39

O mihrapta divan durmuş dua ederken melekler ona: "Şüphesiz Allah, sana kendinden bir kelimeyi tasdik edici, bir efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendi.

"Fenadethül melaiketü": İbn Kesir, Nâfi, Âsım, Ebû Amr ve İbn Âmir, te ile fenadethü; Hamze ile Kisâi de imaleli elifle fenadahu okumuşlardır.

Ebû Ali: Bu

"Vekale nisvetün” (Yûsuf: 20) kavli gibidir, demiştir. Hazret-i Ali, İbn Mes’ûd ve İbn Abbâs, elifle "fenadahu” okumuşlardır. Meleklerde de iki görüş vardır:

Birincisi: O yalnız Cebrâildir, bunu Suddî ile Mukâtil, demişlerdir. İzahı da şöyledir: Araplar tekili çoğul lafızla ifade ederler, meselâ: Rekibtüssüfene (gemilere bindim) ve: Semi’tü hâza minennas (bunu insanlardan işittim) derler.

İkincisi: O meleklerden bir bölüktür, bu da içlerinde İbn Cerir Taberî’nin olduğu bir grubun görüşüdür.

Mihrâb hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O mescittir.

İkincisi: O mescidin kıblesidir.

Namaz mihrabına mihrâb denmesinde üç görüş vardır:

Birincisi: İmam orada tek başına durup insanlardan uzaklaşmasındandır. Fülanün harbün lifülanin denir ki, aralarında nefret ve uzaklık vardır, demektir. Bunu da İbn Enbari, babasından, o da Ahmed b. Ubeyd’den rivayet etmiştir.

İkincisi: Mihrab lügatte mekanların en şereflisine denir. Mescidin de en şerefli yeri imamın durduğu yerdir.

Üçüncüsü: O harpten gelir, çünkü namaz kılan, şeytanla harb eder.

"Ennallahe yübeşirüke biyahya": Çokları: "fenadethül melaiketü biennallahe” manasına hemzenin fethi ile okumuşlardır. Bi hazfedilince fiil ona bitişmiş ve onu nasbetmiştir.

İbn Âmir ile Hamze de kesr ile

"inne” okumuş ve kavi maddesini gizlemişlerdir. Takdiri: Fenadethü, fekalet: Innallahe yübeşşirüke.

İbn Kesir ile Ebû Amr da yenin zammesi, benin fethası ve Kür’an’ın her yerinde şedde ile yübeşşirüke okumuşlardır. Ancak ha mîm ayn sin kaf ta

"yübeşşirullahu ibadehu” (Şura: 23) kavlini yenin fethası ve şinin zafrımesi ile şeddesiz

"yebşürü” okumuşlardır.

Nâfi, İbn Âmir ve Âsım da Kur’ân'ın her yerinde şedde ile okumuşlardır. Hamze de Kur’ân’ın her yerinde tahfifle (şeddesiz) okumuştur. Ancak

"febime tübeşşirun” (Hicr: 54) hariç.

Kisâi de beş yerde hafif olarak (şeddesiz) okumuştur: Al-i İmran Zekeriyya kıssasında, Meryem kıssasında, Beni İsrâil suresinde (İsra’da), Kehf’te ve ha mîm ayn sin kaf’ta.

Zeccâc şöyle demiştir: Yübeşşiruke’de üç lügat vardır:

Birincisi: Benin fethası ve şinin şeddesiyle yübeşşirüke.

İkincisi: Benin sükunu ve şinin zammesiyle

"yebşürüke".

Üçüncüsü: Yenin zammesi ve benin sükunu ile

"yübşirüke". Yenin zammesiyle yübeşşirüke ile yübşirükenin manası: Müjdelemek demektir. Yebşürekenin manası ise seni sevindirir ve neşelendirir, demektir. Beşertürrecüle ebşümhu denir ki, onu sevindirdim, demektir. Beşire yebşerü ise sevinmek manasınadır.

Ahfeş ile Kisâi şu beyti şahit getirmişlerdir:

Gözleri yüksekte olanlarla karşılaştığın zaman,

Elleri tozlu ve kıraç yerlerde,

Onlara yardım et ve sevinçlerine katıl,

Dar bir yere inerlerse sen de in.

