109Ehl-i kitaptan çoğu hak onlar için meydana çıktıktan sonra sırf kendi kıskançlıkları yüzünden sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Allah'ın emri gelinceye kadar onları affedin ve kusurlarından vazgeçin. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir. "Ehl-i kitaptan çoğu istediler": Âyetin sebeb-i nüzulü hakkında üç görüş vardır: Birincisi: Huyey b. Ahtab ile Ebû Yasir insanları İslâm’dan çevirmek için çaba sarf ederlerdi. Onun üzerine bu âyet indi. Bunu İbn Abbâs demiştir. İkincisi: Ka’b b. Eşref Peygamber’i hicveder,.şiirleriyle Kureyş kâfirlerini ona kışkırtırdı, Medineli müşriklerle Yahudiler de yeni gelen Resûlüllah’a eziyet ederlerdi; bunun üzerine Peygamber onlardan vazgeçmekle emrolundu, âyet de bunun üzerine indi. Bunu da Abdullah b. Ka'b b. Malik demiştir. Üçüncüsü: Bir grup Yahudi Huzeyfe ile Ammar’ı kendi dinlerine davet ettiler, bu âyet bunun üzerine indi, bunu da Mukâtil demiştir. Vedde: Sevmek ve temenni etmektir. Ehl-i kitap da Yahudilerdir. Zeccâc şöyle demiştir: Min indi enfüsihim, vedde kesirün’e bağlıdır, yoksa haseden kelimesine değil, zira insanın hasedi ancak kendi nefsinden olur. Mana: Kendi nefislerinden sizin küfrünüzü isterler, yoksa kendileri haklıdırlar demek değildir. Haset (kıskançlık) ise kıskanılan kimsedeki nimetin benzeri kıskanan kimseye gelmese de gitmesini istemektir. Gıptadan farklıdır, zira o, nimetin gıpta edilen kimseden gitmeden benzerini temenni etmektir. Bazıları hasedi şöyle tarif etmişlerdir: O iyilerdeki hallerinin güzelliğini bilmekten dolayı duyulan bir rahatsızlıktır. Faziletli kimsenin kıskanç olması mümkün değildir, zira faziletli kimse daima güzel şey yapar. Bazı hekimler de şöyle demişler: Herkesi razı etmek mümkündür, hasetçiyi ise asla, zira o, şendeki nimet gitmedikçe razı olmaz. Esmaî şöyle demiştir: Bir bedeviden şöyle dediğini işittim: Hasetçiden daha çok mazluma benzeyen bir zalim görmedim; devamlı üzülür, nefsi kırık, aklı şaşkın ve yangısı tükenmez. Allah’ın emri gelinceye kadar: İbn Abbâs: Allah’ın emri Nadirlerde sürgün ve tehcir, Kurayzalarda da öldürme ve esir etme ile gelmiştir, demiştir. İbn Mes’ûd, İbn Abbâs, Ebû’l - Âliyye ve Katâde radıyallahu anhum hazretlerinden rivayete göre affetme ve kusurlarından vazgeçme: "Ne Allah’a ne de ahiret gününe iman etmeyen, Allah ve Resûlünün haram ettiğini tanımayan kimselerle savaşın” (Tevbe: 29) âyetiyle neshedilmiştir. Ancak bir bölük müfessir ve fukaha bu görüşü kabul etmemişler, delil olarak da şöyle demişlerdir: Allah kusurları görmemeyi ve affetmeyi mutlak olarak emretmemiş, bir süreye kadar etmiştir. O süre dolduktan Sonra başka bir karar verilir. Bu gibi şeyler neshe girmez, bilakis birincisi süresi dolmakla sona erer, ötekisi ise başka bir hükme ihtiyaç duyar. |
﴾ 109 ﴿