177

Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Ancak iyilik; Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere iman edenin; sevdiği halde akrabalara, yetimlere, yoksullara, dilenenlere ve kölelere mal verenin; namaz kılanın, zekât verenin, söz verdikleri zaman sözlerim yerine getirenlerin; sıkıntıda, hastalıkta ve savaşta sabredenlerin iyiliğidir. İşte sadıklar onlardır ve işte takvaya erenler onlardır.

"Yüzlerinizi doğuya batıya çevirmeniz iyilik değildir":

Katâde şöyle demiştir: Bize anlatıldığına göre, bir adam,

"iyiliği” sordu, bu âyet bunun üzerine indi. Resûlüllah da onu çağırdı ve ona okudu.

Bununla muhatap olanlar hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar Müslümanlardır.

İkincisi: Ehl-i kitaplardır.

Birinci görüşe göre manası: Bütün iyilik namazda değildir; ancak iyilik bu âyette zikri geçenlerdedir. Bu mana İbn Abbâs, Mücâhid, Atâ’, Dahhâk ve Süfyan’dan rivayet edilmiştir.

İkinci görüşe göre, manası: İyilik Yahudilerin batıya dönerek, Hıristiyanların doğuya dönerek kıldıkları namaz değildir; asıl iyilik bu âyette zikredilenlerdir. Bu da Katâde, Rebi’, Avf el - A’rabi ve Mukâtil’in görüşleridir.

Hamze ile Hafs - Âsım’dan rivayetle - ranın nasbi ile "leysel birre” okumuşlardır. Diğerleri ise zammı ile okumuşlardır.

Ebû Ali: Her ikisi de güzeldir; çünkü her iki isim, yani leyse’nin ismi ile haberi, marifedir; ikisi de marife olunca birinin isim, diğerinin haber olması eşittir, nitekim nekire olmalarında da durum eşittir.

İyilikten ne kastedildiği hakkında da üç görüş vardır:

Birincisi: İmandır.

İkincisi: Takvadır.

Üçüncüsü: Allah’a yaklaştıran ameldir.

"Ancak iyilik Allah'a iman edendir": Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası, ancak iyilik, Allah’a iman edenin iyiliğidir.

İkincisi: Ancak iyilik sahibi, Allah’a iman edendir, bu ikisini de Zeccâc anlatmıştır. Nafi’ ile İbn Âmir, lâkinin nununu şeddesiz ve el birrü de merfu olarak, "lâkinil birrü” okumuşlardır. Özellikle ahiret gününün zikredilmesi, putlara tapanların öldükten sonra dirilmeye inanmamalarından dolayıdır.

Kitaptan ne kastedildiğine dair de iki görüş vardır:

Birincisi: O, Kur’ân’dır.

İkincisi: O, kitaplar manasınadır; buna Yahudiler de girer, çünkü onlar bazı peygamberlere inanmazlar ve Kur’ân’ı reddederler.

"Ve atel male alâ hubbihi":

Hubbihi'deki

“he” zamiri hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O, mala râcîdir.

İkincisi: Vermeye râcîdir. Hasen Basri bunu okuduğu zaman: Farz olan zekât dışındakiler, derdi.

"Akrabalara": Maksat, verenin akrabalarıdır. Yetim ve miskinlerin manasını da bu sûrenin seksen üçüncü âyetinin başında şerh etmiştik.

"Yolculara": Bunda üç görüş vardır:

Birincisi: O misafirdir, bunu Said b. Cübeyr, Dahhâk, Mukâtil, Ferrâ’, İbn Kuteybe ve Zeccâc demişlerdir.

İkincisi: Yolcu olarak yanından geçendir, bunu da Rebi’ b. Enes demiştir. Mücâhid ile Katede’den de iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir.

İmam Ahmed’den de: O, başka yere gitmek isteyen ve yolda kalan kimsedir, dediği rivayet edilmiştir. İbn Cerir Taberî’nin, Ebû Süleyman Dımeşki’nin ve kadı Ebû Ya’lâ’nın tercihleri de budur. Şu inceleme de bunun doğru olduğunu göstermektedir: Sebil yol, oğlu da o yoldan gidendir. Onun muhtaç olarak uğradığı kimselerde hakkı vardır. Belki de ilk görüşün sahipleri buna işaret etmişlerdir. Çünkü o yolcu olunca, o konaklamamış misafirdir.

Üçüncü görüş: O sefere çıkmak isteyen fakat harcırah bulamayan kimsedir, bunu da Maverdi ve diğerleri imam Şâfiî’den aktarmışlardır.

"Kölelere": Yani köle azat etmeğe, demektir. Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar taksitlerini ödemede zorluk çeken azat belgesi almış kölelerdir, bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Bu, Ali b. Ebû Talib, Hasen, İbn Zeyd ve Şâfiî’den rivayet edilmiştir.

İkincisi: Onlar bu hisseyi alıp da azat edilen kölelerdir, bunu da Malik b. Enes, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr demişlerdir. İmam Ahmed’den de her iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir.

"Be’sa": Fakirlik, darra da hastalıktır. Hinelbe’s de savaştır, bunu Dahhâk demiştir.

"İşte sadıklar onlardır":

Ebû’l - Âliyye şöyle demiştir: Bunlar imanı dilleriyle söylediler ve onu amelleriyle gerçekleştirdiler.

177 ﴿