12

"Gerçekleşecek olan! Nedir o gerçekleşecek olan? O gerçekleşecek olanı sen nereden bileceksin? Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi yalan saymışlardı. Semud kavmi aşırı şiddetli olan ile helâk edildi. Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi. Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün. Şimdi onlardan geri kalan bîr şey görüyor musun? Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi. Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi. Su taştığı vakit, size bir ibret olmak üzere ve anlayışlı kulaklar anlasın diye akıp gidende sizi biz taşımışızdır."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini açıklarken: "Kıyametin isimlerinden biridir" demiştir.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd, İbnu'l-Münzir ve Hâkim'in bildirdiğine göre Katâde: "Gerçekleşecek olan!" âyetini açıklarken: "Bundan kasıt, kıyamettir ki gerçekleştikten sonra herkes amellerinin karşılığını hakkıyla alacaktır" demiştir. "O gerçekleşecek olanı sen nereden bileceksin?" âyetini açıklarken: "Kıyamet gününün ne büyük bir şey olduğunu ifade etme bakımından böyle denilmiştir" demiştir. "Semud ve Ad kavimleri, kapılarını çalacak felaketi yalan saymışlardı" âyetini açıklarken: "Yalan saydıkları bu şey kıyamettir" demiştir.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: (.....) ifadesini açıklarken: "Mümine imanının, münafığa ise nifakının olmak üzere herkesin amelinin karşılığını hakkıyla almasını gerçekleştirmiştir" demiştir, (.....) ifadesini açıklarken de: "Bundan kasıt, kıyamet günüdür" demiştir.

Abd b. Humeyd, İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) âyetini: "Günahlarından dolayı helak edildiler" şeklinde açıklamıştır. İbn Abbâs ise bunu: "Bir çığlık ile helak edildiler" şeklinde açıklardı.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Semud kavmi aşırı şiddetli olan ile helâk edildi" âyetini açıklarken: "Yüce Allah onların üzerine tek bir çığlık gönderdi ve bu çığlık onları küle çevirip yok etti" demiştir. "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetini açıklarken de: "Öyle sert bir rüzgardı ki yüreklerini delip geçti" demiştir.

Firyâbî, Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Yüce Allah ne zaman bir rüzgar gönderse mutlaka onu bir ölçü ile gönderir. Yağmur indirecekse de yine bunu bir ölçü ile indirir. Bu ölçüye sadece Nuh ile Ad kavimlerinin helak sırasında uyulmadı. Nuh kavminin helaki sırasında sular bekçilerine başkaldırdı. Bekçiler de ona bir şey yapamadı" dedi ve: "Su taştığı vakit..." âyetini okudu. Sonra İbn Abbâs: "Ad kavminin helaki sırasında da rüzgar bekçilerine başkaldırdı. Onlar da rüzgarın başkaldırması karşısında bir şey yapamadılar" dedi ve: "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetini okudu.

İbn Cerîr, Ali b. Ebî Tâlib'den bildirir: "Gökten bir damla su dahi inecek olsa bu damla bir ölçü içinde ve bir meleğin eliyle iner. Ancak Nuh kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı ve bekçilerine aldırmadan suya izin verildi. Su da bekçilerine başkaldırıp harekete geçti. "Su taştığı vakit..." âyeti de bunu ifade etmektedir. Rüzgar esecekse de yine ölçü içinde ve bir meleğin eliyle eser. Ancak Ad kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı ve bekçilerine aldırmadan rüzgara izin verildi. Rüzgar da ölçüsüz bir şekilde esmeye başladı. "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" âyetinde ifade edilen budur. Azgın olması da bekçilerine baş kaldırmasıdır."

Ahmed, Buhârî, Müslim ve Azame'de Ebu'ş-Şeyh'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Saba rüzgarı ile bana yardım edildi. Ad kavmi ise Debbûr (batı) rüzgarı ile helak edildi. Bekçilere Ad kavminin üzerine sadece bir yüzük kalınlığında rüzgar göndermeleri emredilmişti. Ancak rüzgar, bekçilerine başkaldırdı ve kapı aralıklarından çıkıp esmeye başladı. «Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi» âyetinde ifade edilen budur. Azgın olmasından kasıt, bekçilerine baş kaldırmasıdır. Bu rüzgar, Ad kavmi üzerine doğru giderken önce çölde bulunanlara uğradı. Sürüleri, çadırları ve insanlarıyla birlikte kaldırıp içine kattı. Şehre yaklaşıp da Ad kavmi onu uzaktan görünce: «Bize yağmur getiren bir bulut!» demeye başladılar. Bu rüzgar yaklaşıp da gölgesi şehrin üzerine düşünce ilk önce çölden getirilen hayvan sürüleri, çadırlar ve insanlar inmeye başladı. Bu şekilde rüzgar çölü şehre taşıdı ve her ikisi de helak oldu."

