260Hani İbrahim: "Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti de, O da: "İman etmedin mi?” demişti. İbrahim: "Hayır (inandım) ancak kalbim yatışsın diye istedim” demişti. Rabbi: "Öyleyse dört kuş yakala; onları kendine çevir, sonra da her dağın üzerine onlardan bir parça bırak, daha sonra onları çağır; sana koşarak geleceklerdir. Bil ki, şüphesiz Allah mutlak galiptir, hikmet sahibidir. "Hani İbrahim: "Rabbim, ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti": İniş sebebi için dört görüş vardır: Birincisi: O bir leş gördü, hayvanlar ve canavarlar onu parçalamıştı, bunun üzerine o soruyu sordu. Bu İbn Abbâs, Hasen, Katâde, Dahhâk, Atâ’ el - Horasani, İbn Cüreyc ve Mukâtil’in görüşleridir. Bu ölü ne idi? Bunda da üç görüş vardır: Birincisi: O ölü bir adam idi, bunu İbn Abbâs demiştir. İkincisi: O bir merkep leşi idi, bunu da İbn Cüreyc ile Mukâtil, demişlerdir. Üçüncüsü: O ölü bir balık idi, bunu da İbn Zeyd, demiştir. İkincisi: Allah’ın onu dost edindiği müjdesini alınca müjdenin doğruluğunu öğrenmek için bu soruyu sordu, bunu Süddi, İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Said b. Cübeyr’den de bu müjdeyi alınca: "Bunun işareti nedir?” dedi. O da: Allah’ın duanı kabul etmesi, istemenle ölüleri diriltmesidir, dedi; o da bunun üzerine bu soruyu sordu. Üçüncüsü: Bu soruyu içindeki vesveseler gitsin diye sordu, bu da Atâ’ b. Ebi Rebah’ın görüşüdür. Dördüncüsü: Nemrut onunla ölülerin diriltilmesi hususunda tartışınca Allah’ın haber verdiği şeyi görmek için bunu istedi. Bu da Muhammed b. İshak’ın görüşüdür. "îman etmedin mi?": Yani benim ölüleri dirilteceğime iman etmemiş miydin? İbn Cübeyr de: "Dostluğa güvenmedin mi?” demiştir. "Belâ velakin liyatmeinne kalbi": Lâm gizli bir fi’le mütealliktir, takdiri de: Velakin seeltüke liyatmeinne kalbi, ev erini liyatmainne kalbi, demektir. Sonra manada da üç görüş vardır: Birincisi: Sana dua ettiğim zaman bana icabet edeceğini çok iyi biliyorum, bunu İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Kalbimdeki yakîn artsın diye, bunu da Said b. Cübeyr, demiştir. Hasen de şöyle demiştir: İbrahim buna yakinen inanıyordu, ancak duymak görmek gibi değildi. Üçüncüsü: Kalbim dostluğa inansın, diye. Dördüncüsü: O, ölülerin diriltileceğine kalbi ile inamyordu, görerek kalbi mutmain olsun istedi. Bunu da İbn Kuteybe demiştir. Başkası da şöyle demiştir: Nefsi bunu görmeğe hevesleniyordu, bir şeyi isteyen de onu elde etmek için telaş eder. Şüphe üzerine sormadığını, "ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” deyip de, "ölüleri diriltir misin?” dememesi de bunu gösterir. "Dört kuş al": Aldığı bu dört kuşta da yedi görüş vardır: Birincisi: Onlar güvercin, horoz, turna ve tavus idi, Bunu Abdullah b. Hübeyre, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Onlar tavus, horoz, sint tavuğu ve kaz idi. Bunu da Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Başka bir varyantta da sint tavuğunun yerine reel gösterilmiştir ki, devekuşu yavrusu, demektir. Üçüncüsü: Onlar, büyük yortudan önceki Pazar bayramında kestikleri kuşlardır, O gün için Allah’a sundukları en kıymetli şeyler bunlardı. Bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Dördüncüsü: Onlar tavus, kartal, karga ve