161

Bir peygamber için ganimete hiyanet etmek olmaz. Kim ganimete hiyanet ederse, ettiği hiyaneti kıyamet gününde getirir. Sonra herkese kazandığı eksiksiz olarak ödenir ve onlara haksızlık da edilmez.

"Bir peygamber için ganimete hiyanet etmek olmaz":

Âyetin iniş sebebi için yedi görüş vardır:

Birincisi: Bedir savaşında bir koyun sürüsü kayboldu, bazıları: Herhalde bunu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem aldı, dediler, bunun üzerine bu âyet indi, bunu İkrime, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: Bir adam, Huneyn savaşında Hevazin ganimetlerinden çaldı, bunun üzerine bu âyet indi, bunu Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

Üçüncüsü: Eşraftan bir topluluk Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’den kendilerine ganimetten özel şeyler vermesini istediler, bunun üzerine bu âyet indi.

Dördüncüsü: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, öncüler gönderdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir koyun sürüsünü ganimet olarak aldı, öncülere pay ayırmadı, onlar da: Ganimet bölüşüldü, bize pay ayrılmadı, dediler, bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da Dahhâk demiştir.

Beşincisi: Bedir savaşında bir bölük ganimete hiyanet ettiler, bunun üzerine bu âyet indi, bunu da Katâde, demiştir.

Altıncısı: Bu, Uhut savaşında ganimet için yerlerini terk edenler hakkında indi, onlar: Korkarız Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: Kim bir şey alırsa kendinindir, demiş olsun, dediler; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de onlara: "Size yerlerinizden ayrılmayın, demedim mi? Bizim ganimete'

"hiyanet edeceğimizden mi korktunuz?” dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu da İbn Saib ile Mukâtil, demişlerdir.

Yedincisi: Bu vahye hiyanet hakkında inmiştir, bunu Kurazi ile İbn İshak, demişlerdir.

Bazı müfessirler de şöyle demişlerdir: Onlar Kur’ân’da dinlerini ve ilâhlarını kötüleyen şeyin geçmesinden hoşlanmazlardı, ondan bunun çıkarılmasını istediler, bunun üzerine bu âyet indi.

Kurralar

"yagulle” kelimesi üzerinde ihtilaf etmişlerdir:

İbn Kesir, Âsım ve Ebû Amr, yenin fethi ve gaynin zammı ile okumuşlardır, manası da hiyanet etmektir.

Hiyanet hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Çoğunluğun görüşüne göre mala hiyanet etmektir.

İkincisi: Kurazi ile İbn İshak’a göre vahye hiyanet etmektir.

Diğerleri de

“ye” nin zammı ve “gayn“ in fethi ile okumuşlardır, bunun da iki izahı vardır:

Birincisi: Mana, hiyanet edilmek olur, bunu Hasen ile İbn Kuteybe, demişlerdir.

İkincisi: Yuhavvenü’dür, bunu da Ferrâ’ demiştir. Zeccâc da bunu câiz görmüş, İbn Kuteybe ise reddedip şöyle demiştir: Eğer yuhavvenu demek istese idi, yağlul, derdi; yefsuku, yahunu ve yefcürü gibi.

"Li-nebiyyin

"deki "lâm"ın da menkule (lâm-ı cuhud) olduğu söylenmiştir. Âyetin manası da: Bir peygamber hiyanet edecek değildir, olur. Şu âyette de öyledir:

"Makâne lillahi en yettihze minveledin” (Meryem: 36), yani Allah evlat edinecek değildir.

Bu âyet, sataşma (gönderme) türünün en latif örneklerindendir; çünkü peygamberlik ortamının hiyanetten beri olduğu sabit olmuştur; öyleyse hiyanet başkasındadır. Şu âyet de öyledir:

"Ve inna ev iyyaküm leala hüden ev fi dalalin mübin". (Sebe: 25) Süddi’den de bunun benzeri rivayet edilmiştir.

"Vemen yağlul ye’ti bima gaile yevmel kıyameti” (kim ganimete hiyanet ederse, kıyamet gününde onu getirir): Ğulul: Ganimetten bir şeyi gizlice almaktır. Ğilale de bundan gelir ki, alta giyilen iç çamaşırıdır. Galel ise ağaçların altından akan sudur. Ğill de: Kalpteki kindir.

Maddenin aslı gizlenmektir. Hiyanet ettiği şeyi getirmesinde de üç görüş vardır:

Birincisi: Hiyanet ettiği şeyi taşıyarak getirir; Buhârî ile Müslim’in, Sahihlerinde Ebû Hureyre’den rivayet edilen hadis bunu göstermektedir, diyor ki: Bir gün Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem hutbe irat etmek üzere kalktı, ganimete hiyanetten bahsetti, onun ciddiyetini vurguladı, önemini gözler önüne serip şöyle dedi: Sakın birinizi kıyamet gününde omuzunda kükreyen bir deveyi taşırken görmeyeyim: Ya Resûlallah, bana yardım et, der, ben de: Sana bir şey yapamam, ben sana görevimi tebliğ ettim, derim. Sakın birinizi kıyamet gününde boynunda kişneyen bir atı taşırken görmeyeyim: Ya Resûlallah, bana yardım et, der. Ben de: Sana bir şey yapamam, ben sana tebliğ ettim, derim. Sakın birinizi kıyamet gününde omuzunda meleyen bir koyunu taşırken görmeyeyim: Ya Resûlallah, bana yardım et, der. Ben de: Sana bir şey yapamam, ben tebliğ ettim, derim. Sakın birinizi kıyamet gününde omuzunda bağıran bir can taşırken görmeyeyim: Ya Resûlallah, bana yardım et, der. Ben de: Sana bir şey edemem, ben tebliğ ettim, derim. Sakın birinizi kıyamet gününde omuzunda dalgalanan elbise taşırken görmeyeyim: Ya Resûlallah, bana yardım et, der. Ben de: Sana bir şey yapamam, ben görevimi tebliğ ettim, derim. 16

16 - Buhârî, Zekât, bab, 3; Müslim, îmare, hadis no, 24; Ebû Dâvud, İmare, bab, 12; Ahmed, Müsned, 2/426.

Hadiste geçen ruğa: Devenin kükremesidir. Süğa da: Koyunun melemesidir. Nefs (can) da: Eserlerden gizlice aşırdandır. Ruka ise: Elbisedir. Samit de maldır.

İkincisi: O, hiyanet ettiği şeyin günahını yüklenerek gelir.

Üçüncüsü: Hiyanet ettiği şeyin karşılığını iyiliklerinden öder. En doğrusu, sahih hadisten dolayı birinci görüştür.

"Sümme tüveffa küllü nefsin ma kesebet": Yani herkese kazandığının karşılığı eksiksiz verilir.

161 ﴿