Ebu'ş-Şeyh Azame'de, Dârakutnî  el-Efrâd'da, İbn Merdûye ve İbn Asâkir'in İbn Abbâs'tan bildirdiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah bir avuçluk da olsa gökten indireceği suyu (yağmuru) bir ölçü içinde indirir. Ancak Nuh kavminin helaki sırasında bu ölçü göz önünde bulundurulmadı. O zaman sular bekçilerine başkaldırdı. Bekçiler de ona bir şey yapamadı. Yüce Allah bunu: "Su taştığı vakit sizi gemide biz taşıdık" şeklinde ifade eder. Aynı şekilde Ad kavminin helaki sırasında da rüzgar bekçilerine başkaldırmıştır. Yüce Allah bunu da: "Ad kavmi ise uğultulu ve azgın bir rüzgar ile yok edildi" şeklinde ifade etmiştir."

İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Karşı konulmaz" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd, İkrime'den bildirir: (.....) ifadesi soğuk anlamındadır. (.....) ifadesi de: "Azgın anlamındadır; zira bu rüzgar kendi bekçilerine baş kaldırmıştır."

Ebu'ş-Şeyh'in Azame'de bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Sert" şeklinde açıklamıştır, "lifadesini de: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

İbn Asâkir, İbn Şihâb vasıtasıyla Kabîsa b. Zueyb'den bildirir: "Rüzgardan az bir şey esecek olsa dahi başında bekçiler miktarını, sayısını, ölçüsünü ve hacmini bilirler. Ancak Ad kavmini helak etmek üzere Allah'ın öfkesiyle çıkıp esen rüzgarın ne miktarı, ne sayısı, ne ölçüsü ne de hacmini bilebildiler.

Ondan dolayı bu rüzgar 'azgın' olarak isimlendirildi. Nuh kavmini helak etmek üzere inen suyun da durumu aynı şekildedir. Ona da bundan dolayı 'taşkın' ismi verilmiştir."

İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Rabî' b. Enes: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti..."' âyetini açıklarken: "Musallat edildiği ilk gün bir Cuma günüydü" demiştir.

Abdurrezzâk, Firyâbî, Saîd b. Mansûr, Abd b. Humeyd, İbn Cerîr, İbnu'l- Münzir, Taberânî ve Beyhakî'nin bildirdiğine göre İbn Mes'ûd: ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd ve İbn Cerîr'in değişik kanallardan bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamıştır.

Tastî'nin bildirdiğine göre Nâfi' b. el-Ezrak, İbn Abbâs'a: (.....) ifadesinin anlamı nedir?" diye sorunca, İbn Abbâs: "Şiddetli ve kesintisiz anlamındadır" dedi. Nâfi': "Araplar öylesi bir ifadeyi bilir mi ki?" diye sorunca da İbn Abbâs şu karşılığı verdi: "Evet, bilirler. Umeyye b. es-Salt'ın:

"Şu ana kadar değerini bilmemiş hep ihmal etmişiz

Oysa zaman peş peşe gelen sıkıntılara gebedir" dediğini İşitmez misin?"

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: Yedi gece sekiz gün ölmeden rüzgarla gelen azabın içinde kaldılar. Sekizinci gün akşam olunca da öldüler. Rüzgar onları taşıyıp denize döktü.

"Şimdi onlardan geri kalan bir şey görüyor musun?'" âyeti ile "...Geride evlerinden başka bir şey kalmadı..." âyetinde ifade edilen de budur. Bana bildirilene göre de Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlar hakkında: "Sabahın erken saatlerinde onları cezalandırmaya başladı. Diğer (sekizinci) günün akşamı da azabı kaldırdı" buyurmuştur.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Mücâhid ile İkrime: (.....) ifadesini: "Kesintisiz, peş peşe" şeklinde açıklamışlardır.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün" âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Yedi gece sekiz gün devamlı olarak azaba (rüzgara) maruz bıraktı. En sonunda üst tarafları gidip sadece alt tarafları kalmış hurma kütüklerine döndüler."

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) kelâmını: "Paramparça olmuş hurma kütüklerine döndüler" şeklinde açıklamıştır.

Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Âsim, "Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar da suç işlemişlerdi" âyetini: (.....) lafzıyla, (.....) harfini fetha ile okumuştur.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc bu âyeti (.....) lafzıyla okumuş ve: "Firavun ile beraberindekiler" şeklinde açıklamıştır.

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: "...ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlar...'" kelâmını açıklarken: "Bunlar Lut kavmidir; zira helak olduklarında şehirleri alt üst edilerek yerle bir olmuştu" demiştir.

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Mücâhid: (.....) ifadesini: "Günahlar" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini: "Şiddetli bir şekilde yakaladı" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Su ortaya çıkınca" şeklinde açıklamıştır.

İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: (.....) ifadesini: "Şiddetli bir şekilde yakaladı" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini: "Su çoğalınca" şeklinde açıklamıştır, (.....) ifadesini: "Gemilerle taşıdık" şeklinde açıklamıştır. (.....) ifadesini de: "Unutmayacak kulaklar anlasın diye" şeklinde açıklamıştır. Başka bir lafızda: "Duyacak kulaklar anlasın diye" şeklinde geçer.

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Abbâs: "Su taştığı vakit..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Sular bekçilerine karşı başkaldırmış ve aşağıya inmiştir. Zira gökten su ineceği zaman mutlaka bir ölçü ve ayarla iner. Sadece Nuh'un kavmi helak edileceği zaman ölçüsüz bir şekilde inmiştir. O zaman sular bekçilerine baş kaldırmış ve ayarı, ölçüsü olmadan aşağıya inmiştir."

İbnu'l-Münzir ve Ebu'ş-Şeyh, Saîd b. Cübeyr'den bildirir: "Başında duran bekçilerin bilgisi dışında gökten tek bir damla dahi su inmez. Ancak Nuh tufanı sırasında bekçilere baş kaldırmıştı. Zira Allah'ın öfkesi üzerine inince bekçiler bile ne olduğunu anlayamadılar."

Abdurrezzâk, Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Su taştığı vakit..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bana ulaşana göre sular taşınca her şeyin on beş arşın üstüne çıkmıştır."

Saîd b. Mansûr ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Süddî: "Su taştığı vakit, size bir ibret olmak üzere ve anlayışlı kulaklar anlasın diye akıp gidende sizi biz taşımışızdır" kelâmını açıklarken şöyle demiştir: "Sular taşıp da tufan koptuğu zaman Nuh'a isyan eden kişilere yapılan şeyler ibret olsun ve onların hikayesini işiten kulaklar iyice bellesin diye sizleri gemide taşıdık."

Saîd b. Mansûr, İbn Cerîr, İbnu'l-Münzir, İbn Ebî Hâtim ve İbn Merdûye, Mekhûl'den bildirir: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyeti nâzil olduğu zaman Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Rabbimderı Ali'nin kulaklarını bu şekilde kılmasını istedim" buyurdu. Ali de: "Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğim hiçbir şeyi unutmuş değilim" derdi.

Saîd b. Mansûr, İbn Merdûye ve Ebû Nuaym'ın el-Ma'rife'de Mekhûl vasıtasıyla bildirdiğine göre Ali b. Ebî Tâlib: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bana: "Ey Ali! Senin kulaklarını da bu şekilde kılmasını Rabbimden istedim" buyurdu. Bundandır Resûlüllah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) işittiğim hiçbir şeyi unutmuş değilim.

İbn Cerîr, İbn Ebî Hâtim, Vâhidî, İbn Merdûye, İbn Asâkir ve İbnu'n-Neccâr, Bureyde'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ali'ye: "Rabbim seni bana uzak değil yakın tutmamı ve öğretmemi emretti. Sen de öğrettiklerimi anlayacaksın ki zaten anlaman lazım" buyurdu. Bunun üzerine: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyeti nâzil oldu.

Ebû Nuaym Hilye'de Hazret-i Ali'den bildirir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Alil Yüce Allah seni kendime yakın tutmamı, anlaman için de sana öğretmemi emretti" buyurdu. "Anlayışlı kulaklar anlasın diye..." âyeti nâzil olunca da bana: "Sen de ilmim için anlayan bir kulaksın" buyurdu.

İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn Cüreyc: "Size bir ibret olmak üzere..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu gemi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti için bir ibret vesikası olarak bırakılmıştır. Zira Nuh'un gemisinden sonra batan nice gemi vardır ki onlardan geriye bir şey kalmış değildir. Ancak Nuh'un gemisi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti onu görene kadar bırakılmıştır. Cudi dağında da onun tahtalarını da görmüşlerdir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Katâde: "Size bir ibret olmak üzere..." âyetini açıklarken şöyle demiştir: "Bu ümmet de onu görene kadar Yüce Allah gemiyi bir mucize ve ibret olarak bırakmıştır. Oysa Nuh'un gemisinden sonra nice gemi batmış, ancak onlardan geriye tek bir iz dahi kalmamış, küle dönmüşlerdir."

Abd b. Humeyd ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Ebû İmrân: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken: "Anlayışlı kulaklardan kasıt, Yüce Allah'ın buyruklarını anlayan kulaklardır" demiştir.

Abdurrezzâk ve Abd b. Humeyd'in bildirdiğine göre Katâde: "...Anlayışlı kulaklar anlasın diye" âyetini açıklarken: "Duyan, duyduğunu anlayan ve bunu asla unutmayan kulaktır" demiştir.

12 ﴿