249

Tâlut ordusu ile ayrılınca: "Şüphesiz Allah sizi bir ırmakla sulayacaktır. Binaenaleyh kim ondan içerse, benden değildir. Kim ondan tatmazsa, o bendendir; ancak eliyle bir avuç alanlar hariç dedi. Derken pek azı hariç ondan içtiler. Onu kendisi ve onunla beraber iman edenler geçince,

"bugün bizim Câlut’a ve ordusuna dayanacak gücümüz yoktur” dediler. Allah’a kavuşacaklarını düşünenler ise. "Nice az bir topluluk Allah’ın izni ile çok topluluğu yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir” dediler.

"Tâlut ordusu ile ayrılınca": Yani çıkıp da görününce, demektir.

Kendisiyle beraber çıkanların sayısında da üç görüş vardır:

Birincisi: Yetmiş b. kişi idiler, bunu İbn Abbâs demiştir.

İkincisi: Seksen b. kişi idiler, bunu da İkrime ile Süddi, demişlerdir.

Üçüncüsü: Yüz b. kişi idiler, bunu da Mukâtil demiştir. Dedi: Şiddetli bir sıcakta yürüdüler, Allah onları bir nehirle ibtila etti, ibtila imtihan etmektir.

Nehir kelimesinde iki lügat vardır:

Birincisi: Henin harekesiyledir ki, cumhûrun kıraatidir.

İkincisi: Henin sükunu iledir ki, Hasen ile Mücâhid öyle okumuşlardır.

Bu nehir hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: Filistin nehridir, bunu İbn Abbâs ile Süddi, demişlerdir.

İkincisi: Ürdün’le Filistin arasında bir nehirdir, bunu da İkrime, Katâde ve Rebi’ b. Enes, demişlerdir.

Denenmelerindeki hikmet de Tâlut'un onlardan savaşmak niyetinde olanlarla olmayanları bilmesidir.

"Benden değildir": Yani benim arkadaşlarımdan.

"İlla meniğterefe ğurfeten biyedih": İbn Kesir, Nâfi ve Ebû Amr, ğaynin fethasiyle "ğarfeten” okumuşlardır. İbn Âmir, Âsım, Hamze ve Kisâi de zammesiyle "ğurfeten” okumuşlardır.

Zeccâc şöyle demiştir: Ğayni meftuh okuyanlar, eliyle bir defa almayı, mazmum okuyanlar da el dolusu almayı kastetmişlerdir.

Mukâtil de: Ğurfe o kadar idi ki, ondan adam, hayvanı ve hizmetçileri içer, kırbasını da doldururdu, demiştir. Bazı müfessirler de: Ondan el avucunu değil de kırba veya testi veya benzeri ile bir defa almayı kastetmiştir, demişlerdir.

Ancak bir avuç içen azınlığın sayısında da iki görüş halinde ihtilaf edilmiştir:

Birincisi: Onlar dört b. kişi idiler, bunu İkrime ile Süddi, demişlerdir.

İkincisi: Üç yüz on üç kişi idiler, doğrusu da bu dur. Çünkü rivayete göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Bedir savaşında ashabına: Siz Câlut’lâ karşılaştığı zaman Tâlut’un arkadaşları kadarsınız, demiştir. O gün üç yüz on üç kişi idiler.

"Bizim gücümüz yoktur": Takatimiz yoktur, demektir.

Zeccâc şöyle demiştir: Etaktüşşey’e itakaten ve takaten ve tavkan denir, eta’tuhu itaeten ve taaten ve tav’an dediğin gibi.

Bu sözü söyleyenler hakkında da üç görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Onlar bir avuçtan daha çok içenlerdir, çünkü onlar çekip gittiler, savaşa katılmadılar. Şüpheci ve münafık kimseler idiler. Bunu İbn Abbâs ile Süddi, demiştir.

İkincisi: onlar basiretleri kıt olan mü’minlerdir, bunu da Hasan, Katâde ve İbn Zeyd demişlerdir.

Üçüncüsü: O, kendisiyle beraber nehri geçenlerin sözüdür. Bunu da az olduklarını gördükleri zaman demişlerdir. Zeccâc’ın tercihi de budur.

"Zannedenler dediler ki,": Bu zan hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: O, yakîn manasınadır, bunu Süddi ve diğerleri demiştir.

İkincisi: O tereddüt manasına olan zandır. Çünkü o kavim, sayılarının azlığından dolayı öldürüleceklerini ve Allah'ın huzuruna çıkacaklarını vehmetmişlerdi, bunu da Zeccâc ve diğerleri demişlerdir.

Bu zannı ileri sürenlerin sayıları hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar üç yüz on üç kişi idiler, dönenlere: Nice az topluluk vardır ki, çok topluluğa galip gelmişlerdir, dediler. Bunu Süddi, demiştir.

İkincisi: Onlar azim ve fazilet sahibi üç yüz on üç kişi idiler. "Fiet": Fırka ve grup manasınadır,

Zeccâc şöyle demiştir: Onlara fiet denmesi, feevtü re’sehu bilasa ve feeytuhu kavlinden gelir ki, başım sopa ile yardım demektir.

"Allah’ın izniyle": Hasen Basri: Yardımıyla, demiştir.

"Allah sabredenlerle beraberdir": Yardım ve desteği ile onlarla beraberdir.

249 ﴿