5

"Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir."

İbn Cerîr ve İbn Merdûye'nin İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi "Sapmak ve günah işlemek" mânâsındadır.

İbnu'l-Münzir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre âyette geçen (.....) kelimesi "meyletmek" mânâsındadır.

Abd b. Humeyd'in Katâde'den bildirdiğine göre ayette geçen (.....) kelimesi "meyletmek/kaymak" mânâsındadır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid der ki: Biz, İbn Mes'ûd'un: "(=Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz meyletmiştir) şeklindeki kıraatini işitene kadar "...Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." kelâmını basit bir şey zannederdik.

Abdurrezzâk, İbn Sa'd, Ahmed, İbn Ebi Ömer el-Adenî, Abd b. Humeyd, Buhâri, Müslim, Tirmizî, Nesâi, İbnu'l-Münzir, İbn Hibbân ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Allah'ın "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." âyetinde buyurduğu Peygamber hanımlarından iki hanımın kim olduğu konusunda Ömer'e soru sormaya pek istekliydim. Nihayet hacca gitmek üzere yola çıkınca, ben de onunla birlikte yola çıktım. Yolun bir bölümünde yoldan başka yere sapınca ben de su kabını alıp peşinden gittim. Abdest bozup dönünce, ben eline su döktüm ve abdest aldı. Ben şöyle dedim: "Ey müminlerin emiri, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları arasında Yüce Allah'ın haklarında: "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı..." buyurduğu iki hanım kimdir?"

