6"Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler ve sen onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. Onlar için, bağışlanma dilesen de, dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez." Abd b. Humeyd ve İbn Ebî Hâtim'in Saîd b. Cübeyr'den bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) seferde iken bir yerde konakladığı zaman o yerde namaz kılmadan oradan ayrılmazdı. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Tebûk gazvesinde bir yerde konaklamıştı. Abdullah b. Ubey: "Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" dedi. Bu haber Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) verilince orada namaz kılmadan o yeri terk etti. Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) bunun sebebi sorulunca İbn Ubey'in kıssasını anlattı. Bunun üzerine: "Münafıklar sana gelince: «Senin şüphesiz Allah'ın Peygamberi olduğuna şehadet ederiz» derler" kelâmı indi. Abdullah b. Ubey Hazret-i Peygamber'e (sallallahü aleyhi ve sellem) geldi ve özür dileyip yemin ederek öyle bir şey demediğini söyledi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Tövbe eti" buyuruyor, o ise başını çeviriyordu. Bunun üzerine de Yüce Allah: "Onlara: Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin, denildiği zaman başlarını çevirirler ve seri onların, büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün" âyetini indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler..." kelâmını açıklarken: "Burada Abdullah b. Ubey b. Selûl kastedilmektedir. Ona: "Gel, Allah'ın Peygamberi senin için mağfiret dilesin" denilince, o başını çevirerek: "Ne dedin?" karşılığını verdi. İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Onlara: «Gelin, Allah'ın Peygamberi sizin için mağfiret dilesin» denildiği zaman başlarını çevirirler..." kelâmını açıklarken: "Alay edercesine başlarını çevirirler" dedi. Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Katâde bu âyeti açıklarken şöyle dedi: Bu âyet Abdullah b. Ubey hakkında indi. Onun akrabalarından bir çocuk Abdullah b. Ubey'in büyük yalanlarıyla Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) gelerek onun söylediklerini haber vermişti. Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), Abdullah b. Ubey'i çağırttı ve o, öyle bir şey demediğine dair yemin edip kendini suçsuz gösterdi. Bunun üzerine Ensâr bu çocuğa gidip onu kınadılar ve aralarından ayırdılar. Abdullah b. Ubey'e: "Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına gitsen de sana mağfiret dilese" denilince başını çevirdi ve: "Gitmeyeceğim, o çocuk benim hakkımda yalan söyledi" dedi. Bunun üzerine de Allah bu konuda işitmiş olduğunuz âyeti indirdi. Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Hakem vasıtasıyla İkrime'den bildirdiğine göre Abdullah b. Ubey b. Selûl'un Hubâb adlı bir oğlu vardı. Ancak Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Abdullah ismini taktı. Bu kişi: "Ya Resûlallah! Babam, Allah'a ve Resûlüne eziyet etmektedir. Onu öldürmem için bana izin ver" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Babanı öldürme" buyurdu. Sonra bir daha gelerek: "Ya Resûlallah! Babam, Allah'a ve Resûlüne eziyet etmektedir. Onu öldürmem için bana izin ver" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Babanı öldürme" buyurdu. Bunun üzerine Abdullah: "Ya Resûlallah! O zaman izin ver de ona senin abdest suyundan içireyim, belki kalbi yumuşar" dedi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest alıp abdest suyunu kendisine verdi. O da babasına giderek o suyu içirdi. Sonrada: "Sana ne içirdiğimi biliyor musun?" diye sordu. Babası: "Evet biliyorum, bana annenin sidiğini içirdin" dedi. Oğlu: "Hayır vallahi, sana Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) abdest suyunu içirdim" dedi. İkrime der ki: Abdullah b. Ubey aralarında en büyük görüş sahibi kişiydi. Münâfikûn Süresindeki: "Bunlar: «Allah'ın Peygamberinin yanında bulunanlara bir şey vermeyin de dağılıp gitsinler» diyen kimselerdir..." âyeti de onun hakkında inmişti. O: "Yemin olsun, Eğer Medine'ye dönersek, üstün ve şerefli olanlar, aşağılık alçakları oradan çıkaracaktır" diyen kişidir. Hakem şöyle devam etti: Sonra bana Beşîr b. Müslim'in anlattığına göre, ona: "Ey Ebu Hubâb! Senin hakkında ağır bir âyet indi. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına git de sana mağfiret dilesin" denildiğinde, başını çevirip: "Bana iman etmemi söylediniz iman ettim, zekât vermemi söylediniz verdim. Geriye ne kaldı, Muhammed'e secde etmem mi!?" dedi. Beyhakî Delâil'de Zührî'den bildirir: Abdullah b. Ubey'in her Cuma durduğu bir yeri vardı. O yeri kendisi ve kavmi için şeref verici bir yer saydığı için orada durmaktan vazgeçmezdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Cuma günü hutbe vermek için kalktığı zaman kendisi de kalkar ve: "Ey insanlar! İşte Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) aranızda bulunmaktadır; Allah onunla sizi şereflendirdi ve yüceltti. Ona yardımcı ve destek olun, onu dinleyin ve ona itaat edin" deyip tekrar otururdu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Uhud'dan geri döndüğü zaman bu münafık ta Uhud'da yapacağını yaptıktan sonra Cuma hutbesinde eskiden olduğu gibi kalkıp konuşmak istedi. Bunun üzerine yanındaki Müslümanlar onu elbiselerinden çekerek: "Otur ey Allah'ın düşmanı! Sen buna layık değilsin. Sen yapacağını yapmış bulunmaktasın" dediler. O, insanların omuzlarına basarak Mescid'den çıktı. Çıkarken de: "Sanki kötü bir şey söyleyecektim. Vallahi kalkmış olsaydım onun durumunu daha güçlü kılacaktım" diyordu. Bir kişi: "Yazık sana! Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına geri dön de sana mağfiret dilesin" dedi. O: "Vallahi, bana mağfiret dilemesini istemiyorum" karşılığını verdi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme..." âyeti indiği zaman Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbimin bana onlar hakkında ruhsat verdiğini işitiyorum. Vallahi, onlara yetmiş defadan daha fazla mağfiret dileyeceğim. Umulur ki Allah onları bağışlar" buyurdu. Bunun üzerine: "Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir..." kelâmı indi. İbn Cerîr'in bildirdiğine göre Urve der ki: "Onların ister bağışlanmasını dile, ister dileme, birdir. Onlara yetmiş defa bağışlanma dilesen Allah onları bağışlamayacaktır..." âyeti indiği zaman, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Onlara yetmiş defadan fazla mağfiret dileyeceğim" buyurdu. Bunun üzerine Yüce Allah: "Onlar için, bağışlanma dilesen de dilemesen de birdir; Allah onları bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah, yoldan çıkmış milleti doğru yola eriştirmez" âyetini indirdi. |
﴾ 6 ﴿