18"Kur'an'ı) ona, üstün göçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (aslî suretine girip) doğruldu.Sonra (ona) yaklaştı derken sarkıp daha da yakın oldu. (Peygambere olan mesafesi) iki yay aralığı kadar, yahut daha az oldu.Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. (Şimdi siz) gördüğü şey hakkında onunla tartışıyor musunuz? Yemin olsun ki, o, Cebrail'i bir başka inişte daha (aslî suretiyle) görmüştü. Sidretül-Müntehâ'nın yanında. Me'vâ cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır. O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Göz (gördüğünden) şaşmadı ve (onu) aşmadı. Yemin olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü." İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî: "Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti" âyetini açıklarken: "Burada Cibrîl kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti" âyetini açıklarken: "Burada Cibrîl kastedilmektedir" dedi. "Kuvvetli biri..." ifadesi hakkında ise: "Uzun ve güzel yaratılışlı mânâsındadır" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onu, müthiş kuvvetleri olan biri öğretti. Kuvvetli biri..." âyetlerini açıklarken: "Burada kuvvet sahibi yani Cibrîl kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Kuvvetli biri..." ifadesini: "Güzel yaratılışlı" şeklinde açıklamıştır. Tastî'nin Mesâil'de bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: "Bana: "iy s%"m kelâmını açıkla" deyince, İbn Abbâs: "Allah'ın emirlerini uygulamada şiddet sahibi mânâsındadır" dedi. Nâfi' b. el-Ezrak: "Araplar böylesi bir ifadeyi bilir mi?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Evet bilirler, Nâbiğa b. Zubyân'ın: "Gece yarısından sonra misafirim olsa da benim Ona, şiddet sahibi gibi nimetler ikram ederim" dediğini işitmedin mi?" karşılığını verdi. Ahmed, İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi sûretinde sadece iki defa görmüştür. Bunlardan birincisi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi suretinde görmek istemişti ve onu gördüğünde Cibrîl ufku kaplamıştı. İkincisi ise Mirac'a çıkarıldığı zamandır. Allah'ın: "O en yüksek ufukta idi... Yemin olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü" kelâmı da bunu ifade etmektedir. Yani burada Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i görmesi kastedilmektedir. Ahmed, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Azame'de Ebu'ş-Şeyh İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhaki, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi suretinde gördü ve Cibrîl'in altı yüz kanadı vardı. Onun her bir kanadı ufku kaplamıştı. Onun kanatlarından ancak Allah'ın bilebileceği rengârenk inciler ve yakutlar dökülmekteydi. İbn Cerîr ve Ebu'ş-Şeyh'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Cibrîl'i Sidretü'l-Münteha'nırı yanında gördüm. Onun altı yüz kanadı vardı. O, tüylerinden rengârenk inciler ve yakutlar döktürmekteydi" buyurmuştur. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O, en yüksek ufukta idi" âyetini açıklarken: " Burada Güneş'in çıktığı yer kastedilmektedir" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde: "O en yüksek ufukta idi" âyetini açıklarken şöyle dedi: Hasan(-ı Basrî) bu konuda: "Burada doğunun en yüksek yeri kastedilmektedir" dedi. "Sonra yaklaşmış ve inmiştir" âyetini de: "Burada Cibrîl kastedilmektedir" şeklinde açıklamıştır. "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın" âyeti hakkında ise "Allah ve Cibrîl arasındaki mesafe iki yay boyu kadar kaldı, mânâsındadır" dedi. Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i gördü ve onun altı yüz kanadı vardı" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, Tirmizî İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî, Azame'de Ebu'ş-Şeyh, Hâkim, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı" âyetini açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i gördüğü zaman onun üzerinde ipek kumaştan yeşil iki elbise vardı. O, yeryüzü ve gökyüzü arasını doldurmuştu" dedi. İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim ve Delâil'de Beyhakî Hazret-i Âişe'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ilk olarak rüyasında Cibrîl'i Ecyâd denilen yerde görmüştü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ihtiyacından dolayı çıkınca Cibrîl kendisine: "Ey Muhammed! Ey Muhammed!" diye seslendi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sağına soluna baktı ve bir şey göremedi. Sonra yukarı baktığında onu gökyüzünün en yüksek yerinde ayak ayaküstüne atmış bir şekilde gördü. Cibrîl kendisini sakinleştirmek için: "Ey Muhammed! Ben Cibrîl'im, ben Cibril'im" diyordu. