19"Şüphesiz ki Allah'a karşı gelmekten sakınanlar cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Kuşkusuz onlar, bundan önce de güzel davrananlardı. Geceleri pek az uyurlardı. Seherlerde bağışlanma dilerlerdi. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı." Firyâbî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Rablerinin kendilerine verdiğini alırlar. Kuşkusuz onlar, bundan önce de güzel davrananlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Rablerinin kendilerine verdiği ve aldıkları bu şeyler farzlardır. Bunlar farzlar nazil olmadan önce de güzel işler yaparlardı." İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr es-Salât'ta, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Şuabu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Tümünü uykuyla geçirip namaz kılmadıkları tek bir geceleri dahi olmamıştır" demiştir. İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini: "Geceleri pek az uyurlardı" şeklinde açıklamıştır. Ebû Dâvud, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre Enes: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Akşam namazı ile yatsı namazı arasında nafile namaz kılarlardı. "Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır..." âyeti de bunu anlatmaktadır." İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Yatsı namazından sonra uyumazlardı" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Atâ: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Zira gece namazına kalkmaları emredilmişti. Hatta Ebû Zer geceleri o kadar çok namaz kılardı ki sonunda bastona dayanmak zorunda kalırdı. Bu şekilde iki ay geçtikten sonra: "...Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun..." âyeti nazil oldu. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "O zamanlar bunu çok az insan yapıyordu" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Dahhâk: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Takva sahipleri her zaman azdırlar. Geceleri ibadet edip de uyumayanlar da pek azdırlar" demiştir. Muhammed b. Nasr ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk:(.....) âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu âyet bir önceki âyetin devamıdır. Yani güzel davrananlar pek az idi, anlamındadır. İfade burada bittikten sonra yeni bir cümle ile 'Geceleri uyumazlardı' denilmiştir." İbn Ebî Şeybe ve İbn Nasr'ın bildirdiğine göre Mücâhid: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Gecenin tümünü uykuyla geçirmezlerdi" demiştir. İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Hasan(-ı Basrî) bunu açıklarken: "Gecenin çok az bir kısmını uykuyla geçirirlerdi" derdi. Mutarrif b. Abdillah bunu açıklarken: "Gecesinde ibadet etmedikleri günleri çok az olurdu" derdi. Muhammed b. Ali de bu âyeti açıklarken: "Yatsı namazını kılmadan uyumazlardı" derdi. İbn Ebî Şeybe, İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin Hasan vasıtasıyla bildirdiğine göre Abdullah b. Revâha: "Geceleri pek az uyurlardı" âyetini açıklarken: "Geceleri az bir uyuduktan sonra seher vaktine kadar namaza dururlardı" demiştir. İbn Merdûye'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurmuştur: "Gecenin sonunda yapılan ibadet, benim için gecenin başında yapılan ibadetten daha sevimlidir. Zira Yüce Allah: «Seherlerde bağışlanma dilerlerdi» buyurur." İbn Merdûye, İbn Ömer'den bildirir: Peygamberimiz (sallallahu aleyhi vesellem): "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vakitlerinde namaz kılarlar" buyurmuştur. Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Ömer: "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vakitlerinde namaz kılarlar" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Nasr, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): "Seherlerde bağışlanma dilerlerdi" âyetini açıklarken: "Seher vaktine kadar namaz kılarlar, seher vakti olduğu zaman da bağışlanma dilerler" demiştir. İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Bu, zekat dışında olan bir haktır. Kişi bu hakkı vererek akrabalık bağlarını güçlendirir, misafirini ağırlar veya yoksul olan birine yardım eder" demiştir. İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Bu, zekat dışında olan bir haktır" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre İbrâhim: "Öncekiler mallarında zekat dışında verilmesi gereken bazı haklar olduğunu düşünürlerdi" demiştir. Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a muhtaç ile yoksul olan kişilerin kimler olduğu sorulunca: "Muhtaç olan kişi başkasına el açıp dilenen kişidir. Yoksul olan kişi de devlet hazinesinde (beytülmalda) payı (maaşı) olmayan kişidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Hasan b. Muhammed b. el-Hanefiyye'den bildirir: Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) çıkardığı bir birlik ganimet elde ederek geri döndü. Bazıları ganimet taksim edildikten sonra gelince "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyeti nazil oldu. İbn Ebî Hâtim, İbn Abbâs'tan bildirir: "Muhtaç olan kişi, dünya malı peşinde koşturmasına rağmen eline bir şey geçmeyen, ancak başkalarına da el açmayan kişidir. Yüce Allah müminlerin böylesi kişilere yardım etmesini emretmiştir." İbn Ebî Hâtim, Urve'den bildirir: Hz. Âişe'ye "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetinde muhtaç kişinin kim olduğunu sorduğumda: "Kazanç sağlama imkanı bulamayan yoksul kişidir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Muhtaç olan kişi, devlet hazinesinde (beytülmal) payı olmayan kişidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Muhtaç olan kişi ganimetlerde payı olmayan kişidir" demiştir. İbn Ebî Şeybe, İbrâhîm(-i Nehaî)'den aynısını bildirir. İbnu'l-Münzir, Ebû Kılâbe'den bildirir: "Yemâme'de olan bir sel adamın birinin malını alıp götürdü. Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi vesellem) ashâbından bir adam da onu muhtaçlardan biri saydı ve ona mal (para) verdi." İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Yoksul (sâil) kişi başkalarına el açıp isteyen kişidir. Muhtaç (mahrum) kişi ise iffetli davranıp yoksul olmasına rağmen başkalarına el açmayandır" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Muhtaç olan kişi, kazanç sağlama imkanı olmayan kişidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İkrime: "Muhtaç (mahrum) kişi kazanç sağlayacağı malı olmayan kişidir" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Dahhâk: "Muhtaç (mahrum) kişi Allah'ın kendisine mal takdir etmediği kişidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âmir: "Muhtaç (mahrum) kişi malı telef olan kişidir" demiş ve: "Doğrusu borç altına girdik, hatta yoksun kaldık" âyetlerini okumuştur. Bu âyetleri açıklarken de: "Ürünleri telef olup arazilerinin bereketinden mahrum olmuşlardır" demiştir. Abd b. Humeyd, Kaza'a'dan bildirir: Adamın biri İbn Ömer'e: "(=Mallarında verilmesi gereken belirli bir hak vardır)" âyetinin anlamını sorunca, İbn Ömer: "Bu haktan kasıt zekattır. Ancak zekat dışında da verilmesi gereken bazı haklar vardır" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı" âyetini açıklarken: "Yoksul kişi başkalarına el açan kişidir. Muhtaç olan kişi ise malı varken sonradan yok olan kişidir" demiştir. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Şa'bî: "Muhtaç olan kişinin kim olduğunu öğrenmek beni pek yormuştur" demiştir. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr, Ebû Bişr'den bildirir: Saîd b. Cübeyr'e mahrum'un kim olduğunu sorduğumda bu konuda bir şey demedi. Atâ'ya sorduğumda ise: "Kendisine had (şeri ceza) uygulanan kişidir" dedi. Aynı şekilde Atâ muhârif (mahrum) olan kişinin had görmüş kişi olduğunu da söyledi. İbn Cerîr, İbn Hibbân ve İbn Merdûye, Ebû Hureyre'den bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): "Miskin kişi, bir iki hurma veya bir iki lokma için dolaşıp başkalarına el açan kişi değildir" buyurdu. Ashâb: "Peki, miskin kimdir?" diye sorduklarında, Allah Resûlü (sallallahu aleyhi vesellem): "Kendisine yetecek malı olmayan, yeri bilinmediği için de kendisine sadaka verilemeyen kişidir ki muhtaç olan kişi de budur" karşılığını verdi. el-Askerî Mevâiz'de ve İbn Merdûye, Enes b. Mâlik'ten bildirir: Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) şöyle buyurdu: "Ey Enes! Fakirlerden dolayı kıyamet gününde zenginlerin vay haline! Zira: «Rabbimiz! Mallarından bizlere ayırdığın hakkı vermeyip bize zulmettiler!» diyecekler, Yüce Allah da: «İzzetim ve celalime andolsun ki sizleri kendime yakın onları ise uzak tutacağım!» karşılığını Verecek." Sonra Resûlullah (sallallahu aleyhi vesellem): (Mallarında muhtaç ve yoksullar için belirli bir hak vardır)" âyetini okudu. Beyhakî Sünen'de Fâtıma binti Kays'tan bildirir: Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi vesellem): "(Mallarında verilmesi gereken belirli bir hak vardır)" âyetini sorduğumda: "Malda zekat dışında da verilmesi gereken haklar vardır" buyurdu ve: "Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Asıl iyi olan, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat verenlerdir..." âyetini okudu. |
﴾ 19 ﴿