143

Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, siz insanlara şahit olasınız; Resûlüllah da size şahit olsun. Üzerinde bulunduğun kıbleyi ancak Resûlüllah'a tabi olanı iki ökçesi üzerine dönenden bilmemiz için yaptık. Gerçi bu, elbette Allah’ın hidayet ettiklerinden başkasına büyük bir şeydir. Allah imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allah insanları çok merhamet edendir ve çok merhamet edendir.

"Böylece sizi orta bir ümmet yaptık": Sebeb-i nüzulü şöyledir:

 Yahudiler: Bizim kıblemiz peygamberlerin kıblesidir, biz insanlar arasında adil kimseleriz, dediler, âyet de bunun üzerine indi, bunu Mukâtil demiştir. Ümmet: Cemaat, vasat da adil demektir, bunu İbn Abbâs, Ebû Said, Mücâhid ve Katâde demişlerdir.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Vasat, adil ve hayırlı demektir.

"En ortancaları dedi” (Kalem: 28) âyetinde de böyledir ki, en adilleri ve hayırlıları demektir. Şair de şöyle demiştir:

Onlar orta kimselerdir, insanlar verdikleri karara razı olurlar,

Bir gece büyük belâ indiği zaman.

Bunun aslı şudur: Her şeyin ortası hayırlıdır. Aşırılık ve taksirat kınanmış şeylerdir. İbn Cerir Taberî de bunun orta halli iş yapmaktan geldiğini söylemiştir. Çünkü Müslümanlar Yahudiler gibi dinlerinde kusur işlemediler. Zira onlar peygamberleri öldürüp Allah’ın kitabını değiştirdiler. Hıristiyanlar gibi de aşırı gitmediler, çünkü onlar da İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia ettiler.

Ebû Süleyman Dımeşki de şöyle demiştir: Bu kelâmda atılmış kısımlar vardır, manası şöyledir: Ben sizin kıblenizi iki kıble arasında orta kıldım; zira Yahudiler batı tarafına dönerek namaz kılarlar, Hıristiyanlar ise doğu tarafına dönerek namaz kılarlar, siz ise ikisinin ortasındasınız.

"İnsanların üzerinde şahit olmanız için": Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası, ümmetlerine karşı peygamberlere şahitlik etmeniz içindir. Ebû Said el - Hudri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Kıyamet gününde bir peygamber gelir, yanında bir adam vardır, bir peygamber gelir, yanında iki adam vardır. Bir peygamber de gelir, yanında çok adam vardır. Onlara:

"Bu Peygamber size tebliğ etti mi?” denir, onlar da, hayır, derler. Peygambere: "Sen onlara tebliğ ettin mi?” denir, o da: Evet, der. "Sana kim şahitlik edecek?” denir, o da: Muhammed ve ümmeti, der. O zaman peygamberlerin tebliğ ettiklerine dair şahitlik ederler. Onlara:

"Bunu nereden biliyorsunuz?” denir, onlar da: Bize peygamberimiz, elçilerin' mesajlarını ilettiğini haber verdi, biz de onu tasdik ettik, derler. İşte:

"İnsanlara şahitlik etmeniz için” âyetinin manası bu dur. 12 İkrime ile Katâde’nin de görüşü budur.

İkincisi: Bunun manası şöyledir: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e şahit olmanız için. Ümmetler de: Yahudiler, Hıristiyanlar ve Mecusilerdir, bunu Mücâhid demiştir.

12 - Buhârî, İtisam, bab, 19; Enbiya, bab, 3; İbn Mâce, Zühd, bab, 34; Ahmed, Müsned, 3/32,58.

"Peygamberin de size şahit olması için": Yani Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in şahit olması için.

Onlara ne ile şahitlik edecek? Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Amellerine, bunu İbn Abbâs, Ebû Said el - Hudri ve İbn Zeyd demişlerdir.

İkincisi: Mesajı onlara ilettiğine, bunu da Katâde ile Mukâtil demişlerdir.

Üçüncüsü: İmanlarına, bunu da Ebû’l-Âliyye demiştir. O zaman

"aleyküm” (aleyhinize), "leküm” (lehinize) manasına olur.

İkrime de şöyle demiştir: Bu ümmetten ancak peygamberi sorulur.

"Üzerinde bulunduğun kıbleyi kılmadık...": Bundan Beytü’l - Mukaddes’i irade buyuruyor.

"Ancak bilmemiz için": Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Görmemiz için demektir.

İkincisi: Ayırmamız için, bu ikisi İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir.

Üçüncüsü: Onu gerçekleşmiş olarak bilmemiz için, çünkü onun ilmi kadimdir, bunu tefsircilerden bir grup demiştir. Bu da İbn Abbâs’ın,

"bilmemiz için” görüşüne râcîdir.

Dördüncüsü: Muhataplara râcîdir ki, mana: Sizin bilmeniz için demek olur, bunu da Ferrâ’ demiştir.

"İki ökçesi üzerine dönenden": Yani küfre dönenden, bunu İbn Zeyd ile Mukâtil demişlerdir.

"Gerçi bu büyük bir şeydir": Burada işaret edilen şey hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O, Ka’be’ye dönmektir; bunu İbn Abbâs, Mücâhid, Katâde ve Mukâtil demişlerdir.

İkincisi: O, ondan dönülmeden önce Beytü’l - Mukaddesin kıblesidir, bunu da Ebû’l - Âliyye ile Zeccâc demişlerdir.

"Allah imanınızı zayi edecek değildir":

Sebeb-i nüzulü: Müslümanlar:

"Ya Resûlallah, Beytü'l - Mukaddes’e dönerek namaz kılan kardeşlerimizin hali ne olacak?” dediler, Allahü teâlâ bunun üzerine:

"Allah imanınızı zayi edecek değildir” kısmını indirdi. 13

13 - İmam Ahmed ve Tirmizî, Tirmizî: Hasen sahih hadistir, demiştir.

"Leraufun": İbn Kesir, Nâfi, İbn Âmir ve Hafs - Âsım’dan rivayetle - Kur’ân’ın her yerinde, leraûf (ayınla) vezninde "leraûf” okumuşlardır. Münasebeti de şöyledir: Arap dilinde faûl vezni, faul vezninden daha çoktur; darûb ve şekûr babı, hazur ve yakuz babından daha geniştir. Ebû Amr, Hamze, Kisâi ve Ebû Bekir, Âsım’dan rivayetle rauf (ayınla) vezninde "leraûf” okumuşlardır. Bunun Hicazlılarda daha çoğunlukta olduğu söylenmiştir. Cerir şöyle demiştir:

Müslümanların sende hakları olduğunu görürsün,

Şefkatli ve merhametli babanın yaptığı gibi.

Rauf merhametli manasınadır. Bu, Zeccâc’ın görüşüdür. Hattâbî de bazı ilim adamlarından rivayetle re’fetin rahmetten daha abartılı ve ondan daha ince olduğunu nakletmiştir. Re’fetin özel, rahmetin ise genel olduğu da söylenmiştir.

143 ﴿