20

Şimşek neredeyse gözlerini alacak. Şimşek onların etrafım aydınlatınca orada yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce de dikilirler. Eğer Allah dileseydi onların kulaklarını ve gözlerini alırdı. Şüphesiz Allah’ın her şeye gücü yeter.

"Şimşek neredeyse gözlerini alacak": Burada geçen yekâdü kelimesi yakınlık ifade eden fiildir. Bu öyle bir kelimedir ki, müspet olduğu zaman fi’li menfi kılar, menfi olduğu zaman da fı'li müsbet kılar. Son devir Âlimlerinden birine şöyle sordular:

Ey bu asrın dil bilgini, o hangi kelimedir ki,

Cürhüm ve Semud kavmi dillerinde bulunur;

Menfi olduğu zaman Allah müspet olduğuna şahitlik eder,

Müspet olduğu zaman da inkâr makamında kullanılır (menfî olur)?

Şu âyetler olumsuz durumda müspet kullanıldığına şahittir:

"Neredeyse söz anlamazlar” (Nisa: 78).

"Elini çıkardığı zaman neredeyse onu göremez.” (Nûr: 40)

"Neredeyse meramını ifade edemez” (Zuhruf: 52). Şunlar da da menfisi ispatta kullanılmıştır:

"Neredeyse şimşek gözlerini alacak.” (Bakara: 20)

"Neredeyse ışığı gözleri alır.” (Nûr: 43)

"Zeytinyağı neredeyse ateş değmeden ışık verecek.” (Nûr: 35)

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Kâde isteyip de yapmamak manasınadır. Bazen de müspet manasına kullanılmıştır. Şair Zürrimme şöyle demiştir:

Eğer Lokman-i Hekim Meyye’yi açıkça görse idi,

Neredeyse gözleri kamaşırdı.

Yani, eğer karşısına çıksa idi gözleri kamaşır, dehşete kapılır, şaşardı.

Ben de derim ki, Zürrimme aynı kelimeyi şurada da menfi (olumsuz) durumda müspet (olumlu) olarak kullanmıştır:

Ayrılık sevgilileri bozduğu zaman

Meyye’nin sevgi izi neredeyse kaybolmaz.

"Şimşek gözlerin alır": Cumhûr

“ye” nin fethi,

“ha” nın sükunu ve

“ta” nın fethi ile (yahtafu) okumuşlar. Eban b. Tağleb ile Eban b. Yezid de, her ikisi de Âsım’dan yenin fethası, hanın sükunu ve tanın kesri ile şeddesiz olarak (yahtıfu) okumuşlar. Bunu Cu’fi, Ebû Bekir’den, o da Âsım’dan yanın ve hanın kesri ve tanın şeddesi ile (yehıttıfu) olarak rivayet etmiş. Hasen’in kıraati de böyledir, ancak o, yanın kesri ile (yıhıttıfu) okumuştur. Ondan ya ve hinin fethi ve şeddeli tanın kesri ile yahattıfu okuduğu da rivayet edilmiştir.

Yahtıfu’nun manası soymak ve kapmak manasınadır. Kovayı kuyudan çıkaran çengele huttaf denir, çünkü kendine asılanı kapar. Nabiğa da şöyle demiştir:

Sağlam iplere bağlı eğri çengel gibi eller

Bir şeyler kapmak için sana uzanır.

Beyitte geçen hacn kelimesi eğri demektir. Aynı kökten cemel haytaf da hızlı deve demektir. O hıza da hatafa denir.

"Şimşek onları aydınlattıkça":

Zeccâc: Dâe ve edâe aynı manayadır, demiştir. Edâe lügati ise daha seçkindir.

Âlimler münafıkların şimşeğe benzeyen halleri hususunda üç ayrı görüş aktarmışlardır:

Birincisi: Bu Kur’ân’daki korkutmadır, bunu İbn Abbâs söylemiştir.

İkincisi: Peygamber ve müminler onların münafıklıklarını bildikleri takdirde başlarına gelecek musibetlerden korkmalarıdır. Bunu Süddi demiştir.

Üçüncüsü: İçlerinde sevdikleri ile cihada ve onlarla savaşa davet edilmekten korkmalarıdır. Bunu şeyhimiz anlatmıştır.

Şimşeğin onların hallerine nasıl benzediği hususunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Kur’ân’ın onlara öğüt ve hikmetleridir.

İkincisi: Açığa vurdukları İslâm’ın aydınlatıcı numdur.

Üçüncüsü: Bu, İslâm'ı açıklamakla kanlarının akıtılmasını önlemelerine bir misaldir. Bu da onlara ahirette saklananlara nispetle şimşek gibi geçicidir.

"Yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına sokarlar": Bunda iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar ölüm korkusu ile cihadı emretmesin diye Kur’ân dinlemekten kaçarlardı. Bunu Hasen ile Süddi demiştir.

İkincisi: Bu, Kur’ân’dan hoşlanmadıkları için onların yüz çevirmelerine misaldir, bunu da Mukâtil demiştir.

Etraflarını aydınlattıkça içinde yürürler: Bunun da manasında dört görüş beyan etmişlerdir:

Birincisi: Bunun manası, Kur’ân onlara sevdikleri bir şey getirdiği zaman ona tabi olurlardı, demektir. Bunu İbn Abbâs ile Süddi demişlerdir.

İkincisi: Şimşeğin aydınlatması can ve mal güvenliklerinin meydana gelmesidir, o zaman ona tabi olmaya koşarlardı, bunu da Katâde demiştir.

Üçüncüsü: İslâm’ı konuşmaları ve onun içinde yürümeleri ondan hidayet almalarıdır. Bunu terk ettikleri zaman sapıklığa düşerler, bunu da Mukâtil demiştir.

Dördüncüsü: Onları aydınlatması onları denemesiz ve imtihansız bırakmasıdır. İçinde yürümeleri de açıkladıkları şey sayesinde barış içinde kalmalarıdır. Bunu da şeyhimiz demiştir.

"Üzerlerine karanlık çökünce": Kim: Aydınlatması sevdikleri şeyi getirmesidir derse, karanlık çökmesi de hoşlanmadıkları şeyi getirmesidir. Yukarıda anlattıklarımız da bütün bunların tersinedir. Dikilirler de, dururlar demektir.

"Eğer Allah dileseydi kulaklarını ve gözlerini giderirdi":

Mukâtil şöyle demiştir: Bunun manası: Eğer Allah isteseydi ceza olarak kulaklarını ve gözlerini alırdı, demektir.

Mücâhid de şöyle demiştir: Bakara’nın başından dört âyet mü’minlerin sıfatları hakkındadır, iki âyet kâfirlerin sıfatları hakkındadır, on üç âyet de münafıkların sıfatları hakkındadır.

20 ﴿