ve içindekilerden daha değerliydi. Yola çıktım ve düşmana doğru yürümeye başladım. Sanki bir hamamın içinde yürüyordum. Onları öyle bir şekilde buldum ki, Allah onlara bir rüzgâr gönderip iplerini, çadırlarını koparmış, atlarını kaçırmış ve kendilerine ait her şeyi helak etmişti. Ebû Süfyân da yaktığı ateşin yanında oturmuş ısınmaya çalışıyordu. Ona bakıp yayıma bir ok koydum. -Huzeyfe attığını vuran biri idi- Ancak Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "Geri dönene kadar hiç bir şey yapma" âyetini hatırladım. Bunun üzerine oku tekrar ok sepetine koydum. Düşman topluluktan bir kişi: "Kavimden hiç kimse birbirini bırakmasın" dedi. Bunun üzerine her kişi yanında oturan kişinin elini tuttu. Bende yanımda oturan kişinin elini tuttum. Ona: "Sen kimsin?" dediğimde: "Sübhânallah! Beni tanımıyor musun? Ben filan oğlu filanım" dedi. Meğer Hevâzin kabilesinden biri imiş. Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geri dönüyordum. Yine, sanki bir hamamda gidiyordum. Durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) haber verdiğimde, o, gece karanlığında, azı dişleri görünecek derecede gülmüştü. O sıcaklık üzerimden gitmişti. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni yanında oturtup ayaklarının dibinde uyuttu ve elbisesinin bir kenarıyla beni örttü. Ben karnımı ve göğsümü ayaklarının altına dayamıştım. Sabahladıklarında Allah düşmanı hezimete uğrattı. "Hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyeti da bunu ifade etmektedir. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyetini açıklarken: "Ebû Süfyân'ın günü Ahzâb günüydü" dedi. Ahmed, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebû Saîd el-Hudrî'den bildirir: Hendek günü: "Yâ Resûlallah! Dua edeceğimiz bir şey yok mudur, yürekler ağızlara geldi" dedik. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet vardır: «Allahım! Ayıplarımızı kapat ve korkumuzu gider» diye dua edin" buyurdu. Bunun üzerine Allah düşmanlarına karşı bir fırtına kopardı ve onları rüzgârla hezimete uğrattı. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Size ordular saldırmıştı..." âyetini açıklarken: "Burada Ahzâb'dan kasıt, Uyeyne b. Bedr, Ebû Süfyân ve Kureyza'dır" dedi. "Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyeti hakkında ise: "Burada da Sabâ rüzgarı kastedilmektedir. Bu rüzgâr Hendek gününde düşmanlara gönderilmiş ve onların kazanlarını ters çevirip çadırlarını yerinden kopararak onları oradan geri çevirmişti. Görmediğimiz ordularla da melekler kastedilmektedir. Ancak o gün melekler savaşmamıştı" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Kunâ'da Hâkim, el-Azame'de Ebu'ş-Şeyh, İbn Merdûye ve Delâil'de Ebû Nuaym, İbn Abbâs'tan bildirir: Ahzâb gecesi doğu rüzgârı güney rüzgârına gelip: "Git, Allah'a ve Resûlüne yardım et" dedi. Güney rüzgârı: "Hür kişi gece vakti seyretmez" karşılığını verdi. Bunun üzerine Yüce Allah onu buğzetti ve sıcak kıldı. Allah, onlara sabâ rüzgârını gönderip ateşlerini söndürdü ve çadır iplerini kopardı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben, Saba rüzgârı ile üstün geldim. Ad kavmi ise batı rüzgârı ile helak edildi" buyurdu. "Biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyeti da bunu ifade etmektedir. Ahmed, Buhârî, Müslim, Nesâî ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben, Saba rüzgârı ile üstün geldim. Ad kavmi ise batı rüzgârı ile helak edildi" buyurdu. Hâkim'in bildirdiğine göre Nu'mân b. Mukarrin: "Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte bulundum. O, gündüzün başlangıcında savaşa başlamazsa güneş batıya kayıp ta rüzgârlar esmeye başlayıncaya kadar savaşı ertelerdi" dedi. İbn Ebî Şeybe, Buhârî, Nesâî, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz" âyetini açıklarken: "Bu, Hendek günüydü" dedi. İbn Sa'd, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhaki, Kesîr b. Abdillah b. Amr b. Avf el-Müzenî vasıtasıyla babasından, o da dedesinden bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ahzâb yılında bize hendeği kazacağımız yeri belirledi. Ancak hendeği kazarken önümüze yuvarlak beyaz bir kaya çıktı. O kaya kazmalarımızı kırmış, ama biz onu kıramamıştık. Bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiğimizde Selmân'ın balyozunu aldı ve kayaya bir darbe vurdu. Kaya yarıldı ve ondan şimşek gibi bir ışık çıktı. Bu ışık Medine'nin