153

O vakit siz savaş meydanından uzaklaşıyordunuz, dönüp kimseye bakmıyordunuz. Peygamber de arkanızdan sizi çağırıyordu. Böylece sizi keder üstüne kederle cezalandırdı ki, ne kaçırdığınıza ne de başınıza gelene üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

"İz tus’idûne vela telvûne":

Müfessirler şöyle demişlerdir:

"İz” "velekad afa anküm” kavline mütealliktir. Kurraların çoğu tus’idun kelimesini tanın zammesi ve aynın kesresi ile okumuşlardır. O da is’ad’dan gelmektedir. Eban, Sa’leb’ten, o da Âsım’dan fethasım rivayet etmiştir. Bu Hasen ile Mücâhid’in de okuyuşudur, o suud’dan gelmektedir.

Ferrâ’: İs’ad seferlere ve şehir çıkışlarına başlamaktır, demiştir. Es’adna min Bağdad ilâ Horasan, denir ki, Bağdat’tan Horasan’a çıktık, demektir. Eğer bir merdivene veya basamağa çıkarsan: Saattü, dersin; es’attü, demezsin.

Zeccâc şöyle demiştir: Kim bir sefere bir yerden başlarsa, as’ada denir. Suud ise aşağıdan yukarıya çıkmaktır. Kim de te ile aynı fethalı okursa, dağa çıkmayı (tırmanmayı) kastetmiş olur.

Müfessirler âyetin manasında iki görüş beyan etmişlerdir:

Birincisi: O, dağa tırmanmalarıdır, bunu İbn Abbâs ve Mücâhid, demişlerdir.

İkincisi: O da savaşta kötü bozulmadır, bunu da Katâde ile İbn Kuteybe, demişlerdir.

"Telvûne": Sapmak, zikzak çizmektir.

"Alâ ehad": Kimseye bakmıyordunuz demektir ki, geneldir. İbn Abbâs’tan, bundan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kastedildi dediği rivayet edilmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arkalarından sesleniyor:

"Ey Allah’ın kulları, bana gelin, ben Resûlüllah’ım” diyordu.

Hazret-i Âişe, Ebû Miclez ve Humeyd, hemzenin ve hanın zammesi ile "uhudin” okumuş ve belli dağı kastetmişlerdir.

"Fe-esâbeküm": Sizi cezalandırdı, demektir. Burada isabe (sevap, karşılık), azap ve ceza manasınadır; ancak şairin dediği gibidir:

Ziyad’ın ihsanının siyah demirlerden

Veya esmer kırbaçlardan ibaret olmasından korkuyorum.

Beyitte geçen muhadrece kırbaçlar, sud da prangalar, demektir.

"Gammen bi-gammin":

 Bu “be“ de dört görüş vardır:

Birincisi: O, maa (ile, beraber) manasınadır.

İkincisi:

"bede (sonra) manasınadır.

Üçüncüsü:

“Alâ” (üzerine) manasınadır. Bu üç görüşe göre iki keder eshabla ilgilidir.

Müfessirlerin bu iki kederden ne kastedildiği hususunda da beş görüşü vardır:

Birincisi: Birinci keder başlarına gelen yenilgi ve öldürülmedir,

İkincisi: Halit b. Velid’in müşrik altlılarıyla üzerlerine gelmesidir. Bunu da İbn Abbâs ile Mukâtil, demişlerdir.

İkincisi: fiirinci keder ilk firarlarıdır, İkincisi Muhammed öldürüldü diye bir ses duymalarındadır, bunu da Mücâhid demiştir.

Üçüncüsü: İlki elden kaçırdıkları ganimet ve başlarına gelen öldürülme ve yaralamadır, İkincisi de, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem öldürüldü diye duymalarıdır.

Dördüncüsü: İlki elden kaçırdıkları ganimet ve fetihtir, İkincisi Ebû Süfyan’ın onları bastırmasıdır. Bunu da Süddi, demiştir.

Beşincisi: Birincisi Halid b. Velid’in onları batırması, İkincisi de Ebû Süfyanın saldırmasıdır, bunu da Sa’lebî, demiştir.

Dördüncüsü:

"Be” ceza manasınadır, takdiri de şöyledir: Siz başkalarını üzdüğünüz gibi o da sizi üzdü. O zaman iki üzüntüden biri ashaba ait olur ki, o da müfessirlerden anlattığımız üzüntülerden biridir.

Cezaya çarptırıldıkları üzüntü de başkalarına ait olur. Başkalarından kimler kastedildiğinde de iki görüş vardır:

Birincisi: Onlar müşriklerdir, onları Bedir'de üzmüşlerdi, bunu Hasen, demiştir.

İkincisi: O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’dir ki, onu muhalefet ettikleri zaman üzmüşler; bunun da cezasını çekmişlerdi, o da başlarına gelen şeyle üzülmeleridir, bunu da Zeccâc, demiştir.

"Li-keylâ tahzenû": "” üzerinde de iki görüş vardır:

Birincisi: Zait değil asildir, manası olumsuzluktur. Buna göre Kelâmın manasında iki görüş vardır:

Birincisi: Sizi öyle bir üzdü ki, size kaçırdığınızın ve elde ettiğinizin üzüntüsünü unutturdu. Rivayete göre onlar Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in öldürüldüğünü işittikleri zaman başlarına geleni de elden kaçırdıklarını da unuttular.

İkincisi: O, "velakd afa anküm” kavline bağlıdır, buna göre Kelâmın manası şöyle olur: Elden kaçırdığınıza ve elde ettiğinize üzülmemeniz için sizi affetti. Çünkü Onun affı bütün sıkıntıyı giderir.

İkinci görüş: O sıladır (bağlaçtır, zaittir), Kelâmın manası da şöyledir. Muhalefetinize ceza olarak kaçırdığınıza ve elde ettiğinize üzülmeniz için sizi affetti. Şu âyet de öyledir:

"Lielle ya’leme ehlül kitabi ella yakdirune alâ şey’in min fadlillah” (Hadid: 29), yani liya’leme (bilsinler diye). Bu, Mufaddal’ın görüşüdür,

İbn Abbâs da: Kaçırdıkları ganimet, ele geçirdikleri de öldürülme ve yenilgidir, demiştir.

153 ﴿