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kaçarak insanların arasına karıştı. Bir daha baktığında da bir şey göremedi. İnsanlardan ayrılınca baktı ve Cibrîl'i bir daha gördü. Allah'ın: "Batmakta olan yıldıza Yemin olsun ki... Sonra yaklaşmış ve inmiştir" kelâmı da bunu ifade etmektedir. Burada Cibril'in Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) yaklaşması kastedilmektedir. (.....) âyetindeki (.....) ifadesi yarım parmak mânâsındadır. "Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti." Yani Cibrîl, Rabbinin kuluna vahyedeceğini vahyetti. İbn Ebî Hâtim, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra yaklaşmış ve inmiştir" âyetini açıklarken: "Burada Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) yüce Rabbine yaklaşıp sonra da inmesi kastedilmektedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Sonra yaklaşmış..." kelâmını: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), önce Rabbine yaklaşmış ve sonra inmiştir" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu..." kelâmını: "Ona iki yay boyu kadar yaklaştı, mânâsındadır" şeklinde açıkladı. Abd b. Humeyd'in lafzı ise: "Aralarında iki yay boyu bir mesafe vardı" şeklindedir. İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu..." kelâmını: "Cibrîl, ona yaklaştı ve aralarındaki mesafe bir veya iki arşın kadar kaldı" şeklinde açıklamıştır. Taberânî, İbn Merdûye ve Muhtâre'de Diyâ'nın bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) âyetini açıklarken: (.....) ifadesi kadar, ifadesi ise iki arşın mânâsındadır" dedi. Taberânî'nin Sünne'de bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını açıklarken: "Kabe ifadesi kadar, Kavs ifadesi ise arşın mânâsındadır" dedi. Taberânî'nin Sünne'de bildirdiğine göre Şakîk b. Seleme: (.....) âyetini açıklarken: "Burada arşın kastedilmektedir. Kavs ifadesi ise kendisiyle her şey ölçülen arşın mânâsındadır" dedi. Taberânî'nin Sünne'de bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr bu âyeti açıklarken: "Arşın bir ölçüdür" dedi. Âdem b. Ebî İyâs, Firyabî ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu..." kelâmını açıklarken: "Burada yay kirişinin yaya olan uzaklığı kadar bir mesafe kastedilmektedir. Bu da Rabbiyle arasında kalan mesafedir" dedi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid ve İkrime: "Ona o kadar yaklaştı ki aralarında yay kirişi ile yayın tutacak yeri arasındaki mesafe kadar bir mesafe kaldı" dediler. Taberânî'nin Sünne'de bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) kelâmını açıklarken: "Burada iki yay boyu bir mesafe kastedilmektedir" dedi. Taberânî'nin Sünne'de bildirdiğine göre Hasan(-ı Basrî): (.....) kelâmını açıklarken: "Sizin, bu yaylarınızdan iki yay boyu bir mesafe kastedilmektedir" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd el-Hudrî: Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrâ gecesi götürüldüğü zaman Rabbine yaklaştı. "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın" oldu. Yayın kirişe ne kadar yakın olduğunu görmüyor musun?" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Bize bildirildiğine göre Kâbe ifadesi yayla kiriş arasındaki mesafedir" dedi. Nesâî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti" âyetini: "Allah, kulu Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) vahyetti" şeklinde açıklamıştır. Sünne'de Taberânî ve Hâkim'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben büyük nuru gördüm. Aramızda üzerinde inciler ve yakutlar olan bir hicap vardı. Allah bana dilediğini vahyetti" buyurmuştur. Ebu'ş-Şeyh ve Delâil'de Ebû Nuaym'ın bildirdiğine göre Şureyh b. Ubeyd: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gökyüzüne çıkarıldığı zaman Allah kendisine dilediğini vahyetti" dedi. