26

Allah bir sivrisinek olsun ve daha üstünde olsun, herhangi bir şeyi misal getirmekten çekinmez. İman edenler bunun Rablerinden hak olduğunu bilirler. İnanmayanlar ise,

"Allah bununla ne demek istedi?” derler. Allah onunla çoklarını azdırır ve çoklarını da doğru yola iletir. Onunla ancak fasıkları saptırır.

"Allah herhangi bir şeyi misal getirmekten çekinmez":

Bunun

iniş sebebinde iki görüş vardır:

Birincisi: Bir misal verildi, onu dinleyin;

"Allah’tan başka taptıklarınız hepsi bir araya toplansalar bir sivrisinek bile yaratamazlar” (Hac: 73) âyeti ile

"Ev edinen bir örümcek gibi...” (Ankebut: 41) âyeti inince, Yahudiler:

"Bunlar nasıl misal?” dediler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu İbn Abbâs, Hasen, Katâde ve Ferrâ’ demişlerdir.

İkincisi: Allahü teâlâ yukarıda

"ateş yakan gibi” (Bakara: 17) ve

"yahut gökten inen bir yağmur gibi” (Bakara: 19) iki misali verince, münafıklar, Allah bu misalleri vermeyecek kadar büyüktür, dediler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Süddi şeyhlerinden rivayet etmiştir. Hasen ile Mücâhid’ten de benzeri rivayet edilmiştir.

Âyette geçen haya büzülmek ve kabuğuna çekilmek demektir. Ancak Allahü teâlâ’nın sıfatı gerçek olarak anlaşılamaz, olduğu gibi kabul edilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de: "Şüphesiz Rabbiniz haya ve kerem sahibidir” demiştir. Haya etmezin, terk etmez manasına olduğu da söylenmiştir. İbn Cerir Taberî de bazı lügatçilerden, haya etmezin, korkmaz manasına geldiğini aktarmıştır. Meselâ:

"İnsanlardan korkarsın, halbuki en çok korkulması gereken Allah’tır” (Ahzab: 37) âyeti de böyledir. Haya ile korku birbirinin yerine kullanılır. Mücâhid ile İbn Muhaysın da: Layestahyi şeklinde bir ye ile okumuştur, bu da bir lügattir.

4 - Ebû Dâvud, Tirmizî ve imam Ahıned

"Misal vermekten": İbn Abbâs, benzer getirmekten demiştir. Bil ki, misal vermenin faydası daha açık bir şey söyleyerek maksadı rahat anlatmaktır. O zaman kapalılık ortadan kalkar.

"Ma baudaten": Buradaki “Ma” edatı zaittir, Ebû Ubeyde, Zeccâc ve Basralılar bunu tercih etmişlerdir. Örnek olarak da Nabiğa'nın şu şi’rini göstermişlerdir:

Kadın: Keşke şu güvercinler bizim olsa, dedi. Burada leytemadaki “Ma” edatı fazladır.

Ebû Cafer Taberi: Sivrisinekten yukarısı manasınadır demiştir. Burada "... den yukarısı” atılmıştır. Çünkü bauda kelimesinin mensûb oluşu ile ikinci ma’ya fe’nin gelmesi bunlara işarettir. Nitekim Araplar: Zebale - Salebiye arası yağmur yağdı, onun yirmi dişi ve erkek devesi vardır, o tepesinden tırnağına kadar güzeldir, derler ki, burada da aynı taktik uygulanmıştır. Bir başkası da baudaten’deki tenvin meselden bedeldir demiştir. Esmaî de Nâfi'den baudatün şeklinde merfu okuduğunu rivayet etmiştir. Burada hüve zamiri gizlidir. Bauda sivrisineğin küçük türüne denir.

"Sivrisineğin daha üstünde olsun": Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bundan daha büyük demektir, bunu İbn Abbâs, Katâde, İbn Cüreyc ve Ferrâ’ demişlerdir.

İkincisi: Küçüklükte ondan daha ileri demektir, o zaman mana, ondan daha küçük demek olur. Bunu da Ebû Ubeyde demiştir.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Bazen yukarı alt manasında kullanılır, bu da zıtlardandır. Şu kelimeler de öyledir: Cevn: Siyah, beyaz; sarim: Sabah, akşam; sedfe: Karanlık, aydınlık; celel: Küçük, büyük; nahil: Susuz, kanık; masil: Ayakta, yere yapışan; sarih: İmdat eden, imdat çağıran; hacid: Gece namaz kılan, uyuyan; rehve: Yokuş, iniş; tel’a: Yüksek yer, alçak yer; zan: Yakin, şüphe; akra: Hayz, temizlik; mefra; Dağa çıkan yol, inen yol; verâ: Arka, ön; esrertüşşey’e: Gizledim, açıkladım; ahfeytüşşey’e: Açıkladım, gizledim; retevtüşşey’e: Sıktım, gevşettim; şeabtüşşey’e: Topladım, ayırdım; bi’tüşşey’e: Sattım, satın aldım; şereytiişşey’e: Satın aldım, sattım, elhayyu haluf: Gaip, geride.

"Onunla çoklarını azdırır ve çoklarını da hidayete erdirir": Bu:

"Allah bu misalle ne demek istiyor?” (Bakara: 26) sözünün devamı mıdır, yoksa yeni bir söz başı mıdır?

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bu, önceki sözün devamıdır, bunu Ferrâ’ ile

İbn Kuteybe demişlerdir.

Ferrâ’ şöyle demiştir: Sanki:

"Allah herkesin bilmediği bir şeyi misal getirmekle ne murat ediyor? Bununla bir kısmım saptırıyor ve bir kısmını hidayete erdiriyor” demişler, sonra da Allah’ın sözü yeniden başlamış ve Allahü teâlâ haber vererek:

"Bununla ancak fasıkları saptırır", demiştir. (Bakara: 26)

İkincisi: Bu Allahü teâlâ’nın yeni bir sözüdür. Bunu da Süddi ile Mukâtil demişlerdir.

Fısk, lügatte çıkmak manasınadır, fesakatür ratbetü denir ki, hurma kabuğundan çıktı demektir. Fasık da bu itibarla Allah’a itâatten masiyete çıkan kimsedir.

Burada fasıklardan kimlerin kastedildiğinde de üç görüş vardır:

Birincisi: Onlar Yahudilerdir, bunu İbn Abbâs ile Mukâtil demiştir.

İkincisi: Münafıklardır, bunu da Ebû’l - Âliyye ile Süddi demiştir.

Üçüncüsü: Bütün kâfirlerdir.

26 ﴿