bütün etrafını aydınlatmıştı. Sanki bu ışık gece karanlığı içinde bir lamba gibiydi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbir getirince Müslümanlar da tekbir getirdi. Sonra bir darbe daha vurdu ve kaya yarılıp bir daha ondan şimşek gibi bir ışık çıktı. Ondan çıkan ışık o iki dağın arasını aydınlattı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbir getirince Müslümanlar da tekbir getirdi. Sonra Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) üçüncü darbeyi vurdu ve kaya kırıldı. Bir daha ondan şimşek gibi bir ışık çıktı ve çıkan ışık iki dağın arasını aydınlattı. Yine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) tekbir getirince Müslümanlarda tekbir getirdi. Bunu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) sorduğumuzda şöyle buyurdu: "İlk ışık çıkmasında bana Hîre saraylarını ve Kisra şehirlerini aydınlattı. Onlar sanki köpek dişleri gibiydi. Cibrîl bana ümmetimin onlara galip geleceğini haber verdi. İkinci ışık çıkmasında bana Rum topraklarındaki kırmızı saraylar aydınlatıldı. Onlar da sanki köpek dişleri gibiydi. Cibril bana ümmetimin onlara da galip geleceğini haber verdi. Üçüncü ışık çıkmasında bana San'a saraylarını aydınlattı. Onlar da sanki köpek dişleri gibiydi. Cibril bana ümmetimin onlara da galip geleceğini haber verdi. Zaferle müjdelenin." Müslümanlar bu şekilde müjdelenince: "Dosdoğru bir vaad ile bize vaadde bulunan, bu kuşatmadan sonra bize zaferi vaadeden Allah'a hamdolsun" dediler. Ahzâb gidince Müslümanlar: "İşte bu, Allah'ın ve Resulünün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söylemişlerdir" dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini artırmıştır" dediler. Münafıklar ise: "Şaşmıyor musunuz? Size bir şeyler anlatıp sizi olmayacak şeylerle umutlandınp batıl vaadlerde bulunuyor. Siz savaşmaya güç yetiremeyip hendek açarken, Yesrib'den Hîre saraylarını, Kisrâ'nın şehirlerini gördüğünü oraları fethedeceğinizi haber veriyor" dediler. Bunun üzerine: "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" âyeti indi. îbn İshâk ve İbn Merdûye, İbn Abbâs'tan bildirir: Allah'a karşı zanda bulunup münafıkların çeşitli şeyler söylemesinden sonra Allah, Hendek hakkında: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyetini indirip kendilerine vermiş olduğu nimetleri ve düşmanları nasıl savdığını zikretmiştir. Müminlere saldırmak için gelen ordular Kureyş, Esed, Ğatafân ve Süleym ordularıdır. Allah'ın onlara karşı göndermiş olduğu ordular ise rüzgâr ve meleklerdi. Allah'ın: "Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi..." buyruğunda zikretmiş olduğu üstten gelenlerle Kureyza oğulları, alttan gelenlerle de Kureyş Esed ve Ğatafân orduları kastedilmektedir. "İşte orada mü'minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, "Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar" ayetlerinde zikredilen münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlardan kasıt, Muattib b. Kuşeyr ve beraberinde aynı görüşte olanlardır. "Hani onlardan bir grup, «Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi geri dönün» demişti. Onlardan bir başka grup da, «Evlerimiz açık (korumasız)» diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı" âyetinde de Kayzî ve kendisiyle beraber aynı görüşte olanlar kastedilmektedir. Allah: "Eğer Medine'nin her tarafından üzerlerine gelinse ve orada karışıklık çıkarmaları istenseydi, onu mutlaka yaparlardı; o konuda fazla gecikmezlerdi. Andolsun ki, onlar, daha önce geri dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz ise sorumluluğu gerektirir. Onlara: «Eğer ölümden yahut öldürülmekten kaçıyorsanız bilin ki, kaçmak size fayda vermeyecektir; kaçsanız bile az bir zamandan fazla yaşatılmazsınız» de" buyurdu. Sonra Allah kendilerine ordular gönderip kuşatıldıkları zaman, Kureyza oğullarının kendilerine üstün gelip belaların çoğaldığı zaman iman ahalisini zikrederek: "Hani onlardan bir grup, «Ey Yesrib (Medine) halkı! Sizin burada durmak imkânınız yok. Haydi, geri dönün» demişti. Onlardan bir başka grup da, «Evlerimiz açık (korumasız)» diyerek Peygamber'den izin istiyorlardı. Oysa evleri açık (korumasız) değildi. Onlar sadece kaçmak istiyorlardı. İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahidlerini hiç değiştirmemişlerdir. Bunun böyle olması Allah'ın, doğruları, doğrulukları sebebiyle mükâfatlandırması, dilerse münafıklara azap etmesi yahut onların tövbesini kabul etmesi içindir. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" buyurdu. Yine Allah Müşriklerin hezimete uğrayıp onlara galip gelmesini zikrederek: "Allah, inkâr edenleri, hiçbir hayra ulaşmaksızın kin ve öfkeleriyle geri çevirdi. Allah, savaşta mü'minlere kâfi geldi. Allah, kuvvetlidir, mutlak güç sahibidir" buyurmuştur. İbn İshâk, İbnu'l-Münzir ve Delâil'de Beyhaki, Urve b. ez-Zübeyr ve Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den bildirir: Muattib b. Kuşeyr: Bizden biri ihtiyaç gidermek için dışarı çıkamazken, nasıl olur da Muhammed bize Kisra ve Kayser'in hazinelerini vaad ediyor" dedi. Kays b. Evs b. Kayzî Hâris oğullarından olan kavmi ile: "Evlerimiz açık (korumasız) Medine'nin dışındadır. Bize izin ver de hanımlarımızın ve çocuklarımızın yanına dönelim" dediler. Müslümanlar Allah'ın sayesinde bu sıkıntılardan kurtulduktan sonra, Müslümanların Allah'a karşı zanda bulunması ve münafıkların çeşitli şeyler söylemesinden dolayı Allah, Resûlüne: "Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın; hani size ordular saldırmıştı da, biz onlara karşı bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik..." âyetini indirdi. Bu ordular, Kureyş, Ğatafân ve Kureyza oğullarının orduları idi. Allah'ın göndermiş olduğu ordular ise rüzgâr ve meleklerdi. "Hani onlar size hem üst tarafınızdan hem alt tarafınızdan gelmişlerdi. Hani gözler kaymış ve yürekler ağızlara gelmişti. Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü'minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resulü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" buyruğunda, üstten gelenlerle Kureyza oğulları, alttan gelenlerle de Kureyş ve Ğatafân kastedilmektedir. Münafıklarla da Muatteb b. Kuşeyr ve arkadaşları kastedilmektedir. "Hani onlardan bir grup, "Ey Yesrib (Medine) halkı..." buyruğunda da Evs b. Kayzî ve kavminden kendisiyle aynı görüşte olanlar kastedilmektedir. İbn Ebî Şeybe, Berâ b. Âzib'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bize hendeği kazmamızı emrettiği zaman önümüze kıramadığımız büyük ve sert bir kaya çıkmıştı. Kazmalarımız onda artık iş görmüyordu, Bu durumu Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiğimizde geldi ve kayayı gördü. Cübbesini çıkarıp: "Bismillah" dedi ve bir darbe vurdu. Kayanın üçte biri kırıldı. "Allâhu Ekber! Bana Şam'ın anahtarları verildi. Vallahi buradan oradaki kırmızı sarayları görüyorum" buyurdu. Sonra bir darbe daha vurdu ve: "Bismillah" dedi. Bu darbeyle kayanın üçte biri daha kırıldı. Sonra: "Allâhu Ekber! Fârisilerin anahtarı bana verildi. Vallahi şimdi Medâin şehrinin beyaz sarayım görüyorum" buyurdu. Sonra üçüncü darbeyi vurdu ve: "Bismillah" dedi. Kaya parçalanınca: "Allâhu Ekber! Bana Yemen'in anahtarları verildi. Vallahi ben San'â kapısını buradan görüyorum" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi..." âyetini açıklarken: "Üstten gelenlerle Uyeyne b. Hısn, alttan gelenlerlede Ebû Süfyân b. Harb kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'in bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi..." âyetini açıklarken: "Bu, Hendek savaşında vaki olan bir şeydir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi..." âyetini açıklarken şöyle dedi: Bu âyet, Ahzâb gününde Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay boyunca kuşatılmış olarak kaldığı zaman inmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmandan korunmak için hendek açmıştı. Ebû Süfyân Kureyşliler ve beraberindekilerle, Bedr oğullarının kardeşi Uyeyne b. Hısn, Ğatafan ve beraberindekilerle savaş alanına gelmişti. Yahudiler, Ebû Süfyân ile bir anlaşma yaptı ve ona destek oldular. Allah onlara öyle bir rüzgâr gönderdi ki, her çadır kurmalarında çadırların iplerini, her atlarını bağlamalarında atların yularlarını kesiyor ve yaktıkları ateşi söndürüyordu. Allah kalplerine korku düşürünce her kabilenin reisi: "Ey filan oğulları! Yanıma gelin!" diye çağırmaya başladı. Kavimler toplanınca da: "Kurtulunuz, kurtulunuz geldiler" demeye başladı. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: ""Hani onlar size hem üst tarafınızdan, hem alt tarafınızdan gelmişlerdi..." âyetini açıklarken: "Üstten gelenlerle Uyeyne b. Bedr ve Necd ahalisi, alttan gelenlerle de Ebû Süfyân b. Harb, Tihâme ahalisi ve karşılarında kendileriyle olan Kurayza kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "...Gözler kaymış..."