Ömer: "Hayret sana ey İbn Abbâs! Bunlar Hafsa ile Âişe'dir" cevabını verip olayı anlatmaya başladı ve şöyle dedi: Biz Kureyşliler kadınlarımıza üstün gelmeye çalışırdık. Medine'ye hicret ettiğimizde buradaki kadınların erkeklere hâkim durumda olduklarını gördük. Derken bizim kadınlarımız onların kadınlarından bazı şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım, onun bana karşılık verdiğini gördüm ve bu karşılık vermesini yadırgadım. Hanımım: "Bunu neden yadırgıyorsun? Vallahi Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımları bile kendisine karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri günü geceye kadar ondan ayrı geçiriyorlar" dedi. Ben de: "Böyle yapan kadın tamamen zarar ve ziyandadır" dedim. Benim evim, Avâli denilen yerde idi. Ensar'dan bir komşum vardı ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına nöbetleşe iniyorduk. Bir gün o iner vahiy ve diğer haberleri getirir, bir gün de ben iner haberleri ona getirirdim. O sıralarda Gassanlıların biz Müslümanlarla savaşmak için atlarını nalladıklarından bahsederdik. Birgün komşum akşam vakti bana geldi ve kapımı çaldı. Ben çıkınca, komşum: "Büyük bir hadise oldu" dedi. Ben: "Gassanlılar mı geldiler?" diye sorunca, komşum: "Bundan daha büyük bir hadise. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşadı" karşılığını verdi. Bunun üzerine kendi kendime: "Hafsa kaybetti ve zarara girdi" dedim. Böyle bir işin olacağını tahmin ediyordum. Sabah namazını kılınca elbiselerimi giydim ve yola çıktım. Hafsa'nın yanına girdiğimde onu ağlar vaziyette buldum ve: "Allah'ın Resûlü sizi boşadı mı?" diye sordum. Hafsa: "Bilemiyorum. İşte kendisi şu odacıkta uzlete çekilmiştir" cevabını verince, kalkıp Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmet eden siyahi bir kölenin yanına geldim ve: "Ömer için izin iste" dedim. Köle içeriye girip çıktıktan sonra: "Senin girmek istediğini bildirdim, ama bir şey söylemedi" dedi. Bunun üzerine Mescid'e gidince, minberin etrafında ağlayan birkaç kişiyle karşılaştım ve onların yanına oturdum. Sonra sıkıntım daha da artınca tekrar Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmet eden siyahî köleye geldim ve: "Ömer için izin iste" dedim; köle girip çıktıktan sonra: "Senin girmek istediğini bildirdim, ama bir şey söylemedi" dedi. Ben de arkamı dönüp giderken köle dönüp beni çağırdı ve: "Gir sana izin verdi" dedi. İçeriye girdiğimde Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kuru bir hasır üzerine yaslanmış vaziyette buldum ve yan taraflarında hasırın izini gördüm. Ona: "Ey Allah'ın Resûlü! Hanımlarını boşadın mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır" cevabını verdi. Bunun üzerine şöyle dedim: "Allahü ekber. Bizleri bir görseydin. Biz Kureyş topluluğu olarak kadınlar üzerinde hâkim idik. Medine'ye gelince erkeklerine hâkim olan kadınlar topluluğu bulduk. Bizim hanımlar da onlardan bir şeyler öğrenmeye başladılar. Bir gün hanımıma kızmıştım da o da bana karşılık vermişti ve ben bu durumu yadırgamıştım. Hanımım: "Niçin yadırgıyorsun. Vallahi peygamberin hanımları bile ona karşılık veriyorlar, hatta onlardan biri bir günü geceye kadar ondan ayrı geçiriyor" dedi. Sonra Hafsa'ya "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılık verir misin?" diye sordum. O da: "Evet, hatta bizden birimiz gününü geceye kadar ondan ayrı geçirir" cevabını verdi. Ben: "Sizden bunu kim yapmışsa kaybetmiş ve zarardadır. Siz, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) darılması yüzünden Allah'ın gazabına uğramaktan ve helak olmaktan nasıl emin olabilirsiniz?" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) gülümsedi. Ben Hafsa'ya: "Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) karşılık verme ve ondan bir şey isteme. Bir şey istediğinde bana söyle. Arkadaşının (Hazret-i Âişe'nin) durumu seni aldatmasın. O senden daha güzel ve Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) daha sevgilidir" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) yine gülümsedi. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Rahat konuşabilir miyim?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine başımı kaldırınca üç tane işlenmemiş ham deri gördüm ve: "Ey Allah'ın Resûlü! Kendisine ibadet etmemelerine rağmen Bizans ve Perslere bol rızık verdiği gibi ümmetine de bol rızık vermesi için Allah'a dua et" dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) doğrulup oturdu ve: "Yoksa şüphe mi ediyorsun ey Hattâb'ın oğlu! O toplumlara iyilikler ve nimetler çabucak bu dünya hayatında kendilerine verilmiştir" buyurdu. O zaman Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir ay boyunca hanımlarının yanına girmeyeceğine dair yemin etmişti. Bu sebeple Allah onu azarladı ve yemin kefâreti vermesini emretti.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Hazret-i Âişe: "Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarıyla ilişkiye girmeyeceğine dair yemin edip onları kendine haram kılınca, bu haram helal kılındı ve yeminine karşılık ta kefâret vermesi emredildi" demiştir.

İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: "Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarıyla ilişkiye girmeyeceğine dair yemin edip onları kendine haram kıldı. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kendine haram kıldığı bu şeyi Allah helal kıldı. Onlara yaklaşmayacağına dair ettiği yemine karşılık ise kefâret vermesini emretti" demiştir.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim bu âyeti (.....) şeklinde şeddesiz okumuştur.

