37Bunun üzerine Rabbi de onu iyi bir rıza ile kabul buyurdu. Ve onu güzel bir bitki gibi büyüttü. Zekeriyya’yı da ona bakmaya memur etti. Zekeriyya ne zaman onun yanına mihraba girse, yanında bir rızık bulurdu. "Ey Meryem, bu sana nereden?” derdi. O da: "O, Allah katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verir” derdi. "Fe tekabbeleha rabbuha bi kabûlin hasenin": Mücâhid, “Lâm” ın sükunu ve rabbenin besinin nasbi ile "fetekabbilha” ve benin kesri ve tenin sükunu ile dua manasına "veenbitha” okumuştur. Zeccâc da şöyle demiştir: Arapçada aslolduğu üzere, "fetekabbeleha bitekabbulin hasenin” denilmesidir. Ancak "kabul” da kabileha kabulen, kabiltüşşey'e kabulen’e hamledilmiştir. Razı olmak manasına kubulen de câizdir. "Ve enbeteha nebaten hasenen": Yani onu güzelce yetiştirdi demektir. Nabaten de enbeteden gelmemiştir, mana ise nebete nebaten hasenen demektir. İbn Enbari de şöyle demiştir: "Enbete” "nebete"ye delalet ettiği için fiil manaya hamledilmiş, sanki ve enbeteha, fenebetet hiye nebaten hasenen denmiştir. Şair İmruulkays de şöyle demiştir: Güzel konulara geçtik, ince ince konuştuk, Kendimi eğittim, o zaman bütün zorluklar kolaylaştı. Burada eyye riyadatin demek istemiştir, çünkü rudtu ezleltü manasını akla getirdiği için o manaya verilmiştir. Müfessirler güzel bitki hususunda da iki görüş ileri sürmüşlerdir: Birincisi: O iyi yetişmedir. İbn Abbâs: O, Yani Meryem, bir günde bir çocuğun bir yılda geliştiği kadar gelişirdi, demiştir. İkincisi: Hataları terk etmesidir. Katâde şöyle demiştir: Bize anlatıldığına göre o, insan oğlunun aksine, hiç günah işlemezdi. "Ve keffeleha": İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr ve İbn Âmir, fenin fethası ile şeddesiz olarak kefeleha” okumuşlardır. Zekeriyyâu da merfu ve medlidir. Ebû Bekir de Âsım’dan fenin şeddesini ve Zekeriyyae’nin nasbim rivayet etmiştir. O Ebû Bekir rivâyetinde Kur’ân’ın her yerinde Zekeriyyay’ı med ederdi. Hafs da Âsım’dan fenin şeddesini ve Zekeriyya’yı da Kur’ân’ın her yerinde kısa okuduğunu rivayet etmiştir. Hamze ile Kisâi de "ve keffeleha” diye şeddeli ve Zekeriyye’yi de Kur’ân’ın her yerinde medsiz okurlardı. Zekeriyya’ya gelince: Onda üç lügat vardır: Hicazlılar. Haza Zekeriyya kad cae diyerek maksur ve Zekeriyâ diye de memdud okurlar. Necidliler ise: Zekeriy der ve cer ile okurlar, elifi de atarlar. Ben şeyhimiz Ebû Mansur el - Lügavi’den şöyle dediğini okudum: Zekariyya Arapça değildir, Zekeriyy, med ile Zekeriyâ, kasr ile Zekeriyya, denir. Başkaları da şeddesiz olarak Zekeriy, derler. Kim med ile Zekeriyyâ derse, tesniyesinde Zekeriyyavani der, cem'inde de Zekeriyyavune der. Kim de kasr ile Zekeriyya, derse, tesniyesinde Zekeriyyani, der, tıpkı medeniyyani dediği gibi. Kim de şeddesiz olarak Zekeriy derse, tesniyesinde Zekeriyani, cem’inde de: Zekerune der ve yeyi atar. Zekeriya'nın Meryem'e Bakmasına İşaret Süddi şöyle demiştir: Annesi onu beze sararak götürdü, onlar ise gelen çocuk üzerinde kur’a çekerlerdi. Zekeriyya o gün için peygamberleri idi: Onu almaya en haklı benim, çünkü kız kardeşi benim yanımdadır, dedi. Onlarsa kabul etmediler, Ürdün nehrine çıktılar, yazı yazdıkları kâlemlerini suya attılar. Kâlemler yürüdü, Zekeriyya’nın kalemi sabit kaldı, o da onun bakımını üstlendi. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Onlar yirmi yedi kişi idiler: Kâlemlerimizi atalım, dediler, kimin kalemi akmaz da suyun üzerine çıkarsa Meryem’in bakımını o üstlensin, dediler. Zekeriyya’nın kalemi suyun üzerine çıktı. Buna göre Zekeriyya onları kaleminin suyun üzerine çıkması ile yenmiş oldu. Süddi’nin görüşüne göre ise akmayıp suyun üzerinde durması ile yendi. Mukâtil şöyle demiştir: Zekeriyya Meryem’in üzerine kapıları kapatırdı, anahtarı da yanına alırdı, onu kimseye güvenemezdi. Adet olduğu zaman onu yanındaki kız kardeşinin ve Yahya’nın annesinin yanına götürürdü. Temizlenince de onu Beytülmukaddes’e geri getirirdi. Çoklan onu çocukluğunda kur’a ile üstlendiği görüşündedir. Bazıları da onu çocukken kur’asız olarak aldı, derler, çünkü annesi ölmüştü ve teyzesi Zekeriyya’nın yanında idi. Meryem buluğa erince onu annesinin adağından dolayı kiliseye soktular. Kur’a ise bundan bir müddet sonra oldu. Çünkü kıtlık başlamıştı. Muhammed b. İshak da şöyle demiştir: Kıtlık başlayıncaya kadar onu Zekeriyya aldı, sonra Zekeriyya elinin darlığından İsrâil oğullarına şikayet etti, onlar da, biz de öyleyiz, dediler. Onu itmeye başladılar, nihayet kur’a çektiler. Kur’a marangoz Cüreyc'e çıktı, o da fakir idi. Meryem’e az bir yiyecek getirirdi, o da çoğalırdı. Zekeriyya içeri girdi: "Cüreyc’in getirdiği bu kadar değildi, bunlar sana nereden?” dedi. O da: O, Allah katından, dedi. Doğrusu çoğunluğun görüşüdür. Toplumda herkes onu almak istediler, çünkü efendileri ve imamları İmran’ın kızı idi. Katâde ve diğerleri böyle demişlerdir. Zekeriyya Meryem’i çocukluğundan itibaren kur’a ile aldı. Ebû Ubeyde şöyle demiştir: Mihrap, meclisin üstü, baş tarafıdır, en şerefli yeridir. Mescitte de öyledir. Esmaî de şöyle demiştir: Burada mihrap oda manasınadır. Zeccâc da: Mihrap lügatte, yüce ve şerefli yerdir, demiştir. Şair de şöyle demiştir: O kadın mihrap sahibidir, Ona geldiğim zaman ona merdivensiz çıkamam. "Onun yanında bir rızk buldu": İbn Abbâs: Cennet meyveleri, demiştir. Kışın yaz meyvelerini, yazın da kış meyvelerini bulurdu. Bu da cemaatin görüşüdür. "Bu sana nereden": Bu sana nereden geliyor? Rebi’ b. Enes şöyle demiştir: Zekeriyya dışan çıktığı zaman Meryem’in üzerine yedi kapı kapatırdı, içeri girdiği zaman yanında bir rızık bulurdu. Hasen Basri de şöyle demiştir: Meryem hiç meme emmedi, rızkı ona cennetten gelirdi. Zekeriyya da: "Bu sana nereden?” derdi. O da: Allah katındandır, derdi. O küçükken konuştu. Mukâtil ise Zekeriyya’nın Meryem için bir sütanne tuttuğunu iddia etmiştir. İbn İshak’tan naklettiğimize göre Zekeriyya’nın ona: "Bu sana nereden?” demesi, yanındaki şeyi çok görmesindendir. Cumhûrun görüşü daha doğrudur. Hesap da lügatte: Az vermek ve darlıktır. |
﴾ 37 ﴿