âyetini açıklarken: "Göz (bebek)leri yerinden kaymış mânâsındadır" dedi. Abdurrezzâk, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Katâde: "Yürekler ağızlara gelmişti..." âyetini açıklarken: "Yürekleri yerinden çıkıp ağızlara gelmişti. Eğer boğazlar dar olmasaydı tamamen dışarı çıkardı" dedi. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İkrime: "Yürekler ağızlara gelmişti..." âyetini açıklarken: "Burada korku kastedilmektedir" dedi. İbn Ebî Şeybe'nin lafzında ise: "Eğer kalp yerinden oynayacak olsaydı kişinin canı çıkardı. Oysa burada korku kastedilmektedir" şeklindedir. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basri): "Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz" âyetini açıklarken: "Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuluyordu. Münafıklar, Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ve arkadaşlarının köklerini kurutacaklarını zannederken, müminler, Allah ve Resûlünün vaadinin hak olduğuna ve bütün dinlere karşı galip geleceklerine inanıyorlardı" dedi. Firyabî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Siz de Allah'a karşı çeşitli zanlarda bulunuyordunuz" âyetini açıklarken: "Burada münafıklar kastedilmektedir. Onlar Allah hakkında çeşitli zanlarda bulundular" dedi. (.....) âyeti hakkında ise: "İşte orada müminler denendiler, mânâsındadır" dedi. "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" âyeti hakkında ise şöyle dedi: "Münafıklar nifaklarından dolayı içlerinde olanı söylediler. Müminler de hak ve iman ile: «Bu, Allah'ın ve Resûlünün vaadidir» dediler." İbn Ebî Şeybe ve Delâil'de Beyhaki, Câbir b. Abdillah'tan bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ve ashâbı hendeği kazdıkları zaman, çok zorluk çekmiş ve üç gün boyunca yiyecek bulamamışlardı. Hatta Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) açlıktan dolayı karnına taş bağlamıştı. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim, Katâde'den bildirir: Münafıklar ahzâb günü orduların kendilerini her taraftan kuşattığını gördükleri zaman Allah'ın vaadinde şüpheye düşmüşler ve: "Muhammed bize Persleri ve Rumları fethedeceğimizi vaad ediyordu. Hâlbuki etrafımız sarıldı ve bizden biri ihtiyaç gidermek için de olsa bir yere gidemez oldu" dediler. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resulü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" âyetini indirdi. İbn Ebî Hâtim, Süddî'den bildirir: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hendeği açtıktan sonra, Kureyş, Kinâne ve Catafan toplanarak bir araya gelmişti. Ebû Süfyân onları Kureyş'in develeri ile beraber ücretle tutmuştu. Bu ordular müslümanlara yakın bir yerde konaklamışlardı. Kureyş vadinin en aşağısına, Ğatafan sağına ve Tulayhatu'l-Esedî, Esed oğulları ile sol taraflarına indi ve müslümanların etrafını sardılar. Kureyza oğullarından Yahudiler de Resûlullah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşı onlara destek oldu. Bu ordular Medine'nin yakınlarında bir yere konakladıklarında Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hendek kazmıştı. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) hendeği kazarken kazma sert bir taşa vurdu ve gökyüzüne şimşek gibi bir ışık çıktı. İkinci darbeyi vurunca da aynı şekilde ateş çıktı. Bunu gören Selmân: "Yâ Resûlallah! Her darbeyle gökyüzüne şimşek gibi bir ışığın çıktığını gördüm" dedi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sen bunu gördün mü?" buyurunca: "Evet, gördüm yâ Resûlallah!" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Medâin'in kapıları sizlere açılacak, Bizans saraylarını ve Yemen şehirlerini fethedeceksiniz" buyurdu. Bu haber Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ashâbı arasında yayıldı ve bu konuda konuşmaya başladılar. Beşir b. Muattib adlı Ensâr'dan bir kişi: "Bizden biri ihtiyaç gidermek için dışarı çıkamazken, çıktığı takdirde de mutlaka öldürülürken, Muhammed bize Yemen şehirlerini, Medâin'in beyaz saraylarını ve Rum saraylarını fethedeceğimizi vaad ediyor. Vallahi bu bir aldatmacadır" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah: "Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar, «Allah ve Resûlü bize, ancak aldatmak için vaadde bulunmuşlar» diyorlardı" âyetini indirdi. |
﴾ 12 ﴿