Abd b. Humeyd, Müslim ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Ömer b. el-Hattâb bana şöyle anlattı: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarından ayrıldığı zaman Mescid'e girdim ve halkın çakılları eşeleyip: "Allah'ın Resûlü hanımlarını boşadı" dediğini gördüm. Bu olay hicap (örtünme) emredilmeden önce olmuştu. Ben: "Bugün bunu öğreneceğim" deyip Hazret-i Âişe'nin yanına girdim ve: "Ey Ebu Bekr'in kızı! Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet edecek dereceye mi geldin?" dedim. Âişe: "Benim seninle ne alâkam var ey Hattâb'ın oğlu" cevabını verince, Hafsa'nın yanına girdim ve: "Ey Hafsa! Resûlüllah'a (sallallahü aleyhi ve sellem) eziyet edecek dereceye mi geldin? Vallahi, biliyorsun ki Allah'ın Resûlü seni sevmiyor, eğer ben olmasaydım seni boşardı" dedim. Hafsa hıçkırarak ağlayınca ona: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) nerede?" diye sordum. "O odamdaki kilerindedir" deyince girdim ve Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kölesi Rabâh'ı gördüm. Rabâh, kilerin alt eşiğine oturmuş; ayaklarını ağaçtan oyulma (merdiven gibi) bir şeyin üzerine sarkıtmıştı. Bu (merdiven gibi şey) Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem), üzerine basarak inip çıktığı bir kütük idi. Ona: "Ey Rabâh! Yanında bulunan Resûlüllah'ın yanına girmem için izin al" dedim. Rabâh odaya baktıktan sonra bana dönüp bir şey demedi. Ben yine: "Ey Rabâh! Yanında bulunan Resûlüllah'ın yanına girmem için izin al" dedim. Rabâh odaya baktıktan sonra bana dönüp bir şey demedi. Sonra ben sesimi yükselterek: "Ey Rabâh! Yanında bulunan yanına girmem için izin al. Zannedersem, Allah'ın Resûlü Hafsa için geldiğimi zannediyor. Vallahi, eğer Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hafsa'nın boynunu vurmamı emretseydi, yapardım" dedim ve bu sırada sesimi yükselttim. Bunun üzerine Rabâh Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına çıkmam için eliyle işaret etti ve O'nun (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdim. Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hasırın üzerine yaslanmıştı. Ben de oturdum. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinde bir izardan başka bir şey yoktu. Baktım, hasır yan tarafına iz bırakmış. Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) kilerini gözden geçirdim. Baktım ki, bir ölçek mikdarı arpa ve odanın bir kenarında bir o kadar selem ağacı meyvesi, bir de asılı bir deri vardı. Bunu görünce gözyaşlarımı tutamadım, bana: "Neden ağlıyorsun ey Hattâb'ın oğlu?" diye sordu. Ben: "Neden ağlamayayım ey Allah'ın Resûlü! Şu hasır vücudunda iz bırakmış, kilerinde de şu gördüklerimden başkası yok. Öte yandan Kisra ve Kayser meyveler ve ırmaklar içinde, sen ise Allah'ın Resûlü ve güzidesi olduğun halde işte kilerin!" karşılığını verince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hattâb'ın oğlu! Âhiretin bizim, dünyanın da onların olmasına razı olmaz mısın?" diye sordu. Ben: "Evet" cevabını verdim. Girdiğim zaman Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) yüzünde öfke eseri görmüştüm. Kendisine: "Ey Allah'ın Resûlü! Kadınlarının halinden gücüne giden şey nedir? Şayet onları boşadı isen hiç şüphe yok ki, Allah seninle beraberdir. Melekler de Cibril ile Mîkâîl de, ben, Ebû Bekr ve bütün müminler de seninleyiz" dedim. Allah'a hamd ederim ki, söylediğim sözü Allah'ın tasdik buyuracağını ummadığım konuşmalarım azdır. Bu konuda: "Eğer ikiniz de Allah'a tövbe ederseniz, (yerinde olur). Çünkü kalpleriniz sapmıştı. Ve eğer Peygamber'e karşı birbirinize arka çıkarsanız bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail ve müminlerin iyileridir. Bunların ardından melekler de (ona) yardımcıdır. Eğer o sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi, kendini Allah'a veren, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bâkire eşler verebilir" âyetlerini indirdi.