Burada beşire yebşerü babı kullanılmıştır ki, sevinmek manasınadır. Bütün bunların aslı şudur: insan sevindiği zaman yüzünün cildi genişler. Yelkani bibişrin denir ki, beni güler yüzle karşıladı, yüzünü buruşturmadı, demektir.

Ona Yahya isminin verilmesinde de beş görüş vardır:

Birincisi: Çünkü Allah onun sayesinde kısır annesine hayat vermiştir, bunu İbn Abbâs demiştir.

İkincisi: Çünkü Allahü teâlâ onun kalbine imanla hayat vermiştir.

Üçüncüsü: Çünkü ona ihtiyar bir erkekle yaşlı bir kadın arasında hayat vermiştir, bunu da Mukâtil, demiştir.

Dördüncüsü: O, kendisine verilen ilim ve hikmetle hayat bulmuştur, bunu da Zeccâc demiştir.

Beşincisi: Çünkü Allah onu taatle ihya etmiştir, hiç isyan etmedi ve aklına bile getirmedi, bunu da Hasen b. Fadl demiştir.

"Kelime” hakkında da iki görüş vardır:

Birincisi: O İsa aleyhisselam’dır, ona kelime denilmesi, "kün” (ol) kelimesinden meydana gelmesindendir. Bu; İbn Abbâs, Hasen Basri, Mücâhid, Katâde, Süddi ve Mukâtil’in görüşleridir. Şöyle denilmiştir: Yahya, İsa'dan altı ay büyük idi. Yahya, İsa göğe kaldırılmadan önce öldürüldü.

İkincisi: Kelime Allah’ın kitabı ve âyetleridir, bu da Ebû Ubeyde ile diğerlerinin görüşüdür. Bunun izahı da şöyledir: Araplar; Filan bana bir kelime okudu, derler ki, bir kaside, demek isterler.

Seyyid’in manasında da sekiz görüş vardır:

Birincisi: O, Rabbinin nazarında kıymetli demektir, bunu İbn Abbâs ile Mücâhid, demişlerdir.

İkincisi: O halim ve takva sahibi demektir, bu da İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. Dahhâk da böyle demiştir.

Üçüncüsü: O hikmet sahibidir, bunu da Hasen, Said b. Cübeyr, İkrime, Atâ’, Ebû’ş - Şa’sa, Rebi’ ve Mukâtil, demişlerdir.

Dördüncüsü: O fıkıhçı ve alim demektir, bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir.

Beşincisi: Takva sahibi demektir. Bunu da Salim, İbn Cübeyr’den rivayet etmiştir.

Altıncısı: O güzel huyludur, bunu da Ebû Ravk, Dahhâk’tan rivayet etmiştir.

Yedincisi: O şereflidir, bunu da İbn Zeyd, demiştir.

Sekizincisi: O, hayırda kavminden üstün olandır, bunu da Zeccâc, demiştir.

İbn Enbari de: Burada seyyid reis ve hayırda imamdır, demiştir.

Hasûra gelince,

İbn Kuteybe şöyle demiştir: O kadınlara gelemeyen kimsedir. O feuldur, mef’ûl manasınadır, sanki o kadınlara karşı tutuklu ve mahpustur. Hasrın aslı hapsolmaktır. Feful vezninde olanlardan bazıları da rekub merkub manasınadır, halub mahlup, hayup de mehib manasınadır.

Kadınlara niçin gelemediği hakkında da müfessirler dört görüşle ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: Onda kadınlara gelecek alet yoktu. Abdullah b. Amr b. As, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bütün insanoğulları kıyamette günahla gelirler, ancak Zekeriyya oğlu Yahya bundan müstesnadır.

Ravi diyor ki: Sonra Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem eğildi yerden bir küçük çöp aldı, sonra da: işte Yahya’nınki ancak bu çöp kadar idi. Bunun için Allah ona seyyid ve hasur demiştir, dedi. Said b. Müseyyeb de: Onunki hurma çekirdeği kadardı, demiştir.

İkincisi: Onun suyu gelmezdi, bunu da İbn Abbâs ile Dahhâk demişlerdir.

Üçüncüsü: O kadınlara karşı şehvet duymazdı, bunu da Hasen, Katâde ve Süddi, demişlerdir.

Dördüncüsü: O nefsini şehvetlerden men ederdi, bunu da Maverdi, demiştir.

"İyilerden bir peygamber":

İbn Enbari: Bunun manası: Allah katında halleri iyi olanlardan, demiştir.

39 ﴿