164

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında; gece ile gündüzün ardı ardınca gelmesinde, insanlara menfaat veren şeyle akıp giden gemilerde, Allah’ın gökten bir su indirip de onunla ölü toprağı diriltip orada her türlü hayvanı yaymasında, rüzgarları evirip çevirmesinde ve gökle yer arasında emre hazır bekleyen bulutta akıllarını çalıştıran bir toplum için deliller vardır.

"Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında":

Âyetin sebeb-i nüzulü için üç görüş vardır:

Birincisi: Müşrikler, Peygamber’e: Bize Safa tepesini altın yap, eğer doğru isen, dediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Süddi, İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs’tan hikaye etmiştir. İkincisi-: Onlar: Bize Rabbini nitele ve tavsif et, dedikleri zaman

"İlâhınız bir tek İlâh’tır” âyeti inince: Bize bunun işaretlerini göster, dediler; bunun üzerine "şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında...” âyeti indi. Bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: "Şüphesiz İlâh’ınız bir tek İlâh’tır” âyeti inince, Kureyş kâfirleri: Bütün insanlara bir tek İlâh nasıl yeter?” dediler; bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Atâ’ demiştir.

"Göklere” gelince: Onlar da Yaratanına delalet eder, çünkü onlar da direksiz durmaktadır. Onların az bir kısmında dahi Yaratıcısını gösteren açık işaretler vardır. Yer de görünen meyvelerinde, ovaların düzlüğünde, dağların dikilmesinde ve daha başka şeylerde böyledir.

"Gece ile gündüzün art arda gelmesinde": Bunların her biri yokken var olmuş, var olduktan sonra da yok olacaktır.

"Gemiler de (fülk) ": Bunun tekili ile çoğulu aynı lafızdadır. Yezidi ise: Tekili fülkedir, demiştir. Hem müzekker hem de müennestir.

Zeccâc şöyle demiştir: Fülk, gemiler demektir. Tekil de olur, çoğul da olur. Çünkü faal ile fuııl vezinlerinin cemileri birdir. Çoğu zaman aynı manaya gelirler, meselâ acem ve ucm, arap ve urb, felek ve fülk denildiği gibi. Felek tam veya kısmen yuvarlak olan şeye denir.

"Deniz": Bol suya denir.

"İnsanlara fayda veren şeyle": Geçinmeleri için gerekli şeylerde demektir.

"Gökten indirdiği suda": Yani yağmurda. Yağmur tek olarak iner, yerin ve havanın düzleri tek olduğu halde bitkileri, tatları, şekilleri farklıdır. Bunda: Bunu tabiat yapıyor diyenlere ret vardır, çünkü eğer öyle olsa idi, meydana gelen şeyler de aynı olurdu, zira birlikten ayrılık doğmaz. Allahü teâlâ bu manaya işaret ederek şöyle demiştir: Bir su ile sulandığı halde tatlarını birbirinden üstün kılıyoruz. (Ra'd: 4)

"Besse": Yaymak ve ayırmak demektir.

"Tasrifirriyah":

İbn Kesir beş yerde riyah şeklinde okumuştur: Burada, Hicr’de (Hicr: 22);

"erselnerriyaha levakıh"te (kehf: 45);

"tezruhurriyah” (Rum: 46); 46. âyette öyle değildir;

"ve tasrifirriyah". (Casiye: 4) Kur’ân'ın kalan kısmında ise errih şeklinde tekil olarak okumuştur.

Ebû Cafer de on beş yerde riyah okumuştur: Burada (konumuz olan âyette);

"yürsilirriyaha” (A’raf: 56);

"işteddet bihirriyah” (İbrahim: 18);

"Riyaha levakıh” (Hicr: 22) ve şuralarda: İsra, 19; Kehf, 45; Enbiya, 81; Furkan, 48; Neml, 63; Rum, 48 (ikinci yerde geçen); Sebe', 12; Sad, 36; Hamim ayn sin kaf, 33; Casiye, 5.

 Nâfi de onu izlemiş, ancak İsra ile Enbiya'da ondan ayrılmıştır.

Ebû Amr da Nâfi’i izlemiş, ancak o da iki yerde ondan ayrılmıştır: İbrahim ve ha mîm ayn sin kafta.

Ebû Amr’i de Âsım ile İbn Âmir izlemiştir.

Hamze de riyah kelimesini iki yerde, Furkan ile Rum’un ilk riyahını cemi' sigası ile okumuş, diğerlerini teldi olarak okumuştur.

Kisâi de Hamze gibi okumuş, ancak ondan fazla olarak Hicr'dekini de çoğul sigası ile okumuştur. Elif lâmsız olan yerlerde ise ihtilaf etmemişlerdir. Cemi sigası ile okuyan, bütün rüzgarların tevhide delalet etmede ve insanlara yararlı olmada bir olduğunu dikkate almış; tekil okuyan da cinsi kastetmiştir.

Rüzgarları evirip çevirmek de bir defa kuzeye, bir defa güneye, bir defada batıya, bir defa da sabaya, bir defa da azap ve rahmete dönmesidir.

"Emre hazır bulut": Bu da hor ve zelil demektir. Onda âyet (alâmet) olması dört cihetledir: ilk defa yaratılıp, sonra dağılması, desteksiz ve bağlantısız olarak yerle gök arasında durması ve Allahü teâlâ’nın istediği yere gönderilmesidir. Elbette âyetler vardır: Âyet, alâmet ve delil manasınadır. Bize İbn Safvan haber verip dedi, bize İbn Ebi’d - Dünya söyleyip dedi, bana Affan, Mübarek b. Fadale’den anlattı, dedi ki: Hasen’den şöyle dediğini işittim: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ashabı şöyle derlerdi:

Merhametli Allah’a hamd olsun ki, eğer bu yaratılanları hareketsiz yaratsa idi, Allah hakkında şüphesi olanlar: Eğer bu mahlukatı Allah yaratsa idi, mutlaka onu değiştirirdi, derlerdi, işte Allahü teâlâ da bu gördüğünüz âyetleri (delilleri) getirdi. O, doğu ile batı arasını tıka basa dolduran bir ışık getirdi, ona insanların geçimini koydu, ona parlak bir kandil astı, sonra da o yaratığı giderip gece ile gündüzün arasını dolduran bir karanlık getirdi, ona da yıldızları koydu ve parlak bir ay koydu. Ve istediği zaman bir bina yaptı, içine yağmur, şimşek, gök gürültüsü, yıldırımlar ve daha istediği şeyler koydu. Dilediği zaman bunları götürür, dilediği zaman soğuğu getirir, insanları titretir, dilediği zaman onu götürür, insanlara nefes aldırmayan sıcağı getirir ki, insanlar bu mahlukatı yaratan ve onları bu gördüğünüz alâmetlerle değiştiren bir Rab vardır. Aynı şekilde istediği zaman da dünyayı götürür, ahireti getirir.

164 ﴿