Âişe binti Ebî Bekr ve Hafsa, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) diğer hanımlarına karşı birbirlerini destekliyorlardı. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Onları boşadın mı?" diye sorunca, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Hayır" cevabını verdi. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Mescid(e girdiğimde Müslümanlar çakılları eşeleyip: «Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşadı» diyorlardı. İnip onlara hanımlarını boşamadığını bildireyim mi?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "İstersen haber ver" buyurdu. Sonra öfkesi geçinceye ve dişlerini göstererek gülümseyinceye kadar onunla konuşmaya devam ettim. O, insanlar içinde en güzel dişlere sahip idi. Sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) inince ben de kütüğe tutunarak indim. Allah'ın Resûlü ise yerde yürür gibi hiç tutmadan inmişti. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü! Odada yirmi dokuz gün kaldın" deyince Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "Bir ay da yirmi dokuz gün olur" buyurdu. Ben Mescid'in kapısında durup yüksek sesle: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını boşamadı" dedim ve: "Kendilerine güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; halbuki o haberi Peygamber'e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu bilirdi..." âyeti indi. Bu konuda ben sonuç çıkarmıştım. Yüce Allah tahyîr (Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını, boşanmak veya Allah'ın Resûlü'nün hanımı olarak kalmaları hususunda serbest bırakan) âyetini de indirdi.

İbn Asâkir'in el-Kelbî vasıtasıyla Ebû Sâlih'ten bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Ubey b. Ka'b, bu âyeti: (.....) şeklinde okurdu" demiştir.

İbn Asâkir'in Abdullah b. Bureyde'den bildirdiğine göre babası, "...müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ebû Bekr ve Ömer'dir" demiştir.

İbn Asâkir, İkrime ve Meymûn b. Mihrân'dan aynı rivayette bulunmuştur.

İbn Asâkir'in Hasan el-Basrî'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ömer b. el- Hattâb'tır.

İbn Asâkir'in Mukâtil b. Süleymân'dan bildirdiğine göre "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen Ebû Bekr ve Ömer b. el-Hattâb ve Ali'dir.

İbn Asâkir'in Mâlik b. Enes vasıtasıyla bildirdiğine göre Zeyd: (.....) kelimesi "meyletmek" mânâsındadır. "...Müminlerin iyileridir..." kelâmındaki müminlerin iyilerinden kastedilen ise peygamberlerdir, demiştir.

İbn Asâkir'in İbn Mes'ûd'dan bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Ebû Bekr ve Ömer, müminlerin iyilerindendir" buyurmuştur.

Taberânî, İbn Merdûye ve Fadâilu's-sahabe'de Ebû Nuaym, İbn Mes'ûd'dan, Resûlüllah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Müminlerin iyileri, Ebû Bekr ve Ömer'dir" buyurduğunu nakletmiştir.

M. el-Evsat'ta Taberânî ve İbn Merdûye'nin İbn Ömer ve İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı Ebû Bekr ve Ömer hakkında nâzil olmuştur.

Saîd b. Mansûr, İbn Sa'd, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Asâkir'in Saîd b. Cübeyr'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı Ömer b. el-Hattâb hakkında nâzil olmuştur.

Hâkim'in Ebû Umâme'den bildirdiğine göre Allah'ın Resûlü: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında; "Müminlerin iyileri Ebû Bekr ve Ömer'dir" buyurdu.

İbn Ebî Hâtim'in zayıf isnadla Hazret-i Ali'den bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "...Müminlerin iyileridir..." kelâmı hakkında: "Müminlerin iyilerinden kasıt, Ali b. Ebî Tâlib'dir" buyurdu.

İbn Merdûye'nin Esmâ binti Umeys'ten bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Müminlerin iyilerinden kasıt, Ali b. Ebî Tâlib'dir" buyurdu.

İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen kişi Hazret-i Ali'dir.

Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in Alâ b. Ziyâd'dan bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen peygamberlerdir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Minzir'in Katâde'den bildirdiğine göre: "...Müminlerin iyileridir..." kelâmından kastedilen peygamberlerdir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in İkrime, Ebû Mâlik ve Katâde'den bildirdiğine göre (.....) kelimesi, itaat edenler", (.....) kelimesi oruç tutanlar mânâsındadır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Hasan b. Sâlih bu âyeti (.....) şeklinde elifsiz ve şeddeli olarak okumuştur.

Taberânî ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Bureyde, "...Dul ve bâkire eşler verebilir" âyetini açıklarken: "Yüce Allah bu âyette peygamberine dul olan Firavun'un hanımı Âsiye ve bakire olan Meryem binti İmrân ile evlendireceğini vaadetti" demiştir.

5 ﴿