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ise şöyle buyurdu: "Cibril, Rabbine yaklaştığını hissedince secdeye kapandı. Allah bana vahyedeceğini vahy edene kadar sürekli olarak: «Celal, kudret, büyüklük ve azamet sahibini her türlü eksikliklerden tenzih ederim» şeklinde tesbih ediyordu. Sonra başını secdeden kaldırdığında onu Allah'ın yaratmış olduğu şekilde gördüm. Onun kanatlan zeberced, inci ve yakuttandı. Bana iki gözünün arası ufku kapatmış gibi göründü. Daha önce onu sadece birilerinin suretinde görmüştüm. Onu en çok Dıhye el-Kelbî suretinde görmüştüm. Bazı zamanlarda da onu kişinin dostunu bir eleğin arkasından görmesi gibi görürdüm." Abd b. Humeyd'in İbn Ömer'den bildirdiğine göre Cibrîl, Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem), Dıhye el-Kelbî suretinde gelirdi. Ahmed, Müslim, Taberânî, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı... Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü" âyetlerini: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) kalbiyle Rabbini iki defa gördü" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı" âyetini: "Rabbini kalbiyle gördü" şeklinde açıklamıştır. Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbrâhîm en-Nehaî (.....) ifadesini: (.....) şeklinde okuyup: "Onu bulursunuz" mânâsında açıklamıştır. (.....) okunmasını da: "Onunla mücadele edersiniz" şeklinde açıklamıştır. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu. Abd b. Humeyd'in Şa'bî'den bildirdiğine göre Şureyh bu âyeti: (.....) şeklinde (elif) harfi ile, Mesrûk ise (.....) şeklinde okurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gördü" demiştir. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gözüyle gördü" demiştir. Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini bir defa gözüyle, bir defa da kalbiyle olmak üzere iki defa görmüştür" dedi. Tirmizî, Taberânî, İbn Merdûye ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü" âyetini: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), yüce Rabbini gördü" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, Hâkim ve İbn Merdûye, Şa'bî'den bildirir: İbn Abbâs, Arafat'ta Ka'b ile karşılaşıp ona bir şey sorunca Ka'b(u'l-ahbâr) öyle bir tekbir getirdi ki sesi dağlarda yankı yaptı. İbn Abbâs: "Haşim oğulları iddia ederek: «Şüphesiz ki Muhammed Rabbini iki defa gördü» demektedir" dedi. Bunun üzerine Ka'b: "Allah görünmesi ve konuşmasını Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Mûsa (aleyhisselam) arasında taksim etti. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini İki defa gördü. Mûsa'yi da (aleyhisselam) Rabbi iki defa konuşturdu" karşılığını verdi. Mesrûk der ki: "Hazret-i Âişe'nin yanına girip: «Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gördü mü?» diye sorduğumda, o: "Öyle bir şey sordun ki tüylerim diken diken oldu" cevabını verdi. Ona: "Acele etme" deyip: "Yemin olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü" âyetini okudum. Bunun üzerine Hazret-i Âişe şöyle dedi: "Sen bu âyetle nereye götürülüyorsun? Onun gördüğü kişi Cibril'dir. Kim sana Muhammed'in Rabbini gördüğünü veya kendisine emredilenlerden bir şey gizlediğini veya "Kıyametin ne zaman kopacağı bilgisi şüphesiz yalnızca Allah katındadır. O, yağmuru indirir, rahimlerdekini bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Hiç kimse nerede öleceğini de bilemez. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır" âyetindeki bilinmeyen beş şeyi bildiğini söylerse en büyük yalanı söylemiş olur. Ancak Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i görmüştür. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi suretinde iki defa görmüştür. Bir defa Sidretü'l-Münteha'da, bir defada Ciyâd'da gördü. Onun altı yüz kanadı vardı ve tüm ufku kaplamıştı." Nesâî, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Dostluğun İbrâhîm'e (aleyhisselam), kelamın Mûsa'ya (aleyhisselam), görmenin de Muhammed'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bahşedilmesine mi şaşıyorsunuz?" demiştir. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İkrime: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gördü" demiştir. İbn Cerîr'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Rabbimi en güzel bir surette gördüm. Bana: «Ey Muhammed! Meleu'l-A'lâ'dahilerin hangi konularda tartıştıklarını biliyor musun?» diye sordu. Ben: «Hayır, ey Rabbimi Bilmiyorum» dedim. Bunun üzerine Rabbim elini iki omuzum arasına koydu. Eli o kadar soğuktu ki, soğukluğunu göğsümde hissettim. O anda göklerde ve yerde olanları bildim ve: «Ey Rabbim! Kefaretler, dereceler, cemaat namazlarına gitmek ve namazdan sonra diğer namazı beklemek hakkında tartışıyorlar» dedim. Sonra: «Ey Rabbim! Şüphesiz ki sen İbrâhîm'i dost edindin, Mûsa ile konuştun ve şunu şunu yaptın» dedim. Bunun üzerine Yüce Allah: «Senin göğsünü açmadım mı? Yükünü üzerinden atmadım mı? Sana şunu yapmadım mı? Sana şunu yapmadım mı?» buyurdu. Bana öyle şeyler verdi ki bunları size anlatmama izin vermemiştir. «Sonra yaklaşmış ve inmiştir. Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın. Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı» âyetleri de bunları ifade etmektedir. Allah gözümün nurunu kalbimde kıldı ve ben Rabbime kalbimle baktım." İbn İshâk ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin, Abdullah b. Ebî Seleme'den bildirdiğine göre Abdullah b. Ömer b. el-Hattâb elçisini: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gördü mü?" diye sorması için Abdullah b. Abbâs'a gönderdi. Abdullah b. Abbâs ta ona: "Evet, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gördü" diye haber gönderdi. Bunun üzerine Abdullah b. Ömer, elçisini: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini nasıl gördü?" diye sorması için tekrar Abdullah b. Abbâs'a gönderdi. Abdullah b. Abbâs ta ona şöyle bir cevap gönderdi: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini yeşil bir bahçe içinde gördü. Aralarında altından bir örtü vardı ve altından kürsüsü üzerinde idi. Onu dört melek taşımaktaydı. Bir melek adam suretinde, bir melek öküz suretinde bir melek kartal suretinde ve bir melek aslan suretindeydi." el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin İkrime vasıtasıyla bildirdiğine göre İbn Abbâs'a: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini gördü mü?" diye sorulunca: "Evet, gördü, sanki ayakları bir bahçenin içindeydi. Aralarında inciden bir örtü vardı" dedi. Ona: "Ey İbn Abbâs! Allah: "Gözler onu idrak edemez..." buyurmuyor mu?" dediğimde: "Annen olmaya, burada Allah'ın nuru kastedilmektedir. Eğer Allah nuru ile tecelli edecek olursa hiçbir şey onu idrak edemez" cevabını verdi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Muhammed b. Ka'b el- Kurazî'den bildirir: Ashâb: "Yâ Resûlüllah! Rabbini gördün mü?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu kalbimle iki defa gördüm" buyurdu ve: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı" âyetini okudu. İbn Cerîr'in ashâbdan bir kişiden bildirdiğine göre Müslümanlar: "Yâ Resûlüllah! Rabbini gördün mü?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onu gözümle görmedim, ama kalbimle iki defa gördüm" buyurdu ve: "Sonra yaklaşmış ve inmiştir" âyetini okudu. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim, Ebu'l-Âliye'den bildirir: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "«Rabbini gördün mü?» diye sorulunca: «Evet, bir nehir gördüm. Nehrin öbür tarafında bir hicap, hicabın arkasında da bir nur gördüm. Başka bir şey de görmedim»" buyurdu. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Ebu'l-Âliye: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı" âyetini: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini gözü ile değil, kalbi ile görmüştür" şeklinde açıklamıştır. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ebû Sâlih: "Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı" âyetini: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini iki defa kalbiyle görmüştür" şeklinde açıkladı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Saîd b. Cübeyr: "Ben Muhammed'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini gördüğünü veya görmediğini iddia etmiyorum" demiştir. Müslim, Tirmizî ve İbn Merdûye, Ebû Zer'den bildirir: Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbini gördün mü?" diye sorduğumda, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O bir nurdur, onu nasıl görebilirim?" karşılığını verdi. Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Zer, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbini gördün mü?