248

Peygamberleri onlara: Onun krallığının alâmeti size tabut’un gelmesidir ki, onun içinde Rabbinizden bir sükûnet ve Mûsa hanedanının, Harun ailesinin bıraktığı şeylerden bir kalıntı vardır. Onu melekler taşıyacaktır. Şüphesiz bunda eğer mü’min kimseler iseniz sizin için bir ibret vardır, dedi.

"Ve kale lehüm inne ayete mülkihi": Âyet: Alâmet manasınadır, buna göre manası: Allah’ın onu kral yapmasının alâmeti

"size tabutun gelmesidir", bu söz mecazdır, çünkü tabut getirilir; gelmez.

"İş azmettiği zaman” kavli de böyledir. Bu gibi şeylerin câiz olması, karışık olmamasındandır. Nitekim bunu:,

"Ticaretleri kâr etmedi” (Bakara: 16) âyetinde açıklamıştık.

İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs’tan şöyle rivayet edilmiştir: Onlar peygamberlerine: Eğer doğru isen bize onun kral olacağına dair bir işaret göster, dediler. O da onlara bunu dedi.

Vehb de şöyle demiştir: Onları serbest bıraktı ve:

"Hangi işareti istiyorsunuz?” dedi. Onlar da Tabut bize geri gelsin, dediler.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Tabut şimşir ağacından idi, üzerinde altın kaplama vardı. Peygamberler savaşa gittikleri zaman yanlarında götürür, önlerine kor ve onunla yardım isterlerdi. Onda sekine vardı.

Vehb b. Münebbih de şöyle demiştir: Üçe iki arşın boyutunda idi.

Mukâtil de şöyle demiştir: İsrâil oğulları tefrikaya düşüp de peygamberlere isyan edince, Allah onlara düşmanlarını Mûsallat etti ve onları yendiler.

Sekine hakkında da yedi görüş vardır:

Birincisi: O uğultulu bir rüzgardır, insan yüzü gibi yüzü vardır. Bunu Ebû’l - Ahvas, Hazret-i Ali radıyallahu anh’ten rivayet etmiştir.

İkincisi: O kedi büyüklüğünde bir hayvandır, ışık saçan gözleri vardır, iki ordu karşılaştığı zaman elini çıkarır, onlara bakardı. Ordu da korkusundan yenilirdi. Bunu Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Mücâhid de: Sekinenin kedi gibi bir başı ve iki kanadı vardır, demiştir.

Üçüncüsü: O cennetten gelen bir tastır, onda peygamberlerin kalpleri yıkanırdı. Bunu Ebû Mâlik, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: O Allah’ın konuşan bir ruhudur, bir şeyde ihtilafa düştükleri zaman onlara konuşur ve onlara istedikleri şeyi açıklardı. Bunu da Abdüssamed b. Makıl, Vehb b. Münebbih'ten rivayet etmiştir.

Beşincisi: Sekînet onların bildikleri âyetlerdir, onda huzur bulurlardı. Bunu İbn Cüreyc, Atâ’ b. Ebi Rebah'tan rivayet etmiştir.

Zeccâc da bu görüşü kabul etmiş ve: Sekine sükundan gelir, manası da: Size geldiği zaman içinde huzur bulacağınız şey var, demektir.

Altıncısı: Burada sekînetin manası, vakardır. Bunu da Ma’mer, Katâde’den rivayet etmiştir.

Yedincisi: Sekinet rahmet demektir, bunu da Rebi’ b. Enes, demiştir.

"Kalıntı” hakkında da dokuz görüş vardır:

Birincisi: O Mûsa attığı zaman Tevrat levhalarının kırıntıları ile asasıdır. Bunu İbn Abbâs, Katâde ve Süddi demişlerdir.

İkincisi: O levhaların kırıntılarıdır, bunu da İkrime demiş ve asadan bahsetmemiştir. Şöyle de denilmiştir: Mûsa’nın tabutu alması onda levha kırıntılarını saklamak içindi.

