269

Allah hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, ona çok hayır verilmiş demektir. Ancak saf akıl sahipleri düşünürler.

"Hikmeti dilediğine verir": Hikmetten ne kastedildiği hususunda da on bir görüş vardır:

Birincisi: O Kur’ân’dır, bunu İbn Mes’ûd, Mücâhid, Dahhâk, Mukâtil ve diğerleri, demiştir.

İkincisi: Kur’ân'ın nasih ve mensuhunu, muhkem ve müteşabihini, önce ve sonra inenini vb. şeyleri bilmektir. Bunu da Ali b. Ebû Talha, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Peygamberliktir, bunu da Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: Kur’ân’ı anlamaktır, bunu da Ebû’l - Âliyye, Katâde ve İbrahim, demişlerdir.

Beşincisi: İlim ve fıkıhtır, bunu da Leys, Mücâhid’ten rivayet etmiştir.

Altıncısı: İsabetli sözdür, bunu da İbn Ebi Necih, Mücâhid’ten rivayet etmiştir.

Yedincisi: Allah’ın dininde takva sahibi olmaktır, bunu da Hasen, demiştir.

Sekizincisi: Allah korkusudur, bunu da Rebi’ b. Enes, demiştir.

Dokuzuncusu: Dinde akıl çalıştırmaktır, bunu da İbn Zeyd, demiştir.

Onuncusu: Anlayıştır, bunu da Şerik, demiştir.

On Birincisi: İlim ile amel etmektir. Bir adam kendinde bu ikisini bulundurmadıkça ona hekim, denmez, bunu da İbn Kuteybe, demiştir.

"Ve men yü’tel hikmete": Ya’kûb tanın kesri ile

"yü’ti” okumuş ve üzerinde he ile durmuştur, manası da: Allah kime hikmet verirse, demektir. İbn Mes’ûd’un teden sonra he ile okuması da böyledir.

"Ve ma yezzekkerü":

Zeccâc şöyle demiştir: Kur’ân âyetlerinin anlattığı şeyleri ancak akıl sahipleri düşünürler.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir: "Ülu” zu (sahip) manasınadır, "ülu"nun tekili de "zu

"dur, "Ülat"ın tekili de "zat"tır.

269 ﴿