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir nur olarak gördüm" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Zer: "Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) Rabbini kalbi ile görmüştür, gözü ile görmemiştir" dedi. Nesâî'in bildirdiğine göre Ebû Zer: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Rabbini kalbi ile görmüştür, gözü ile görmemiştir" dedi. Müslim ve Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre Ebû Hureyre: "Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü" âyetini: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i (aleyhisselam) görmüştür" şeklinde açıkladı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre İbrâhîm(-i Nehaî): "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi suretinde görmüştür" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Murra el-Hemdânî: "Cibrîl, Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) kendi suretinde sadece iki defa gelmiştir. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu yeşillik bir yerde üzerine inciler asılmış bir şekilde gördü" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü" âyetini açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Sidretü'l- Münteha'nın yanında büyük bir nur görmüştü" dedi. Ebu'ş-Şeyh ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü" âyetini açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i ayağı Sidre'ye asılı bir şekilde gördü. Ayağı üzerinde bitki üzerindeki yağmur damlacıkları gibi inciler bulunmaktaydı" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Yemin olsun onu bir de diğer inişte görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında" âyetlerini açıklarken: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Cibrîl'i kendi suretinde altı yüz kanatlı bir şekilde Sidre'nin yanında gördü. Onun bir kanadı ufku kaplamıştı. Kanatlarından sadece Allah'ın bileceği rengarenk inciler ve yakutlar dökülmektedir" dedi. Ahmed, Abd b. Humeyd, Müslim, Tirmizî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Merdûye ve Delâil'de Beyhaki, İbn Mes'ûd'dan bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) İsrâ gecesi çıkarıldığı zaman altıncı semada olan Sidretü'l-Münteha'ya götürüldü. Yeryüzünden çıkanlar orada son bulur ve orada ondan alınır. Üstünden inenler de orada son bulur ve orada ondan alınır. "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı." Burada altın kelebekler kastedilmektedir. Orada Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) üç şey verildi. Bunlardan biri beş vakit namaz, biri Bakara Sûresinin son âyetleri ve biri de ümmetinden hiç bir şeyi Allah'a şirk koşmayanların ve büyük günahlarının bağışlanmasıdır. Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs'a Sidretü'l- Münteha sorulunca: "Her âlimin ilmi orada son bulur. Ondan geriye olanı da ancak Allah bilir" dedi. İbn Ebî Şeybe ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Dahhâk'a: "Niçin Sidretü'l-Münteha diye adlandırılmıştır?" diye sorulunca: "Çünkü Allah'ın emirlerinden her şey orada son bulur ve onu geçemez" dedi. İbn Cerîr, Şimr'den bildirir: İbn Abbâs, Ka'b'ın yanına gelerek: "Bana Sidretü'l-Münteha'dan bahset" dedi. Bunun üzerine Ka'b(u'l-ahbâr): "Sidre Arş'ın ortasındadır. Her âlimin ilmi yani mukarreb meleğin ve peygamber olarak gönderilmiş resullerin ilmi orada son bulur. Ondan geriye olanı da ancak Allah bilir" dedi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr) der ki: "Sidretü'l-Münteha, Arş'ı taşıyanların başları üzerindedir. Bütün yaratıkların ilmi orada son bulur. Ondan geriye olan hakkında hiç kimsenin bir bilgisi yoktur. İlmin orada son bulması sebebi ile Sidretü'l-Münteha diye adlandırıldı." İbn Ebî Şeybe, İbn Abbâs'tan bildirir: Ka'b'a: "Sidretü'l-Münteha nedir?" diye sorduğumda: "Meleklerin ilminin son bulduğu yerdir. Allah'ın emirlerini de orada bulurlar. Hiçbir ilim onlara erişemez" dedi. Yine ona, Cennetü'l- Me'va'yı sorduğumda: "İçinde, şehitlerin ruhlarını yükselten yeşil kuşlar bulunan Cennettir" dedi. Firyabî, İbn Ebî Şeybe, İbn Cerîr ve Taberânî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında" âyetini açıklarken: "Burada Cennetin ortası kastedilmektedir. Onun üzerine ince ipek kumaş ve kalın ipek atlas konulmuştur" dedi. Ahmed ve İbn Cerîr'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ben Sidretü'l-Münteha'ya götürüldüğümde meyvelerinin küpler gibi yapraklarının da fillerin kulakları gibi olduğunu gördüm. Allah'ın emri onu kapladığı zaman onun meyveleri ve yaprakları yakut, zümrüt ve buna benzer şeylere dönüştü" buyurdu. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "Sidretü'l-Münteha..." ayetini açıklarken: "Burada âhiret gününün ilk günü ve dünyanın son günü kastedilmektedir. İşte orası (her şey için) son bulan yerdir" dedi. İbn Cerîr, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Esmâ binti Ebî Bekr, Hazret-i Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Sidretü'l-Münteha'yı şöyle vasıflandırdığını işitmiştir: "Bir binitti bir dalının gölgesinde yüz yıl yol gider. Ya da bir dalının gölgesinde yüz binitti gölgelenir. Onda altından kelebekler vardır. Onun meyveleri küp gibidir. " Hakîm et- Tirmizî ve Ebû Ya'la'nın İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı" âyetini açıklarken: "Onu gördüm ve tespit ettim. Sonra aramızda altından kelebekler oluştu" buyurdu. Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs bu âyeti: (.....) şeklinde okudu ve: (.....) şeklinde okuyan kişileri ayıpladı. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Abdullah b. ez-Zübeyr: "Kim bu âyeti: (.....) şeklinde okursa Allah onu deli etsin. Çünkü bu âyet: (.....) şeklindedir" dedi. İbn Cerîr ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Me'vâ Cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır" âyetini açıklarken: "Cennetü'l-Me'va Arş'ın sağındadır ve şehitlerin yeridir" dedi. Âdem b. İyâs ve el-Esmâ ve's-Sıfât'ta Beyhakî'nin bildirdiğine göre Mücâhid: "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı" âyetini açıklarken: "Sidre ağacının dalları inci, yakut ve zeberceddendi. Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hem onu, hem Rabbini kalbiyle gördü" dedi. Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Cennet yedinci semada en yüksek yerdedir. Cehennem ise yedi kat yerin dibindedir" dedi. İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib bu âyeti: (.....) şeklinde okudu ve: "Konaklama Cenneti mânâsındadır" dedi. Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı" âyetini açıklarken: "Burada Sidre'yi kaplayanlardan kasıt meleklerdir" dedi. Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Seleme b. Vehrâm: "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı" âyetini açıklarken: "Melekler Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) görmek için Yüce Allah'dan izin istediler. Allah da izin verince de melekler Hazret-i Peygamber'i (sallallahü aleyhi ve sellem) görmek için Sidre'nin etrafını kapladılar" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Yakûb b. Zeyd der ki: "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sidre'nin yanında ne gördün?" diye sorulunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Altından kelebekler gördüm" buyurdu. İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Enes: "O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı" âyetini açıklarken: "Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu İsrâ gecesi götürüldüğü zaman gördü. Onu altından çekirgeler kaplamıştı" dedi. Firyabî, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Hâkim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı" âyetini açıklarken: "Göz ne sağa, ne de sola kaymadı ve kendisine emredileni de aşmadı, mânâsındadır" dedi. Firyabî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, Buhârî, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim, Taberânî, İbn Merdûye, Ebû Nuaym ve Delâil'de Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Yemin olsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü" âyetini açıklarken: "Ufku kaplayan Cennetten yeşil bir perde gördü" dedi. İbn Cerîr'in Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İsrâ gecesi götürüldüğüm zaman Cibrîl beni Cennete götürdü. Cennete girdim ve bana Kevser verildi. Sonra beni Sidretü'l-Münteha'ya götürdü. O, Rabbine yaklaştı, derken sarkıp ve daha da yakın oldu. Aralarındaki mesafe, iki yay kadar yahut daha az kaldı. " İbn Ebî Şeybe'nin Enes'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Sidretü'l-Münteha'ya vardığımda onun yapraklarının filkulağı gibi meyvesinin de küp gibi olduğunu gördüm. Allah'ın emri onu kapladığı zamanda değişiverdi" buyurdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun yakuta dönüştüğünü zikretti. İbn Ebî Şeybe'nin bildirdiğine göre Ka'b(u'l-ahbâr): "Bütün eygamberlerin ve meleklerin işleri Sidretü'l-Münteha'da son bulur" dedi. |
﴾ 18 ﴿