219

Sana içkiden ve kumardan sorarlar; de ki: Onlarda büyük günah ve insanlar için yararlar vardır. Günahları ise yararlarından daha büyüktür. Sana, neyi harcayacaklarından sorarlar; de ki: ihtiyaç fazlasını. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, düşünesiniz diye.  

"Sana içkiden ve kumardan sorarlar":

İniş sebebinde iki görüş vardır:

Birincisi: Ömer b. Hattab: Allah’ım, bize içki hakkında yeterli bilgi ver, dedi; bunun üzerine bu âyet indi. 32

32 - İmam Ahmed, Müsned, 1/53.

İkincisi: Ensardan bir bölük Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e geldiler, içlerinde de Ömer ile Muaz da vardı: Bize içki hakkında fetva var; o aklı giderici malı soyucudur, dediler; bunun üzerine bu âyet indi.

İçkiye hamr denmesi hakkında da üç görüş vardır:

Birincisi: Ona hamr denilmesi, aklı bürüdüğü içindir.

İkincisi: Ona hamr denmesi aklı örttüğü içindir.

Üçüncüsü: O tahammur eder, mayalanır. Bu görüşleri Muhammed b. Kasım demiştir.

Zeccâc da şöyle demiştir: Hamr lügatte aklı örten şeydir, dahale fülanün fi himarinnas denir ki, insanların içinde kayboldu, demektir. Himarulmer’eti de kadının başörtüsüdür, çünkü başı kapatır.

Burada içki, üzerinde icma edilen şeydir, onun görevini yapan her şey de ona kıyas edilerek o da içkidir denir ve haramlıkla onun yerine konulur. Çünkü Âlimler bütün kumarların haram olduğunda icma etmişlerdir; meysir ise onların arasından zikredilmiştir. Hepsi de meysire kıyas edilmiştir. Meysir ise sadece devede kumar olur. Meysir için İbn Abbâs, İbn Ömer, Hasen, Said b. Cübeyr, Mücâhid, Katâde ve diğerleri, o, kumardır, demişlerdir.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Yesertü denir ki, ok ile kumar oynamaktır. Ok ile kumar oynayana: Yasir, yasirun, yüsr ve eysar, denir.

Servet sahipleri kışın şiddetli ve zor zamanlarda deve keser, onu parçalara ayırır, sonra da üzerinde oklarla kumar oynarlardı. Biri üttüğü (galip geldiği) zaman bunu ihtiyaç sahiplerine ve yoksullara verirdi. İşte Allahü teâlâ’nın bahsettiği yarar budur. Bunu yapmakla övünür; bunu yapmayana kötü söyler ve bu kumarı oynamayanı kınarlardı.

"Kul fihima ismün kebir": Kurraların çoğu be ile (kebir), Hamze ile Kisâi de se ile (kesir) okumuşlardır.

İçkinin günahı hakkında da yç görüş vardır:

Birincisi: Onu içmek dine eksiklik getirir. Bunu İbn Abbâs demiştir.

İkincisi: İçki içtiği zaman sarhoş olur ve insanları rahatsız eder. Bunu da Süddi, şeyhlerinden rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: O düşmanlıktır, nefrettir ve iyiyi kötüyü ayıran aklı pusturmaktır, bunu da Zeccâc demiştir.

Kumarın günahı hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O, insanı Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkor, insanların arasına düşmanlık sokar.

İkincisi: O, haksızlığa ve hakka mani olmaya davet eder. Bunu da Süddi, şeyhlerinden rivayet etmiştir. Hepsinin kastedilmesi de câizdir.

İçkinin yararları ise iki türlü düşünülebilir:

Birincisi: Onun satışındaki kârdır.

İkincisi: Bedenlerin yararlanmasıdır. (Modern tıbbın ispat ettiği gibi içkide hiçbir yarar yoktur. Muhakkik.)

Kumarın yararlarına gelince: Kişinin yorulmadan mal kazanmasıdır.

"Onların günahları yararlarından daha çoktur":

Bunda da iki görüş vardır: Bunun manası şudur:

Birincisi: Onların haram kılındıktan sonraki günahı haram kılınmadan öncekinden daha büyüktür. Bunu Said b. Cübeyr, Dahhâk ve Mukâtil, demişlerdir.

İkincisi: Onların haram edilmeden önceki günahları yine haram edilmeden önceki günahından daha büyüktür. Çünkü onların sebebiyle meydana gelen günah, onların yararlarından daha büyüktür. Bu da yine Said b. Cübeyr’den nakledilmiştir.

İçki hangi gerekçe ile mubah idi? Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Allahü teâlâ’nın:

"Hurma meyvelerinden ve üzümlerden içki edinirsiniz” (Nahl: 67) âyetiyle. Bunu İbn Cübeyr demiştir.

İkincisi: Eski şeraitlerle, Müslümanlar da bunu onaylamışlardı, sonradan haram edildi.

Ulema, bu âyetin içkinin haram edilmesinde tesirinin olup olmadığında iki görüş beyan ederek ihtilaf ettiler?

Birincisi: Bu âyet, onun haram olmasını değil de kötülenmesini iktiza eder, bunu Süddi, şeyhlerinden rivayet etmiştir. Said b. Cübeyr, Mücâhid, Katâde ve Mukâtil de böyle demişlerdir. Bu fikre göre bu âyet mensuh olur.

