225Allah sizi boş yere yapılan yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ancak kalplerinizin kazandığı (azmettiği) şeylerden (yeminlerden) sorumlu tutar. "Allah sizi boş yere yapılan yeminlerinizden sorumlu tutmaz": Zeccâc şöyle demiştir: Lağv Arapça’da atılan ve üzerine hiçbir şey terettüp etmeyen nesneye denir, önem verilmeyen şeye lağv denilir. İbn Fâris şöyle demiştir: Bu kelime diyet ve diğer konularda önem verilmeyen deve yavruları ve diğer şeylere denir, babı leğa yelğu olup birinci baptır. Lağiye bilemr de denir ki, bir şeyi diline dolamaktır. Lügat kelimesinin de bundan türediği söylenmiştir ki, kelimelerin telaffuz edilmesindendir. Burada lağvden ne kastedildiği hususunda beş görüş vardır: Birincisi: Bir şeye yemin ettiği gibi zannedip de sonra öyle olmadığı meydana çıkmaktır. Ebû Hureyre, İbn Abbâs, Hasen, Atâ’, Şa’bî, İbn Cübeyr, Mücâhid, Katâde, Süddi - şeyhlerinden - Malik ve Mukâtil bu manaya kail olmuşlardır. İkincisi: O: Hayır vallahi, evet vallahi gibi iradesiz olarak yemin etmektir. Bu da Hazret-i Âişe, Tâvûs, Urve, Nehaî ve Şâfiî’nin görüşleridir. Bu görüşün sahipleri "ancak Allah sizi kalplerinizin kazandığı şeyle sorumlu tutar” kavlini delil getirmişlerdir. Kalbin kazandığı da bir şeye bağlanıp kasdetmesidir. Bu iki görüş İmam Ahmed’ten nakledilmiştir. Oğlu Abdullah ondan şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bana göre lağv, bir şeye böyle yemin etmektir, ona da kefaret yoktur. Bir adam kalbini bağlamadan yemin eder ki, ona kefaret yoktur. Üçüncüsü: O, bir adamın öfkeli iken ettiği yemindir, bunu da Tâvûs, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Dördüncüsü: O, bir adamın günaha ettiği yemindir ki, yeminini bozsun ve kefaretini versin, ona günah yoktur. Bunu da Said b. Cübeyr demiştir. Beşincisi: Bir adamın bir şeye yemin edip de sonra da onu unutmasıdır, bunu da Nehaî demiştir. Bunların hepsinin en doğrusu Hazret-i Âişe’nin görüşüdür. Hanbel de şöyle demiştir: İmam Ahmed’e, lağv nedir diye soruldu, o da şöyle dedi: Bir adam yemin eder: Hayır vallahi, evet vallahi der, aklına yemin etmeyi getirmez, eğer yemin etmeye niyet ederse, ona kefaret lâzım gelir. "Ancak sizi kalplerinizin kazandığı şey ile sorumlu tutar. Allah gafurdur, halimdir". Mücâhid: Kalplerinizi bağladığınız şeylerden sorumlu tutar, demiştir. "Halim": Affeden, kızarak zıvanadan çıkıp da telaş etmeyen, bir cahilin cahilliği kendisini hafif davranmaya sürüklemeyen, bununla beraber ceza verme gücü olan kimsedir. Ebû Süleyman el - Hattâbî şöyle demiştir: Ceza vermeye gücü yetmeyen müsamahalı kimseye halim denmez. Ancak halim, gücü yettiği halde paniğe kapılmayarak acele ile ceza vermeyene denir. Bir şair bu manaya birkaç beyit söylemiş ve şöyle demiştir: Bazı kimseler asil de olsalar şerefe nail olamazlar, Aziz oldukları halde bazılarına zillet göstermedikçe, Onlara kötü konuşulur, yüzleri ışıldar, Affederler, ancak ziletten değil, izzetlerinden ederler. Çekimi de şöyledir: Halümerrecülü yahlumu hulumen, lâm mazide de muzaride de mazmumdur. “Lâm” ın mazide fethası, muzaride ve mastarda da zammı ile haleme finnevmi yahlumu hulmen ise, kötü rüya görmek manasınadır. Yeminler geçmişe ve geleceğe dönük olarak iki kısımdır: Mazi de iki kısımdır: Haram yemindir ki, bu yalan yemindir. Bu da: Allah'a yemin ederim ki, şunu yaptım, der, aslında yapmamıştır. Mubah yemindir ki, bu da yapmadığım dediği şeyde doğru olmasıdır. Geleceğe dönük olan da beş kısımdır: Birincisi: Kalbini bağlayarak tâat olan bir şeye yemin etmektir. Onun üzerinde durmak taattır, onu bozmak ise masiyettir. Meselâ: Vallahi beş vakit namaz kılacağım, ramazan orucunu tutacağım yahut içki içmeyeceğim demek gibi. İkincisi: Ma’siyet olan bir şeye kalbini bağlayarak yemin etmektir ki, bunun üzerinde durmak günah, bozmak ise sevaptır. Bu da tam birincinin tersidir. Üçüncüsü: Tâat olan bir şeye kalbini bağlayarak yemin etmektir ki, bunun da üzerinde durmak sevap, bozmak mekruhtur, meselâ nafile ibadetler yapacağına dair yemin etmek gibi. Dördüncüsü: Mekruh bir şeye kalbini bağlayarak yemin etmek, bunun da üzerinde durmak mekruhtur, bozmak ise tâattir. Bu da bir öncekinin tersidir. Beşincisi: Mubah yemin etmektir ki, üzerinde durmak da mubahtır, bozmak da mubahtır, meselâ: İçinde insanlara haksızlık edilen şehre girmeyeceğim, korkulu yola gitmeyeceğim vs. gibi. |
﴾ 225 ﴿