Üçüncüsü: O, Mûsa'nın asası ile sekinettir, bunu da Vehb demiştir.

Dördüncüsü: Mûsa’nın asası, Harun’un asası, elbiseleri, Tevrat’tan iki levha ve kudret helvasıdır. Bunu da Ebû Salih demiştir.

Beşincisi: Kalıntı; ilim ve Tevrat’tır. Bunu da Mücâhid ile Atâ’ b. Ebi Rebah demişlerdir.

Altıncısı: O; levha kırıkları, altın bir tas içinde bir ölçek kudret helvası, Mûsa’nın asası ve sarığıdır. Bunu Mukâtil, demiştir.

Yedincisi: O bir ölçek kudret helvası ile levha kırıklarıdır. Bunu da Sevri, bazı Âlimlerden nakletmiştir.

Sekizincisi: O Mûsa’nın asası ile ayakkabısıdır, bunu da Sevri bazı ilim adamlarından aktarmıştır.

Dokuzuncusu: Kalıntıdan maksat, Allah yolunda cihattır, onlara bu emredilmişti. Bunu da Dahhâk demiştir.

Mûsa hanedanından ve Harun ailesinden maksat da Mûsa ile Harun’dur. Ebû Ubeyde şu beyiti delil getirmiştir:

Dostlar öldükten sonra hiçbir ölüye ağlama:

Ali, Abbas ve Ebû Bekir ailesi.

Maksat Ebû Bekir’in kendisidir.

"Tahmiluhul melâiketü": Cumhûr-ı kurra, te ile

"tahmilühu” okumuş; Hasen, Mücâhid ve A’meş de ya ile

"yahmiluhu” okumuşlardır.

Meleklerin onu taşıyıp kendilerine getirdiği mahal hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O İsrâil oğullarından çıktığı andan itibaren onu melekler yerle gök arasında taşırlardı, bunu Hasen, demiştir.

İkincisi: O yeryüzünde idi.

O nerede idi? Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O Amalikalıların elinde idi, onu yere gömmüşlerdi.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Tabut’u Câlut’un adamları alıp onu çöplüklerine gömdüler. Basur hastalığına yakalanıp helak oldular. Sonra onu başka bir şehir halkı aldı, onların da başı beladan kurtulmadı, onlar da helak oldular. Sonra onu başkaları alıp aynı şekilde helak oldular. Böylece beş şehir helak oldu. Onu çıkarıp iki sığıra yüklediler, onu İsrâil oğullarına doğru çevirdiler, melekler de onları sürdü.

İkincisi: O Tih çölünde idi. Onu orada Yuşa b. Nun bırakmıştı, melekler getirinceye kadar yerini bilemediler, bunu da Katâde demiştir.

Meleklerin onu nasıl getirdiği hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Onu bizzat kendileri getirdiler.

Vehb şöyle demiştir: Peygamberlerine: Bize geleceği vakti tayin et, dediler. O da: Sabah vakti, gelir, dedi. O gece uyumadılar, melekler de onu şafakla beraber getirdiler. Onu yerle gök arasında taşıyan meleklerin hışırtısını işittiler.

İkincisi: Onu melekler iki öküzün çektiği bir araba ile getirdiler, bunu da Vehb demiştir. Birinci görüşe göre mana: Melekler onu nakleder, taşırlar demektir. İkinciye göre de mana şöyle olur: Melekler onu taşımaya sebep olurlar.

Zeccâc şöyle demiştir: Lügat itibarı ile taşımasına sebep olduğun şeyi, taşıdım demek câizdir.

"Şüphesiz bunda sizin için bir âyet vardır": Yani Tâlut’un krallığını gösteren bir alâmet vardır, demektir.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Tabut onlara gelince krallığını kabul ettiler ve çıkmak için hazırlandılar. Hemen ona itâate koştular ve onunla beraber çıktılar. İşte Allahü teâlâ’nın şu âyeti bunu anlatmaktadır:

248 ﴿