İkincisi: Bunun haramlıkla da tesiri vardır, şöyle ki, Allahü teâlâ onda büyük günah olduğunu haber verdi, günahın ise hepsi:

"Günah ve tecavüz” (A’raf: 33) âyetiyle haramdır. Bu da bir grup ulemanın görüşüdür. Bunu Zeccâc hikaye etmiş. Kadı Ebû Ya’lâ da bunu açıkladığımız gerekçeden dolayı tercih etmiştir. Bazı Âlimler de bunun doğruluğunu şöyle diyerek ispatlamışlardır: Allahü teâlâ:

"De ki: O ikisinde büyük günah ve insanlar için yararlar vardır” deyince, iki durum eşit oldu.

"Onların günahları yararlarından daha büyüktür” deyince de, günah tarafı ağır bastı ve yarar günah tarafında gömülü kaldı. Hüküm de onu içine gömen galip tarafa döndü, böylece mahzurlu tarafı galip geldi.

Kumara gelince, onda da içkide söylenen şeyler söylenir; eğer: Bu âyet onun haramlığını gösterir dersek, kumarın hükmü de haram olur. Eğer: Bu âyet onun mekruh olduğunu gösterir, dersek en doğru görüş şöyle olur: Maide suresindeki âyet kumarın haram olduğunu açıkça öngörmüştür.

"Sana ne harcayacaklarını sorarlar":

İbn Abbâs şöyle demiştir: Bunu soran, Amr b. Cemuh idi, İbn Kutevbe de şöyle demiştir: Buradaki nafakadan maksat sadaka ile ikramdır.

"Kulil afv": Ebû Amr vav’ın refi ile

"elafvu” okumuştur, diğerleri de nasbi ile

"elafve” okumuşlardır. Ebi Ali şöyle demiştir:

"Maza": Nash mahallindedir, onun cevabı olan afve de nasb iledir. Tıpkı: Maza enfakte’nin cevabında: Dirhemen dersin ki, bir dirhem harcadım, demektir. İşte afv’in mensûb okunmasının izahı budur. Kim de merfu okursa, "za"yı ellezi gibi sayar ve

"maza"yı tek ismi kabul etmez. Bu durumda: Biri: Maza enzele rabbüküm deyince, mellezi enzele rabbüküm demiş gibi olur, bunun cevabı da "Kur’ânun” olur.

Zeccâc şöyle demiştir: Afv lügatte çokluk ve fazlalık manasınadır ki: Kad afei kavmu denir ki, nüfus arttı, demektir. Afv, külfetsiz olarak meydana gelene denir.

İbn Kuteybe: Afv kolay şeydir. Huz ma afake, sana kolay yoldan, zorlanmadan ve meşakkatsiz olarak geleni al, demektir.

Müfessirler afv’den ne murat edildiği hususunda da beş görüş beyan etmişlerdir:

Birincisi: O, kişinin ve ailesinin ihtiyacından artan şeydir, bunu Mukassim, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: Az olsun çok olsun, gönlün razı olduğu şeydir, bunu da Aüye, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: O israfla cimrilik arasında orta yoldur. Bunu Hasen, Atâ’ ve Said b. Cübeyr demişlerdir.

Dördüncüsü: O, farz olan sadakadır, bunu da Mücâhid demiştir.

Beşincisi: O miktarı belli olmayan şeydir, afal eserü sözünden gelir ki, iz, gizlenmek ve silinmek demektir. Bunu da şeyhimiz bir bölük müfessirden hikaye etmiştir.

Ulema bu ayetteki nasih ve mensuh üzerinde de konuşmuştur: Süddi, şeyhlerinden bunların zekatla neshedildiğini rivayet etmiş, diğerleri ise kabul etmemişlerdir. Bu hususta en kesin söz şudur: Biz, ne zaman: Bu âyetle onlara fazla malı sadaka etmek farz kılındı dersek, veya: bu âyet zekattan önce bir sadakayı farz kıldı, dersek, âyet zekât âyetiyle mensuh olur. Ne'zaman da: Bu, farz olan zekattan veya mendup sadakadan ibarettir, dersek, o zaman da muhkemdir.

"Allah böylece açıklar":

Zeccâc şöyle demiştir: Onun, cemaate hitap ettiği halde (tekil olarak) "kezalik” demesi, burada cemaatin "kabil” manasına olmasındandır. Sanki: "Kezalike ya eyyühel kabil” demiş gibi olur. Kâfin Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e hitap olması da câizdir. Sanki: İşte böyle, ey O Peygamber, demiş gibi olur. Çünkü ona hitap ümmetine de hitap demektir.

İbn Enbari de şöyle demiştir: "kazalikekdeki kâf, açıklanan infaka işarettir. Sanki: Size infakta anlattığı gibi âyetleri de açıklar demek olur. "Kezalike"nin makabline işaret olmaması da câizdir, o zaman manası: Böylece, demek olur. Bunu da İbn Abbâs demiştir.

"ki, düşünmeniz (ve doğruyu bulmanız) için": Aralarındaki üstünlüğü anlar, o ikisinden baki olan için amel edersiniz.

219 ﴿