horoz idi. Bu da İbn Abbâs’tan nakledilmiştir. Beşincisi: Onlar horoz, tavus, karga ve güvercin idi. Bunu da İkrime, Mücâhid, Atâ’, İbn Cüreyc ve İbn Zeyd demişlerdir. Altıncısı: Onlar horoz, karga, ördek ve tavus idi. Bunu da Leys, Mücâhid’ten rivayet etmiştir. Yedincisi: Onlar horoz, ördek, karga ve güvercin idiler. Bunu da Mukâtil, demiştir. Atâ’ da şöyle demiştir: Allah ona bir ördek, bir siyah karga, ak güvercin ve çil horoz almasını vahyetti. "Fesurhünne ileyke": Cumhûr, şadın zammı ile okumuştur ki, mana: onları sana çevir, demektir. Surtüşşey’e fensara, denir ki, bir şeyi eğdirdim, o da eğildi, demektir. Şöyle bir şahit getirmişlerdir: Allah bilir ki, biz onları ararken, Ayrılık gününde komşularımıza meylettik. Kelâmın manası: Onları yanında biriktir, demektir. "Sonra onlardan her dağın başına bir parça koy": Burada, onları parçala fili takdir edilmiştir. İbn Kuteybe de şöyle demiştir: Parçala fi’li takdir edilmiş, "onlardan her dağa bir parça koy” kavli ile yetinilmiştir. Çünkü onu hatırlatmaktadır. Bu da şunun gibidir: Şu kumaşı al, yanındaki her bayrağa ondan bir parça koy, maksat: Onu kes ve bunu yap, demektir. Ebû Cafer, Hamze, Halef, Mufaddal, Âsım’dan rivayetle şadın kesresiyle "fesırhünne ileyke” okumuştur. Yezidi de: Bu ikisi birdir, demiştir. İbn Kuteybe de: Kesre ile zamme lügattir, demiştir. Ferrâ’ da: Arapların çoğu şadın zammesi ile okurlar. Kisâi bana bazı Süleym oğullarından sırtuhu, feene esiruhu dediklerini işittiğini söyledi. İbn Abbâs, Vehb, Ebû Mâlik, Ebû’l - Esved ed - Düeli ve Süddi’den, meksurunun manasının, onları kes olduğu rivayet edilmiştir. Ebû Ubeyde’den de, zam ile olanının manasının, onları topla, kesr ile olanının manasının da, onları parçala olduğu rivayet edilmiştir. "Sonra onlardan her dağın üzerine bir parça koy": Zeccâc bunun manası: Onların her birinden her dağın başına birer parça koy, demektir, demiştir. Avf de Hasen’den: Onları boğazla, tüylerini yol, sonra onları parçala, sonra onları birbirine karıştır, sonra onları dört parçaya ayır, her dağın başına bir parça koy, dediğini rivayet etmiştir. İbrahim bunları yaptı, geri çekilip onları çağırdı, her biri kendi parçasına koştu, sonunda eskisi gibi sapasağlam birer kuş oldular. Sonra ona koşarak geldiler. Katâde şöyle demiştir: Başlarını elinde tuttu, kemik kemiğin, tüy tüyün ve parça parçanın yanına gelmeğe başladı. O da bunu görüyordu. Sonra onları çağırdı, ayaklarıyla koşarak geldiler, o da her kuşa kendi başını attı. Kuşları taksim ettiği dağların sayısında da iki görüş vardır: Birincisi: Onları dört dağa taksim etti. Bunu İbn Abbâs, Hasen ve Katâde, demişlerdir. İbn Abbâs’tan şöyle dediği de rivayet edilmiştir: Onları dünyanın dört bucağına böldü, sanki dört tarafa gibi. İkincisi: Onları yedi dağa taksim etti, bunu da İbn Cüreyc ve Süddi, demişlerdir. "Sümmeduhünne ye'tineke sa'ya": İbn Kuteybe şöyle demiştir: Adven: Ayağı ile koşarak gelmeğe denir. Kuş uçtuğu zaman ise: Saa (koştu) denilmez. "Bil ki, Allah azizdir": Yani yanına yaklaşılmaz. İdare ettiği şeyde de "hakim"dir. Mukâtil de şöyle demiştir: Bu kıssa İbrahim aleyhisselam Şamda iken henüz çocuğu olmadan ve üzerine suhuflar inmeden başından geçmiştir. O sırada kendisi yetmiş beş yaşında idi. |
﴾ 260 ﴿