154Sonra kederin ardından üzerinize bir güven, bir uyku indirdi ki, içinizden bir grubu bürüyordu. Bir grubu da kendi nefisleri düşündürmüştü (canlarının derdine düşmüşlerdi). Allah hakkında hak dışı cahiliye zannı gibi zannediyorlardı. "Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin hepsi Allah’ındır". Onlar sana açıklamadıklarını içlerinde gizlerler. "Eğer bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: "Eğer evlerinizde olsaydınız üzerlerine öldürülmeleri yazılanlar öldürülecekleri yerlere çıkarlardı". Bir de Allah göğüslerinizdekini yoklamak ve kalplerinizdekini temizlemek istemiştir. Allah göğüslere hakim olan duyguları çok iyi bilmektedir. "Sonra kederin ardından üzerinize bir güven indirdi": İbn Kuteybe şöyle demiştir: Emene: Emniyet ve güven, demektir. Vakaatil emenetü filardı, derler ki, (ülkede asayiş berkemaldir demektir). Zeccâc şöyle demiştir: Âyetin manası şöyledir: Sonra korkunuzun ardından size öyle bir güven verdi ki, o sayede uyuyordunuz. Çünkü çok korkan uyuyamaz. "Nüâsen": "Emeten"’den bedel olarak mensubtur. Naiserrecülü yen’şsü nuasen, ism-i failinde de fehüve naisün, derler. Bazıları: Na'san derler. Ferrâ’: Ben de onu işittim, ancak hoşuma gitmiyor, demiştir. Âlimler şöyle demişler: Nuâs: Hafif uykudur, yani uyuklamadır. Uyuklamayı minnet olarak saymasında da iki görüş vardır: Birincisi: Onlara korkularının ardından bir güven verdi, öyle ki, uyudular; burada nimet korkunun giderilmesidir, çünkü korkan kimse uyuyamaz. İkincisi: Onları dinleridirerek savaşa güç kazandırdı. "Yağşa taifeten minküm": İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr, Âsım ve İbn Âmir, sondaki elifi vurgulu olarak ya ile "yağşâ” okumuşlardır, gaip zamiri de nuasa râcîdir. Hamze, Kisâi ve Halef de elifi imale ederek te ile "tağşey” okumuşlardır, zamiri de imaleye gider. Uyku bürüyen topluluğa gelince: Onlar mü’minlerdir, canlarının derdine düşenler de münafıklardır. Kendilerini kurtarmayı düşündükleri için uykuları kaçtı. Ebû Talha şöyle demiştir: Kılıç elimden düşüyordu, sonra onu alıyordum, sonra yine düşüyordu ve onu uykulu olarak geri alıyordum. Bakıyordum; uykudan başını kalkanı ile kapatmamış kimse göremiyordum. Zübeyr de şöyle demiştir: Allah bize bir uyku verdi, herkesin çenesi göğsüne düşüyor, esniyordu. Allah'a yemin ederim ki, Mu’tib b. Kuşeyr’in: "Eğer iş bize kalsaydı burada öldürülmezdik” dediğini rüyada gibi duyuyordum ve onu ondan ezberledim. "Allah'a hak dışı zanlar ediyorlardı": Bunda da dört görüş vardır: Birincisi: Onlar Allah, Muhammed ve ashabına yardım etmeyecek zannediyorlardı, bunu Ebû Salih, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. İkincisi: Onlar kaderi inkâr ettiler, bunu da Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Üçüncüsü: Onlar Muhammed'in öldürüldüğünü zannediyorlardı, bunu da Mukâtil, demiştir. Dördüncüsü: Peygamberin işinin bittiğini ve izmihlale uğradığını zannediyorlardı, bunu da Zeccâc, demiştir. "Zanne’l-câhiliyye": Cahiliye insanların düşündüğü gibi, demektir. "Yekûlüne hellena minel emri şey’ün": İstifham gibi görünüyorsa da manası inkârdır, takdiri: Malena minelemri şey’ün” elimizde bir şey yoktur, demektir. Hasen de şöyle demiştir: Eğer elimizde olsaydı çıkmazdık, biz zorla çıkarıldık, dediler. Başkası da şöyle demiştir: Emirden maksat başarı ve zaferdir. Onlar: Zafer ancak müşriklerindir, dediler. "De ki: Bütün iş Allah'ındır": Yani başarı ve zafer, kaza ve kader Allah’ındır. Çokları “Lâm” ın nasbi ile "innelemre küllehu lillâh” okudular. Ebû Amr ise ref’i ile "külluhu".okumuştur. Ebû Ab şöyle demiştir: Mensûb okuyanların delili "küllehu’nun ihate ve genellikte "ecmain” manasına olmasıdır. Eğer: İnnelemre ecmaa deseydi mutlaka mensûb okurdu. Merfu okuyan da onu cümle başı yapmıştır, tıpkı "ve küllühüm atihi "de olduğu gibi. "İçlerinde gizlerler": Gizledikleri şeyde de üç görüş vardır: Birincisi: O (eğer evlerimizde kalsaydık burada öldürülmezdik) sözleridir. İkincisi: Küfrü ve Allah’ın işinde şüpheyi gizlemeleridir. Üçüncüsü: Uhut’ta Müslümanlarla beraber bulunmaktan pişman olmalarıdır. Ebû Süleyman Dımeşki şöyle demiştir: "Elimizde bir şey var mı?” diyen, Abdullah b. Übey, "eğer elimizde bir şey olsaydı” diyen de Mutib b. Kuşeyr’dir. "De ki: "Eğer evlerinizde olsaydınız": Yani savaşa katılmasaydınız, üzerine öldürülme yazılanlar yine çıkardı, evinde oturmak onu kurtaramazdı. Madaci: Ölecek yerlerdir. Zeccâc şöyle demiştir: "Berezu” kelimesinin manası, beraza, yani açık araziye, meydana çıkmaktır. "Göğüslerinizdekini denemesi için": Onu amellerinizle sınaması için demektir, çünkü onu gıyaben biliyordu, şimdi de aynen biliyor. "Ve-liyumahhısa ma fi-kulûbiküm": Katâde şöyle demiştir: Size gösterdiği güvenlik ve münafıkların sırlarını açıklama gibi acayip yaptıkları ile kalplerinizi şek ve şüpheden temizlemek istiyor. Bu temizleme mü’minlere mahsustur. Bir başkası da şöyle demiştir: Temizlemeden maksat, kalplerdeki Allah’a, Resul’üne ve mü’minlere olan inancı açığa çıkarmaktır. Hitap mü’minleredir. "Allah göğüslere hâkim olan duyguları çok iyi bilmektedir": Yani onların içindekini. İbn Enbari şöyle demiştir: Manası: Göğüslerde gizli şeylerin gerçeğini çok iyi bilir. Zat şeklinde müennes kullanması hakikat manası itibarı iledir. Nitekim Araplar: Lakıytuhu zate yevmin derler ki, ona bir gün rastladım, demektir. Onu müennes yapmaları: Lakıytuhu merreten fi yevmin manasına olmasından dolayıdır. |
﴾ 154 ﴿